ÇOCUK SEVGİSİ !..
Bilindiği üzere, hangi millet çocuklarını sevmiyor, onları kucaklamıyorsa, hem bu dünyada zelildir, hem de ahiret aleminde perişan.
Çünkü, çocuklara değer verilmeyip, gelişi güzel yetişmelerine sebeb oluyorsak, nitelikli, kaliteli insan yetiştirmemiz mümkün değildir.
Çocuklar, " dayaktan anlar" diyebilen nice sütü bozuklar, ileri tarihlerde dayak yemeye, yetişen çocuklarının zorbalıklarına maruz kalan insanlardır. Terbiyeli, nazik, edepli bir anne-babanın terbiyesiz, asi, hırçın evlat yetiştirmesi mümkün müdür?
Dolayısıyla, tüm çocuklarımız nurdur, terbiyeli yetiştirilen bir çoçuk onurdur. Büyük önder Hazreti Ali'nin buyurduğu gibi, "çocuklarınızı sizin zamanınıza göre değil, gelecek zamana göre yetiştirin" mübarek sözünde ne kadar haklıdır!..
Düşünmeliyiz ki, gözünün önünde anası dövülen bir çocuk, yarınlarda nasıl yetişmiş kalifiye adam olacak, bunu hiç düşündükmü acaba?
Onun içindir ki, "23 Nisan Çocuk bayramı " olarak kutladığımız günümüzü güzelce kutlamalıyız. Çocukların bu günde, eğlenmesi, gülmesi, neşelenmesi, bayrağımızı sevmesi, vatanını tanıması,büyüklerine candan bağlı olması için ne yapılması lazımsa onu yapmalı, bu uğurda koşuşturmalı, yorulmalıyız!..
Klasik , ananevi halleri bir taraf ederek, çocuklarımıza sarılmalı, bağrımıza basmalı ve onlarla müftehir olmalı, Allah'a çok çok şükretmeliyiz.
Maalesef, nice nice anne babalara rast geliyoruz ki, babalarının yanında " ayıptır" diyerek çocuklarını kucaklarına almıyorlar, sevmiyor ve bağırlarına basmıyorlar. Neden ve niçin,?Büyüklerin yanında çocuk sevilir mi düşüncesi!..
Kendi yakınlarımdan bir misal verecek olursam, yengem, halamın oğluna hala " gelinlik" etmekte, fısır fısır, püsül püsül konuşmaktadır. Halbu ki, yengemin evlenecek yaşa ulaşmış çocukları bulunmaktadır. Böylesi bir saygı neyin nesidir?
Yengem, büyüklerinin yanında çocukları ağlasa, patlasa, çatlasa bile kucağına alıp avutmamakta, utancından dolayı, ağlayan yavruyu kaerine bırakmamaktadır. Bu mudur çocuk sevgisi, çocuk yetiştirme adabı?
" Bir komşumuzun iki yaşlarında bir çocuğu vardı. Devamlı diğer komşuların çocuklarını ısırıyordu ve şikayet mevzuu oluyordu.
Bir gün komşumun ziline bastım, kapıyı açtığı an ona, " Çocuğunu severken neden ısırıyorsun?" dedim ve vereceği cevabı merakla bekledim. Komşum tahmin ettiğim gibi bir cevap verdi:
" Hocam, severken doyamıyorum ve gayri ihtiyari ısırıyorum." dedi. Ben de, " Sen onu ısırarak seversen, oda komşuların çocuklarını ısırarak sever" dedim ve kesinlikle ısırarak sevmemesini tavsiye ettim. Çocuk, hakikaten kısa zamanda komşuların çocuklarını ısırmaktan vaz geçti." ( Hay. Yön. Veren Düş.. E. S. Osmanoğlu, say. 99-100)
Netice olarak;
Çocuk sevgisinde ölçü alacağımız metod, Rasulullah (sav)'dir. O, nasıl torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i kucağına alıp sevmiş ise, , bağrına basmış ise, bizlerde çocuklarımızı hor ve hakir görmeden kucağımıza almalı, ona çocuk da olsa bir değer vermeliyiz.
Verilen bu değer, çocuğu hayata hazırlayacak, onun güven duygusunu pekiştirecektir. Bir kere, toplum bünyesinde, ona buna zarar veren insanlar var ise, onların çocukluklarını iyi bilmeliyiz. Nasıl ve ne şekil büyütülmüştür acaba?
Hani şöyle bir olay, mes'ele anlatılır: meşhur İbni Sina Kurtla kuzuyu bir avluya koymuş. Etraflarını çitle bağlamış, Kurt kuzuya zarar vermesin diye..
Kuzuya bakmış ki, bakmış, semirsin, etlensin, büyüsün diye!.. Ama, gelin görün ki, Kuzu bir türlü semirmemiş, etlenmemiş, büyümemiş. İbni Sina anlamış ki, Kurtla kuzuyu bir yerde tutmak, kuzunun ruh ve beden sağlığı bozulmuş olduğu için gelişmemiştir. Çünkü, hep korku hep korku ile yaşamak, bir kere yaşamak değildir.
Son sözler olarak, çocuklarımız rahat büyümeli, baskı ile, " döverim", " vurarım", " kırarım" baskısı ile değilde, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in yetişmiş olduğu ortamı bilmeliyiz!... Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın