Haftanın Vaazı; Sorumluluk Bilincin Sahip Olmak
Diyanet İşleri başkanlığının 2005 yılında Diyanet Dergide yayınladığı "SORUMLULUK BİLİNCİNE SAHİP OLMAK" konulu vaaz....
إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَاالْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاً:
“Şüphesiz Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar, onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.”(AHZAB SURESİ – 72. AYET)
İnsan, yeryüzünde sözü dinlenen, istekleri, emirleri yerine getirilen, işaretleri bile dikkate alınan ve kendi adına iş gören bir yetkilidir. Şu ayet, bu durumu ifade eder:
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةًقَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ:
“Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? Dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.” (BAKARA SURESİ – 30. AYET)
Yüce Allah, ikram ettiği özel meziyetlerle insanı donatıp üstün kıldığını, şu ayetle ifade eder:
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَىكَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً:
“And olsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” (İSRA SURESİ – 70. AYET)
İşte bu özellik ve üstünlüğü ile insan, insanlık mertebesinin sorumluluğunu üzerine almıştır. Kur’an, bunu şöyle ifade buyurur:
إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَاالْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاً:
“Şüphesiz Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar, onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.”(AHZAB SURESİ – 72. AYET)
İnsanın yüklendiği emanet, akıl, irade ve iradeyi serbestçe kullanma sorumluluğudur. Ayetin son cümlesi ile bu sorumluluk vurgulanmakta ve onun hayır ve şer arasındaki seçimini olumlu yönde yapmadığı takdirde, kendisi ve çevresi için, cahilane bir zulüm işlemiş olacağı da hatırlatılmaktadır. Şüphe yok ki insan, bu üstünlüğünü, kendi çabasıyla elde etmiş değildir. Onun nesi varsa, hepsi Allah vergisidir. Dolayısıyla insan, sorumluluğunun bilinciyle yaşamalı, Yüce Allah’ın onu yükümlü kıldığı görevleri, akla ve hikmete uygun bir surette yerine getirmelidir. Onun sorumlu olduğu görevler ise; başta Allah’ın var ve bir olduğuna, ortağı ve benzeri olmadığına, Hz. Muhammed (SAV)’i O’nun elçisi olarak bilmesi, Allah’tan vahiy yoluyla alıp bize bildirdiklerine inanması ve O’nu kendisine örnek alarak, sünnetine uyması, İslâm dininin emirlerini yerine getirmesi, yasaklarını işlememesi, yeryüzünü imar etmesi, Allah’ın verdiği nimetlere şükretmesi gibi esaslar, ibadetler ve görevlerdir.
İnsan, ruh ve bedenden oluşan bir bütündür. Beden, çeşitli ve önemli organlara sahipcanlı bir organizmadır. Ruh ise, bütün organları ile birlikte bedeni işleten, mahiyetini ancak Allah’ın bildiği, bir ilâhî sır, bir kanundur. Çeşitli tehlikelere ve hastalıklara karşı bedenini korumaya çalışan bir insanın, ruhunu ihmal etmesi veya tamamen ruhuna yönelip de bedeni ile ilgilenmemesi, son derece sağlıksız bir yaklaşımdır. Ruh ve beden sağlığıyla ilgili önemli vurgular yapan bir ayette, Allah şöyle buyurur:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُواْ مِمَّا فِي الأَرْضِ حَلاَلاً طَيِّباً وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ:إِنَّمَا يَأْمُرُكُمْ بِالسُّوءِ وَالْفَحْشَاء وَأَن تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ:
“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. O, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (BAKARA SURESİ – 168/169. AYETLER)
Bu ayetten anlaşıldığı üzere Yüce Allah, insanları helâl ve temiz gıdalarla beslenmeleri konusunda uyarmakta, şeytanın izinden yürümemelerini emretmektedir. Ayrıca insanların bilemeyecekleri konularda hüküm vermemelerini, Allah’tan gelen kesin bir bilgi olmadan, nefsin hoşuna gidecek şekilde şeytanın süslediği birtakımevham ve hayallerin etkisi altında kalarak, Allah’a iftira olacak sözler söylememelerini istemektedir.
İnsanların, bilemeyecekleri konuların başında, Allah’ın zatından söz edilmesi ve dinî bir delile dayanmadan, Allah adına hüküm verilmesi konuları gelmektedir.
A-) ALLAH’IN ZATINDAN SÖZ EDİLMESİ
İnsan, kendi mantığı, bilgisi ve aklı ile yorumlar yaparak, Allah’ın zatı hakkında söz söyleyemez, O’na bir biçim veya bir suret veremez. Yüce Allah bize, kendisini şöyle tanıtmaktadır:
ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍفَاعْبُدُوهُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ:لاَّ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الأَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ:
“İşte sizin Rabbiniz Allah. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O her şeyin yaratıcısıdır. O her şeye vekil (her şeyi yöneten, görüp gözeten)’dir. Gözler onu idrak edemez ama O, gözleri idrak eder. O, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.” (EN’AM SURESİ – 102/103. AYETLER)
Her kim olursa olsun, insan olarak bu dünya gözü ve idrakiyle, Allah’ın zatı ile ilgili bir söz söylemesinin veya kavramasının imkânsız olduğu, bu ayetten açıkça anlaşılmaktadır. Hz. Ebu Bekir (RA), bu gerçeği şöyle ifade etmiştir:
“Allah’ın zatından bahsetmek, O’na ortak koşmaktır.”
Çünkü Allah’ın zatından söz etmek, O’na bir suret veya şekil vermek, yarattığı varlıklara benzetmek veya kendince O’na ortaklar bulmak anlamını taşır.
B-) DİNÎ BİR DELİLE DAYANMADAN ALLAH ADINA HÜKÜMLER VERİLMESİ
Bir insan, dinî bir delil olmadan, “şu Allah’ın emridir” veya “şu Allah’ın nehyidir” şeklinde hükümler veremez. Böyle hükümler verilmesi, Allah’a iftira edilmesi demektir. Çünkü Allah’ın emir ve yasakları, bütün insanları, canlı ve cansız varlıkları ve kâinatın genel düzeniyle ilgili büyük sonuçlar ortaya koymaktadır. Bunun için, Allah’ın emirlerini yerine getirmenin fert ve topluma sağladığı güzel ve faydalı sonuçları, yasaklarını işlemenin de getirdiği fenalıkları tamamıyla tespit etmeye ve anlatmaya asırlar boyu çalışılsa, beşer olarak bunların bir özetini çıkarmaya, ne akıl yeter, ne de tecrübe. Bu konuda söylenecek tek söz vardır: Fenalık istemeyenlerin, fenalığı denemeye kalkışmaları, akıl işi değildir.
C-) ŞEYTANIN İZİNDEN GİDİLMESİ
Şeytan, ya “şatn” veya “şayt” kökünden türetilen bir kelimedir. Sözlükte, uzak olmak, muhalefet etmek, toprağa girmek ve ipe bağlamak veya yanmak ve helâk olmak anlamına gelir. Allah, insan neslinin ilk babası Hz. Âdem’i yarattığında meleklere, ona itaat secdesinde bulunmalarını emretti. İblis (şeytan)’in dışında hepsi bu emre uydu. Böylece Allah’a karşı ilk isyan işlendi; insanla şeytanın yolları ayrıldı. İblisin insanlara karşı kibirlenmesi, kıskançlığı ve düşmanlığı başladı. Artık şeytan, insan nesline karşı bu tavrını, düşmanlık:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَاوَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ:
“Ey insanlar! Allah'ın vaadi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın!” (FATIR SURESİ – 5. AYET)
Saptırmak:
وَدَخَلَ الْمَدِينَةَ عَلَى حِينِ غَفْلَةٍ مِّنْ أَهْلِهَافَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِ هَذَا مِن شِيعَتِهِ وَهَذَا مِنْ عَدُوِّهِفَاسْتَغَاثَهُ الَّذِي مِن شِيعَتِهِ عَلَى الَّذِي مِنْ عَدُوِّهِ فَوَكَزَهُ مُوسَىفَقَضَى عَلَيْهِ قَالَ هَذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ عَدُوٌّ مُّضِلٌّ مُّبِينٌ:
“Musa, ahalisinin habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından, diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbiriyle dövüşür buldu. Kendi tarafından olanı, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk vurup ölümüne sebep oldu. (Bunun üzerine:) Bu şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşman, dedi.” (KASAS SURESİ – 15. AYET)
Vesvese vermek:
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ:مَلِكِ النَّاسِ:إِلَهِ النَّاسِ:مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ:
“De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine, İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hâkimine), İnsanların İlâhına. O sinsi vesvesenin şerrinden” (NAS SURESİ - 1–4. AYETLER)
Aldatmak:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْماً لَّا يَجْزِي وَالِدٌعَن وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَن وَالِدِهِ شَيْئاً إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ:
"Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (LOKMAN SURESİ – 33. AYET)
Nankörlük etmek:
إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُوراً:
“Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” (İSRA SURESİ – 27. AYET)
İsyan etmek:
يَا أَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمَنِ عَصِيّاً :
“Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan, çok merhametli olan Allah’a asi oldu.” (MERYEM SURESİ – 44. AYET)
Şüpheye düşürmek:
وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ إِلَّافَرِيقاً مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ:
“And olsun İblis, onlar hakkındaki tahminini doğruya çıkardı. İnanan bir zümrenin dışında hepsi ona uydular.” (SEBE SURESİ – 20. AYET)
Kötü işleri güzel göstermek:
وَعَاداً وَثَمُودَ وَقَد تَّبَيَّنَ لَكُم مِّن مَّسَاكِنِهِمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِرِينَ:
“Âd ve Semûd’u da (helâk ettik). Sizin için, (onların başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar.” (ANKEBÛT SURESİ – 38. AYET)
İçki, kumar ve fuhuş gibi eylemleri sevdirmek gibi eylemlerini, hiç ara vermeden sürdürdü:
إِنَّمَا يُرِيدُالشَّيْطَانُ أَن يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَن ذِكْرِ اللّهِ وَعَنِ الصَّلاَةِ فَهَلْ أَنتُم مُّنتَهُونَ:وَأَطِيعُواْاللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَاحْذَرُواْ فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّمَا عَلَىرَسُولِنَا الْبَلاَغُ الْمُبِينُ:
“Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?
Allah'a itaat edin, Rasüle de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz bilin ki Rasülümüzün vazifesi apaçık duyurmak ve bildirmektir.”(MÂİDE SURESİ – 91/92. AYETLER)
Ancak, onun saptırmaları, daha çok kendisine dost olan ve Allah’a şirk koşan kişiler üzerinde etkili oldu:
إِنَّمَاسُلْطَانُهُ عَلَى الَّذِينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذِينَ هُم بِهِ مُشْرِكُونَ:
“Onun hâkimiyeti, ancak onu dost edinenlere ve onu Allah'a ortak koşanlaradır.”(NAHL SURESİ – 100. AYET)
İnsan olmanın bilinciyle, kulluk görevlerini yerine getirip Allah’a sığınanlara zarar veremedi. Bu durum, Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır:
فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ:إِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ:إِنَّمَاسُلْطَانُهُ عَلَى الَّذِينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذِينَ هُم بِهِ مُشْرِكُونَ:
“Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. Gerçek şu ki; şeytanın, inanan ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimseler üzerinde bir hâkimiyeti yoktur. Şeytanın hâkimiyeti, sadece onu dost edinenler ve Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.” (NAHL SURESİ – 98/100. AYETLER)
وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ:وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ:
“(Ey Peygamberim!) “De ki: Rabbim şeytanların dürtüklemelerinden (vesveselerinden) sana sığınırım ve onların yanımda bulunmalarından sana sığınırım.”(MÜMİNÛN SURESİ – 97/98. AYETLER)
Yarın kıyamet gününde gerçek ortaya çıktığında, şeytan aczini ve iflasını itiraf edecek ve şu ayette bize bildirilen gerçekleri ortaya koyacaktır:
وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الأَمْرُ إِنَّ اللّهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدتُّكُمْ فَأَخْلَفْتُكُمْ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ إِلاَّ أَن دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ لِي فَلاَ تَلُومُونِي وَلُومُواْ أَنفُسَكُم مَّا أَنَاْبِمُصْرِخِكُمْ وَمَا أَنتُمْ بِمُصْرِخِيَّ إِنِّي كَفَرْتُ بِمَاأَشْرَكْتُمُونِ مِن قَبْلُ إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ:
“İş bitirilince şeytan da diyecek ki: ‘şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.” (İBRAHİM SURESİ – 22. AYET)
Ancak bu gecikmiş bir itiraf ve beyan olduğundan, kimseye bir faydası olmayacaktır. Şeytan, insanlar için her türlü fenalığı süsler. İnsanın gönlünde birtakım evham ve hayaller uyandırır. Sonra da o kişinin gönlünü etkisi altına alır ve böylece onu, her fenalığı işlemeye hazır hâle getirir. Allah’a ortak koşmaktan iftira etmeye kadar, insanın duygularını istismar eder.
Allah şöyle buyurur:
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنزَلَ اللّهُ قَالُواْ بَلْ نَتَّبِعُ مَا أَلْفَيْنَا عَلَيْهِ آبَاءنَا أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ شَيْئاً وَلاَيَهْتَدُونَ:
“Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ denildiğinde, ‘Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!’ derler. Peki, ama ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)?” (BAKARA SURESİ - l70. AYET)
Bu suretle Allah, din ile ilgili usul ve esaslar konusunda Allah’ın indirdiklerine uyulması gerektiğini, çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Çünkü insanların akıl ve gönüllerini tatmin eden, sosyal refahlarını ve iç huzurlarını sağlayan, kutsî bir kaynaktan gelen bu bilgiler, Yüce Allah’ın gösterdiği delillerle teyit edilen gerçek ölçülerdir. Allah’ın ayetleri, Hz. Peygamber (SAV)’in sünneti ve bu iki kutsî kaynaktan alınan bilgiler ve ölçüler, insanı gerçek aydınlığa ulaştırır. Sırf ataları oldukları gerekçesiyle, onların inançlarını taklit etmek ve onları, Allah’a denk tutmak, hakka ve hayra tabi olmayı terk ederek, şeytanın süslediği evham ve hayallerle oyalanmak ve onun izinden yürümek demektir.
Yüce Allah’ın ayetlerine ve Hz. Peygamber (SAV)’in sünnetine uyan müminlere, şöyle bir müjde verilmektedir:
وَأُدْخِلَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ تَحِيَّتُهُمْفِيهَا سَلاَمٌ:
“İnanan ve salih ameller işleyenler, Rablerinin izniyle, ebedî kalacakları ve içlerinden ırmaklar akan cennetlere konulacaklardır. Oradaki esenlik dilekleri ‘selâm’ dır.” (İBRAHİM SURESİ – 23. AYET)
Ne var ki, bazı insanlar, şeytanın süslediği evham ve hayallerle oyalanmaktan ve gönlünü onlarla meşgul etmekten çok hoşlanır ve sonunda aşırılıklara saparlar. Bu gerçeği, Hz Peygamber (SAV) şöyle beyan buyurur:
“Her işin bir aşırılığı ve her aşırılığın da bir gevşemesi vardır. Bu sırada o kişi benim sünnetime yönelirse, hidayete ermiş olur. Yok, eğer başka yola girerse, helâk olur.”
D-) ŞEYTANIN VESVESESİ
Sözlükte fısıltı, hışırtı gibi gizli söz, gibi anlamlara gelen vesvese, kavram olarak, şeytanın kötü bir işin yapılması, iyi bir işin terk edilmesi veya geciktirilmesi ya da eksik yapılması için insanı kışkırtması, aklını çelmesi, nefsin bayağı arzularına uymaya teşvik etmesi demektir. Vesvese verenin şerrinden Allah’a sığınılması emredilmiştir.
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ:مَلِكِ النَّاسِ:إِلَهِ النَّاسِ:مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ:الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ:مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ:
“De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine, İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hâkimine), İnsanların İlâhına. O sinsi vesvesenin şerrinden, O ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler) fısıldar. Gerek cinlerden, gerek insanlardan (olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah’a sığınırım!)” (NAS SURESİ – 1/6. AYETLER)
Allah, şeytanın Hz. Âdem (AS) ile eşini cennetten vesvese yoluyla çıkardığı bildirerek, müminlerin bu konuda duyarlı olmaları ısrarla istemiştir:
فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَا مِن سَوْءَاتِهِمَا وَقَالَ
مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَـذِهِ الشَّجَرَةِ إِلاَّ أَن تَكُونَا مَلَكَيْنِ أَوْ تَكُونَامِنَ الْخَالِدِينَ:
“Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi.” (A’RAF SURESİ – 20. AYET)
Hz. Peygamber (SAV), şeytanın vesveselerine uymamalarını müminlere tavsiye etmiş, vesvesenin dinî hukukî bir hükmü olmadığını da bildirmiştir.
Çünkü Allah şöyle buyurur:
إِنَّ كَيْدَالشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفاً:
“Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.” (NİSA SURESİ – 76. AYET)
Bununla birlikte bir insan, eğer kendisini şeytanın tuzaklarına kaptırırsa, o zaman nasıl bir sonla karşılaşacağını, Kur’an şöyle ifade eder:
كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ إِذْ قَالَ لِلْإِنسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَقَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِّنكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ:
“Münafıkların durumu ise, tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana, ‘inkâr et’ der; insan inkâr edince de, ‘şüphesiz ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım’ der.” (HAŞR SURESİ – 16. AYET)
Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurur:
“Melekler nurdan, cinler nâr (ateş) dan, Âdem de topraktan yaratılmıştır.”
İblis, cinlerdendi de Rabbinin emrine karşı çıktı. Bu durumu Kur’an şöyle ifade buyurur:
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوالِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاء مِن دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلاً:
“Hani biz meleklere: Âdem’e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir değişmedir!” (KEHF SURESİ – 50. AYET)
Cinler de melekler gibi göremediğimiz varlıklardır. Çeşitli şekillere girebilirler. Ancak cins ve mahiyet bakımından meleklerden farklıdırlar. Bu husus Kur’an’da şöyle açıklanmıştır:
وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِالسَّمُومِ:وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَراً مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ:
“And olsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık. Hani Rabbin meleklere demişti ki: ‘Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.’” (HİCR SURESİ – 27/28. AYETLER)
Cinler de insanlar gibi yerler, içerler, evlenir, doğar, büyür, çoğalır ve ölürler. İman ve ibadetle de sorumludurlar. İnanç bakımından mümin, kâfir, itaatkâr ve asi olanları vardır. Onlar, amellerine göre cennet veya cehenneme gideceklerdir.
Cinler, Allah’ın yarattığı aciz ve sorumlu varlıklardır. Allah’ın izni olmadan, hiçbir kimseye iyilik ya da kötülük yapamazlar. İlâhî vahye veya gayba muttali olamazlar. Çünkü Allah gaybı kimseye bildirmemiştir. Ancak peygamberlerine tebliğ etmek üzere emirlerini ve yasaklarını bildirmiştir. Hz. Muhammed cinlerin de peygamberidir.
Yüce Allah, hak dinin ilkelerini, ilk insan/ilk peygamber, Âdem (AS)’dan itibaren bütün insanlara “vahiy” yoluyla bildirmiştir. Allah, insanları “hak dine” girmeye zorlamadığı için “hak dini” kabul eden de, hak dinden sapan ve “hak dini” tahrif eden insanlar da olmuştur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’e Kur’an verilmeye başlandığı zaman, Hicaz bölgesinde Allah’a şirk koşanların yanı sıra Hıristiyanlar ve Yahudiler de vardı. Allah’ı bir olarak kabul edenlerin (Haniflerin) sayısı azdı. Müşrikler, Allah’ın varlığını, yaratıcı ve rızık verici olduğunu kabul ediyor:
قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ أَمَّن يَمْلِكُ السَّمْعَ والأَبْصَارَ وَمَن يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَن يُدَبِّرُ الأَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللّهُ فَقُلْ أَفَلاَ تَتَّقُونَ:
“(Rasülüm!) De ki: Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim malik (ve hâkim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? “Allah” diyecekler. De ki: Öyle ise (Ona asi olmaktan) sakınmıyor musunuz?” (YUNUS SURESİ – 31. AYET)
Ancak O’na başka ilâhları ortak koşuyor:
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُواْ نَصِيباًمِّنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ هَؤُلاء أَهْدَى مِنَ الَّذِينَ آمَنُواْ سَبِيلاً:
“Kendilerine Kitap’tan nasip verilenleri görmedin mi? Putlara ve batıla (tanrılara) iman ediyorlar, sonra da kâfirler için: “Bunlar, Allah’a iman edenlerden daha doğru yoldadır” diyorlar!” (NİSA SURESİ – 51. AYET)
Ve âhireti inkâr ediyorlardı:
الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَيَبْغُونَهَاعِوَجاً وَهُم بِالآخِرَةِ كَافِرُونَ:
“Onlar, Allah yolundan alıkoyan ve onu eğip bükmek isteyen zalimlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir.” (A’RAF SURESİ – 45. AYET)
Hep göz önünde bulundurulması gereken bir ayette, Yüce Rabbimiz, bizim için çokönemli şöyle bir tavsiyede bulunmaktadır:
وَاتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِن كِتَابِ رَبِّكَ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ وَلَن تَجِدَ مِن دُونِهِ مُلْتَحَداً:وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِالدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَن ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطاً:
“Rabbin Kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. O’ndan başka asla bir sığınak da bulamazsın. Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.” (KEHF SURESİ – 27/28. AYETLER)
وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ:وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ:
“(Ey Peygamberim!) De ki: Rabbim şeytanların dürtüklemelerinden (vesveselerinden) Sana sığınırım ve onların yanımda bulunmalarından sana sığınırım.”(MÜMİNÛN SURESİ – 97/98. AYETLER)
DİYANET AYLIK DERGİ (HABER) AĞUSTOS - 2005
Diyanet Duyurular Sayfamız için TIKLAYINIZ
Diyanetliler Platformu Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
Dini Haberler Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
Kaynak:Dini Haberler
- 1SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın