A.Raif ÖZTÜRK

A.Raif ÖZTÜRK

Mail: araifozturk@hotmail.com

Buğday saplarındaki, HÂRİKA MÛCİZE…

Pek yakında tarlalarımızdaki buğdaylara baktığımızda, hârika duygular içinde tefekkür deryalarına dalacağımız bir konuyu takdim edeceğim bugün.

Çünkü, Kâinata ve olaylara Allah cc hesabına bakmak İLİMDİR, sebepler hesabına bakmak ise cehildir, cehâlettir. Bu itibarla Kâinata ve olaylara Allah hesabına bakan adam:

“Eyy Yüceler yücesi Allah’ım. Eserlerinde öyle zâhirsin (öyle apaçık görünüyorsun) ki, şiddeti zuhûrundan gizlenmişsin” diye haykırmaktan kendini alamaz. (*Şiddeti zuhûrun izahı, dipnottadır.)

Bu iddialı sözün ispatını, “sap-saman” diye basite aldığımız, fakat sadece SAP yapısı bile hârika bir mucize olan, BUĞDAY SAPI ile yapmaya çalışacağım, inşaallah… 

Şu bahar mevsiminden YAZ mevsimine geçerken, hepimiz ekin tarlalarındaki süzülerek dalgalanan buğdayları görüyoruz ve sadece “MÂAŞÂALLAH” diyerek geçiyoruz. Oysa yukarıda arz ettiğim gibi, o ekin tarlasının kenarına giderek, tek bir buğday SAPINI elimize alıp, eğer “Allah hesabına bir bakabilsek”, benliğimizde ulvî fırtınalar kopacak ve belki de yukarıdaki cümleyi haykıracağız. 

Nasıl mı?.. 

Hemen arz edeyim: 

Önemli konuların iyi anlaşılması için, Kur’ân ve Risale-i Nur metodu olan “ÖRNEKLEME” prensibini uygulamamız, bu ispatımızı kolaylaştıracaktır. Bu nedenle, muhterem Prof. Ümit Doğay Arınç hocamızın çok ilginç bir hatırasını arz ediyorum.

Ümit hocam anlatıyor:

“Üniversite ikinci sınıfta, Fizik dersimizde Fizik hocamız Prof. Necmettin Turfan, anfide içi dolu silindirik bir çelik parçayı gösterdi ve “BU NEDİR?” Dedi. 

Biz, “bu bir MİL” diye cevap verdik. O bize: 

-“Çocuklar, siz Makine Mühendisi olacaksınız. Mukavemet ve Makine elemanları dersinde, bu milin çekme, burkulma, eğilme vs. mukavemetlerini hesaplayacaksınız. İşte bunlar hesaplanmış. Ayrıca, bu milin içini boşaltırsak, acaba durum ne olur diye bakılmış. Ciddi hesaplamalar sonucunda, “İçi boş olan çelik mil, dolu olan mile göre daha mukavim(dayanıklı)çıkmış. 

Sonra da “Acaba iç çapın dış çapa oranı, %kaç olursa en mukavim olur” diye de çeşitli araştırmalar yapılmış. İç çapın,dış çapa oranı 8/11 olan içi boş olan çelik mil,en mukavim çıkmış. Ve içi boş milleri, boruları bu orana göre îmal etmişler.

Daha sonra, diğer araştırmaların sonuçlarına bakmışlar ki; “bütün EKİN SAPLARINDAKİ iç çapın, dış çapa oranının 8/11 olduğu” tespit edilmiş. 

  • Sübhanellâh, Allah ne güzel ve en doğru bir hesap üzere yaratmış…” ..değil mi?

Evet, saygıdeğer dostlarım. Şimdi düşünelim:

Eğer o ağır başaklı ekinler, sapı en mukavim teknik olan 8/11 oranında boru şeklinde değil de içi dolu olsaydı, o ağırlığı taşıyamayıp kırılarak, yerlere serileceklerdi.

Bir daha doğrulamayacakları için, insanlık tarihi boyunca TEMEL BİR RIZIK olan buğday, arpa, yulaf vs., asıl gıdalarımız asla yetişmeyecekti. 

  • ACABA, Tâ Hz. Âdem AS zamanından beri, buğday bitkilerinin saplarını, BU İNCE HESAP ÜZERE HESAPLAYIP YARATAN KİM?..

Maalesef okullarımızdaki ders kitaplarında anlatılanlar gibi; “akılsız, şuursuz, tahsilsiz olan ATOMLAR” mı?..Veya “Kendi kendine” mi?.. Yoksa “TESADÜFEN” olabilir mi?.. 

Hassas ve hârika bir mühendislik hesap olan, en mukavim ekin sapının, 8/11 oranında olmasını atomlar nereden bilecek? 

Gerçek şu ki, hesap varsa, hesap üzere yaratan bir Kudret mutlaka vardır. 

Tesadüf ihtimali ise hiç yoktur. 

Yani bakınız, daha buğdayın başaklarındaki esrarengiz dizilişlerine, Başak uçlarındaki buğday tanelerini kuşlardan korunan 8-10 cm. uzunluğundaki kılçıklara hiç girmedik. Güneşe uzatılıp pişirilmesine ve buğday tanelerinin içine yerleştirilen gerekli mineral terkiplerine de girmedik. Sadece sap inşâsındaki MÛCİZEVÎ yapı bile, Yüce Rabbimizin icraatını fark etmemize yetti, değil mi? 

İşte tam bu noktada bizler de; “Eyy Yüceler yücesi Allah’ım. Eserlerinde öyle zâhirsin (öyle apaçık görünüyorsun) ki, şiddeti zuhûrundan gizlenmişsin” diye şükürler etmeli değil miyiz? Onun emir ve yasaklarına tam riâyet ederek, en çok O’nu cc sevmeli değil miyiz?..

* NOT: 

Bazı kardeşlerimiz “ŞİDDETİ ZUHURUNDAN GİZLENMEK ne demek?” diye merak edebilir. İlk okuduğumda ben de merak etmiştim. Birkaç örnekle arz edeyim:

Edirne Selimiye camiine baktığımızda, Mimar Sinan’ın biraz zuhur ettiğini (yani manen tezahür edip göründüğünü) hissedersiniz. Aynı M.Sinan’ın, tüm eserlerine baktığımızda, bu zuhûr biraz daha şiddetlenir. Şayet bütün binaları, bütün yolları, köprüleri, yani her şeyi onun yaptığını varsaysak, bu zuhûr çok çok daha şiddetli olurdu. Bu durumda Sinan ile ilgili her esere bakışımız, artık âşina, alışagelme haline döner, M.Sinan bu şiddetten dolayı, artık dikkat çekmez olurdu ve âdetâ şiddeti zuhurundan gizlenirdi. 

İşte bu örnekteki gibi Allah cc, Kâinattaki her şeyde öyle zâhirdir ki, gafletle bakıldığında, bu şiddetten dolayı, gizlenmiş oluyor.  

Bir başka örnek: Her yemekten sonra sofra duası yapar ve Allah’a hamd ederiz. Ama hava nimeti için hamd etmek hiç hatırımıza bile gelmez. Çünkü hava nimeti, her yerde, hatta her nefeste zâhir olduğundan, âşina olunduğu için, Şiddet-i zuhûrundan gizlidir.

BİR DE Güneş’e baktığımızda da ışığının şiddeti zuhurundan, Güneş bize gizlenir.

..Ve Hâ kezâ…

Facebook Yorum

Yorum Yazın