ALLAH KULLARINA ORTA YOLU EMREDİYOR !..
" Eli sıkı olma!.. Büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, hasretini çeker kalırsın." ( İsrâ sûresi, âyet 29)
Yüce İslam; hamdü sena olsun ki, tüm insanlığın inanacağı, ümit bağlayacağı, tutunup sarılacağı, bozulmamış, tahrip ve tağyir edilmemiş tek dindir.
Onun yüce kitabı aziz Kur'an; aleyhinde bir hayli menfi çalışmalar yapılmasına rağmen, en küçük bir noktasına , virgülüne, çizgisine bile değinilmemiş, üzerinde her hangi bir tahribata rast gelinmemiş , gelinmesi mümkün olmayacaktır. Onun içindir ki;
Ona inanan Müslümanlar, onun yüce emirlerini, değişmeyen, değişmeyecek olan ilke ve kaidelerini hayatlarında tatbik ederek, mutlu, huzurlu ve müreffeh olmanın tadını çıkarmalıdırlar.
İman, namaz, hac ve sair konularda da ifrat ve tefrit yollarını kapatarak, onun çizmiş, belirtmiş olduğu asude, tertemiz, net ve berrak yoldan ayrılmamalıdır. Örneğin,
" Cimrilik olarak nitelenen, kişinin kendine lazım olan şeylerini vermemesi değildir. Zira cimrilik kınanmaktadır. Bu sebeple kendine lazım olan şeyleri vermemek cimrilik olarak nitelendirilemez.
Diğer yandan saçıp savurup ortada kalmak, kınanacak hale gelmek de İslâm açısından kınanan, tavsiye edilmeyip, sakınılması gereken bir davranış olarak belirtilmektedir.
Bir insanın kendi vücudunu örten entarisini dahi başkasına ( şu veya bu mülahaza ile) vermesi, kendisinin ortada kalması sonucunu doğuracağından , asla tavsiye edilmemekte, bilakis kerih görülmektedir. Bu sebeple de yukarıda iktibas ettiğimiz ayetle kınanmaktadır.
Kınanacak davranışlar kimden sadır olursa olsun kınanırken, övülecek davranışlar da kimden sadır olursa olsun övülürler. Ölçü budur. Bu ölçüyü Allah koymuştur. Uymaları gerekir.
Kimin neden, ne miktarda vereceği ile ilgili olarak konulan bu ölçü, İslâm'ın diğer her konuda da olduğu gibi koyduğu ölçüler gibi bir "orta yol" oluşturmaktadır.
Bu orta yol, insana rahatsızlık vermeyen, uygulandığında insanı huzursuz etmeyen yolun adıdır ki İslâm tümüyle de bir " orta yol" dur.
Bir çoğumuz, bir çok şeyi gerçekten ölçüsüne uygun olarak bildiğimiz ve uyguladığımız sanısındayız. Lakin ufak da olsa bazı farklı bakışların, küçük de olsa bazı eksikliklerin insanımızı huzursuz ettiğini, yanlışlara düşürdüğünü görmekteyiz.
Bu sebeple de her şeyi takatimiz nisbetinde fakat mutlaka Kur'an'ı Kerim'in koyduğu ölçülere uygun olarak belirtmekte, açıklamakta zaruret görmekteyiz. Neyi, nasıl yapacağını gereğince bilenlerin başları ağrımamaktadır. Müslümanın başı ise hem bu dünyada, hem de ahirette ağrımamalıdır.
Zira İslâm bunun yolunu göstermek için gönderilmiştir. Gösterilen bu yola giren ve gereğince seyreden de elbette huzurlu ve mutmain olacaktır. Konu ile ilgili son söz olarak ve özetle her hangi bir kimse ( ki kim olursa olsun) sahibi bulunduğu şeylerden Allah için infak edecektir.
Allah'ın kendine verdiklerinden O da başkalarına verecektir. Lakin bu vermenin alt sınırı kendine gerekli olan şeylerdir ki bunları da vermek durumunda değildir. Üst sınırı ise vererek, kendini muhtaç duruma getirmemesidir.
Resulullah (sa.) iin de sahibi bulunduğu malı tümüyle başkalarına tasadduk etmek ve hiç bir şey bırakmadan ahirete intikal etmek isteyen birine " Sen sahibi olduğun şeylerin üçte birini vasiyet et, üçte birini tasadduk et, üçte biri de varislerine kalsın. Senden sonra varislerinin muhtaç olup, başkalarının eline bakmasına sebep olma..."
Mealinde sözü bulunduğu ile ilgili rivayetlerin olduğunu biliyoruz. Gerçekten Allah kullarına " Orta Yol" u emrediyor. Resulü de buna uymayı tavsiye ediyor. Ki Resulullah'ın görevi Rabbi Allah'ın buyruklarına uymaktır. Müslümanların da uyması O'nun koyduğu hududlara ( sınırlara) uyması kendimiz için gereklidir" ( İktibas, Aralık 2010, sayfa 9)
Sonuç olarak;
Müslümanların, yukarıda zikredilen prensipleri hayatlarında tatbik etmeleri, uygulamaları ve titizlikle uymaları bir gereklilik ve bir zorunluluktur.
Aksi ise, ifrat ve tefrit olur, sonucunda da, el aleme el açma, saillik durumu hasıl olur ki, böyle bir durumda doğru değildir. Çünkü, Hz. Ebu Zerr Gifari (ra)'ın görüş, düşünce ve yaşam tarzı kendisini ilgilendirmekte, bilhassa, onun illada direndiği, boykot ettiği husus, Muaviye gibi kompradorlaşan, krallığın altında Allah'ın mülkünü, milletin malını kendi malı sananlara karşı bir tepkidir..
Zaten, tarih içerisinde, İslam alemi bunun sıkıntısını çekmiş, hala da çekmeye devam etmektedir. Misal verecek olursam, Suudi kralı komprador ve kapitalist Selman'dır.
Bu şahsın (!), malı, mülkü, akarı, ticareti, parası, pulu, doları, altunları, Müslüman ülke ve milletleri için olmayıp, tamamen, sapıkça, ahlaksızca yollara aktarması olmaktadır.
Veya, Prens Selman, ülke ve milletin alın terini, hac ve umre paralarını ABD'ye kaçırması, peşkeş çekmesi ve transfer etmesidir. Yazıklar olsun!.. Çünkü, bu varlıklar, mallar, alemi İslam'dan uzak tutulmakta, tamamen, bütünüyle ğayri meşru yollarda bitirilmektedir.
Rabbim!.. Çağın Müslümanlarına Kur'anî şuur lütfetsin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın