Din Dilinde Okunan Ezan
DİN DİLİNDE OKUNAN EZANI MUHEAMMEDÎ !,,
Şu günler, yine moraller bozulmak istenmekte, Müslüman milletimizin ayağına dolanan çapulcular ortaya fırlamış, hirpani kılık kıyafetleriyle, şaraplarıyla, ellerindeki rakı kadehleri ile üstümüze üstümüze doğru gelmektedirler.
Bunların amacı, gayeleri hurafelere boğulmuş bir Müslümanlık, mü'minler hurafelerle uğraş verir iken, kendileri aradan fırlayıp, maksadlarına nail olacaklardır.
Bu cenah, sürekli dillendirdikleri gibi, " ezana hayır", gusül abdestine hayır", " sevişiriz de cenabet de gezeriz" diye ifade ettikleri gibi, utanma hislerini kaybetmişler, inkarın vermiş olduğu geçici güçle sokakları, caddeleri velveleye vermektedirler.
Ardamarları çatlamış insancıkların peygamber diliyle " Her dinin bir temel ahlâkı vardır. İslâm dininin temel ahlâkı da hayâdır." İbn Mâce) buyurulmaktadır. Veya,
" Utanmazsan her istediğini yap!" hadisi bu kitlenin " Haya imandandır" hadisini gündeme taşıyıp, her türlü çirkefi, kötülüğü, edepsizliği yapacak meyyalda olduklarını bizlere göstermektedirler.
Maalesef, her zaman arzetmiş olduğum gibi, bu ülke, buu millet, tam tamamına 18 yıl gibi bir zaman diliminde ezansız kalmış, sanki, en kıymetli varlığını yitirmiş gibi, bu süre zarfında camilere, mescidlere küskün gözüyle bakılmıştır.
Zaten, merhum Başbakan Menderes'in de sonunu getirmiştir bu ezanı Muhammedî'yı okutmak. Bir kısım darbe seviciler, taa o günden bıçaklarını bilemişler, silahlarına kurşunlarını sürmüşlerdi.
Ama, olacak olacaktı zaten.. 16 Haziran 1950 güünü, ülke semaları " Allahu Ekber" sadaları ile, çınlar iken, 18 yıl gibi bir zaman içerisinde milleti, küstüren, nefret ettiren, hiç bir millet ferdinin rağbet göstermediği " Tanrı uludur" rezaleti de tarihe karışmış oldu.
16 Haziran l950 gününü yaşayanlar yaşamışlar, öylesi güzel anılar, izler bırakmıştır ki, bunları unutmamak, geri plana atmak mümkün değildir. Ezanın asli şekliyle okunmasının beyan eden şu hatıra unutulacak cinsten değildir.
" Nihayet vakit girmiş, ezanın Arapça okunması beklenir olmuştur. Urfa'da o zamanlar müezzinler âmâlardan seçilirmiş. Hasan Padişah Camii'nin müezzinini- ezan şimdiki gibi hoparlörle okunmamakktadır henüz- minareye çıkartırlar. İlk " Allahu ekber" sesine kulak kabartılmıştır. Bir, iki, üç, beş, derken dakikalar geçer ama ezan sesi gelmez bir türlü. Müezzini görürler şerefede ya, nedense okumamaktadır. Seslenirler kendisine cevap alamazlar. Bunun üzerine " Git bak bakalım ne olmuş" diye bir genci gönderirler şerefeye. Genç birazdan soluk soluğa iner aşağıya. Hep birlikte merakla sorarlar: " Neden okumuyor müezzin?" Genç cevap verir: " Ağlıyor da ondan!" Âmâ müezzin ağlamaktan ezan okumamaktadır." ( Türkçe ezan ve Menderes, M. A. sayfa 11 )
Akif'in lisanı ile: " Siz önce bana bir kulak verin, bakalım!.. Önce siz feryâd etmeyi bir bırakın!.. Ağlamak fayda verseydi, babamın ardından döktüğüm göz yaşları, ona hayat verir, diriltirdi. Ne çıkar göz yaşından? Niçin vaktinde ter dökmediniz?.. Her ne ise, geçen geçmiş; bari geleceği kurtarmak için , azm edip çalışınız. Kalbinde zerre kadar imânı olan kimse, ümiitsizliğe kesinlikle düşmeyecek. Önemli olan derdin iyi teşhis edilmesidir. Teşhis doğru kondu mu, dermanını bulmak kolaydır." ( Safahat 451-452)
Onun içindir ki, 21 nci çağda, Akif'in tembih ettiği gibi yaşamalı, olmadan, ölmeden önce tedbir almalıyız!.. Öldükten sonra, arkamızdan okunan Yasin'ler, İhlas'lar, sadece bir teselliden ibaret olacaktır.
Beyinlerini, düşüncelerini dine, imana, Kur'an'a ve İslamî emirlere endekslemiş zihniyet, dinin ne kadarını tahrip ederim, düşüncesi olan kefereler, her an, her dem tetikte beklemektedir. Dün böyle idi, bu günde böyledir. Daha olmadı...
İstanbul İstiklal caddesinde fink atacaklar, karma karışık bir halde, imanımıza saldıracaklardır. Bu zihniyete göre, mukaddesat diye, maneviyat diye bir mefhum bulunmamaktadır.
Netice ve sonuç yerine;
Çağın Müslümanları, her an tetikte olmalıdır. Çare bulmalı, çare aramalı ve çareler oluşturmalıdır. Aramızda dolaşan Tilkilere, Çakallara meydanı boş bırakmamalıyız.
Çakallar, meydanı boş bulurlarsa, olmadık cinai işler yapacaklar, ezana saldıracaklar, camiye, mabede yüklenecekler ve daha olmadı eskiye özenti duyarak, ezanı Türkçe, namazı Türkçe adı altında insanımızı, mabedden, mescidden uzaklaştıracaklardır.
Dolayısıyla, " Hurafelere boğulmuş bir İslam" dan ziyade, Akif'in kahırlandığı duruma yani" Ya açar Nazm-ı Celilin, bakarız yaprağına;/Yahut üfler, geçeriz bir ölünün toprağına./ İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyle bilin,/ Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!" Muhteşem sözünde vurguladığı gibi, 21 nci çağı, Kur'an çağı, İslam çağı yapmak zorundayız. Aksi halde, mes'eleyi bir lokma, bir hırka anlayışına terkedersek, darbeciler, inkarcılar bundan istifade edecekler, ezanı da okutmayacaklar, ibadeti de orasından burasından kırpacaklardır.
Milletçe; bizim sııkıntımız birlik olamamaktır. Birlik içerisinde örfümüze, Kur'an'ımıza. İslam'ımıza ters düşen, zıt olan zihniyeti tefrik edemeyişimizdir. Yani, kim olursa olsun, İslam'ı çökertmek içinöne sürülen projeleri iyi bilmek, ona göre de tedbir almak zorundayız..
Rabbimiz!.. Bu milletin ezanını, ufuklarından, şerefelerinden ilelebed susturmasın!.. Aziz Kur'an'ı; zihinlerden sokağa, evlere, iş yerlerine bütün yönleriyle ulaştırsın ve eriştirsin!.. Selam ve dua ile...
Şeerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın