Haftanın Vaazı, Yılbaşı Ya Da Nefis Muhasebesi
Ey iman edenler! İyilik ve takva üzerinde (Allah’ın nehiylerinden ve şüphelilerinden sakınma hususunda) yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah’tan korkun; çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.
Dünyada mevcut her milletin kendine özgü bir yaşam modeli vardır. Ve her millet, bu modellerin çerçevesinde hareket ederek, maddi ve manevi değerlerini kendi kaynaklarından beslerler.
Objektiften baktığımızda; Müslümanların İslâm esaslarına göre hayatlarını tanzim etmeleri ne kadar tabiiyse; diğer milletlerin de kendi inanç esaslarına göre hareket etmeleri, bir o kadar tabii görülür.
Bir Müslümanın günde beş vakit Allah’ın huzurunda secdesi ve diğer ibadetleri varken; sair insanların da kendilerine göre, secde ve ibadet edecekleri değerleri vardır.
İslâm kültürünün Cuma namazı; nasıl ki Müslümanları bir araya toplayıp ibadete davet ediyorsa; İslâm dışı akımların kutsal günleri de, onları kendi çaplarında bir birliğe davet eder.
İşte İslâm harici akımların, bir gaye altında toplanıp aynı duyguları paylaştıkları birlikteliklerinden bir tanesi, yılbaşı ve Noel kutlamalarıdır.
Temelde İsa (a.s)’ın doğumunu lânse ettiren; aslında ise, İsa (a.s.)’ın doğum günüyle alâkası olmayan bu gecede, kendi inanç esaslarının da dışına çıkıp, bir peygamber doğumunun kutlanmasıyla ilgisi olmayacak hareketlerde bulunulması; bir dinin kendi kendini yalanlaması manasına gelir. Çünkü bir peygamberin, sabaha kadar içki içilip haddi aşkın eğlencelerle anılması, o peygamberin razı olacağı bir davranış olmayacaktır.
Bilindiği gibi yılbaşı ve Noel kutlamaları, Hıristiyan ve batı kültüründen doğmuş bir gelenektir. Uzun kış gecelerine göre ayarlanmış, İslâm dışı hareketlerle kutlanan bu gecenin; İslam’a dayanan hiçbir kökeni yoktur. İslâm zaten bu tür fuhşiyatı, ayet ve hadisleriyle men etmektedir.
Yüce Mevlâ’mız Kur’an-ı Keriminde, İslâm mensuplarına şu ayeti bildirir:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُحِلُّواْ شَعَآئِرَ اللّهِ وَلاَ الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلاَ الْهَدْيَ وَلاَ الْقَلآئِدَ وَلا آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِّن رَّبِّهِمْ وَرِضْوَاناً وَإِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواْ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَن صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَن تَعْتَدُواْ وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
“Ey iman edenler! İyilik ve takva üzerinde (Allah’ın nehiylerinden ve şüphelilerinden sakınma hususunda) yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah’tan korkun; çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” (Maide Suresi 2)
Hıristiyan ve küfür dünyasının bu geceyi kutlamalarına yönelik özel nedenlerinin olduğunu düşünebiliriz. “Küfür tek millettir” ilkesine bağlı kalarak;
İslâm düşmanlarının, Müslümanlara yönelik yapmış oldukları zulüm ve tecavüzleri kutlamak için;
Müslümanların eğitim haklarına, kıyafetlerine, siyasi ve sosyal bütünlüklerine yaptıkları baskıları kutlamak için;
Müslümanları dünya liderliğine değil de, dünya köleliğine sürükleme peşinde olduklarını kutlamak için;
İslâm birliğini yok sayıp, Avrupa ve haçlı zihniyetini dünyaya yayma isteklerini kutlamak için;
İslâm ülkelerini deşifre edip; dünya hâkimiyetini kendi ellerine geçirme ve Müslümanları sömürme arzularını kutlamak için;
Mazlumların akan kanları ve ağlayan gözleriyle; gülmek ve kahkaha atmak için, işte bütün bu ve bunun gibi birçok sebepler, küfür dünyasının yılbaşı gecesinde eğlenmelerine ve kadeh kaldırmalarına yeterli gelecektir.
Onlar, kendi zulüm çarklarını çevirmeleri ve küfri başarıları için, eğlenerek dans edip göbek atarken; “ben Müslüman’ım” diyen insanların, namaz kılıp oruç tutanların ve Allah’ın kulu olduklarını her fırsatta dile getirenlerin, böyle bir geceyi kutlamaları çok garip karşılanmaz mı?
Küfür kervanının yolcuları, biz Müslümanların Cuma ve bayramlarına nasıl katılmıyorlarsa, Kâbe’mize nasıl yönelmiyorlarsa, Allah’ımızın ve peygamberimizin isteklerinden nasıl uzak duruyorlarsa, biz Müslümanlar da; onlara özel! Gün ve gecelerden o derece uzak duracağız.
Taklitçilikte ne kadar ileri gitsek, asıl değerlerimize bir o kadar yabancı kalırız. Dünya durdukça; onlar bizden biz de onlardan razı olamayız. Bakınız Allah (c.c.) bizlere bu gerçekleri nasıl bildiriyor:
وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ
“Ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar onlara tabi olmadıkça asla senden razı olmazlar. De ki; Gerçek yol ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına tabi olursan bir daha Allah’tan sana hiçbir dost ve yardımcı yoktur.” (Bakara: 120)
Değerli kardeşlerim!
İnsan; ancak sevdiğini, takdir ettiğini ve değer verip büyük gördüğünü taklit eder. Şekil taklitçiliği neticede itikadi taklitçiliğe götürür. Peygamberimiz (s.a.v.):
“Kim (şekil ve amelde) bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır”. (Cami-us Sağir: 104) Buyurur.
Söz açık ve nettir. “Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil.” (Risale-i Nur Külliyatı) Fetva kitaplarının birçoğunda yer alan ve bizi dikkatle üzerinde durmaya davet eden şu sözlere dikkatinizi çekerim.
“Bir Müslüman, Yahudi, Hıristiyan ve Mecusilerin bayramlarını kutlar, ona ta’zim eder veya o günlerde yaptıkları yemeği pişirirse mürted olur yani dinden çıkar.”
Allah’û Teâlâ, biz ümmeti Muhammedi, yılbaşı eğlencelerinin ve yılbaşında eğlenenlerin şerlerinden muhafaza eylesin
Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Hayatımızdan bir yıl daha geçti. ……………. yeni bir hicri yıla girmiştik. Şimdi de yeni bir miladi yıla girmeye hazırlanıyoruz.
Yılın son günlerini yaşadığımız şu günlerde kimimiz hararetle yılbaşı gecesini beklerken kimimiz de yeni hicri yılın ilk ayı olan Mübarek Muharrem ayını oruç ile idrak ediyor.
Sahi yılbaşı nedir? Bir yıla veda edip yeni bir yıla girerken yüce yaratıcımıza isyan ile mi girilir. Yoksa geçen bir yılın muhasebesi yapılarak mı girilir. Tabi Müslümanca düşünüp Müslümanca yaşanacaksa elbette 31 Aralık gecesi muhasebe gecesi olacaktır. Nitekim Hz. Ömer (R.A.) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur:
“Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz. Amelleriniz tartılmadan önce, kendi amellerinizi tartınız. Hesaba çekilmek üzere, kıyamet günündeki en büyük arz, huzura alınma için gerekli güzel hazırlıklarınızı yapınız. O gün huzura alınırsınız, öyle ki size ait hiçbir sır gizli kalmayacak, bütün sırlar meydana çıkacak. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurur: ‘Ey insanlar! O gün hesap ve sorgu-sual için huzura alınırsınız. Öyle ki size ait hiçbir sır gizli kalmayacak, bütün sırlar meydana çıkacak’ Buna binaen her gün, muhasebemizi şu şekilde yapmalıyız.”
Muhasebe iyi yapılmalı. Yanlış hesap iflasa sürükler. Ve hesap ölmeden önce yapılmalı. Öldükten sonra telafi etmeye fırsat da olmayacak. Yarın tövbe ederim, yarın ibadete başlarım türünden düşünceler boş safsatalardır. Zira tövbe etmeye bile fırsat bulamayabilirsin. Kur’an’ın “O sizin apaçık düşmanınızdır” (Bakara 2/208) buyurduğu şeytan insanı Allah ile aldatır. Kur’an’ın şu ayetine kulak verelim: “Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın” (Lokman 33)
Gerçekten de öyle değil mi? Amaaan boş ver? Nasıl olsa Allah affeder, Allah’ın rahmeti geniştir denilerek her türlü günah mubah görülür. Hâlbuki o kul şeytanın dolduruşuna gelmiştir ama farkında değildir.
Şimdi muhasebe zamanı. 20….’un bir muhasebesi yapılmalı. Acaba 20….’u karda mı kapatıyorum zararda mı? Diye oturup bir muhasebe yapılmalı. Herkes bir yıl içinde neler yaptığını pekâlâ bilir. Mesela 5 vakit namazları ele alalım.365 günx5 =1825 vakit namaz,52 Cuma,30 gün oruç… vs.
Diğer taraftan Rabbimizin yasakladığı şeylere riayet ediyor muyuz etmiyor muyuz. Bir kez daha düşünelim. İçki içmek, kumar oynamak, yetim malına el uzatmak, faiz alıp vermek, ölçü ver tartıda hile yapmak..vs Bu ve buna benzer günah fillerden uzak mıyız değil miyiz?
İşte bir yılı daha geride bırakırken geride kalan yılın muhasebesi yapılarak yeni yıla girilirse yarın büyük hesap gününde hesabımız kolay olur.
Noel baba neyimiz oluyor?
Diğer taraftan içimize sinsice giren “Noel baba” hakkında da birkaç kelam edelim. Sizce Noel baba neyimiz oluyor? Noel’in ne anlama geldiğini araştırdığımızda karşımıza şu bilgiler çıkıyor: “Hristiyanların Hz. İsa'nın doğum günü dolayısıyla kutladıkları bayram; bu bayramın kutlandığı zaman süresi; Miladi yılı Ocak ayının birinci gününün gecesi.. (Şamil İ.A) “Noel, her yıl 25 Aralık tarihinde İsa'nın doğumunun kutlanıldığı Hristiyan bayramı. Ayrıca Doğuş Bayramı, Kutsal Doğuş veya Milât Yortusu olarak da bilinir.” (Wikipedia)
Peki, Noel baba neyin nesi? Bu konuda kısaca şu bilgiye rastlıyoruz. “Noel Baba, Noel gecesi çocuklara hediye bıraktığına inanılan efsanevi kişidir. Kökeni, Antalya'nın Kale (Myra) ilçesinde 4. yüzyılda yaşamış bir 4. yüzyıl Hıristiyan azizi olan Piskopos Nikola'ya dayanır”
Bütün bu bilgiler ne anlama geliyor? Noel ve Noel babanın bizim kültürümüzle uzaktan yakından alakası yoktur. Yukarıdaki okuduğunuz Noel ile ilgili bilgilerde bizim dinimize, örf-adetlerimize, milli kültürümüze ait tek kelime var mı? Hayır. O halde biz Müslümanların her yıl Aralık ayının sonları geldiğinde, özellikle 31 Aralık gecesi sergiledikleri nedir? Öyle ya Noel tamamen Hıristiyan dünyasına ait bir olgu. Onların kültürlerinin ve inançlarının bir parçası. Bize ne oluyor?
Şimdi tekrar soralım. “Noel baba neyimiz oluyor?” Bu soruyu kendinize ve çocuğunuza bir sorun bakalım. Noel Baba dedikleri bir Türk büyüğü mü? Bir İslam âlimi mi? Yoksa dünya çapında çığır açmış, çağ açmış çağ kapatmış bir Türk komutanı mı? Bizim bir Nasrettin Hocamız vardı hani? Bizim Hacivat-Karagöz’ümüz vardı? Nerde onlar. Bu nesil niye bunlara itibar etmez de bize 7 kat yabancı birinin peşinden gider? İşte kültürel istila dedikleri bu olsa gerek. Ülkeleri işgal etmek için top ve tüfeğe gerek yok. Bu istila hepsinden beter tesir eder.
Düşmanı uzakta aramaya gerek yok aslında. Çocuğunuz TV’nin karşısına geçmiş çizgi film izliyor. Siz ne var bunda diyorsunuz belki. Ama siz sadece çizgi fil izlediğini sanıyorsunuz. Ama gerçek hiç de öyle değil. O filmde Noel baba geliyor çocukları sevindiriyor, onlara hediyeler dağıtıyor ve gidiyor. Noel Baba o kadar sevimlidir ki çocuk narkozu damarından yer ve hiçbir şeyin farkına bile varmaz. İşte bir Hıristiyan ritüeli (Ayini) senin evine, senin yavrunun beynine böyle girdi. Sen de farkında değilsin belki. Bir başka sahne. Kilise de çanlar çalıyor. Kilisede ayin var… İlahiler söyleniyor. Ne mistik bir hava değil mi?
Bugünlerde Noel çılgınlığı her yerde kendini gösterecek. Medyada cadde-sokaklarda, mağazalarda vs. Özellikle büyük şehirlerde mağazaların vitrinlerine bir bakın. Süslenmiş Çam ağaçları, Noel baba kostümleri vitrinleri süslüyor.
Efendimiz (as) bir hadislerinde “Kim bir kavme benzerse o , onlardandır” (Ahmed b. Hanbel, Müsned,) buyurur. Anlıyoruz ki Müslüman Müslümana benzeyecek. Başka yabancı milletlerin taklitçisi olmayacak. İmtihan dünyasındayız. Bakalım bu zorlu imtihanı geçebilecek miyiz?
Yılbaşı, miladi bir senenin sona erip, müteakip yılın başlamasıdır. Ancak bu başlamanın, herhangi bir aydan öbür aya geçiş kadar tabii, sessiz ve sakin olması gerekir. Bu densiz abartı, bu şaşkın telaş, bu manasız ve mantıksız eğlence, bu mübalağalı hazırlık, bu köksüz tatbikat bize yılbaşı karnavalının arkasında bir pislik olduğunu düşündürmelidir.
Hristiyan âleminin yılbaşını kutlamaları, Roma imparatorlarının birincisi olan Konstantin ile başlar. Konstantin, Eflatunun ortaya koyduğu teslis (Trinite) yani üç tanrı inancını, papazlara yazdırdığı yeni İncil’e koydurdu ve Noel gecesini bayram ilan etti. İsa (as)mın İncil'inde ve Havariler ‘inden Barnabas'ın yazdığı İncil'de Allah'ın bir olduğu bildirilmiş.
İslamiyet’te, güneş yılının ayları içinde bir mübarek gün yoktur. Mesela, Mart ayının 21.Nevruz denilen günü, Mayıs ayının 6.Hıdırellez günü ve Eylül ayının 20.Mihrican günü de mübarek sanılmamalıdır.
İmam Rabbani Hz.leri buyurdu ki: Hinduların bayram günlerine, ateşe tapanların Nevruz günlerine ve Hristiyanların Noel gecelerine ve diğer paskalyalarına hürmet etmek, o zamanlarda onların adetlerini onlar gibi yapmak insanı imandan çıkarır. Dinimize göre, miladi yılbaşının, diğer günlerden farklı bir tarafı yoktur. Bu geceye ayrı muamele etmekte doğru değildir.
Noel'de, hindi kesmek, eğlence tertip etmek, oyun oynamak, çam dikmek, evi süslemek, mum yakmak haramdır, büyük günahtır. Çünkü bu hal Hristiyanlara benzemek olur.
Aralık ayının 25.Günü muhtemelen putperestlerin kış törenlerinden esinlenerek tespit edilmiş. Bu törenlerin en eski tarihi Noel ağacı ilk defa 1521 tarihinde Fransa'da görülmüş, onların itikatlarına göre cennet ağacını temsil ediyormuş. Noel baba kıyafetinin ise Alman göçmenler tarafından Amerika'ya götürüldükten sonra tekrar Avrupa’ya ve dünyaya yayıldığı biliniyor. Eldeki bütün bilgiler, putperest törenlerin, Katolik kilisesinin verdiği tavizler sonucu, Hristiyanların din ve toplum hayatına girdiği gösterilir. Putperest kavimlerin Hristiyan olması için bütün putperest adetleri, törenleri ve efsanelerinin yaşamasına izin verilmiş ve teşvik edilmiş. Puta tapanların, putperestlikten Hristiyanlığa geçmeleri için, sünnet olma mecburiyeti kaldırılmış.
İşte Noel kutlamaları ve törenleri de böyle bir anlayışın mahsulüdür. Hele çam ağacını süslemek, koca boynuzlu geyiklerin çektiği Noel hediyeleriyle dolu arabalar, uzun beyaz sakallı ve saçlı, kırmızı elbiseli papazların hediye dağıtması, tam anlamıyla kuzey kavimlerinin mitolojilerinden çıkıp zamanımıza kadar gelmiş bir putperest törenidir.
İnsanlara çağrıştırdığı şey ise putperest hurafelerle karıştırılmış bir Protestan Hristiyanlığı. Büyük mağazalarda kalabalık caddelerde yeni bir noel baba çılgınlığına rastlıyoruz. Noel baba kılığında yüzlerce insan ellerinde hediye paketleri küçük çocuk avına çıkmış vaziyette, ufacık çocuklar Noel babadan hediye almak heyecan ve telaşı içindeler.
Müslüman nüfusunun yarısından fazlası genç ve çocuk, İslam dışı sembollere karşı mevcut olan savunma, sınırlama mekanizması zaafa uğruyor. Kısaca milyonlarca çocuğumuz psikolojik istila hareketi karşısında yalnızdır. Korunma mekanizmamız düşman tarafından felce uğratılmıştır. Milyonlarca çocuğumuz saldırı hedefidir. Noel çılgınlığı Müslümanların varlık ve mukaddesatına olduğu gibi istiklaline açılmış bir haçlı seferidir.
Milattan sonra IV. asırda yaşamış Hristiyan yazar Libanus, ''Christmas in Ritual and Tradation'' adlı eserinde şöyle der: ''Noel ve yılbaşı kutlamaları, İsa (as)'dan önce putperest Romalıların adeti idi. Bugün Hristiyanlık aleminde Noel ve yılbaşını kutlamak için, çam ağacı süsleme, Noel Baba’yı bekleme, karşılıklı hediyeleşme, içki içme, milattan önce 2000'li yıllara kadar dayanır. Putperest Romalılar, yıldızlara tapan Çinliler, ateşe tapan bazı kavimler, bugünkü Hristiyanların yaptıklarına benzer şekilde Noel ve yılbaşı kutlamalarını yapıyorlardı. Hristiyanlıkta ne Noel baba diye bir şey vardır, ne de İsa(as)'ın doğum gününü kutlama vardır.'' (About Christmas, sh.2,U.S.A.1968)
Memleketimizdeki yılbaşı ve Noel kutlamalarına gelince…
Bakınız, 1990 yılında Londra'da BBC yayınları arasında çıkan “Misyonerler” adlı kitabın Müslümanlar ile alakalı kısmında aynen şunlar yazılı:
''Müslümanları Hristiyanlaştırmak imkânsızdır. Onları Hristiyanlaştırmak için, önce onları dinden uzaklaştırmak gerek. Bu hususta her türlü faaliyeti yaparken adına
“Çağdaşlaşma” deyiniz. Osmanlılar zamanında “muasırlaşma” diyen misyonerler,
Günümüzde de “Çağdaşlaşma” maskesini kullanmaktadırlar. Ne yazık ki bir kısım insanımız, hala bu ”Çağdaşlaşma” tuzağına kapılarak kendi dinini, kendi örf ve adetini bırakıp, bu oyuna gelmektedir. Memleketimizde kutlanan yılbaşı rezaletlerinin altında da hiç şüphesiz bu maksadın yattığını hatırdan çıkartmamak lazım.
Yabancılara karşı şuursuz bir sevgi, taklid ve benzeme kompleksindeki fertlerin ve cemiyetlerin “inanç erozyonuna” uğradıkları ve uğrayacakları dinimizde veciz bir şekilde anlatılmıştır. Daha öncede söylediğim gibi Resulullah Efendimiz ‘in Müslümanlara ışık tutan mübarek sözlerinde bu benzeşme, tüyler ürperten bir kesinlikle dile getirilmiştir: “Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o onlardandır” diye ifade buyurulmuştur.
Kendi milli, dini, ahlaki, içtimai değerlerini çiğneyerek, bir başka inancın, çarpık geleneklerini taklit etmek, batıl ve temelsiz bir inancın bunalımlı insanlarına benzemeye çalışmak... Ne korkunç bir içtimai hastalık… Mevla, Ümmeti Muhammedi ve evladını muhafaza buyursun..
Hicri yılbaşı ise, Muharrem ayının birinci gecesi, Müslümanların yılbaşı gecesidir. Müslümanlar, kendi yılbaşı gecelerinde ve günlerinde müsafaha ederek, telefonla veya mektup yazarak tebrikleşirler. Birbirlerini ziyaret eder, hediyeleşebilirler. Yılbaşını mecmua ve gazete ilanlarıyla kutlarlar. Yeni yılın, birbirlerine ve bütün Müslümanlara
hayırlı ve bereketli olması için dua ederler. Büyükleri, akrabayı, âlimleri evinde ziyaret edip dualarını alırlar. O gün, bayram gibi temiz giyip, fakirlere sadaka verirler.
Yeni Yıl: Yeni yıl, insanı yenilemez aksine eskitir. Her takvim yaprağını kopardığımızda ömrümüzden bir günün eksildiğini bilmeliyiz. Zamanı önemli yapan rakamlar değil, zaman içinde gerçekleşen olaylardır: 1453 deyince aklınıza ne gelir? İstanbul’un fethi. 4 ile 5 in yerini değiştirerek 1543 ün ne ifade ettiğine bakarsak aklımıza bir şeyler gelmiyor. Tarihi rakamlar yapmaz, tarihi büyük adamlar ve büyük olaylar yapar.
31 Aralık 20…. saat 23.59.59 dan bir an sonra 1 Ocak 20… n 00.01’i başlıyor. Arada bir kesinti yok, iniş yok, yükseliş yok, farklılık yok. Her şey aynen devam ediyor.
Farklılığı oluşturacak olan bizleriz. “İki günü eşit olan ziyandadır” uyarısını dikkate alarak gereğini yapanlar farklılığı oluşturabilirler.
Fuhuş Faciası..:
Bu gecede eğlenmek adına yüzlerce genç kız bekâretini kaybediyor ve bunun dayanılmaz sonucu olarak fuhşun çirkef kollarına düşüyor. Bu tür manzaraları her yılın ilk haftasında gazete ve haber programlarından içimiz sızlayarak izliyoruz.
Bu gecede; özellikle fuhuş ticareti yapanlar işbaşında oluyorlar. Kendilerine sermaye kazandırmak için kollarını sıvamış adeta avının üzerine atlamaya hazır bir aç kurt gibi ağızlarından pis salyalarını akıtarak masum ve cehaletinin kurbanı yavrularımızı bekliyorlar.
Uyuşturucu ve İçki Faciası...:
Uyuşturucu maddeler, başlangıçta bir keyif ve neşe hali vermekte, daha sonra da gerçek yüzünü göstermektedirler. İşte başlangıçtaki bu keyif hali de bazı insanların kanmasına neden olmaktadır.
Yılbaşı facialarından biri de binlerce gencimizin eğlenme uğruna uyuşturucu ve içkiye mübtela hale gelmeleridir. “Acaba tadı nasıl ?” merakı ile başlanan uyuşturucu ve içki belası daha sonra yuvaların yıkılmasına, insanların komaya girerek genç yaşta ölmesine kadar uzanan acı bir serüven haline geliyor. "İçki bütün kötülüklerin anası" (hadis-i şerif) olduğu için de toplumda şuursuzca yaşayan bir topluluk meydana çıkıyor.
Kumar Faciası...:
İnsanları sefalete ve devamlı bir çıkmaza sürükleyen Kumar belasına özenti de çoğu zaman bu geceye mahsus olan Yılbaşı Piyangosu ile başlıyor.
Kumarda evini, arabasını, bütün servetini ve hatta hanımını kaybeden kumarbazları duymuşsunuzdur. Kolay kazanma duygusunun verdiği heyecanla birçok kişiler yine bu gece büyük paralar kaybederek ve bunun sonucu olarak bunalıma girerek belki de canına kıymak için ihtihara kalkışacak.
Neresinden bakılırsa bakılsın insanlara hiçbir şey kazandırmayan, özellikle Müslümanlara birçok değerlerini kaybettiren Yılbaşı kutlamalarının felaketleri bizi bir ahtapot gibi sarmış bulunuyor.
Orman Katliamı...:
Her sene olduğu gibi bu sene de Noel uğruna binlerce çam fidanı katledilecek. Türkiye'de her geçen gün yeşillik oranının azaldığına dikkat çeken orman mühendisi uzmanlar, kesilen çam fidanlarının bir günlük eğlence için feda edildiğini kaydederek, şunları söylüyorlar: "Binlerce çam fidanına yazıktır. Kutlamalarda çam fidanı kullanılsa ne olur, kullanılmasa ne olur? Türkiye'de her geçen gün azalan yeşil alanlar, yanıp kül olan ormanlar göz önüne alındığında, her yılbaşında 50 bin çam fidanını göz göre göre kaybetmek ihanettir."
Vatandaş Hazıra Alıştırılıyor: Piyango yüzünden vatandaşlar hem maddeciliğe hem de hazırı bekleyen toplum haline geliyor. Felsefe "kolay yönden köşeyi dön de nasıl dönersen dön". Bu sayede emeğe saygı yok ediliyor ve insanlar hazıra alıştırılıyor. Üretim yapması gereken ülkeler için çok sakıncalı bu durum, maalesef bugün Türkiye'de çok yaygın. Bu konuda Yıldırım Aktuna şunları söylüyor: "Toplumumuz maddeciliğe alıştırılıyor. Maddi değerler ön plana çıkartılarak manevi değerlerin saygınlığı yitiriliyor. Şans oyunları belki ara sıra olsa zarar vermez ama kişilerin geleceği buna bağlanırsa çok acı sonuçlar doğurabilir. İnsanların buna bağımlılığı resmen kumarbazlıktır. Bunun sonucu olarak elindeki parayı kaybeden insanlar hileli yollara başvurarak para kazanma yoluna giderler ki hırsızlık artar, işyerinde yolsuzluk artar, zimmetine para geçirenler çoğalır. Bunun en büyük sebeplerinden birisi hiç şüphesiz ki gelir dağılımının düzensizliğidir. Bir kaç kişilik azınlık parayı götürür, pek çok kişi ise kıt kanaat geçinirse insanların çalışarak para kazanma ümitleri kaybolur ve böyle yollara başvururlar.
Dinde Yeri Var mı? Milli Piyangonun İslam dininde yeri var mı? Bu soruyu sormaya dahi gerek yok. Kesinlikle haram. Mehmet Talü hoca, milli piyangonun İslam'daki yerini kısaca şöyle belirtiyor: "Sonunda oynayana kazanç veya zarar getiren; zar, oyun kâğıtları, piyango, spor toto, loto ve müşterek bahis gibi her türlü şans oyunları kumar olup kesinlikle haramdır. Bu gibi durumların devlet eliyle organize edilmesi durumu değiştirmez. Çünkü helal ve haram kılıcı sadece Allah'ü Teâlâ’dır. Bunlara helal diyerek alan veya oynayan kişi ayeti inkâr etmiş olacağından küfre düşer."
Prof. Hayrettin Karaman da Kur'an-ı Kerim'de Maide süresinin 90. ayetinde kumarın yasaklandığını belirterek şöyle diyor:
"Milli piyango biletinin alınması da, çıkacak ikramiyenin yenilmesi de caiz değildir. İslam fıkhı açısından milli piyango ve benzeri uygulamalar "kumar" dır.
Buradan elde edilecek gelir ile hayır da yapılmaz. Çünkü İslam; 'hayır yapacaksanız, kumar yolu ile değil, şuurlu bir şekilde yapın' diye emrediyor."
İbret verici bir menkıbe ile devam edelim.
Yılın son günü yaklaşırken, adamın içi içine sığmıyordu. Her yıl olduğu gibi, bu yılbaşını da doya doya yaşayacak ve torunlarına hediye aldıktan sonra evine dönüp, sabaha kadar televizyon seyredecekti. İçki stokunu, her ihtimale karşı sabahtan tamamlamış ve iç cebindeki yassı şişeye daldırdığı küçük bir borucukla, şimdiden demlenmeye koyulmuştu. Bilet gişesi önünde uzayıp giden kuyrukta da aynı işi yaparken, insanları çift görmeye başlayıp:
- Anlaşılan kafayı bulduk! Dedi Ama bu da eğlenceli oluyor ....
Sıra kendisine yaklaştığında, birinin omzuna dokunduğunu hissetti O tarafa dönüp gözünü bir kaç kere kırpıştırdı Fakat o kişiyi, her nedense çift değil de, gölge halinde görüyordu İçkiyi fazlaca kaçırdığını düşünürken, gölge kendisine biraz yaklaşıp:
- İyi bir hayat için, size bir ömür boyunca şans tanındı! Dedi Ama o şansınızı kullanamadınız ve yıllar yılı aynı kötü şeylerde direndiniz, artık yeter, hemen gidiyorsunuz!
Adam keyfini bozan bu gölgeyi yerden yere vurmak için elini uzattığında, ona bir türlü değemedi Bu da mutlaka içkinin işiydi, sonunda birazcık alttan alarak:
- Sıramı vermem! Dedi. Bir piyango bileti alacağım, bana da çıkabilir, hem de bugün yılın sonu değil mi?
Gölge:
- Sıranın sizde olduğundan hiç şüphem yok! Dedi, piyangonun size çıktığına da, sadece bir noktada yanıldınız:
Sizin için yılın sonu değil, yolun sonudur, haydi buyurun gidelim!
Gitmeden önce, ömrünüz uzun, gününüz aydın, işleriniz kolay olsun..
Yılın son gününde Azrail’de size konuk olabilir.
O Halde Muhterem Müslümanlar
Noel Baba gününde ve Hıristiyanların diğer bayram günlerinde onlara ayak uydurmak gayesiyle, onların yaptıklarını yapmak, o günlerde bayram niyetiyle çocuklara elbise almak ve pişirdikleri yemekleri pişirmek caiz değildir.
Hepimiz Müslümanız elhamdülillâh. Ama hepimiz Müslümanlığımızın icabını yaşamıyoruz maalesef...
Biz, Müslümanlığın icabını yaşama hâline “dindarlık” diyoruz. Kim inandığı gibi yaşıyorsa, ona dindar insan sıfatını takıyor, dindar adam, diye yâd ediyoruz. Bu sıfat onun hakkıdır zaten.
Siz dindarlığı, zamanın kötülük ve fitnesine karşı giyilen koruyucu bir zırh olarak da kabul edebilirsiniz.
Aslında dindarlık, sahibini sadece ahirette Cennet’e koyan bir yaşama tarzı olmakla kalmayıp, dünyada da huzura, saadete sevk eden bir yaşama tarzıdır.
Nitekim İsa Peygamber’in doğumu ile Hazret-i Muhammed’in hicretine başlangıç olan yılbaşlarında dindar olanla olmayanın yaşayışını ibretle seyrediyorsunuz.
Dindar olanlar, yılbaşı gecelerinde düşünüyorken, şuur altında bile olsa diyorlar ki:
Yılbaşı gecesinin manası, sayılı ömür senelerinin birinin daha bitmesi, ölüm denen kesin akıbete biraz daha yaklaşılması, gençlik günlerinin tükenip, ihtiyarlık demlerinin gelmesi demektir. Nitekim her yılbaşında siyah saçlara biraz daha aklar düşüyor, akların sayısı da biraz daha çoğalıyor. Öyle ise, böyle gecelerde daha çok sefalete, daha çok sefahate düşmek yerine; daha çok ahirete, daha fazla ebedî âleme meyilli olmak lâzımdır. Zira bu hızlı gidiş, “ister ikrar et, ister inkâr” kabre, öteki dünyaya doğrudur.
İşte dindarlık böyle düşündürüp, böyle tedbirli hareket ettirdiği içindir ki, dindar insanın, geçen senelerinden pişmanlığı azdır. Ama kendisini dinî ölçülerle kayıtlı görmeyen başıboş insanlarda ise her yılbaşında böyle bir muhakeme ve düşünceden eser yok. Tam bir şuur ve idrak mahrumiyeti içindeler.. Ölüme bir sene daha yaklaşmanın delilini teşkil eden gecede, hem ahlâkından, hem maneviyatından, hem de parasından zararlar görmekte, fireler vermekte, pişman olacağı fiilleri çoğaltarak işlemekteler. Birkaç saatlik bu eğlence ve sefahatin arkasından ömür boyu üzüntü ve pişmanlıklar gelmekte...
Onu böyle ömür boyu pişmanlıklara sevk eden şey, İslâm’ın icabını yaşamayışında, yâni, dindar olamayışındadır.
Şayet dinin emirlerine sadık kalacak bir iman kuvveti, dindarlık emaresi kazanabilse, her yılbaşı, tam aksini düşünmesine, kendisine çekidüzen verip iman ve ahlâk bakımından yükselmesine sebep olacak, geçmişinden pişmanlık duyan bir sefahat ve sefalete düşmeyecek...
Demek ki, yılbaşı gecelerinde kimilerini o hâle düşürüp, kimilerini de bu duruma çıkaran şey, dindar olup olmamaktan başka bir şey değildir.
Anlaşılan, şahsı düşündürüp, mes’ud ve bahtiyar kılan şeyin dindarlık olduğu kesindir.
Ferdi muhakemesizleştirip sefalete itenin de dinde laubalilik olduğu bir vakıadır.
Demek imtihan dünyasıdır bu. Her ikisine de yol açık. İsteyen oraya, dileyen de buraya yönelir. Kimi yılbaşında şuurunu iptal eder. Kimi de ihyâ...
Biz şükrederiz dindarlığımıza, hamd ederiz bizi böyle düşündürüp, amel ettiren Rabbimize.
Evet, bu değerlendirmeden sonra dönüp yeniden bir yılın artı ve eksilerini tespit etmeye çalıştığımızda fert ve toplum hayatı bakımından iyi bir konumda olduğumuzu söyleyemeyiz. Burada kimsenin şahsî davranışı ve özel hayatı bakımından kâr ve zarar terazisini tartışmıyoruz. Esasen hiç kimsenin, diğeri üzerinde böyle bir hakkı da yoktur. “Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenemez.” prensibi Kur’an-ı Kerimde ifadesini bulmuştur. (En’am, 164) Fakat sorumluluk ve muhasebe açısından konuya yaklaştığımızda, her an çevremizde olup biten olaylara karşı kademeli olarak görevlerimizin olduğu da bir gerçektir. Yüce dinimiz insanların sorumluluğunu denizin ortasındaki geminin içinde bulunan yolcuların birbirine karşı olan sorumlulukları kadar önemli kabul etmiştir. Şayet yolculardan biri veya birkaçı canım istiyor ya da su ihtiyacım var diye gemiyi delme teşebbüsünü kendisine verilmiş bir hak olarak iddia eder, diğerleri de buna kayıtsız ve ilgisiz kalırlarsa, hem geminin, hem de içindekilerin huzur ve emniyetinden bahsedilemez. Tarih benzer örneklerle doludur. Bir daha hatırlatalım ki gün, hafta, ay ve yıl izâfidir. Zaman bir şelaleden akıp giden su gibidir. Onu durdurmak ya da geri çevirmek mümkün değildir. O halde bir atasözünde denildiği gibi “Zararın neresinden dönülürse kârdır.” Kanaatimce fert ve toplum olarak; karşılıklı anlayış, inanç ve vicdan hürriyetine saygı, diğer insan haklarına riayet, adalet, çalışma, meşru servet, sosyal barış ve huzur iklimine kavuştuğumuz gün kâr ve kazanç anını yakalamış sayılırız. Dileğimiz odur ki gelecek günlerimiz ve yıllarımız hep kazançlı olsun.
Unutulmaması gereken bir başka husus ise, yıllara dini bir misyon yüklenmemelidir. Çünkü Hicri, Rumi, Miladi gibi takvimler dini yönden üstünlükleri bulunmayan ve zaman ölçmede esas alınan ayrı başlangıç noktasıdır. Hicri takvim İslam dinindeki bazı hükümlerin (Zekâtın verilmesi, Ramazan ayının başlangıcı, kandiller vb.) tespitinde önem taşıyor olmasını bu hususla karıştırmamak gerekir. İslam dininde Hicri yılbaşını bizim, diğer yılbaşını onların kabul etmekte doğru değildir. Bu sebeple Takvim olarak miladi takvimi kabul edip yeni bir yılın başlaması sebebiyle bir birlerimizle tebrikleşmede, birbirimize hayır dualar bulunmada ve yeni yılın bizler için hayırlar getirmesini istemede her hangi bir sakınca yoktur.
Sonuç itibariyle toplumumuzda “yılbaşı kutlaması” olarak yapılan eğlencelerin dinimiz ve kültürümüz açısından hiçbir temeli yoktur. Bu günlerde bize düşen, geçen bir yılın muhasebesini yaparak gelecek bir yılda hatalarımızı tekrarlamamak ve kendimizin, toplumumuzun ve Yüce Rabbimizin razı olacağı davranışları yapmaya gayret göstermek olmalıdır.
Diyanet Duyurular Sayfamız için TIKLAYINIZ
Diyanetliler Platformu Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
Kaynak:Ajanslar
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın