BOŞARIM, BOŞADIM DEMEKLE BOŞANMA GERÇEKLEŞİR Mİ?..
" Eşlerine yaklaşmayacaklarına dair yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır; şayet ( yeminlerinden) dönerlerse, unutmayın ki Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır." ( Bakara sûresi, âyet 226)
Zikredilen bu ayeti kerime mealinden şu gerçek bilgileri öğrenmiş, ona göre yaşamamız gerekir. Bu bekleme döneminin asıl amacı, muhtemel hamileliğin ve bu suretle henüz doğmamış çocuğun ebeveyninin belirlenmesidir.
Ayrıca, bu yolla karı-kocaya kararlarını yeniden gözden geçirme fırsatı ve böylece evliliği devam ettirebilme imkanı verilmiş olmaktadır.
" Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de onun kanıtlarından . Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır." ( Rum sûresi, âyet 30-21)
Konumuz önemli, mühim ve ailevi ve toplumsal bir konudur. Asırlardan beri Müslüman toplumları geleneğin tesiri altında kaldığı, esiri olduğu için boşanmalarla; yerli yersiz eylemlerle evler yıkılmış, kadın ve erkek birbirinden gelişi güzel ayrılarak çocukların öksüz yetim kalmalarına, aileler arasında husumetin, nifakın kök salmasına, düşmanlıkların, ayrılıkların çoğalmasına sebep olunmaktadır.
Blhassa, gelenekçilik, Ayet ve Sünnetten kopma döneminden sonra, yani daha doğrusu Emeviyyeden itibaren atalarcılık, ataerkil zihniyet hortlamış, o gündür bu gündür ailelerin huzuru, mutluluğu, birlikteliği tarümar edilmiştir.
Tüm imkanları, yetkileri, zorbalığı ele geçiren erkek kesimleri, neslin devamı olan hanımları kukla gibi kullanmışlar, istedikleri zaman evlerine almışlar, heves ve hevesatları bitince de " boşadım" kelimesiyle kadını kapı dışarı etmişlerdir. Bu kaos, Emevi zihniyetinin iş başına gelmesinden itibaren, Osmanlı'yı da meşgul etmiş, hatta yeni Türkiye Cumhuriyetinide derinden sarsmağa devam etmektedir.
Halbu ki, neslin devam için kadın-erkek ailelerin bir bütünlük içersinde yaşaması gerekirdi. Boşanma ve boşamalarda karşılık rıza, anlayış olmuş olsaydı, bu gün mahkeme kapılarında sürtüşme olamayacak , keyfilik, asarım, keserim, öldürürüm tehditleri havalarda uçuşmayacaktı. Bundan dolayı da, çocuklar mağdur olmayacak, sokaklarda kadın öldürmeleri, mahkeme salonlarında sıkışıklık bulunmayacaktı. Şu ayetii kerimeye nazar edelim:
" Boşanmış kadınlar, evlenmeksizin üç ay hali boyunca bekleyeceklerdir. Çünkü eğer Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıyorlarsa, Allah'ın rahimlerinde yaşattıklarını gizlemeleri meşru değildir. Ve bu süre zarfında barışmak isterlerse, kocalarının onları kabul etmeye öncelikle hakları vardır: ama adalet ölçülerine göre, kadınların ( kocaların) onlar üzerindeki haklarına eşittir, ancak erkekler ( bu konuda) onlar üzerinde öncelik sahibidirler. Ve Allah kudret ve hikmet sahibidir." ( Bakara sûresi, âyet 228)
Ayeti kerime de ifade edildiği gibi, evlilik bağının önemli bir sebep bulunmadıkça keyfi şekiilde sona erdirilmesi tasvip edilmemiştir. Boşama, yetkili kişi veya kurumun kesin kararı ve bu kararın yoruma yer bırakmayacak şekilde açık sözlerle ifade edilmesiyle meydana gelir.
Türkçede geniş zaman için kullanılan " boşarım" sözü bu nitelikte olmayıp boşama tehdidi anlamına gelir. Onun içindir ki, bu sözle boşama meydana gelmez. Boşama, kişinin eşine söylediği " boşsun", " boş ol" " Boşadım", veya benim karım " boştur" sözünün yanı sıra mahkeme kararının verilmiş olması lazımdır. Şu ayeti iyice tahlil ederek okuyalım:
" Bir boşama iki defa ( geri alınabilir), ki bu durumda evlilik ya iyilikle devam eder veya güzel bir şekilde sona erdirilir. Ve kadınlarınıza verdiklerinizden herhangi bir şeyi geri almanız, her iki tarafın da Allah'ın koyduğu sınırları koruyamamaktan korkmaları hali dışında, sizin için helal değildir. O halde, ikisinin de Allah'ın koyduğu sınırları koruyacaklarından korkuyorsanız, kadının serbestliğe kavuşması için ( kocasına) bazı şeyler bırakmasında her iki taraf için de bir günah yoktur. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır: onları ihlal etmeyiniz . Zira kim Allah'ın koyduğu sınırları ihlal ederse, işte onlar zalimlerdir!" ( Bakara sûresi, âyet 229)
Ayette de ifade edildiği gibi, mes'elenin özü şudur ve şu olmaktadır. İnsanların yani karı kocanın birbirlerine saygı göstermeleri, birbirlerini hak ve hukuklarına ittiba etmeleridir. Eşler, birbirlerinin karşılıklı hak ve hukuklarına saygı gösterirlerse, Kurt koyunla yürüyecek, her hangi bir cedelleşme, vurma, kırma problemi yaşanmayacaktır. Mamafih,
" Mukabil cinsler aile çatısını çatmadan önce birer " kadın" ve " erkek"tirler. Aile çatısını çatınca " karı-koca" olurlar. Bu çatı meyve verince ailenin ana çatısının sıfatları da değişerek bir ileri aşamaya geçilir. Ana-baba , Çocuğu olan ailede büyük aile üçgeni içinde bir küçük üçgen kurulmuştur.
O üçgen, ananın çocuğa " destek" olduğu, aynı zamanda çocuğun anaya " dayanak" olduğu bir içyapı gelişmiştir. Kadın aile içinde analığa terfi edince, onun makamı da " makamların anası" olacaktır. İşbu makamın önemini şu hadisten daha güzel ne ifade edebilir; " Cennet anaların ayakları altındadır." ( Nisâî, Ciihad 6) Burada yüceltilen kadınlık değil analıktır.
Ne gariptir ki vahyin inşa ettiği zihnin yücelttiği analık, modern zamanların inşa ettiği zihnin yücelttiiği analık, modern zamanların inşa ettiği zihinlerce aşağılanmaktadır. Bu aşağılama sonucunda bebeğin yerini köpek, evin yerini pansiyon, nikâhın yerini birliktelik, hayrın yerini haz almaktaadır.
Durum bu düzeyde de kalmayıp, dünyevileşme ve hazzın büyüsü ile " karı ile kocanın arası ayrılmakta" dır. ( 2:102). İş bu raddeden de çıkıp kadın ile erkeğin arasını ayıracak bir tasavvur neşvü nema bulmaktadır. Vahyin inşa ettiği İslam aklında kadın-erkek çifti ezvac'tır, ezdad değildir.
Bu ikisi arasında azim fark vardır. Ezvac biri olmadan diğeri olmayan, ezdâd ise biri olunca diğeri olmayandır. Modern akıl ezvac olan bu kadın-erkek çiftini ezdad haline getirmenin gayreti içindedir. Bu tasavvur aileyi bekleyen tüm felaketlerin kaynağını teşkil etmektedir. Cinsiyetçiliği, feminizmi ve bunlara tepki olarak çıkan karşıt akımları ortaya çıkaran hastalıklı bakış açısının arkasında bu tasavvur yapmaktadır. Çoğu cinsel sapmaların ve kendi cinsine yönelenlerin arkasında yatan saiklerden biri de budur."( Kurani Hayat Yazıları, M. İslamoğlu. say. 55-56)
Ne yazık ki, Kur'an devre dışı bırakılıp, gelenekçilik, atalarcılık hüküm ferma olmasından bu yana, boşanmalar artmış, gelişi güzel kadın boşamaları, kadını evden kovmalar çocukların öksüz ve yetim kalmasına sebep olunmuştur.
Oysa, toplumlara Kur'anî emirler, uygulamalar hakim olsaydı, zırt pırt kadın boşamakla kadın boşanmaz, evinden dışarı atılmaz, kapı dışarı edilmezdi. " Boşsun" demekle, kadıncağız ne yapsın, " kaderim böyle imiş" diyerek pılını, pırtısını alarak, üstüne giyecek giysisini alarak evini, çocuklarını terk etmektedir.
Halbu ki, aziz Kur'an'a uyulmuş, emirleri baş tacı edilmiş olsaydı, ne mahkeme kapıları aşındırılacak, nede masum yavrular terk edilmiş olacaktıı. Onun içindir ki, İslam, İslami emirler, boşama, talak zavallı erkeğin ne oyuncağıdır, nede onun keyfine göre tatbik edilecek bir işlem değildir.
Netice olarak;
Aziz Kur'an'ın emirlerinin toplupca yaşanması için, uygulanması için birikimli, bilgin din adamlarına görev düşmektedir. Kur'an eri hoca efendiler, Kur'an'a dilbeste olup, emirlerini bihakkın yaşarlar, fetvalarını ona göre verirseler, içinde bulunduğumuz kaotik haller vuku bulmayacak, ne kadın evini terkedecek, nede erkekler sokaklarda kadın öldürmek için meydanı boş bulmayacaklardı.
Bu iş, bilgin, bilgili hoca efendilerin yiğitliklerine bağlıyoruz. Onlar, kürsüye Kur'anî emirleri yiğitçe taşımış olurlarsa, evlerde huzur olacak, diyelim ki, bir öfke nedeniyle boşanmalar nazari itibare alınmayacak, hanım efendiler çocuklarını, evini, barkını terk etmeyeceklerdir.
Demek ki, yanlış anlaşılan, yanlış tatbikatlardır. Yani, Kur'an'ın uygulanmamasıdır. emirlerinin korkmadan, ürkmeden söylenmesidir. Yıllar önce, bir tatil esnasında Afşin Ulu camiinde, cuma vazında bir hoca efendiyi dinlemiş, mevzu boşamalar olduğu için tatmin olmuş beğenmiş, kalbi olarak hoca efendiyi alkışlamıştım..
Hülasa, muhterem hocalarımıza büyük görevler düşmektedir. Görevlerini bilinçli, şuurlu bir şekilde yapıp milleti bilgilendirirlerse toplum rahat edecek, neslimiz refaha kavuşacak, boşanma iğrençlikleri olmayacaktır.
Rabbimiz!.. Milletimize bu konularda bilgi, feraset ihsan buyursun. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın