Ayasofya Camii ve Bâtılın Sözcüsü
" Yine de ki: " Hak geldi, bâtıl ise yıkılıp gitti; çünkü her bâtıl zaten yıkılıp gitmeye mahkumdur!" ( İsra sûresi, âyet 81 )
Malum olduğu üzere, bâtıl hakkın, karanlık aydınlığın yokluğu halidir. Aktivite ve enerjinizi bâtılı getirmek için değil hakkı tutmak ve hak yolu getirmek için harcayınız.
Çünkü, bâtıl kendi başına bir varoluş hali değil , hakkın yokluğu halidir. Neticede hakkın gerçekleşmek gibi, bâtılın da batmak gibi bir özelliği ve tabiatı bulunmaktadır.
Yukarıda arzedilen ayeti kerime nazil olduğu zaman, Kâbe'nin içerisinde bulunan tüm putlar bir bir üstü yere kapaklanıyor, devrilip ayaklar altında sürünmeye mahkum oluyordu. Mekke fethine katılmış bulunan mücahidler, hep bir ağızdan Tekbir getirerek Mekke meydanını, Kabe civarını çın çın çınlatıyorlardı. Dolayısıyla,
Yazımın gündemi, maaselef, şu günlerde ülkemiz sathında tartışılan Ayasofya camii kebiridir. Ayasofya camii, müze şeklinden kurtulduğu gün hepimiz heyecanlanmış, "sana şükürler olsun Ya Rabbi!" diye iniltiler içerisinde dua dua Allah'a yalvarmııştık.
Ama, gelin görün ki, biz mü'minler her ne kadar sevinmiş isek, heyecanlanmış isek, içimizde yaşayan, bu milletin, bu vatanın nimetlerinden istifade eden bir kısım rezil, rüsvay olmuş sözde basın mensupları, eldeki cerideleriyle, küfürlerini açığa vurmakta gecikmediler.
Hani, 1453 tarihinde, Ayasofya; ilk defa camiye tahvil edilirken, bir kısım Keşişler, Hrisitiyanlık büyükleri, İstanbul'un sokaklarında oraya buraya seğirtiyor, bir kurtarıcı, bir hamle yapacak, Ayasofya'yı yeniden eski haline döndürecek gizemli insancık bekliyorlardı.
Ne acı ki, bazı sebepler, o günün şartları muvacehesinde değerlendirilecek olursak, Ayasofya camii Müzeye tahvil edilmiş, ezanlar yasaklanmış, minareleri sükut etmiş, içerisinde bulunan Allah, Muhammed ve Hülefa-i Raşidin isimleri, bir bir sökülerek, yerlerine eski Kilise'den , müzeden kalan kalıntılar takılmıştı.
Tabii ki, Ayasofya'da, ezanın suskun olması, bir kısım Bâtıl sevicilerin iştahini kabartmış, btılın sözcülüğünü yapan sözde yayın organcıkları dört köşe olmuşlar, göbeklerini kaşıyarak keyfi alem yapmışlardı.
Ama, hamdü sena olsun ki, 2020 yılı içerisinde Ayasofya camii yeniden ibadete açılmış, aydın, münevver, Profesör ünvanlı alimlerin tayinleri yapılarak, millete hizmet etmeye başlamışlardır. Lakin,
Bâtılın sözcüsü, yine kudurmuş, oraya, buraya saldırarak, pis, mülevves salyasını akıtmaya başlamıştır. Çünkü, okunan ezanlar, getirilen tekbirler, böylesi keferenin midesini bulandırmış, bunu iç siyaset mes'elesi yaparak, oraya buraya saldırmaya başlamıştır.
2020 Felaket ve göz yaşı yılı imiş!..
Böylesi soytarı bir cerideye göre, 2020 yılında meydana gelen, vuku bulan menfi, olumsuz olaylar değil, en büyük felaket, en dehşetengiz olay Ayasofya müzesinin yeniden camiye dönüştürülmesi olmuştur..
Hal böyle iken, bunların, bu zihniyet mensuplarının tamamı put sevicisi, puta tapıcı ve camilerin yaygınlaşmasından hoşlanmayan, gündüzlerinin kabusa, gecerininin kara zindana dönüşmüş halleridir.
Aslında, Bâtılın Sözcüüsüne önemli bir görev ve mükellefiyet düşmektedir. Ayasofya caminin önüne oturarak, bir kurtarıcı beklemeleri, İsa'nın yolunu gözlemeleri ve geceli ve gündüzlü Tesliste bulunmalarıdır. Aksi halde, bunların, asabiyetleri yatışmayacak, her an, her dem kahırlarından geberip gideceklerdir.
Hani, 1453 yılından zindan çıkarılan Notaras'ın bazı önerilerde bulunması, tavsiyelere uyulmasını istemesi gibi.. Söz konusu ceride; bir kampanya başlatmalı, İstanbul'un her köşesinde bir kerhane, meyhane, pavyon, diskotek, muhabbet evi açılması için çalışma yapmasıdır.
Netice olarak;
Hamdü sena olsun ki, Ayasofya'nın, ibadete açılmasından ötürü memnunuz, huzurumuz yerine gelmiş, gönlümüzden, kalbimizden dualar yükselmektedir.
Kime, kimlere dua ve muhabbet ediyoruz? Her kim ki , Ayasofya'yı, mahpusluktan, müzelikten, anlamsız, işlevsiz halden kurtamış ise onadır!..
Ve duamız, semalar yükselmektedir!.. Yüce Yaradana arz-ı halde bulunuyoruz!.. Ya Rabbi!.. Böylesi bir yüce mekan ve makamı , bir daha, putpaheneye çevirme, müzeye dönüştürme, ilelebed secde edilen mahal olarak, tekbir getirilen secdegâh olarak devam etmesi için, sen inananlara, sana iltica edenlere yardım ve nusretini esirgeme!.. Âmin!..
Gayret, sana inananlardan olsun, nusret senden!.. Sen, inayet etmez isen, bizler, ezilmiş, horlanmış, kutsalı ellerinden alınmış, Mü'minler, nereye gitmeliyiz, hangi kapıyı çalmalıyız? Senin yüce dergâhından başka bir dergâha inanmıyor, güvenmiyor, kapılarını çalmıyor ve senden de bu garip, dökülmüş halimize acımanı istiyor, boynumuzu büküyor, sana ellerimiz açıyor, Rasulüne (sav) selatü selam gönderiyoruz!..
Varsın, bâtılın sözcüsü, kudursun, bu kutlu ve mutlu mekanları kilitlemek için çalışsınlar!.. Sen, bunlara fırsat verme, onların iğrenç heveslerini kursaklarında koy!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın