Tüyler Ürperten Ermeni Vahşeti-Hocalı Katliamı
DİYANET HABER- Azerbaycan, Ermenilerin 26 Şubat 1992\'de yaptığı Hocalı Katliamı\'nın kurbanları için 26 yıldır adalet arıyor. 26 Şubat 1992\'de, 106\'sı kadın, 70\'i yaşlı, 63\'ü çocuk olma üzere toplam 613 Azerbaycan vatandaşının katledildiği Hocalı Katliamı\'nın üzerinden 25 yıl geçti ancak olayın failleri hala cezalandırılmadı.
Dini Haberler Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
Azerbaycan, Ermenilerin 26 Şubat 1992'de yaptığı Hocalı Katliamı'nın kurbanları için 26 yıldır adalet arıyor. 26 Şubat 1992'de, 106'sı kadın, 70'i yaşlı, 63'ü çocuk olma üzere toplam 613 Azerbaycan vatandaşının katledildiği Hocalı Katliamı'nın üzerinden 25 yıl geçti ancak olayın failleri hala cezalandırılmadı.
Ermeniler, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla, 1991'in son günlerinde ablukaya aldıkları, bölgenin tek havaalanına sahip ve stratejik önem taşıyan Hocalı'yı ele geçirmek için hareket geçti.
Katliamın detaylarını Macit Sudan'ın Yazı Dizisinde Okuyalım...
Macit Sudan'ın Haberi
Bir kasaba haritadan silindi!
Önce kasabanın hava ve karayolu ulaşımı engellendi; sonra su ve elektrikler kesildi. Alçakça darbe ise kasaba ablukaya alındıktan sonra vuruldu
Yukarı Karabağ bölgesinin en önemli tepelerinden birisinde olan Hocalı köyü Ermeniler için askerî bir hedef niteliğindeydi ve coğrafi-olarak saldırıya müsaitti. Dağlık Karabağ bölgesi’nin merkez şehri olan Hankendi’ye 10 km uzaklıkta olan Hocalı, Karabağ’daki mevcut tek hava alanının burada olması ve demiryolunun da buradan geçmesi nedenleriyle, stratejik öneme haizdi ve 1991 yılının Ekim ayından itibaren abluka altındaydı. 30 Ekim’de kara yoluyla ulaşım kapanmış ve tek ulaşım vasıtası helikopter kalmıştı. Şuşa şehrinin semalarında sivil helikopterin vurulması ve bunun sonucunda 40 kişinin ölümünden sonra bu ulaşım da kesilmişti. Ocak ayının 2’sinden itibaren şehre elektrik verilmemişti. Şubatın ikinci yarısından itibaren Hocalı, Ermeni silahlı birliklerinin ablukasına alındı ve her gün toplar ve ağır makineli silahlarla bombalandı.
Tamamıyla yok edildi
936 km2’lik alana sahip ve 2.605 aileden ibaret 11.356 kişinin yaşadığı Hocalı kasabası 26 Şubat 1992 tarihinde tehcire maruz kaldı ve kasaba tamamıyla yok edildi. Hocalı bu katliamın yaşandığı sırada Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin koruması altında değildi. Bu nedenle Silahlı Kuvvetler Hocalı halkına yardım edemedi. Ermenistan Silahlı Kuvvetleri köyü üç yönden kuşatırken, helikopter ve ağır silahların yardımı ile önce köyü bombaladı ve ardından da köye girerek katliam yaptı.. Ermeniler bu hareketleri ile Azerbaycan Türkleri’ne Dağlık Karabağ konusunda bir mesaj vermek ve stratejik bir konumda bulunan kenti işgali amaçlamışlardı. Ermenistan Silahlı Kuvvetleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gecede bölgedeki Rus 366. Alayın da desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı köyünde sivil, kadın, çocuk, yaşlı ayırımı yapmadan Azeri resmî rakamlarına göre 613 kişiyi katletti. Katledilenlerin 83’ü çocuk, 106’sı kadın ve 7’ten fazlası ise yaşlıydı. Bu katliamdan toplam 487 kişi ağır yaralı olarak kurtuldu. 1275 kişi ise rehin alındı. 150 kişinin ise kayboldugu belirtildi. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, kulakları, burunları ve kafaları ile vücutlarının çeşitli uzuvlarının kesildiği görüldü. Aynı vahşetten hamile kadınlar ve çocuklar bile nasibini aldı..
Etnik kimlikler üzerine HAÇ vuruldu
Hocalı katliamı hiçbir savunması olmayan insanlara karşı gerçekleştirildi. Hocalı’da yaşayan 613 Azeri sistematik bir yok etme politikasıyla hayatlarını kaybetti. Uluslararası hukuk kurallarının çiğnendiği Hocalı’da jenosid açıkça uygulandı. İnsanların katledilmesinin yanında Ermeniler kadınları ve kız çocuklarını uluslararası kadın ticaretinde kullandı. Küçük çocuklardan alınan ilik örnekleri hastalara satıldı. Hocalı’da insanların organları uluslararası organ mafyasının eline düştü. İnsanlara canlı canlı etnik kimlikleri hiçe sayılarak haç damgası vuruldu. Beyrut’ta yayımlanan bir Ermeni’nin anıları da Hocalı’da yaşananların boyutlarını ortaya koyuyor. Anılarında Hocalı’da yaşananlardan dolayı pişmanlık duyduğunu belirten bu kişi, Hocalı’da katledilen Azerileri ölüp ölmediklerini kontrol etmek için geriye dönen Ermenilerin, yaşama şansı olan yaralı Ermenileri bile acımadan yeniden ateş ederek öldürdüklerini söyleyerek, bundan büyük bir vicdan azabı çektiklerini ifade ediyor.
Bundan tam 17 yıl önce...
Dağlık Karabağ bölgesindeki Türk yurdu Hocalı’yı basan Rus destekli Ermeniler, yaşlı, genç, kadın, çocuk demeden tam bin 300 soydaşımızı akılalmaz işkencelerle katletti
Hocalı katliamı, Karabağ Savaşı sırasında 25 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kentinde Azeri sivillerin, Ermeniler tarafından gerçekleştirdikleri insanlık dışı bir vahşet olarak biliniyor. Azeri kaynaklarının ve Memorial, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi bazı uluslararası insan hakları kuruluşlarının bildirdiklerine göre katliam, Rus 366. Motorize Piyade Alayı’nın desteğindeki Ermeni silahlı kuvvetleri tarafından gerçekleştirildi.İnsan Hakları İzleme Örgütü, Hocalı Katliamını Dağlık Karabağ’ın işgalinden bu yana cereyan eden en kapsamlı sivil kırımı olarak nitelendirirken, Azeri kayıplarının sayısı üzerinde tartışmaların devam ettiğini kaydetti. Saldırıda ölenler hakkında Azerbaycan resmî kaynaklarının bildirdiği rakam ise 106’sı kadın, 83’ü çocuk olmak üzere toplam 613 kişi olmakla birlikte, katledilen toplam Azeri sayısının bin 300 kişi olduğu tahmin ediliyor .
Konvansiyonel silahlar
Katliamın ardından Azerbaycan, Hankendi’ndeki 366. Motorize Piyade Alayı’nın saldırıya katıldığını açıkladı. Çünkü saldırıda gelişmiş konvansiyonel silahlar kullanılmıştı. Bunlar değil bölgedeki yerel gruplarda, yeni oluşmaya başlayan Azerbaycan ve Ermenistan ordularında bile yoktu. Rus tarafının tersini söylemesine karşın alaydan firar eden üç Rus askeri 3 Mart 1992’de düzenledikleri basın toplantısında, Hıristiyan Ermeniler yanında Müslüman Azerbaycanlılara karşı savaşmalarının istendiğini itiraf etti.1991 yılında Azerbaycan’ın bağımsızlık ilanı ardında kurulan mecliste Sovyet dönemindeki olan olaylar nedeni ile halktan gelen baskılar karşısında Dağlık Karabağ’ın özerk bölge statüsünü kaldırılmasına karşılık Dağlık Karabağ Meclisi bir halk oylaması düzenleyerek cevap verdi. Çoğunluğu Ermenilerin oluşturduğu bölgede referandum sonucunda Dağlık Karabağ Parlamentosu bağımsızlığını ilan ederek 6 Ocak 1992 tarihinde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti kuruldu. Ermenistan dahil hiçbir ülke tarafından tanınmayan bu bağımsızlık ilanı ardından 1992’de Sovyet birlikleri bölgeden çekildi.
Ruslar destekledi
Hocalı Katliamı’na giden süreçte Ermenilerin Ruslar tarafından açıkça desteklendiğinin bulguları da var. Ermeni gönüllülerden oluşan silahlı gruplar Dağlık Karabağ’a yerleştirilirken ardından son Sovyet lideri Mihail Gorbaçov, 25 Temmuz 1990’da yayımladığı bir kanun ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti yasa dışı silahlı grupların kurulmasını yasakladı ve kanunsuz olarak saklanan silahlara el konulmasını sağladı.. Bu kanunla birlikte Azerbaycan’ın bütün bölgelerinde av silahları da dâhil olmak üzere silahlar toplanırken, Dağlık Karabağ’da ise bu görev Rus askerleri tarafından yerine getirildi.. 1990 yılının Ağustos ve Eylül aylarında Ermeniler tarafından otobüs baskınları, yol kesme gibi eylemler gerçekleştirilmeye başlandı. 1990 yılı başlarında yaklaşık 186 bin Azeri, Ermenistan’dan Azerbaycan’a gitmeye zorlandı.. Ekim 1991’de ilk Azeri köyü Ermenilerce ele geçirildi..
Diri diri yaktılar
Vahşeti yaşayan ve sonra Beyrut’a yerleşen Ermeni gazeteci Daud Kheyriyan, For the Sake of Cross (Haçın Hatırı İçin) isimli kitabında olayı şu satırlarla anlattı : ...Gaflan denen ve ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı’nın 1 kilometre batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azeri ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hálá yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa’ya döndüm. Onlar Haç’ın hatırı için savaşa devam ettiler.
Resmen soykırımı
İnsan Hakları İzleme Örgütü de, olayı katliam olarak nitelendirdi. Azerbaycan Parlamentosu 1994’te Hocalı’da yaşanan katliamı “soykırım” olarak kabul etti. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyeleri Arnavutluk, Azerbaycan, Birleşik Krallık ve Türkiye’nin yanında Bulgaristan, Lüksemburg, Makedonya, Norveç tarafından yayımlanan 324 nolu Avrupa Konseyi bildirgesinde; Ermeniler tüm Hocalıları katlettiler ve tüm şehri harap ettiler ifadesine yer verildi. Ayrıca Avrupa Meclisi’nin 30 üyesi, Hocalı Katliamı’nın Ermeniler tarafından 19. yüzyıldan itibaren devam ettirilen “soykırım”ların bir aşaması olarak el alınması gerektiğine dair bir demeç verdi.
Akıl almaz vahşetler!
Gözlerini kan bürümüş Ermeni çeteler, aralarında ’kız mı, oğlan mı’ iddiasına girdikten sonra hamile kadının karnını kasaturayla deştiler
Hocalı katliamında yaşanan bir sahne şu diyaloglarla dünyayı şok etti: “Elleri bir ağaca arkadan bağlanan hamile bir kadının başına dikilmiş olan iki Ermeni yazı tura atıyordu. Bu
kanlı kumarı yaklaşık 100 yıl önce Anadolu toprağında Kars’ta, Ağrı’da, Van’da Erzurum’da da ataları oynamıştı. Onlardan duymuşlardı. Karnı burnunda çaresiz bir Azeri kadının doğumu oldukça yakın görünüyordu. Çaresiz kadın bir hazan yaprağı gibi titriyordu. Elbiseleri yırtık, ayakları çıplaktı... Ermenilerin uzun boylu olanı elindeki AK-47 model Rus yapımı otomatik tüfeğinin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkartırken, diğeri elindeki demir parayı havaya attı:
-Akçik, manç?.. (Kız mı, oğlan mı?)
-Akçik... (Kız)
İnanılmaz barbarlık
Bu cevap üzerine ’oğlan’ diyerek bahse giren Ermeni, elindeki kasatura ile hamile kadının karnını bir hamlede yarıp çocuğu çıkarttı. Kan bürülü gözleri
bebeğin kasıklarına kilitlendi.
-Tun şahetsar, ınger... (Sen kazandın, yoldaş)
-Yes şahetsapayts ays bubrikı inç bes
bidigişdana... (Ben kazandım ama bu bebek nasıl beslenecek?)
-Mayrigı bedge gişdatsine. (Annesi besleyecek elbette)
Bunun üzerine daha kısa boylu olan Ermeni milis, bir hamlede kasaturaya geçirdiği bebeği annesinin göğsüne yapıştırdı:
-Mayrig yerahayin zizdur. (Çocuğa meme ver)
Kesik başla futbol maçı
Aynı dakikalarda Hocalı’nın başka bir semtinde tek kale futbol maçı hazırlığı vardı. İki kesik Azeri kadın başını kale direği yapmışlar, top arayışına girmişlerdi. Başı tıraşlı bir çocuk bulup getirdiklerinde ise Ermeni çeteci sevinçle bağırdı:
-Asixn ma/, çimi yev bızdıge, aveg gındırnadabidi. Gıdıresek... (Bu hem saçsız hem de küçük, iyi yuvarlanır. Kopartın...) Aynı anda çocuğun gövdesi bir tarafa, başı da orta yere düşmüştü... Ermeniler zafer naraları atarak, kanlı postalları ile kesik çocuk başına vurarak kanlı bir kaleye gol atmaya çalışıyordu.
Kafa derileri yüzüldü
Bu yaşanan vahşet Ermeni çetecilerin katliamlarına bizzat şahit olan görgü tanıklarının anlatımlarından öğrenildi. Ajanslar, katliam haberini bütün dünyaya hızla geçerken, arşı titreten ağır bir vahşet yaşanan Hocalı halkından geri kalanlar ise çaresizlik içinde kıvranıyordu. Türkiye’de büyük bir dehşet uyandıran katliama ilişkin ilk görüntüler ise TRT aracılığı ile duyurulmuştu. Bütün olanları Batılı gazeteciler, özellikle de New York Times belgeledi. Ermenilerin işgal ettikleri Hocalı’da dehşet verici olaylar yaşandı. Canlı canlı insanların kafa derilerini yüzdüler, sağ olarak ele geçirdiklerini ise sistematik bir işkenceye ve tıbbî deneylere tâbi tutarak, insanlık dışı muamelelere maruz bıraktılar. Hızar ve testereler ile diri diri insanların kol ve bacaklarını kestiler. Genç kızların önce saçlarını, sonra da kafa derilerini yüzdüler. Babanın gözü önünde evladını, evladın gözü önünde babayı kurşunlara dizdiler. Kesik kafaları sepetlere doldurdular.
İnsanlar duyduklarına inanamadı
Hocalı’da şahitlerin anlattıklarını dinleyenler önce kulaklarına inanamadı. Fakat katliam sonrası Hocalı’ya girdiklerinde ise, görgü tanıklarının abartmadığını kısa sürede anladılar. Hocalı’da kat-
liam bölgesini gezen Fransız gazeteci Jean-Yves Junet’nin gördükleri karşısında söyledikleri, katliamın boyutunu da anlatıyordu: ” Pek çok savaş hikâyesi dinledim. Faşistlerin zulmünü işittim, ama Hocalı’daki gibi bir vahşete umarım kimse tanık olmaz.
Emir Koçaryan’dan
Peki 26 Şubat 1992 günü yaşanan bu insanlık dışı mezalimin emrini kim vermişti; Ermenistan Devlet Başkanı sıfatını taşıyan Robert Koçaryan denilen kirli katilden başkası değildi. Yaptığı terör faaliyetlerinin oranı nispetinde terfi eden Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert Koçaryan, 20 Mart 1996’da Ermenistan Başbakanı oldu.
Karabağ’da barış istediği için aşırı milliyetçilerin tepkisine daha fazla direnemeyen Levon Ter Petrosyan istifa edince de 30 Mart 1998 yılında ondan boşalan Devlet Başkanlığı koltuğuna, ’Hocalı Katliamı’nın baş sorumlusu olan azılı terörist Robert Koçaryan oturdu.
Kıyamet günü gibiydi
Bugün Azerbaycan’ın 48 iline yayılmış Hocalı kaçkınlarından (göçmenler) bazıları, Bakü yakınlarında bulunan ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurucusu Mehmet Emin Resulzade ile Mehdi Hüseyinzade’nin memleketi Novhanı Kasabası’nda yaşıyor. Bu yerleşkede, yaklaşık 30 Hocalı kaçkını aile var. Halit Caferov, 43 yaşında... Hocalı soykırımı olduğunda, havaalanında görevli polislerden biriydi. Bacağından vuruldu. 25 Şubat akşamı, havaalanında nöbetçi polis olan Caferov, saldırının ilk anlarını şu sözlerle anlatıyor:
Kar, kızıla boyandı
“Akşam saat 22.00’yi geçiyordu. Bir anda top sesleri duyulmaya başladı. Şehrin bombalandığını gördük. Bir yandan top ateşi bir yandan da keskin nişancıların ateşi altında kaldık. Reisimiz ve pek çok arkadaşımız şehit düştü. Birkaç dakika içinde dumandan şehir görünmez oldu. Kadınlarımız, çocuklarımız Hocalı’daydı. Ben ve kurtulan birkaç polis şehre gittik. Bizim büyük silahlarımız, tanklarımız yoktu. Elimizdeki tabancalarla savaşmak zorundaydık.”
Şehirdeki manzaranın kıyamet gününü andırdığını söyleyen Caferov, evlerinden çıkan Azerilerin, diz boyu karların üzerinde kentin tek çıkış yolu olan Esergan yönüne doğru koşmaya başladığını görür. Bazıları da çocuklarını sırtlayıp yakındaki ormana doğru gider. Ellerinde silah olan birkaç kişi, kaçmaya çalışan kadınların, yaşlıların ve çocukların yardımına koşar. Halit Caferov, o karmaşada ailesini bulmaya çalışır. “Kar kızıla boyanmıştı, yerlerde komşularımızın, yıllardır birlikte yaşadığımız insanların cesetleri yatıyordu. Aralarında kendi ailemden birilerinin cesedi var mı diye bakınıyordum. Evimize girdim. Alttaki bodruma sığındıklarını fark ettim. Onları hemen evden çıkardım. Kardeşimle birlikte, diğer komşularımızı da toparlayarak Esergan yönüne kaçan gruba katıldık. Aramızda, Ermeni milisler tarafından ayak parmakları kesilen yaşlılar vardı. Onlar ilk ölenler oldu.”
Açlıktan öldüler
Ermeniler tarafından sürüldükleri tek çıkış yolu olan koridorda, savunmasız kadın ve çocukları korumaya çalışan birkaç eli silahlı kişiden ikisiydi Halit ve Xeygani kardeşler... Saldırının ilk şokunu atlattıktan sonra, girdikleri sonu belirsiz yolda yaşadıklarını anlatırken, üzerinden 15 yıl geçmiş olmasına rağmen yarattığı acıların dinmesi mümkün görünmeyen soykırımın tüm ürkütücü gerçeğini dile getiriyorlar: “Girdiğimiz yolun etrafında, Ermenilerin pansiyonları vardı. Onların aralarından geçmemiz gerekiyordu. Elimizdeki silahlarla masumları koruyarak, yeri geldiğinde yüz yüze çatışarak ilerledik. Ağdam istikametine gidiyorduk. 10 gün 10 gece karlı yollarda yürüdük. Yolda, hastalarımız ve yaşlılarımız açlıktan öldü. Bazılarının cesetlerini gömdük, kimi de şehit düştüğü yerde kalakaldı.”
Esirlerden haber alamadık
Yolları üzerindeki bir çaydan ayakkabısız geçenlerin kangren olduğunu anlatan halit ve Xyani kardeşler, şöyle devam ediyor“Hocalı’dan o gece kaçanların yarısından fazlasının her iki bacağı da yoktur bugün. Kesildi hepsi. Bir kanal vardı yolumuzun üzerinde. Orada da pusu kurmuşlar. Yaklaşık 400 kişiyi de orada kaybettik. Bugün Hocalı’da bir aile yok ki, içinden bir nefer şehit düşmüş olmasın. Hocalı’da o gece benim gözlerimle gördüğüm 10 ailenin tamamen yok olduğuydu. Bir ferdi bile kalmadı bu ailelerin. Birçoğu da Ermeni çetelerince esir alındı.” Esir düşenler sadece Hocalı’dan kaçabilenlerin arasında değildi. İlk saldırıda da şehirden pek çok kişi, Ermeni çeteler tarafından alınıp götürüldü. Bazıları ertesi gün kaçabildi. O gece esir götürülenlerden yaklaşık 140 kişiden bir daha hiç haber alınamadı.
Kurtulmasına rağmen kendini komada sanıyor
Ermenilerden kurtulmak için -25 derece soğukta 11 gün boyunca yalınayak yürümek zorunda kalan Süsen Caferov yaşadıklarını hala unutamıyor
Caferov ailesinin Hocalı şahitlerinden olan en genç bireyi, bugün 16 yaşında olan Hanım Caferov... Soykırım olduğunda henüz 1 yaşında olan Caferov, o günleri hatırlamıyor. Ama şehrin bombalanmaya başladığı ilk saatlerde, yakınına düşen bir top mermisi nedeniyle Hocalı’nın izini vücudunda taşıyor.
Güçsüzlere yardım etti
Hanım’ın teyzesi Dr. Süsen Caferov (39) ise soykırım olduğunda henüz 24 yaşındaydı. O gün evden, üzerinde paltosuyla yola çıkan Süsen, Şubat ayının karlı soğuğunda çaydan geçen yaşlı bir kadına kendi ayakkabısını verdi ve yaklaşık 11 gün boyunca kar üzerinde yalınayak ilerledi. Kafilede yaralı haliyle güçsüz düşenleri geride bırakmadı. Kiminin koluna girdi, kimi çocuğu kucağına alıp ilerledi.
3 ay yürüyemedi
Kabus dolu günler bittiğinde, Süsen Caferov’un bacakları tamamen hissizleşmişti. Doktorlar, her iki bacağın da kesilmesi gerektiğini söylemiş, ancak Süsen’in iki erkek kardeşi izin vermemişti. Üç ay boyunca hiç yürüyemeyen Süsen, bir süre sonra ayaklarını hissetmeye başladığı için bugün normal hayatını sürdürebiliyor. Dilinin ucuna öyle çok isyan cümlesi geliyor ki, kendini kontrol ediyor ve anlatmıyor. Ama sözleri, 24 yaşındaki genç bir kızın Ermeni çeteleri tarafından karşı karşıya bırakıldığı kabus saatlerini fazlasıyla dile getiriyor:
“15 yıl geçti. Ama ben hala kendimi pis hissediyorum. Bugün yaşıyorum. Ama hala komada gibiyim. Asla unutmuyorum. Ayaklarımı eksi 25 derece soğuk vurdu. Dondu. Ama içimdeki yangın o gün de aynı şiddetteydi. Bugün de öyle.” Caferov’un şu sözleri, Hocalı göçmenlerinin yaşadığı ortak duyguları tam anlamıyla yansıtıyor: “Biz kurbandık. Mağdurduk ama başımızı eğmedik. Şehitlerimizin her biri, bizim için milli kahramandır.”
Donarak öldüler
Saldırıda bir oğlunu şehit veren 70 yaşındaki Hörü Ferzaliyev, Hocalı’da ebeydi. “Son 35 yılda hemen herkes benim elime doğdu. Pek çoğu gözlerimin önünde öldü” diye anlatıyor Ferzaliyev...
25 Şubat akşamı, top ateşi başladığında, gelini ve iki torunuyla birlikte evinden çıkan yaşlı kadın, geride savaşmak üzere kalan üç oğlundan birini kaybetmiş.
Gelini Mensure (37) Hocalı’da annesini, ağabeyini ve kız kardeşini şehit vermiş. Kendi evlerindeki sığınakta kurşuna dizilmiş halde bulunmuşlar daha sonra. Mensure Ferzaliyev yaşadıklarını şu sözlerle dile getiriyor: “O gece hiç kimse birbirini görmüyordu. Bacı kardeşini, baba oğlunu görmüyordu. Yaşadığım korkuyu bugün aynı şekilde hissediyorum. Yol yoktu. Kar diz boyuydu. Hocalı’nın tek bir çıkışı vardı. Kucağımdaki çocuğumla 11 gün boyunca o koridorda ilerledik. Yiyeceğimiz, suyumuz yoktu. Kar yedik. Etrafımız dağlarla çevriliydi. Çocuklar açlıktan ağlıyordu. Bir süre sonra çocuk sesleri azaldı. Anladık ki pek çoğu dayanamamış, annelerinin kucağında ölmüş. Yaşlıların hemen hemen tamamı öldü.”
Bebeklere bile acımadılar
Hocalı’ya baskın düzenleyen Ermeni milislerin zulmünden, kundaktaki bebekler bile kurtulamadı.
1 GECEDE 3 BİN KİŞİ ŞEHİT OLDU
Hocalı’da o gece, eli silahsız kadınlar, yaşlılar, çocuklar öldü... Resmi makamlar, o gece Hocalı’da 613 kişinin acımasızca katledildiğini, bunlardan 83’ünün çocuk, 106’sının ise kadın olduğunu duyurdu. Ama Hocalı’da vahşetin canlı şahitleri, 7 bin kişilik kentte en az 3 bin kişinin yok olduğunu anlatıyor. “Bu sayıları neye göre hesaplayıp, neye göre açıklıyorlar aklım almıyor” diyen Halit Caferov, şunları söylüyor: “Akşamları uyku tutmuyor. Kalkıp oturuyorum, kağıt kalemi elime alıp yazmaya başlıyorum. Tanıdıklarımı, akrabalarımı, komşularımı tek tek yazıyorum. Ben Hocalı’da doğdum büyüdüm. Bugün 48 ayrı yere dağılan insanların her biriyle görüşüyorum. O gece Hocalı’da gözlerimizin önünde ölenlerin sayısı 2 binden fazlaydı. Yarısı ilk saldırı sırasında, yarısı da girdiğimiz koridorda hayatını kaybetti. Kimi kurşundan değil, soğuktan öldü. Çocuklar açlıktan öldü. Pek çoğu, Ermenilerin koridor sonunda kurduğu pusuda kurşuna dizildi.”
İnsanlık tarihinde ölüyü öldüren tek millet
ERMENİLER Ermeni milisler, binbir türlü işkenceyle katlettikleri kadın ve çocukların cesetlerini bile vahşice süngülediler
Evlerini, tarlalarını, mallarını Hocalı’da bırakıp canlarını kurtaran Hocalı kurbanları, uzun süre çadırlarda, boş tren vagonlarında yaşadıktan sonra, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev tarafından ülkenin 48 ayrı bölgesinde kendileri için tahsis edilen yerleşim bölgelerine taşındılar.
Dünya seyirci kaldı
Bugün Bakü’deki Zimnıy Sad Sanatoryumu’nda yaşayan Hocalı kaçkınlarının hemen hemen tamamı soykırımın izlerini vücudunda taşıyor. “Bizi bu halimizle görüntüleyip, birilerini sevindirmeyin” diyen kaçkınların yarısından fazlası, bacaklarını kaybetmiş. O gece çocuk olanlar, bugün kolu ya da bacağı olmayan genç delikanlılar, genç kızlar olmuşlar. Kimi görmüyor, kimi işitmiyor. Onların içini en çok burkan şey ise bugün yaşadıkları acıları dile getirmelerine rağmen, dünyanın hala kendilerine kulak vermemesi... En çok da Ermenilerin “Türkler bize soykırım uyguladı” yalanına öfkeleniyorlar. Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu masum insanları işkence yaparak öldüren, hırslarını alamayın cesetlerini süngüleyen Ermeniler, tüyler ürperten bu mezalim nedeniyle tarihe “Ölüyü öldüren tek millet” olarak geçtiler. Ermenilerin, Hocalı’da yaptığı soykırımı anlatan sayısız fotoğraf, görüntü ve yüzlerce canlı şahit var. “Bizim yaşadıklarımızı dünya bilsin” diyen Hocalı kaçkınlarının en büyük umutları ise “Büyük devlet” dedikleri Türkiye... Türkiye’nin Hocalı soykırımını parlamentodan geçirmesini ve dünyaya duyurmasını istiyorlar.
Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın