BİR LOKMA BİR HIRKA ANLAYIŞI !..
Koca imparatorluk; zirveye tırmandığı, yükseliş döneminde, dünyaya meydan okuyor, önüne her geleni silip süpürüyor, karşısında milletler ve ordular darma dağın oluyordu.
Fatih'in hamlelerini, akli hareketlerini, Kur'an ışığında çalışmalarını kim inkar ede bilir, kim unutabilir? İlimde, bilimde, teknikte
teknolojide hamle üstüne hamle yapılması tarihin ve insanlığın zihnine kazılan gerçeklerdir.
Ama, ne zaman ki, bu aziz milletin zihin, eylem dünyasına öylesi bir zoka yutturulmuş olduki, " Bir lokma bir hırka" palavrası ve yalanıdır. İslam'ın ilk yıllarında, bu tür sufi geleneğin palas pandıras sözlerine, uydurmalarına rastlanmasa da, Osmanlının gerileme, geriye doğru adım adım gerilemesi yıllarında, ne yazık ki, tekkelerde, zaviyelerde bu sözlere rastlanır olmuş, müridan kesimleri, çalışmamayı, tembelliği, miskin miskin oturmayı, pineklemeyi ibadet haline getirmiştir.
Gerileme devrinde, Fatih atanın, Yavuz'un ve Kanuni'nin ileri hamlelerinden eser kalmamış, ordu, okul, tekke, zaviye, dergah tam anlamıyla sükuta bürünmüş, söz konusu mekanlarda sadece def, kudüm, raks, gazel, na't seslerinden başka şeyler duyulmamıştır.
İmparatorluğun sonuna yaklaşıldığında ise, vatan toprakları elden gittiği gibi, minareleremiz de, ezanlarda susturulmuş, bu koca millet sanki " vatan cüda" haline getirilmiştir.
Bu gün, dünün ataletini yaşamaktayız!..
Bazan Ulu caminin çay ocağı kısmında arkadaşlarla sohbetteyim. Ama, emin olun ki, yığınların varlığı, dama şakırtıları, taş dizmeleri beynimi zonklatmakta, zaman zaman Batı insanları ile, Batı toplumları ile kıyasa gitmekteyim. Baı toplumlarında, mesai günlerinde, kahvelerde, çayhanelerde oturan, dinlenen, çay keyfi yapan insan bulamazsınız. Oysa, bizim ülkemiz, bizim milletimiz " emekliler cenneti" haline dönüşmüş, çalışanlar horlanmakta, " emekli de çalışırmıymış" edasıyla kınanmaktadır.
" Rabbinizden bir mağfirete; Allah'a ve peygamberlerine inananlar için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşuşun. İşte bu, Allah'ın lütfudur ki onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir. " ( Hadid suresi, ayet 21 )
İslam insanı bu gün ne haldedir?
Maalesef, bin yıllık millet tarihine derinlemesine nazar ettiğimiz an müşahade etmiş olacağız ki, bu günkü gelinen nokta da iyi, ideal, özlenen bir vasatta ve pozisyonda değiliz.
Türkiye'li müslümanlar adına da iyi, örnek bir tavrımız, Kur'ani halde yaşayan, çağlara meydan okuyan bir neslin hasretini arzulamaktayız. Çünkü, hala, geleneğin yaşaması için, atalarcılığın varlığını koruması için, mihrab insanlarımız gayret göstermekte, çaba sarfetmektedir.
Bir tarafta, her köşe başını tutmuş " evliyalar ordusu", yani gavslar, kutuplar, mehdiler, mesihler zincirinden geçilmemektedir. Asr-ı saadet dönemnde yaşanmayan, bulunmayan Kur'an dışı eylemler, bu gün zirve yapmış durumdadır. Sözü, merhum Nurettin Topçu'ya bırakmak istiyorum:
" Bu gerisin geriye giden hareket, İslam'ı kemikleştiren şekilcilikle ( dinin ruhunu kaybedip sadece emir ve yasaklarının şekil yönüne sıkı sıkıya sarılma) de kendisini gösterir. Yaratıcılığın yerini bir konuda derinlemesine malumat sahibi olma alır. Kılı kırk yaran şekilcilik, şerhten şerhe git gide daha dar görüşlü ve daha gerici bir yol izler. Sonunda bu anlayış canlı imanı boğar ve Abbasilerin teokratik rejimini kutsallaştırp ölümsüzleştirir. Bu duruma gelmiş bir İslam'ın artık dünyaya verebileceği hiç bir şey yoktu. "
Netice olarak;
21 nci çağın Müslümanları artık, çağı kuşatacak bir çalışmanın içerisinde olmalıdır. Örneğin, milletimizin bağrında tam 40 yıldır palazlanmış, büyümüş, oraya, buraya dal budak salmış bir Feto haini, bu aziz milleti sırtından vurarak, arkadan hançerleyerek, dünyanın dört gözle beklemiş olduğu " Kürt davası" na hizmet etmiştir.
Bu casus, bu proje insancık, her türlü kan akıtmaktan uzak kalmamış, milleti sınıflara ayırarak, " ağabey", " abla", " himmet" kavramları ile, mes'eleyi içinden çıkılmaz hale getirmiştir.
Örneğin, şu günlerde, Muharrem ayı etkinlikleri yapılmaktadır. Sormadan edemeyiz. İslam adına, Kur'ani emirler adına ne yapılmaktadır? " Kellim kellim la yenfa" boş lafından başka bir iş, dişe dokunur bir eylem yapılmamaktadır.
"Aşure" kuyrukları her tarafı sarmalamış, İslam; eşittir " aşure" şeklinde anlaşılmaktadır. Yani, tarihi kıssalar, var olan öyküler yaşasın, Müslümanlarda, bu tür şeylere alet olsunlar..
Son söz olarak, diyor ve dua ediyorum ki, bu aziz millet, tüm yanlışları yenecek, zihin ve beyinlerdeki tutsaklık zincirlerini kıracaktır.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın