YAHUDİLİK İNANCI VE KUR’AN’IN UYARILARI
Haftanın vaazı: Yahudilik İnancı ve Kur'an'ın Uyarıları
Değerli Kardeşlerim!.. Cenab-ı Hakk bütün peygamberlerini bir olan Allah'a iman etmek ve daha sonra bu iman üzere sebat etmek üzere görevlendirmiştir… Cenab-ı Hakk bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (SAV)’e de;
11.112*************فَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْا اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصٖيرٌ
buyurmuş… Yani “Emrolunduğun üzere dost doğru ol ve seninle beraber Allah'a yönelenler de, Allah'a iman edenler de dost doğru olsunlar… Ve asla haddinizi aşmayın, Allah'ın sınırlarını çiğnemeyin… Çünkü Allah-u Teâlâ sizin ne yaptığınızı görmektedir”(HUD;112) demiş… Hemen bunun akabinde de bir uyarıda bulunuyor Cenab-ı Mevla;
وَلَا تَرْكَنُوا اِلَى الَّذٖينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ
“Zalimlere asla meyletmeyin… Zalimlere boyun eğmeyin, destek olmayın, yardımcı olmayın… Eğer onlara destek ve yardımcı olursanız Cehennem ateşi sizi de yakar… Unutmayın; وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَاءَ sizin Allah'tan başka hiçbir dostunuz yok… Eğer siz zalimlere meylederseniz, ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ o zaman size Allah da sahip çıkmaz… Allah sahip çıkmayınca da; size hiç kimse yardımcı olamaz”(HUD;113) diyor…
Değerli Kardeşlerim!.. Bütün peygamberler insanlara hak dini tebliğ etmişler… Ancak her peygamberin vefatından sonra, insanlar bu dini değiştirmeye çalışmışlar, tahrif etmişler ve Allah'ın dinini, Allah'ın dini olmaktan çıkarmışlar… Kendileri Allah'ın dinine uyacakları yerde Allah'ın dinini kendine uydurdular… İşte bunlardan birisi de Yahudilerdir… Yahudi toplumudur…
Değerli Mü’minler!.. Peygamber Efendimiz bütün insanlığın peygamberi ve bütün insanlara peygamber olarak gönderilmiş… Ve Cenab-ı Hakk;
وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشٖيرًا وَنَذٖيرًا
“Biz seni bütün insanlara peygamber olarak gönderdik”(SEBE;28) buyurarak, Peygamberimize de;
قُلْ يَا اَيُّهَا النَّاسُ اِنّٖى رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ جَمٖيعًا الَّذٖى لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ
“Ey insanlar!.. Ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah'ın hepinize gönderdiği peygamberi ve elçisiyim diye bunu insanlar söyle”(A’RAF;158) demiştir…
Peygamber Efendimiz de bu tebliğini bütün insanlara yapmış… Fakat insanların çoğunluğu, Peygamberimizin bu tebliğine uymamış, kendi inançlarını muhafaza etmeye devam etmişler ve netice itibarıyla kendi inanışlarını öyle ve ya böyle bugüne kadar korumuşlar…
Peygamber Efendimiz Medine'ye hicret ettiği zaman da insanları Allah'ın dinine davet etmişti… Fakat insanların bir kısmı o zaman da bu dine sıcak ve olumlu yaklaşmamışlardı…
Peygamber Efendimiz o zaman, aynı zamanda bir huzur devleti kurmuştu… İnsanların barış içerisinde, huzur içinde yaşayabilmeleri için; Medine'deki bütün taraflarla ‘Medine Vesikası’ dediğimiz bir sözleşme imzalamıştı… Bu sözleşmeye imza atan taraflardan birisi de Medine'de bulunan Yahudilerdi…
Ancak daha sonra, bu Yahudiler Peygamberimizin risaletini yani peygamberliğini kabul etmedikleri gibi, Peygamberimize ve Müslümanlara ellerinde gelen her türlü kötülüğü de reva görmüşler ve göstermişlerdi… Netice itibarıyla Peygamberimizle savaşmışlar, Onu öldürmeye, zehirlemeye teşebbüs etmişlerdi… Yani Peygamberimizle yapmış oldukları sözleşmelere uymamışlardı…
Mesela; Beni Kaynuka, Medine'de yerleşik olan Yahudi kabilelerden birisi… Bir gün Müslüman bir kadın, bu Beni Kaynuka çarşısına gelmiş ve o çarşıda bulunan Yahudi esnaf, o Müslüman hanımefendiyi rahatsız etmiş, taciz etmiş ve onun elbisesini, örtüsünü üzerinden çekerek soymuşlardı… Bunu gören bir Müslüman da dayanamayıp, o Müslüman kadının örtüsünü çekip çıkaran bu Yahudilerle orada mücadele etmiş ve netice itibarıyla büyük bir tartışma meydana gelmişti… Bu hadiseden sonra Peygamberimiz de bu Beni Kaynuka Yahudilerini Medine'den kovup çıkarmıştı…
Yine mesela; aynı şekilde, Beni Nadır Yahudileri de Medine’de yaşıyorlardı ve biraz önce bahsettiğim ‘Medine Vesikasını’ imzalamışlardı… Ayrıca Peygamberimizle savaşmayacaklarına ve düşmanlarıyla beraber olmayacaklarına dair bir tarafsızlık anlaşması yapmışlardı… Ama onlar da, sözlerinde durmamışlar ve Peygamberimiz bir diyet konusunu onlarla görüşmek üzere gittiği zaman Peygamberimize suikast tertiplemek istemişlerdi… Cenab-ı Hakk da Cebrail (AS) aracılığıyla Peygamberimizi haberdar etmiş ve bunun üzerine Peygamberimiz onları da oradan çıkarıp göndermişti…
Yine; Zeynep Binti Haris adındaki bir Yahudi kadın, Hayber'de Peygamberimize güya bir koyun kesmiş kızartmış… Ama üzerine zehir sürmüş ve Peygamberimizi zehirlemek istemişti… Ancak yine Cebrail'in haber vermesiyle Peygamberimiz bu suikasttan de kurtulmuştu…
Hendek Savaşı esnasında ise; Beni Kurayza Yahudileri, Peygamberimizle anlaşmaları olmasına rağmen, müşriklerle işbirliği yapmışlardı… Hendek Savaşında müşriklerin tarafını tutmak suretiyle, ihanet ederek büyük bir hainlik etmişlerdi… Peygamberimiz de Hendek Savaşı’ndan sonra hemen bunların yurtlarını muhasara ederek onları da Medine’den göndermişti…
Değerli Mü’minler!.. Bütün bunlar bize gösteriyor ki; Yahudiler hiçbir zaman Peygamberimizi ve Müslümanları asla hoş karşılamadıkları gibi, hiçbir zaman da لَكُمْ دٖينُكُمْ وَلِىَ دٖينِ “Senin inancın sana, benim inancım bana” dememişler… Peygamberimizi ve Müslümanları toptan öldürmek için her zaman bütün hilelere başvurmuşlar… Peygamberimizin bütün düşmanlarıyla işbirliği yapmışlar, müşrikleri tahrik etmişler, biz size yardımcı oluruz diye onları savaşa teşvik etmişlerdi… Netice itibarıyla de Cenabı Hakk da onlara hiçbir zaman muvaffakiyet vermemiş ve hiçbir zaman başarılı olamamışlardır…
Değerli Kardeşlerim!.. Özellikle Siyonist olan Yahudiler; bugün de bu düşmanlıklarını aynı devam aynen ettiriyorlar… Bugün maalesef acıyla izlediğimiz olayları, Filistin'de Müslüman kardeşlerimize reva görüyorlar…
Onların bunları neden yaptığını anlayabilmek için; öncelikle onların değiştirdikleri, tahrif ettikleri Tevrat’a bakmak lazım… Onların ellerindeki Tevrat’ı anlamadan, bilmeden, okumadan, araştırmadan bugünkü olayları anlayamayız… Aksi takdirde yanlış değerlendirmeler içerisine gireriz…
Onların bugünkü anlayışına göre Tanrı bütün dünyayı, güya, Yahudilere vermiştir… Yani onlar şuna inanıyorlar; Tanrı bütün dünyayı bize verdi, bize bahşetti… Yeryüzünün hâkimi biziz ve yeryüzünde devlet kurmak sadece Yahudilerin hakkıdır… Yahudi olmayanlar yeryüzünde devlet kuramazlar… Yeryüzünde bir tek devlet olmalıdır… O da Yahudi devleti olmalıdır…
Yahudi olmayanların ellerindeki bütün mallar Yahudi’nin mirasından; daha doğrusu, onların Tanrısı olan Yehova'nın mirasından çalınmış mallardır… Yani Yahudilerin bugünkü anlayışına göre, Yahudi olmayanın elinde ne kadar mal-mülk, devlet varsa hepsi Yahudilerin malından çalınmış birer parçadır, eşyadır, metadır…
Yahudiler dünyadaki insanları, yani kendilerinden olmayan insanları, çok özür dilerim ama ifade etmem gerekiyor, hayvanlar olarak görürler…
Onların Tesniye adındaki kitabında şöyle denilir… “Rab olan Allah'ın Yehova, o milletleri senin önünden azar azar kovacak… Onları çabukça bitiremezsin… Yoksa senin üzerine kır hayvanları gibi çoğalır ve Yehova onların krallıklarını senin eline verecek…”
Yahudiler için yeryüzünde iki türlü canlı vardır; insanlar ve hayvanlar… Yahudiler insandır, Yahudi olmayanlar hayvandır… Ve hayvan gözüyle baktıkları Yahudi olmayan insanlara Goyim derler… Goyim demek ise, Yahudi’ye hizmet etmek için yaratılmış olan canlı demektir…
İşte onların dünyadaki insanlara bakışları bu şekilde… Yani bugünkü tablo aynen bunun bir devamıdır… Dikkat edin, diyor ki; insanların hepsini birden öldüremezsin… Yani öldürmek senin görevin… Bu görevi sana veriyorum… Ama hepsini birden öldüremezsin, yavaş yavaş öldüreceksin…
Nitekim 1948'de İsrail diye bir devlet yokken, bugün neredeyse Filistin diye bir devlet yok artık… İşte adım adım, yavaş yavaş yerleşimcileri oraya yerleştire yerleştire, yıllardan beri Müslümanların bütün mülklerini gasp ettiler…
Değerli Kardeşlerim!.. Bizim bunları iyi anlamamız gerekiyor… Tahrif edilmiş Tevrat’a göre, Yahudiler bize ve diğer milletlere nasıl bakıyor… Bunları çok iyi bilmemiz gerekiyor…
Yine onların tahrif edilmiş Tesniye kitabına göre; “Rab olan Allah'ın sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin… Gözün onlara acımayacak…” Yani bu ne demek; sadece Filistinlileri değil, dünyadaki bütün insanların hepsini öldüreceksin demektir bu…
“Miras olarak sana milletleri, mülkün olarak yeryüzünün uçlarını da vereceğim… Yani bütün yeryüzünü sana vereceğim… Onları demir çomakla kıracaksın… Bir çömlekçi kabı gibi, bir çömleği kırar gibi onları kıracaksın ve parçalayacaksın…” İnandıkları ve mücadele ettikleri şey bu…
Bakın; yeri gelmişken şunu da belirteyim… Bütün bunlar sözde onların dininin, kutsal kitaplarının onları söylediği şeyler… Ve bu gün bütün dünyada dini kurallara göre, yani daha açık söyleyeyim, şeriatla yönetilen tek devlet, İsrail Devletidir…
Yine onların tahrif edip kendi kafalarına göre yazdıkları kitaplarından olan, Yeramya’da şöyle denir… “Milletler üzerine, ülkeler üzerine kökünden sökmek ve yıkmak helak etmek için seni koydum…” Yani bütün milletleri yok etme görevini sana verdim denilir…
Katliamların nasıl yapılacağı bile, ölülere nasıl işkence yapılacağı bile bu tahrif edilen, uydurdukları Tevrat'ın içinde yazar… Bunlar gerçekten korkunç şeyler… Okuyunca insanları dehşete düşüren şeyler… Bugün o inandıkları Tevrat'ın içerisinden örnekler anlatıyorum… Bunları bileceğiz ki, meselenin ne olduğunu anlayalım…
O Tevrat güya onlara yine diyor ki; “Öldürdüğünüz kişileri gömmeyeceksiniz… Toprağın yüzünde gübre gibi olacaklar… Leşleri de yerin canavarlarına ve göklerin kuşlarına yem olacaklar… Onların kökünü yani arta kalanları da kıtlıkla öldüreceksin…”
Değerli Kardeşlerim!.. Bakın; bu gün aynısını uyguluyorlar… Günlerdir, haftalardır Gazze’de ekmek yok, su yok, elektrik yok, yakıt yok… Hiçbir şey yok… Şimdi biz bunları duyunca; böyle insanlık mı olur, böyle devlet mi olur diye şaşırıyoruz… Şaşırmayalım… Çünkü inandıkları Tevrat bunu söylüyor…
Bak ne diyor, bir daha tekrar ediyorum “Onlardan kalanların kökünü kıtlıkla kurutacaksın… Kıtlıkla da ölmezse, arta kalanları da tekrar gidip sen öldüreceksin” diyor… İşte bu gün Gazze’deki insanları önce ekmeksiz, susuz, elektriksiz bırakmalarının… Daha sonra kara harekâtına başlamalarının sebebi bu… Çünkü sözde inandıkları kitap onlara böyle yapacaksın diyor… Biz bunları haberlerde izleyip, duydukça şaşırıyoruz… Ama Tevrat'ı okuyunca hiç şaşırmaya gerek olmadığını anlıyoruz…
Yine Tevrat'ın vahşet emirlerinden bir tanesi… “Hem yiğidi, hem kızı, emzikteki çocukla ak saçlı adamı dışarıdan kılıç ve içeriden dehşet telef edecek…” Yani onlara emir veriyor; yiğitleri öldüreceksiniz, kadın-kız diye acımayacaksın, emzikteki çocuğa acımayacaksın, ak saçlı adama acımayacaksın… Öldürebildiklerini kırıp geçireceksiniz diyor…
Değerli Mü’minler!.. Bu gün bazıları bize ne bunlardan diyebilir, ki diyorlar… Ama onlar öyle demiyor işte… İsrail Devleti'nin kurucusu Theodor Herzl bakın ne diyor? “Kuzey sınırlarımız Kapadokya'dır” diyor… Yani Nevşehir Kapadokya’dan bahsediyor…
Bazıları bu gün, bunların derdinin sadece Filistin'le, Filistinlilerle olduğunu zannediyorlar… Ama onlar öyle demiyor… Bak kurucuları “Kuzey sınırlarımız Kapadokya'daki, orta Anadolu'daki dağlara kadar dayanıyor” diyor… İsrail'in eski Başbakanı Ariel Şaron da 1974'teki bir demecinde, “Türkiye ilgi alanımız içindedir” diyor…
Bunun için ne gerekiyorsa yapıyorlar… Bakın size ilginç bir şey anlatayım… Birçoğumuzun bilmediği, yeni öğreneceği bir üniversite... İsrail'in başkenti Tel Aviv'de, 1956 yılında kurulmuş olan Tel Aviv İslam Üniversitesi... Bu okul yaklaşık 65 yıldır eğitim vermeye aralıksız devam etmektedir…
Bu üniversitede, Kur'an, hadis, siyer, kelam, akaid, Arapça, psikoloji, sosyoloji, tarih, coğrafya gibi birçok alanda dersler okutuluyor…
Öğrencileri sadece Yahudi çocuklar arasından seçerler… Seçtikleri bu çocukları “Müslüman din adamı” olarak yetiştirip, mezun olabilmeleri için özel çaba harcıyorlar... Daha sonra mezun olan öğrenciler, Müslümanların arasına girip onlarla beraber İslami faaliyetlere girerek Müslümanlarla iletişim kurarlar...
Bu öğrenciler; yetişip mezun olunca, onlara bundan sonraki hayatında kullanacağı isimler verilir… Örneğin; çocuğun ismi Ariel iken, mezun olduktan sonra "Ebu Bekir el-Bağdadi" gibi bir isimle karşınızda bulursunuz...
Ve bu çocuklar; inanıp iman ettiğiniz dininizi, sizden iyi bilen, âlim bir şahsiyet olarak fetva aldığınız, arkasında namaza durduğunuz birileri olur çıkar... Hatta cemaat-tarikat kurup Müslümanlara önderlik ettikleri bile olur... Çünkü bu üniversitede yetişen çocuklar, dünyanın her tarafındaki, nüfusu yoğun Müslüman ülkelere gönderilerek, buralarda faaliyet göstermelerine her türlü olanak sağlanır...
Bunların Tel Aviv İslam Üniversitesi'ni kurmasındaki amaç, senin gibi olan; ama senden olmayanları yetiştirip senin içine yerleştirmek ve bu sayede her geçen gün hakimiyetini sağlamlaştırmak...
Başarıyorlar mı derseniz, halimiz ortada işte… Bakın gün geçtikçe güçleri arttığına göre, demek ki başarıyorlar…
Bunlar, böyle yeni Lawrence'ler yetiştirip en can alıcı noktalarda önümüze hoca diye, profesör diye, gazeteci, televizyoncu diye yerleştirirken, biz de ancak birbirimizle uğraşıyoruz... Slogandan öteye gidemiyoruz… Acı gerçeğimiz maalesef bu...
Ondan sonra onların verdiği akılla; Suriye’den, Irak’tan, Filistin’den, Gazze’den bize ne demeye; onlar başlıyor Türkiye’den-Türklerden bize ne demeye… Bu gün geldiğimiz noktada en büyük başarıları da bu zaten… Aramızdaki ümmet birliğini kaldırıp, ırk birliğini öne çıkardılar... Oysa ümmet; aynı Peygambere tabi olan inananlar topluluğudur... 'Ümmet değilim' demek; 'Hz. Peygambere tabi değilim' demektir... Peygambere tabi olmak ise; imanın şartlarındandır malumunuz...
Değerli Kardeşlerim!.. Bütün bunlara karşı Cenab-ı Hakk bizi Kur’an’da uyarıyor;
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰى اَوْلِيَاءَ “Ey iman edenler!.. Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin...
بَعْضُهُمْ اَوْلِيَاءُ بَعْضٍ Onlar birbirlerinin dostlarıdır...
وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْ Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır...
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِى الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَ Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez…"(Mâide, 51)
قُلْ اِنْ كَانَ اٰبَاؤُكُمْ وَاَبْنَاؤُكُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَشٖيرَتُكُمْ وَاَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler,
اَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَجِهَادٍ فٖى سَبٖيلِهٖ Size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise,
فَتَرَبَّصُوا حَتّٰى يَاْتِىَ اللّٰهُ بِاَمْرِهٖ Artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin…
وَاللّٰهُ لَا يَهْدِى الْقَوْمَ الْفَاسِقٖينَ Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez."(Tevbe,24)
İşte biz Kur’an’ın bu uyarılarını dinlemediğimiz için, Kur’an’dan bihaber bir hayat yaşadığımız için bu gün Siyonizm adım adım hedefine doğru yürüyor… Bu gün bizim ne halde olduğumuza da bir bakalım… Bi-haber yaşadığımız Kur’an’a göre bir muhasebe yapalım…
Mısırlı bir alim olan Şeyh Şa’ravi’ye Amerika’da bir müsteşrik: “Sizin Kur’an’ınızda bulunan şeylerin tamamı doğru mu?” diye sorar… Şeyh Şa’ravi “Kesinlikle evet” der…
“O halde Kur’an وَلَنْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لِلْكَافِرٖينَ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ سَبٖيلًا “Allah kâfirler için mü’minler aleyhine asla yol vermeyecektir...”(Nisa; 141)dediği haldeAllah niçin kâfirlerin mü'minlere galip gelmesine imkân veriyor?” diye sorar Amerikalı…“Çünkü bizler Müslümanız, mü'min değiliz de ondan” der Şa’ravi...
-“Mü’minlerle Müslümanlar arasındaki fark nedir?. Bakın günümüzde Müslümanlar namaz, zekât, hac ve Ramazan orucu gibi İslam’ın ibadet cinsinden bütün emirlerini yerine getiriyorlar, fakat onlar tam bir sıkıntı ve yokluk içindeler... İlmi, iktisadi, sosyal ve askeri sıkıntılar vs... Bu yokluk ve sıkıntıların sebebi nedir?..” diye sorar Amerikalı… Bu soruya da Kur’an’da geçen şu ayetle cevap verir Şa’ravi…
قَالَتِ الْاَعْرَابُ اٰمَنَّا قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَلٰكِنْ قُولُوا اَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْاٖيمَانُ فٖى قُلُوبِكُمْ
“Göçebe Araplar biz iman ettik, diyorlar… Onlara de ki: Siz iman etmediniz… Fakat Müslüman olduk, deyin… Çünkü iman henüz kalplerinize girmedi...”(Hucurat; 14)
-“O halde onlar niçin sıkıntı ve yokluk içindedirler?..” diye soruyor Amerkalı…
-“Bunu Kur’an-ı Kerim açıklıyor... Çünkü Müslümanlar mü'minler merhalesine yükselemediler...Onlar gerçek mü'min olsalardı Allah onlara mutlaka yardım ederdi... Bunun delili de Allah’ın şu ayetidir” diyor…
وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنٖينَ “Mü’minlere yardım etmek de bize düşer...”( Rum; 47)
“Eğer mü'min olsalardı diğer ümmetler ve halklar arasında daha önemli ve saygın bir konumda olurlardı... Bunun delili Allah-u Teala’nın şu ayetidir” diyor…
وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ
“Gevşemeyin/yılgınlık göstermeyin ve üzüntüye kapılmayın… Eğer gerçekten inanıyorsanız üstün gelecek olan sizsiniz...”(Âl-i İmran;139)
“Eğer mü'min olsalardı Allah-u Teâlâ diğer milletlerin onların üzerinde herhangi bir hakimiyet kurmalarına izin vermezdi... Bunun delili Allah-u Teâlâ’nın şu ayetidir” diyor…
وَلَنْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لِلْكَافِرٖينَ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ سَبٖيلًا
“Allah kâfirlerin müminlere galip gelmesine asla imkân vermez...”(Nisa;141)
“Eğer mü'min olsalardı Allah-u Teâlâ onları bu hor ve hakir durumda bırakmazdı... Bunun delili Allah-u Teâlâ’nın şu ayetidir” diyor…
مَا كَانَ اللّٰهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنٖينَ عَلٰى مَا اَنْتُمْ عَلَيْهِ
“Allah mü'minleri içinde bulunduğu durumda bırakacak değildir...” (Âl-i İmran; 179)
“Eğer mü’min olsalardı Allah-u Teâlâ her durumda onlarla beraber olurdu... Bunun delili Allah-u Teâlâ’nın şu ayetidir” diyor…
وَاَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِنٖينَ “Muhakkak ki Allah mü'minlerle beraberdir...” (Enfal; 19)
“Fakat onlar Müslümanlık aşamasında kaldılar, mü'minlik aşamasına yükselemediler... Çünkü Allah-u Teâlâ buyuruyor ki:
وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنٖينَ “Onların çoğu mü'min değildirler...”(Şuara;8)
-"O halde müminler kimlerdir?.." diye soruyor Amerikalı…
-"Buna da Kur’an-ı Kerim şöyle cevap veriyor” diyor Şa’ravi…
اَلتَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْاٰمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّٰهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنٖينَ
“Onlar: “Günahlarından uzaklaşan tövbekârlar, ibadetlerine devam eden âbidler, Allah’a hamd edenler, lezzetlerden uzaklaşarak oruç tutan zahitler, rükû ve secdeleriyle Rabb’lerine boyun eğenler, iyiliği emredip, kötülüğü engelleyenler ve Allah’ın belirlediği sınırları aşmayanlardır...”(Tevbe; 112)
“Yani Allah'u Teâlâ zaferi, galibiyeti, hâkimiyeti ve yüksek bir durumda bulunmayı mü’minlere vaat etmiştir” diyor…
Demek ki neymiş; biz Müslümanlar düzelmeden düzelmeyecek… Dünya da, Müslümanlar da huzura eremeyecek… Bunun yolu da, sadece sadece Kur’an’ı ve Peygamberi okumaktan, anlamaktan, yaşamaktan geçiyor… Kur’an ve Peygamber ahlakına sahip olmaktan geçiyor…
Diyanet Duyurular Sayfamız için TIKLAYINIZ
Diyanetliler Platformu Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
Kaynak:Ajanslar
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın