Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

BİNBAŞI SÜLEYMAN BEY!.. 

ERMENİLERCE ŞEHİT EDİLEN, ZEYTUN KUMANDANI  BİNBAŞI SÜLEYMAN BEY!.. 
     Aziz milletimiz; Anadolu'ya ayak bastığından bu yana, karşısında Ermeni'leri bulmuş, kimi zaman dostane ilişkiler kurulmuş olmasına rağmen, kimi zamanlarda da Ermeni'lerin, kin, nefret ve husumetlerine esir olmalarından ötürü çekişme, tedhiş, arkadan hançerleme ve düşmanlıklar yaşanır olmuştur. 

     İşte, böylesi vakıalardan birisi de, Zeytun Ermeni'lerinin anarşistçe hal ve hareketleridir. " Maraş vilayeti sınırları içinde yer alan Zeytun da Ermenilerin sürekli olarak isyan çıkardığı yerlerdendir. Zeytun, Ermenilerin Kilikya olarak adlandırdıkları bölgenin doğusundadır. 

     Toros dağları silsilesi içinde bulunan ve Maraş'ın kuzeyindeki Berit dağının güney eteklerinde yer alan Zeytun, eski bir Ermeni yerleşim merkezi idi. Zeytun Ermeni'leri 1870'li yıllarda Fransızlara baş vurarak bağımsızlıklarını dahi istemişlerdi. 

     Ermeni yAzarlara göre Zeytun; Urfa'dan gelmiş yedi aileden, 1064 yılında Ani'nin Bizanslılara geçmesinden sonra oradan Anadolu'nun çeşitli yerlerine dağılan göçmenlerden, Vanlı'lardan, başka yerlerden o bölgeye sığınmış Ermeni'lerden, Rupinyan soyunun kurucusu olan Rupen ile birlikte gelen Pakraduniler den oluşuyordu.

     Ermeni tarihçi Dbağyan da, Zeytun'lu Ermeni'lerin kökenini açıklarken; " Ani Beldesi'nin Bizanslılara geçmesinden ve Bizanslıların Ermeni katliamından sonra, Anadolu'nun muhtelif bölgelerine dağılan Takraduni Hanedanı mensupları Haçin ve Zeytun havalisine yerleşmişlerdir."  demektedir.

     Yazara göre bunlar; " Bir takım entrikalara müsait gayr-i Ermeni unsurlar " idi. Ermeni tarihçi Semerciyan'a göre Zeytun Ermenileri " Rupinyan soyundan Zarmanuhi adında bir kadın Ani krallığının yok olmasından Zeytun'a gelerek orada 65 yıl hüküm sürmüştür. Daha sonra Zeytunlular, Maraş'ta Dulkadir oğullarının, bazen de Çukurova'da Tecirli Türkmenlerinin idaresi altında bulunmuşlardır." ( G. Antep Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi,)

     Dost bildiğimiz Millet-i Sadıka!.. 

     Tam tamamına sekiz asır, Müslüman milletimiz ile iç içe, koyun koyuna yaşayan Ermeniler, her fırsatta, hainlik yapmayı, bizi arkadan hançerlemeyi şiar edinmişlerdir. 

     Bilhassa, 1878 yılında imzalanan Ayastefanos Antlaşması'nın 16. maddesine ve Berlin Antlaşması'nın 61 nci maddesine Ermeniler lehine hükümler konulmuş ve bu maddeler, Ermenilere bağımsız Ermenistan kurulması yönünde ümit vermiştir. 

     Bağımsız devlet olma ve kurma hayali ile Batı ülkelerinin tahriklerine kapılan ve bu sebeple de İtilaf devletlerinin kendi siyasi menfaat ve çıkarlarına alet olan ve sonuçta da bu devletlerin desteğini elde eden Ermeniler, kurdukları şer ve nifak örgütleri olan Taşnak ve Hınçak vasıtası ile , Osmanlı devletimizin çeşitli bölgelerinde anarşik isyanlara katılmışlardır. 

     Ermeni Patriği ve Fatih Han!.. 

      Ermenilere arka çıktığı zannedilen, koruyan ve kollayan olarak bilinen Batı ülkeleri, tarihte, Ermeni Patrikliği ve kilisesini tanımamıştır. Atamız Fatih, engin düşüncesi, hoş görüsü itibariyle, bu kilise ve Patriğe değer vererek, siyasi ve dini kimlik kazandırmıştır. 

     Ama, ne hazindir ki, tüm bu lütuflara, iyiliklere karşın, Ermeniler; hiç bir zaman rahat durmamışlar, huzur içerisinde yaşamamışlardır. Anadolu'da; isimlerini duyurdukları günden beri, sürekli isyan, tedhiş ve anarşizmi körükleyerek, her fırsatta aziz milletimizi arkadan vurmuşlardır. 

     İşte, Adana Saimbeyli, Zeytun, Andırın Geben ve ülkemizin sair yerlerindeki Ermeniler, tüm zamanların terör estirenleri olarak, tarihte isimlerini böylece kaydettirmişlerdir.  Din adamları, Rahip ve rahibeleri, keşişleri daima bu gammazlığın içerisinde bulunmuş, millet çocuklarımızı yer yer, zaman zaman katletmişlerdir. Bu sebeple,

     K. Maraş'a 57 kilometre uzaklıkta bulunan Zeytun kasabası; tarihte, Ermenilerin en oynak, en kahpece fırıldak çevirdikleri, insanlarımızı nasıl boğazladıkları, askerlerimiz ne şekil katlettikleri bir yerleşim birimidir. 

       Bendeniz, tatilde bulunduğum aylarda bazen Afşin'dan-K. Maraş'a yolculuk yapmaktayım. Su Çatı civarında " Süleymanlı'ya gider" levhasını okuduğum zaman, irkilir, tüylerim diken diken olur. Neden ve niçin?

     Çünkü, az veya çok tarih okuyan, tarihe merakı olan biriyim. Zeytun'un da tarihçesini, burada olan vak'aları, askerlerin ağaçlara bağlanarak yakıldıklarını bildiğim için üzülür, müteessir olur, içimden yumruklarımı sıkarım. 

     1914 yılı Seferberlik ve 1915 Yılı Tekke Manastırı baskınında şehit olanların isimleri arasında, Afşin'li, Elbistan'lı ve Göksun'lu askerlerin de isimlerini gördükçe üzülür ve üzülürüm. Örneğin;

     Elbistanlı Koyun oğullarından Nebi, Hacı Abdullah, Kötüce Bayram oğulları Bayram, Mehmet Şükrü, Afşin Emirilyaslı Ali, Arıtaşlı Ali Tortu  ve isimlerini zikredemediğim şehidlerin şehid edilmeleri beni kahreder. 

     Zeytun'da Ermeni eşkıyaları tarafından 25 Mart 1915'de şehit edilen Jandarma Binbaşı Süleyman beyi, rahmatle anıyorum..  Milletimiz vce tarih onu unutmayacaktır!.. Tüm şehidlerimizin ve komutan Süleyman Binbaşının makamı cennet olsun.. Kabri nur ile dolsun!.. 

     Sonuç olarak;

     Talihsizliğe bakınız ki, aziz milletimiz, her defasında iyiliklerinin, insan sevgisinin, tüm yaratılmışlara merhamet duymasının kurbanı olmuştur..

     Ülkemizin, her köşesinde  Ermeni eşkıyalarının katletmiş olduğu şehidler abidesi, anıtı yükselmektedir. Halende, bu kirli, sinsi iftira içeren mes'ele Türkiye düşmanı devletler tarafından kaşınmakta, her 24 Nisan geldiği günlerde, sahte göz yaşları ile, Ermenilerin kin ve intikam duyguları kabartılmaktadır. 

     Şuna üzülmekteyim. Batı ülkelerinde yaşamakta olan Ermeniler, çok çok azınlıkta sayıla bilecek kadar azdır. Oysa, milletimiz Batı ülkelerinde nüfus bakımından 6 milyonu aşmış durumdadır. 

        Böylesi bir çoğunluğa rağmen, azınlık Ermeniler kadar etkili, söz sahibi değiliz. Onlar, 1915 Sözde soy kırım iddialarının anlatabilir iken, bizim çoğunluk olmamıza rağmen susmamız, onları haklı çıkarmakta, bizlerde süklüm-büklüm bir durumdayız. 

     Bundan bir kaç yıl önce, Ermeni kin anıtını protesto etmek amacıyla, bir yürüyüş, bir protesto toplantısı yapılmıştı. Görmüş olduk ki, tertip heyeti bile, mes'elenin içerisinde değil, yürümemişler, derhal tabana kuvvet kaçmış olduklarını gördük.. Onun içindir ki, kendimize gelmeliyiz. Kimliğimize sahip çıkmalıyız!.. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir 

Facebook Yorum

Yorum Yazın