Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

CİHAD ANINDA YEŞİL SARIKLILAR !..

     " Ve hatırlayın ki bir zamanlar siz yeryüzünde ezilen bir azınlıktınız; insanların sizi temizliğe tabi tutmasından endişe ederdiniz. Böyleyken O size sığınak oldu, sizi yardımıyla güçlendirdi ve size güzel ve temiz rızıklar bahşetti. Belki şükredersiniz." ( Enfâl sûresi, âyet 26 ) 

     Bu ayeti kerimeden yola çıkarak, şu hususları arzetmek istiyorum: 

     Hani, tarihimizde, Çanakkale savaşı, İstanbul'un fethi, Malazgirt, Kıbrıs harekatı, Kore harbimiz gibi sayısız isim ve ün yapmış zaferlerimiz bulunmaktadır. Benim dikkatimi çeken zaferlerin var oluşundan ziyade, bu zaferlerde etkin rol oynayan insan, hayvan türü şeylerdir. 

     Örneğin, Çanakkale savaşında " Yeşil Sarıklılar"; Kıbrıs harekatı sırasında uçaklara bile yön veren " falan veli, filan ermiş kişi" anlayışı, Urfa ilimizdeki Balıklı göldekl ibalıkların bile böylesi zamanlarda yaralanması, yaralıların çoğalması gibi akıl, Kur'an dışı hikayelerdir.. Şu alıntı yazımı birlikte teati edelim:

     " İlk bakışta gayet masum görünen bu tip anlayışlar, Kur'an'ın ortaya koyduğu toplumsal yasaları bilmemekten kaynaklanmaktadır. Elbette bunu Allah'ın kitabına arz etmek gerekir. 

     Allah kitabında kimlere, hangi şartlarda ve nasıl yardım ettiğini ve bundan sonra da nasıl yardımlarda bulunacağını şartlarıyla birlikte açıklamıştır. Bu insanlık tarihi boyunca Allah'ın değişmeyen sünnetidir. Müslümanlar yeryüzünde küçük bir topluluk iken bile onları koruyup kollamıştır....

     Burada durup düşünmemiz gerekiyor. Allah Teala bu yardımları birilerinin gönlünü hoş etmek, zafer sarhoşluğu ile başını döndürmek için değil, " Hakkı gerçekleştirmek, batılı ortadan kaldırmak için" yapıyor. 

     Allah'ın sözü hak olduğuna göre ( başlıkta bahsettiğimiz) olayların ardından hangi batıl yok oldu ve hangi hak gerçekleşti ki , Allah'ın bu topluma gaybî yardımları bu veya başka yollarla ulaşmış olsun? 

     Bırakın bu toplumun hakkı gerçekleştirip batılı yok etme konusunda bir adım atmasını; yönünü Batı'ya çevirip onların yaşam tarzını almak için can atıyorlar. Allah'ın hükümranlığını göklere hasredip yeryüzünde kendilerini ilah ediyorlar. 

     Şimdi hangi "akıl sahibi " çıkıp da buna rağmen Allah, kendisine ve ilkelerine rağbet etmeyenlere rağbet ederek bu gaybî yardımlarda bulundu diyecektir?

     Haydi bunu geçelim. Yakın tarihteki olayda bu fark daha da açıktır. Taraflarını her ikisinin  de yönetim ve hayat anlayışları çağdaş ve demokratik; Allah'ı dünya işlerine ve hayatın düzenlemesine karıştırmazlar iken; ne hikmetse Allah, yine onlardan birilerinin " işine karışır" ve atlılarla , şehitlerle, nur yüzlü ihtiyarlar ile yardımlarına koşar öyle mi? 

      Allah asla böyle bir şey  yapmayacağını Bakara sûresi 152. ayetinde şöyle ifade ediyor: " Siz beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!" (2/152)

     Burada Allah'ı anmak, halkımızın dilinde olduğu gibi Allah'ın ismini arka arkaya söylemek değildir. Bütün bir hayatı onun rızası doğrultusunda düzenlemektir. Bunu yapmayanlar O'nun nimetini kullanıp şükrünü eda etmedikleri için Allah'a karşı nankörlük etmiş olmaktadırlar.

     Allah ise, nankörlere yardım değil ceza vaat etmektedir. " Nankörlük ettikleri için onları böyle cezalandırdık. Biz nankörlerden başkasını cezalandırır mıyız?" ( 34/17) ( İktibas, Mayıs 2008, sayfa 34-35 )

     Yakın dostum bir hoca efendi, bir tarikata bağlıdır.. Bir gün sohbet esnasında, şeyhinin, göldeki kurbağalarla konuştuğunu, onları çağırdığı vakit derhal koşup geldiklerini anlatmıştı. 

     Benim tuhafıma gitmişti bu anlattıkları!.. Çünkü, Kur'anî beyanlara, Nebevi haberlere göre, böyle bir vak'anın olması mümkün değildir. Onun için, Kıbrıs barış harekatında, uçağın yön ve yöntemini değiştiren şeyh efendi," şuraya at, buraya bomba atma", tembihinde bulunan veli kimse (!) benim zihin dünyamı allak bullak etmektedir.. 

     Netice olarak;

     "Yeşil sarıklılar", " gönünmeyen kuvvetler" iddiaları tamamen Kur'an dışı fikirlerdir. Çünkü, madem ki, görünmez güçler, bilinmez insanlar mevcuttur. O halde;

     Ne silahlanmaya, ne tank hazırlığına, ne de çeşitli uçaklara ihtiyaç bulunmaktadır!.. Urfa balıklı göldeki balıklardan istirham edilmeli, şurada, şu noktada Müslümanlara hücum vardır, " saldırınız" emrini vererek, askerleri, milletimizi sağ salim bu tür kaoslardan kurtarabiliriz!..

     Maalesef, ekser anlatımlarda, İstanbul'u fetheden Fatih Mehmed değil de, onun şeyhi, hocası, mürşidi işi kotarmaktadır. Yani, İstanbul'u fetheden Fatih değil de velilerdir!.. Veliler olmasaydı, fetih mümkün olmayacaktı!.. 

     Yani, çağın Müslümanları bu tür efsanelerle, mitolojik anlatımlarla meşgul olacağına, çağın en müthiş uçaklarını, silahlarını yapmalı, askerleri öylesi bir eğitimden, disiplinden geçirmeli ki, dünya kafirlerinin ödü, yüreği patlamalıdır. Selam ve dua ile..

      Şerafettin Özdemir

     

     
 

Facebook Yorum

Yorum Yazın