Ayşe KAŞ

Ayşe KAŞ

Mail: aysekas71@hotmail.com

BEN, SEN, BİZ, SİZ VE ONLAR

Ne menem şeydir şu benlik. Atsan atılmayan satsan satılmayan türden bir bela adeta. Benlik duvarını altından işleyerek kibirlerine kibir, ihtişamlarına ihtişam katan insan oğulları tarih boyunca en çetin düşmanlarının “benlik” olduğunu bildiler mi acaba? Aslında bilmeye bildiler de o meretten vazgeçmek bir türlü kolay görünmedi. Bu dünyada benliğini ayaklar altına almayı bırakın başının üstünden bir santim indirmeye kimselerin gönlü razı olmadı gitti…

Hak verelim ki, irfân penceresinden bakma lütfu da herkese nasip olmamakta.…Kiminin kara gördüğü kimine ak görünmekte. Dünyayı tersinden okumak gibi gelse de Âriflerin gözleri kaplerin o engin bahirlerinde kulaç kulaç yüzmektedir. Leb-i Deryalarında gezinmekten mest olurlar ehli sûfîlerin… Kalemler kurumuş, gönüller umduğuna değil bulduğuna razı olup hâmuş olmuşken, keyifleri tıkırında dünyanın kahır nakışlı yüzüne aşık olmaya devam edenlerin debdebeleri istikrarlı bir modda seyreylemekte… İnsanın eftiğini daraltan, ümüğünü sıkan hadiselerse kanlı portreleri, absürt çehreleri, tiksinti verici hikayeleri ile midemizi çalkalayıp durmakta… İnsan kaçışı olmayan bu mezalimlerin sahnelendiği dünyada böylesi lanet adamlarla aynı mekanda nefes aldığına kahırlanmakta….Üç günlük bebeğin kanına girenleri, çocuklara cinsel istismar yapanları, kadınları darp eden, öldüren, tecavüz eden insanlığını yitirmiş hainleri hangi cezaya çarptırsalar acaba sorularıyla boğuşup uykularını kaçırmakta aklı selim olanlar…

Her sızı kalpte bir yaradır…Her çırpınış göze zayıflık getirir….Her imdat çığlığı burnumuzun kemiklerini sızlatan bir feryattır….Her ah çekiş yüzümüzü yere eğdiren bir insaniyet imtihanda kaldı! Belgesidir….Biz ne zaman uyanalım desek, birileri gelip kollarımızı kırıyor…Ayaklarımızı bağlıyor hemde çaprazına…Domuz düğümlü sinelerimiz de vicdanımız ve imanımız….Şeytanın atı her bir tarafa cirit atıyor….Sağ da ona solda ona…Müslüman yanmıyor olmuş diğer bir Müslümana…Dert kutusu açılmıyor moraller bozulmasın diye….İyi de bu dünyayı göğertecek sevgilerimiz de mi atılhanelerde saklı, mahpus? Nerde göğüslerimizi kabartacak, gözlerimizi aydın edecek, yüzlerimizi ağartacak “Emsal Nesli” bu devirde?

Yoksa yokluk yurdunda gaib mi oldular? Zamanın koynunda öğüttüğü hayat kıssalarına mı dönüştüler? Bir varmış bir yokmuş sözleriyle başlayan masallara mı büründüler? İnşallahla maşallahla temenni ettiğimiz ama bir türlü uygulamaya koymadığımız hayallerimize mi istiflendiler? Nerde yaşayacaktı bu altın nesil? Hayal dünyalarımızda camisd ve soyut giysilerinden şeffaf puslu alemlerden gözle görünür, müşahede edilir bu mekana erişemeyecekler mi? Kim yaşayacak bu İslamı ey Müslümanlar? Geçmişte yaşayan ecdaddan sonra? Biz değil miydik “Kalu Bela” sözünün iddiacıları? Bizi unutkanlıktan kurtarsın yüce hükmün Sahibi ve Hakimi olan Allah (c.c)…

Vazgeçmeli benlikten ve İslam kardeşliğinin temel prensiplerini kuşanmalı. İyi de nasıl? Kibirden dağları aşmanın yolu nerede? İnsanı aldatan şey neydi? Rabbinden gafil kalan gurbete atan o zalim sebep neydi? İnsanı gönlünün tabibinden mahrum bırakan o mel’un nerede saklı? Gözlerine ilahi nurun sürmeleri değmemişleri ne paklar ne açar o günah kirlerinin pasını ne temizler ki? Günah yüküyle dolaşmaktan tevbenin hafifliğinden ve huzurundan habersiz olanları nasıl ikna etmeli? Küfrün yaşantılarına model olduğu bu garibanlara nasıl acımalı ve Resulüllah s.a.v. gibi nasıl dua etmeli? “Allah’ım sen onları azaba çarptırma! Bağışla onları…Çünkü onlar hakikatleri bilmiyorlar!” diye kaç gece namazlarda yalvarmalı? Ağlamalı ve yakarmalı?

“Öyle bir fitneden sakının ki, o içinizde sadece zalimlere dokunmakla kalmaz. İyiler de onun zerreleri bulaşır.” Ayetinin kapsamına girmemek için bu fitne ateşini söndürecek bilinç ve şuurdan sinelere zerk etmeli, aşılamalı…Kusursuzluğun yalnızca O’na mahsus olduğunu bilerek, kusurları örten Settar’dan ısrarla istemeli ve duada müdavim olmalı…

İnsan hem cahil hem de zalim….Nimetlerden de gafil ve şükürsüz…Şu halde üstümüzdeki ağır perdeleri kaldırma zamanıdır. Güç yetmeyecek sorumluluktan ona sığınarak vazifeyi ifa etmeye cehd etme günüdür….Dünyayı kirleten pis duygulardan arınarak, tevbe etmek ve o tevbenin yangınıyla alevlenen gönüllerle Allah’tan af istemek gerekir…Bizi bize bırakma! Bizi nefsimizin eline düşürme! Bizi senden başkasına yalvartma! Hükmünde hikmeti olan Ey! Gönüllerimize küfrün ateşini ve zulmünü yağdırma! Sızdırma vesvasül hannası sinelerimizin hücrelerine! Yıldırma bizi zalimin zulmüne direnmekten! Kavurma ateşiyle Nemrudun! İbrahimler gönder putlarını kıracak baltası olsun! İsmailler gönder hak yoluna seve seve adayacak başları olsun! Musalar gönder asasıyla şu zulmün elebaşlarını iktidarlarıyla tarumar edip yutsun! İsalar gönder uyuyan ümmetleri “Kum Bizinillah!” emriyle dimdik doğrultsun! Muhammed Mustafa S.A.V’i gönder! Rahmet parmaklarından şefkat pınarlarını akıtsın…açları doyursun….susuzları ebedi sevdalara kandırsın…Bir işareti ile kameri ayıran fermanını mazlum kanı dökenlerin başlarına kondursun…Kainatı yeniden imar etsin sevgi ve muhabbet adımlarıyla yürütsün insanlığı ardından mutlu ve huzurlu günlerimiz olsun…

Ayşe Ciplioğlu  Kaş

Facebook Yorum

Yorum Yazın