Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

CUMA NAMAZI

CUMA NAMAZI; YÖNETİMİN YÖNETİLENLERLE KAYNAŞTIĞI BİR İBADETTİR!..

     " Siz ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınızda, alış verişi keserek Allah'ın öğüdüne koşun! Eğer ( hayır ile çıkar arasındaki farkı) bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır." ( Cuma sûresi, âyet 9) 

     " Ve namaz kılındığı zaman da, artık yeryüzünde dağılın ve Allah'ın lutfundan ( payınıza) düşeni talep edin! Ama Allah'ı hiç hatırdan çıkarmayın ki, ebedi mutluluğa ulaşabilesiniz." ( Cuma sûresi, âyet 10 ) 

     Ayeti kerimelerin yorumları şöyledir:

     " İslam'dan önce cuma isminin kullanıldığına dair sahih bir delil yoktur. Haftanın altıncı gününü Araplar ' arûbâ' olarak adlandırıyorlardı. Cuma'nın Arapların haftalık istişare günü olarak tayin edilerek adına " Yevmu'l-'Arûbâ" denilmesi, Allah Rasulü'nün yedinci göbek dedesi Ka'b b. Lueyy'e kadar gider.

     Fakat bütün bu süreçte " cuma" ismi ortalarda yoktur. Bu, câmi', cemâ'ah, ictima' gibi kavramlarla akraba olan Cumâ'nın, Kur'an vahyinin orijinal kavramlarından biri olduğuna delalet eder. Hz. peygamber'in hicretinden önce Medine'deki mü'minler Cuma kılıyorlardı. Hz. peygamber Medine'deki ilk Cuma'yı hicretin 5. günü Salimoğulları yurdunun mescidinde uzun bir hitabe ile kıldırdı.

     Zikrullah namazı değil, Said b. Müaseyyeb ve Said b. Cübeyr'in dediği gibi bir yaygın eğitim olan hutbeyi ifade eder. Hz. Ömer, Cuma'nın hutbeden dolayı kısaltıldığını söyler. 

     Bununla, Cuma'nın dört rekat olan ağle yerine ikaeme edildiğini, asli kısmı olan ilk iki rekatını hutbeye verdiğini kasteder. Bu, eğitimin, namaz gibi farz  kılınmasından başka bir şey değildir. Cuma'nın bir işlevinin de siyasal bir katılım olduğu hatırlanmalıdır. 

     Alış verişi kesme emri, meşru mazeretlerin dışındaki her türlü meşgaleyi kapsar. Dünyevi çıkar, iki dünyayı kapsayan bir hayra tercih edilemez. Bu, ilâhi içtimadan kaçmanın arkasında yatan temel sebeptir. " ( Kur'an Meali, M. İslamoğlu, sayfa 1126)

       Sözün burasında üzülerek ifade etmeliyim ki, gelenekçi kesimler, bu yüce emrin dışına çıkmışlar, cuma namazına olmadık eklentiler yaparak, ilavelerde bulunarak, mes'eleyi içinden çıkılmaz hale getirmişlerdir. 

      Atalarcı zihniyet mensupları, bu emrin dışına taşarak, cuma namazını az görmüşler, bir takım ilavelerde bulunarak, Zühr-i ahir gibi bid'at  içerikli adetleri cuma namazının içerisine sokuşturarak, aslı iki rekat farz olan 8 rekatlı sünnetin yanına 6 rekat daha ilave etmişler. 

      Tabii ki, bu işin yanına namaz sonunda tesbih çekmeyi, müezzinlerin tesbihi süslemelerini hiç katmıyorum. Hasılı, bir kısım imamların görüşleri, düşünceleri, Resululah (sav)'in ve dört halifenin tatbikatlarını bastırmış, onların yerine 16 rekatlı bu günkü kılmış olduğumuz cuma namazını ikame etmişlerdir. 

     Diyanet İşleri Başkanlığı, bu meselede, yine çarpık ifadeler kullanıp " dileyen zühr-i ahiri kılsın, dilemeyen de kılmasın" yaklaşımında bulunmuştur. Diyememiş ki, Zühr-i ahir diye İslam'da ilave bir namaz yoktur sözünü, kat'î düşüncesini söyleyememiştir. 

     Halbu ki, ikircikli bir ibadetin, ibadetlerde fazlalığın, eksiltmenin olmadığını bildikleri halde, toplumdan çekinildiği için, gelenekçi, sufi, mistik çevrelerden korkulduğu, onların ileri geri konuşmalarından endişe edildiği için bir türlü dinin aslına dönülememiştir.

     Şu haadisi şerifi dikkatlere sunmak istiyorum: " Bundan böyle öğle namazının vaktinde Arube günü Yahudilerin ibadet için hazırlık yaptığı günde, Cuma ( toplantı) namazı kılın." emrinden sonra Esad b. Zürare müslümanları kendi taşlığında toplayarak , bir konuşma yapar durumu anlatır. Kab b. Malik el Ensarî 'nin anlattığına göre Medine'de ilk cuma kıldıranın veya kıldırtanın Esad olduğunu, kendilerine bir de koyun kestiğini , bu koyunu iki öğünde yediklerini nakleder. Bu günden sonra Arube gününün adı Arap lügatine Cuma günü olarak girer." Sahih-i Buhari) 

     " Peygamberimiz'in hicret esnasında Ranuna mevkiinde kıldırdığı namaz ilk Cuma değil Resulullah'ın kıldırdığı ilk Cuma'dır. Bu bağlamda cuma sosyal ve siyasal boyutlar taşımaktadır. Yöönetimin yönetilenlerle kaynaştığı, siyasi ağırlıklı bir ibadettir. 

     İslam, Mekke küfrünün tasallutundan kurtulmuş, Medine'de bağımsız bir devlet olmuştu. Bunun ilani olarak halkı ile devletin bütünleştiğini gösteriyordu. O günden günümüze kadar uygulana gelmiş bir ibadettir., iktidarlar değişmiş ideolojiler değişmiş olmasına rağmen Cuma'nın varlığı değişmemiştir."( Müsl. Sorunları. H. Bülbül, sayfa 456)

     Netice olarak;

      Dört halife döneminden sonra iş başına gelmiş bulunan Muaviye ve ürettiği zihniyetin bir kısım cuma'nın içeriğine yönelik menfi saldırılarına rağmen, peygamber nesline minberden küfür etmelere rağmen, hamdolsun ki, cuma namazı bu günlere gelmiş oldu. 

       Umarız ki, Başkanlık, bu mevzuda bir kısım uyduruk davranışlardan vaz geçerde, cuma namazını aslına döndürmüş olur. Örneğin, cuma günü, camii dışında bir, iki, üç adet cenaze beklemesine rağmen, müezzinler seslerini  ve kendilerini ispatlamak adına, kalabalık cemaatlere tesbih çektirmekteler, o sıcak günlerde cenazeleri nazari itibare almamaktadırlar.

       Halkımız öylesine inanmış veya inandırılmış ki, "vay sen misin tesbih çekmeden dışarı çıkan kişi!.." O anda tehditler yağmakta, cumanın sahih oluşu üzerinde tartışmalar hadsiz hesapsız yapılmaktadır. 

       Bu sebeple, esnaf insanlar dükkanlarını kapatmışlar, memur kesimleri ha bre saatlerine bakmaktadırlar, ama, gel gör ki, bizim vaiz efendi kıssasını bitirmeden kürsüden inmemekte, zaten minberde de hatip, yardım toplama curcunası ile Cuma'nın saatini bir türlü hesah edememektedir. 

      Bu yüzdendir ki, gönlümüz istiyor ki, Kur'anî, Nebevî bir cuma kılalım!.. Atmosyanlardan, eklentilerden kurtulalım. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın