Ömür Serüveninde Sosyal Hayat Gömleğinin ilk Düğmesi Selamlaşmak
Öncelikle Bağdatlı Ruhî'nin gönlünden insanı kendine getiren şu beyit ile başlamak isterim meseleye;
Öncelikle Bağdatlı Ruhî'nin gönlünden insanı kendine getiren şu beyit ile başlamak isterim meseleye;
"Gör zahidi kim sahibi irşâd olayım der
Dün mektebe vardı bugün üstad olayım der"
Maksadım fil dişi kulelerden seslenmek değil haşa! Haddim de değil. Bizimkisi;
Zariyat Suresi 55. Ayette Rabbimizin buyurduğu;
" Sen öğüt verip hatırlat. Çünkü hatırlatmak mü'minlere fayda verir." Beyanınca hatırlatarak bir pencere açmaya gayret etmek bakışlarda...
Dünya denizinde yol alırken ufuklara, neler biriktirdiysek zihin/his ceplerimizde 'iyiliğe, güzelliğe dair' yolculuğumuz boyunca, işte onlardır kültür dediğimiz.
Bizim başlangıçlarımız da bize özgüdür. Söze başlarken besmeleyi çeker Allah'ın selamıyla başlarız muhabbete...
Zira, Efendimiz (sav) buyuruyor;
“Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız. ” (Müslim, Îmân 93)
İşte, selamlaşmak; ömür serüveninde sosyal hayat gömleğinin ilk düğmesidir belki de...
Hani "Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi." Buyuruyor ya Rabbimiz Âl-i İmran Suresi 159. Ayetinde. İşte gönüllerdeki kabalıkları katılıkları verdiğimiz bir selam ile eritebilmek kolaylaşacaktır ve birbirimize olan sevgimiz açığa çıkacaktır böylece. Hatta ve hatta verdiğimiz bir selam evvela kendi yüreğimizdeki katılıkları eritecektir diyebiliriz belki de.
Elbette ilk adımımızı doğru atarsak sonraki tüm adımlarımızın doğru olması kesindir diyemesek de doğruluk çerçevesinde atılması daha da kolaylaşacaktır.
Dedik ya "sosyal hayat gömleğinin ilk düğmesi selamlaşmaktır" diye, selamlaşmamızın sonrasında elbette hatrımız, hatrınız oluşacaktır yüreklerde. Burada da Halk Ozanımız Karac'oğlanın öğütleri hatırlatıyor kendini işte;
DİNLE SANA BİR NASİHAT EDEYİM
Dinle sana bir nasihat edeyim
Hatırdan, gönülden geçici olma
Yiğidin başına bir iş gelince
Anı yad ellere açıcı olma
Mecliste ârif ol kelâmı dinle
El iki söylerse, sen birin söyle
Elinden geldikçe sen eylik eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma
Dokunur hatıra kendisin bilmez
Asilzadelerden hiç kemlik gelmez
Sen eyilik et de o zayi olmaz
Darılıp da başa kakıcı olma
El âriftir, yokla kendi kendini
Dağıdırlar duzağını, fendini
Alçaklarda otur, gözet kendini
Kati yükseklerden uçucu olma
Muradım nasihat bunda söylemek
Size lâyık olan onu dinlemek
Sev seni seveni, zay etme emek
Sevenin sözünden geçici olma
Karac'oğlan söyler sözün, başarır
Aşkın deryasını boydan aşırır
Seni bir mecliste hacil düşürür
Kötülerle konup göçücü olma
KARACAOĞLAN
(On yedinci yüzyıl halk şairi olan Karacaoğlan'ın yaşamı hakkında fazla bilgi yoktur. 1606 yılında doğduğu, 1679 yılında öldüğü sanılmakta olup; Çukurova da yaşadığı hakkında bir takım bilgiler vardır.)
Sosyal hayatımızı doğru bir şekilde yürütmek istiyorsak işte Karacaoğlan'ın bu nasihatine kulak vermemiz gerekir. Zira, Bize bizliğimizden, kültürümüzden kalan miras, 'biz' gibi yaşayabilme gayretinde olabilmektir. Biliyoruz ki İnancımızın / Rabbimizin bize emrettiği "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" beyanıyla, kulluk bilinci, "Yaratılanı sevdik Yaratandan ötürü" anlayışını getiriyor Yunus dilinden bizlere...
Yani ki sevmemiz, sevgiyi çoğaltmamız hatta nasıl ki yeryüzünü ifsat edenlere karşın bütünüyle yeryüzünü imar hareketinde olmamız gerekiyorsa, ruhları, gönülleri de imar etmek görevimizi unutmadan yaşamamız gerekir.
Kazak Abdal'ın dilinden şu uyarı mahiyetindeki Hicvi unutmamalıyız ;
ORMANDA BÜYÜYEN ADAM AZGINI
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda seyran beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermek için insan beğenmez
Alemi tan eder yanına varsan
Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir cim bile çıkmaz karnını yarsan
Camiye gelir de erkan beğenmez
Her çeşit insandan bir kaç eşi var
Mektepten kovulmuş günah işi var
“Rabbi Yessir” de tam dört yanlışı var
Tahsil etmek için irfan beğenmez
Çıkmış yükseğine kaval öttürür
Çoban köpeğine koyun güttürür
Başını baltayla traş ettirir
Gider berbere de dükkân beğenmez
Dağda bayırda gezen bir yörük
Kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir ezan beğenmez
Bir odası vardır gayet küçücek
Kendi aklı sıra keyif sürecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahveyi bulunca fincan beğenmez
Aslında neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkare
Bedestene gelir de kaftan beğenmez
Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğur ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelse bir köylü kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez
Kazak Abdal
Yani ki değerli dostlar, biz illa ki beğenmezlik yapacaksak önce kendimizi beğenmeyelim. İlla ki bir hata arayacaksak evvela kendi hatamızı arayalım. İlla ki bir eksiklik bulacaksak öncelikle kendi eksiğimizi bulalım. Zira yaratılan hiçbir kul tam değildir malumunuz, insan olarak eksik ve hatalı ve dahi günahkârız bu açıdan baktığımızda illa ki çevremizdeki insanların hataları, kusurları, yanlışları olacaktır. Küçük hatalardan, kusurlardan, yanlışlardan bütün bütün bağlarımızı koparmayalım. Sabırlı ve müsamahakâr olmaya gayret gösterelim. Zira sosyal hayatımız çöktüğünde, bağlarımız koptuğunda, yani sevgi ve muhabbet damarlarımız kuruduğunda hayat bütünüyle iç dünyamız için acımasızlaşır ve çoraklaşır. 'Elbette bunları söylerken hatasız, yanlışsız yahut kusursuz bir hayatı yaşayan biri gibi söylemiyorum. Ancak bir yakınımızdan, bir dostumuzdan gördüğümüz hatalı davranıştan yahut bilinçli yanlışlardan sonra en azından bir süre uzak kalsak da tam olarak bağlarımızı koparmamak adına en azından selamlaşmaya devam etmeli ve içimizdeki o yakınlık bağını tam manasıyla koparmamalıyız ve anlatmaya gayret ettiğim gibi bağımızı koparmamak adına geçirdiğimiz süreç boyunca her insanın hata yapabileceğini ve yanlışsız insan olmayacağını düşünüp hatta belki de yaşanan hadise her ne ise belki kendi yanlış tavırlarımızın da olduğunu düşünme fırsatı bulmuş oluruz. Bu süreç içinde de yeniden yakınlık, dostluk bağınız imar etmiş oluruz. '
Ve Her ne olursa olsun, Merhum Abdurrahim Karakoç'un dediği gibi ;
Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.
Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin.
Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.
İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Kaynak senden incinmesin.
Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.
Abdurrahim Karakoç
Bu güzel dörtlüklerin öğütlediği gibi yaşama gayesinde olmak lazım elbette "amma" diyerek yine bir Hadisi Şerifle son sözü söylemiş olalım. Dedik ya mükemmel olamayız diye;
Ebu Eyyub (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teâlâ hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı." [Müslim, Tevbe, 9, (2748); Tirmizî, Da'avât 105, (3533).]
Bütün bunların nihayetinde özümüze sahip çıkarak, kendimizi kaybetmeden hayatın yollarında yürümeliyiz. Sosyal hayatımızı yanlışlarımızın ve çevremizdeki insanların yanlışlarının arasında doğru götürebilmek ve bağlarımıza yani özümüze yani kültürümüze sahip çıkmak adına Manevi değerlerimizden ve geçmişimizden bize kalan güzellikleri yaşatarak hayatı güzelleştirme gayretinde olmalıyız.
Yakup PASLI
27.08.2018
PAZAR
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın