A.Raif ÖZTÜRK

A.Raif ÖZTÜRK

Mail: araifozturk@hotmail.com

Başkasını, kendisi gibi sanmake

 

Başkalarını kendisi gibi sanmanın, zannetmenin iki ZIT hâli vardır. 

BİRİNCİSİ: İyi ve gerçekten dürüst olanlar, başkalarını kendileri gibi sandıkları zaman, karşıdakilerine çok güvendikleri için, onların sinsi tuzaklarına genellikle düşerler. Mesela ortak iş yaptıklarında, kendisi art niyetli olmadığı için, ortağının çaldıklarını veya hep kendi menfaatine işler çevirdiğini fark etmez. 

Bu konuda herkesin kendisine göre tecrübeleri ve pişmanlıkları olduğu gibi, bizim de mağazacılık hayatımızda, bizleri milyonlarca lira zarara sokan bir hırsızlık olayı yaşadık. 2015 Yıllının ortalarıydı. 

Mağazalarımı yöneten oğlum bir gün bana: 

-“Babacığım, hem mal alışları için koşturmaya, hem çek, senet, vergiler ve diğer tüm ödemeleri takip etmeye, hem de mağazaların yönetimindeki aksamaları düzeltmeye yetiştiremiyorum. Mağazalar için bir müdür almak istiyorum” dedi.

Ben de kendisine: “Nasıl uygun görürsen, öyle yapabilirsin” demiştim. 

2015 Yılının Temmuz ayında çok ünlü firmalarda çalışmış tecrübeli bir Müdür almıştı. 

O kişi öyle itaatkâr ve tatlı dilli idi ki, beni 50 metre uzaktan görse düğmelerini ilikler ve elimdeki küçücük paketi bile alır, evimin kapısına kadar muhabbet ede ede getirirdi. 

Aynı itaati oğluma da yapıyordu. Oğlumun da güvenini kazanmıştı. 

O aydan sonraki bütün aylarda, ciro gelirleri ödemelere yetmez olmuştu. 

Yılsonu sayımında ise sayım başkanı o olduğu için, rakamlar üzerinde oynayıp, her şeyi normal gösteriyordu. Hepimiz onu kendimiz gibi zannedip, zerre kadar şüphelenmiyorduk. 

Fakat müşterilerden onun hırsızlıkları hakkında çok şikâyetler gelmeye başlayınca, suçüstü yaptık ve sorgulamaya başladık.

Önce çeşitli itirazlar çalıştıysa da sonradan İTİRAF etti. 

“Evet, aldım (yani çaldım anlamında)” deyince, “maaşının az olduğunu, bunun için 7-8 aydan beri böyle yaptığını”itiraf etti ve 2019 yılın 90 000- TL değerindeki arabasının anahtarını bana vererek “helalleşelim” dedi. Fakat bu bir arabalık bir çalma değil, 2 seneden beri her ay 10-15BİN-TL’lık, 2 senede de MİLYARLIK bir meblağın silindiğini NEBİM TEKNİSYENELERİ tespit ettiler. Şu anda mahkeme devam ediyor.

Burada benim vurgulamak istediğim, sadece “Dürüst iyi niyetlilerin” karşısındakileri, kendisi gibi sanmalarının verdiği zararlara bir örnek sunmaktı. İfşâ değil…

İKİNCİ ÖRNEK: Kötü niyetli ve inanç yönünden zaafı olan ve problemli kişilerdir. 

Onlar da karşısındaki dürüstleri, sağlam inançları nedeniyle sağlam iş yapanları da kendileri gibi sandıkları ve düşündükleri için, ayrıca başarılarını kıskandıkları için, o dürüstlere sürekli İFTİRALAR atarak, ona ve topluma zarar verirler. Herkesin böyle hatıra veya tecrübeleri vardır. Fakat ben yine kendimden bir örnek vereceğim.

Sene 1995, ben Boğaziçi Nurkent Yapı Koop. Başkan yardımcısıydım. Başkanımız da cami çıkışında bana “kooperatif parasından camiye 10 TL’lık bağış yaptım. Yanlış yaptıysam, kendi paramdan ödeyeyim” diye bana fetva soracak kadar dürüst bir hacı ağabeyimizdir. 

Üçüncü olağan kongreyi yapıyoruz. Oturumlara başlamadan 15-20 dakika önce, 20-30 kişilik bir gurup beni bir kenara çağırarak “başkanım, sizinle görüşmek istiyoruz” dediler. 

-“Buyurunuz, sizi dinliyorum” dedim. Reis olarak seçtikleri kişi söze başladı:

-“Başkanım, biz bu kongrede seni başkan seçmek istiyoruz.” Dedi. Ben de:

-“Her şey gayet normal yürürken bu da nereden çıktı?”..dedim.

-“Başkanım, bu başkan paralarımızı çalıyor, baksanakendisine jip aldı.” Deyince ben:

-“Arkadaşlar, eğer böyle bir şey varsa, ben de bunu nasıl fark etmedim diye sorumluyum. Çaldığını belgeleyin, hep beraber gerekeni yaparız.” Dedim. 

Onlar “belgeleriz” diyerek:

-“Başkanım, 55 üyenin aidatlarının tamamını o yönetiyor. Ödemelerle de sadece o ilgileniyor. Gelir-gider defterini de yeğeni olan muhasebeciyle tutuyor. Bu kanıt yetmiyor mu?“deyince ben şaşırdım, kızdım ve biraz sertleştim.

-“Bunun neresi kanıt? Yönetim kurulunda görev dağılımımız zaten böyle!..” deyince: 

-“Nasıl anlamazsınız başkanım? Böyle imkânlar bizde olsa, biz kesinlikle çalardık. Demek ki o da çalıyordur!..”..dediklerinde, bir-iki kişi de onu destekledi. 

Ben çok hiddetlendim.

-“Yazıklar olsun size! Böyle kanıt mı olur? “Biz olsak çalardık, demek ki o da çalıyordur!” ne demek? Doğru dürüst bir kanıt bulun, ben de sizin yanınızda olacağım.”..Dedim ve onları salona yönlendirerek, olağan kongremizi başlattım.

O tarihten sonraki iki hafta içinde birkaç arkadaşımla, başkanın o jipi nasıl aldığının araştırmasını da sorgulamasını da çok ciddi yaptık. 

Tamamen meşru bir şekilde, kendi haklı gelirleriyle aldığını tespit ettik.

Netice de ise birkaç sene içinde binalara taşınıldı. Başkanımız hâlâ görevi başındaydı. 

Demek ki; “Edepsizliği mârifet sayanlar, edepliyi aptal sanırmış”. 

“Çalmayı kendilerine hak sayanlar, masumları da hırsızlıkla suçlarlarmış…

Böyle bir hâtırayı ömür boyu unutamadım ve her zaman bu tür iftiralara baktığım zaman, aynı sinsi art niyetlerin olduğunu müşahede ettim.

Özellikle de mâlum yoz siyasette, hatta daha birçok kurum ve kuruluşlarda!..

Facebook Yorum

Yorum Yazın