Suriye Neden Bu Hale Geldi?
Bugün “Küresel güçler neden Suriye’de?’’ “Suriye meselesi, Türkiye için neden bu kadar önemli?’’ diye konuşanlar ya tarihi bilmiyor ya da dünü çabuk unuttular.
Tarihin tozlu sayfalarında Rusya’nın 300 yıllık idealini nasıl gerçekleştirdiğine, Her taşın altından kimlerin çıktığına, Suriye’deki 1300 yıllık Türk varlığının âkıbetine cevap ararken; bu konuların ışığında “Suriye’yi bu denli önemli kılan neydi? Suriye bu hâle nasıl geldi?” sorularını “Suriye Dosyası” haberimizde sizler için araştırdık.
SURİYE’NİN STRATEJİK ÖNEMİ
Suriye’yi hem insani hem doğal kaynaklar açısından Irak, İran ve Mısır gibi Ortadoğu ülkeleriyle kıyaslamak oldukça güçtür. Ancak stratejik konumu bakımından Suriye, bölge için paha biçilmez değer taşır. İrlandalı Gazeteci Patric Seale’ye göre Suriye’ye doğrudan bir hakim olmadıkça hiç kimse Ortadoğu’yu kontrolü altına alamaz. Suriye’yi bu denli önemli kılan iki temel sebep vardır: Bunlardan birincisi, mihver bir coğrafi konuma sahip olması; ikincisi ise Arap ve İslâm dünyasında dini, kültürel ve entelektüel bir merkez, politik fikir ve akımların kaynağı olmasıdır. Bu konuda Seale: “Suriye’yi incelemek Ortadoğu’nun politik akvaryumunda harikulâde bir örneği incelemeye benzer; günümüz Arap dünyasındaki politik ilke ve eğilimlerin bir çoğunun ya Suriye’den kaynaklanmış olduğu veya orada hâlen tatbikatta bulunduğu gayet açık bir şekilde gözlemlenebilir’’ diyor.
SURİYE’NİN DİNİ VE ETNİK YAPISI
Suriye’nin toplam nüfusu 2009 tâhmini verilerine göre 21.906.000 kişiydi. Suriye, Ortadoğu’da en heterojen nüfusa sahip olan ülkedir. Nüfusun çoğunluğunu %74-75’lik oranla Sünni Müslümanlar oluşturur. Nusayrîler, nüfusun %12-13’ü kadar olup 2.500.000 milyon civarındadır. Nusayrîlerin birçoğu kökenlerini Horasan Türkleri’ne dayandırır.
Suriye’deki toplam nüfusun yaklaşık %10’unu Hristiyanlar, %3’ünü Dürziler, %1’ini İmam-ı Şia, İsmâilîler, Yahudiler ve Yezîdiler teşkil eder.
Suriye etnik yapısı: Nüfusun %75-76’sını Araplar, %15-17’sini Türkmenler, %4-5’ini Kürdler, %2-3’ünü Ermeniler, %2’sini de Çerkesler ve diğerleri oluşturur.
Türkmenler, Suriye’deki en önemli azınlıktır. Bilhassa Batılı kaynaklarda Türkmenlerin görmezden gelinmesinin sebebi Türkiye ile organik bağını kesmeye yönelik 200 yıllık propagandanın tezâhürüdür. Suriye’de Türkçe konuşan yaklaşık 2 milyon, Türkçe’yi unutmuş Türkmenlerle beraber 4,5 milyon civarında Türkmen olduğu tahmin ediliyor. Suriye’de büyük gruplar hâlinde yaşayan Türkmenler milli şuurunu korumuş, küçük gruplar hâlinde yaşayanlar ise önemli ölçüde Araplaşmıştır. Köy ve kasabalarda yaşayan Türkmenler Türkçe konuşur. Şive, Ağız ve edebiyatları güney illerimize benzerdir. Hama ve Humus Türkmenlerinin şivesi ise Osmanlıca’ya son derece yakındır. Suriye Türkmenlerinin büyük çoğunluğu Sünni Hanefi mezhebine mensuptur. Az sayıda Türkmen Alevi’si bulunmaktadır.
Diğer Arap olmayan Sünni Müslüman azınlıklar Kürdler ve Çerkezler’dir. Suriye’nin kuzeydoğusunda Fırat ovasında toplanmış olan Suriye Kürdleri’nin büyük çoğunluğu Sünni Müslümanlar’dır. Kürdler’in çoğunluğu Araplaşmış ve toplam Sünni nüfus içinde asimile olmuştur. Çerkezler ise Golan bölgesinde yoğunluktadır.
Asuriler ve Ermeniler gayrimüslim azınlığı oluşturur. Ermeniler kendi dillerini konuşur, kendi geleneklerini sürdürür, kendi okullarında eğitim görür ve kendi gazetelerini okurlar.
KISA SURİYE TARİHİ
İslâm fetihlerinden önce Suriye’de Gassânîler hüküm sürüyordu.
İslâm devrinde Suriye’yle ilk münasebet Resûl-i Ekrem’in davet mektupları dolayısıyla başladı. 629’da Mûte ve 634’te Ecnâdeyn Harbi’nde Bizans mağlup edilerek Filistin ve Suriye’nin kapıları Müslümanlara açıldı. Halîd bin Velîd komutasındaki İslâm ordusunun 636’daki Yermük Harbi’nde Bizans’ı hezimete uğratmasıyla Suriye tamamıyla fethedildi.
Emevî Devleti’nin 661’de kurulması ve Şam’ın başşehir yapılması Suriye’nin ehemmiyetini artırdı. Emevîlerin, 750’de Büyük Zap Suyu Harbi’nde Abbâsîler’e mağlup olmasının ardından Suriye el değiştirdi. Abbâsîler’in yönetim merkezini Bağdat’a taşımalarıyla Suriye bir eyalet konumuna düştü ve Suriye şehirleri eski değerini yitirdi. Abbâsîler’den sonra Suriye’ye sırasıyla Tolunoğulları, İhşîdîler ve Fâtımîler hâkim oldu. Fâtımîler devrinde Fâtımî dâîlerinin propagandalarıyla İsmâilîlik Suriye’de yayılma imkânı buldu.
TÜRKLERİN SURİYE’YE İLK GİRİŞİ
Oğuz boyları akıncıları Suriye’de 7. yüzyıldan itibaren görünmeye başlamış, 10. ve 11. yüzyıllarda bu bölgeye yoğun göçler gerçekleşmişti. 1243’te Kösedağ Savaşı’nda Moğollar’a mağlup olan Türk boyları da Halep bölgesine yerleştiler. Türklerin Suriye ve çevresinde kurduğu devletler…
TOLUNOĞULLARI
868-905 tarihleri arasında Mısır ve Suriye’de hüküm süren Müslüman olan Türkler’in kurduğu ilk bağımsız devlet. Bu dönemde Suriye’ye yoğun Türkmen yerleşimi başladı.
İHŞİDİLER
935’te Mısır’da kurulan Türk-İslam hânedanı. Suriye ve Filistin’in yanı sıra Türkler tarihte ilk kez Kabe’nin bulunduğu Hicaz bölgesini alarak yönettiler.
SURİYE SELÇUKLULARI
Suriye, Filistin ve Güney Anadolu’yu yöneten Türk-İslâm devleti (1078-1117). Selçuklu meliki Tutuş’un 1078’de Fâtımîler’in kuşatmasında olan Şam’a girmesinin ardından devletin temelleri atıldı. Kudüs, Halep, Akkâ, Sûr, Trablusşam, Yafa, Arîş, Taberiye gibi şehirler fethedildi. Müslim b. Kureyş ve I. Süleyman Şah’ın sahneden çekilmeleriyle Tutuş, Suriye’nin yegâne hâkimi oldu. Malazgirt zaferinden sonra başlayan Haçlı saldırılarına karşı İslâm âlemini korudular. Selçuklular’ın Suriye ile birlikte İran ve Anadolu’ya da hâkim olmaları karayoluyla yapılan uluslararası ticareti geliştirdi.
ZENGİLER
Musul ve Halep merkezli el-Cezîre, Doğu Anadolu ve Suriye’de hüküm süren Türk-İslâm hânedanı (1127-1233). Zengîler, Oğuz Türkmenlerinin Afşar boyundandır. Haçlılar’a karşı cihad ilân ettiler. Nûreddin Zengî, II. Haçlı Seferi’nin ardından Suriye’yi büyük oranda fethetti. Nureddin Zengî, kurduğu eğitim kurumları ve sosyal tesisler, yaptığı imar faaliyetlerinin yanında Kudüs Fâtihi Selahaddin-i Eyyûbi’yi yetiştirdi.
EYYUBİLER
Mısır, Filistin ve Suriye’de hüküm süren (Hama’nın yerel yönetimi 1348’e kadar) Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin kurduğu Türk-İslâm hânedanı (1171-1250).
Nûreddin Zengî’nin 1174’te ölümüyle Selâhaddîn-i Eyyûbî, Suriye üzerine yürüyerek Şam, Ba‘lebek, Humus, Hama, Halep şehirlerini ele geçirdi. Hittîn Savaşı’nda Haçlılar’ı mağlup ederek 1187’te Kudüs’ü fethetti. 1192’de Haçlılar’la Sûr-Yafa sahil şeridi hariç tüm toprakların Eyyûbîler’de kalması şartıyla antlaşma yapıldı.
MEMLÜK SULTANLIĞI
Mısır, Suriye, Güney Anadolu, Filistin ve Hicaz Bölgesini yöneten Türk-İslâm devleti (1250-1517). Bazı kaynaklarda adı ed-Devletü’t-Türkiyye (Türkiye Devleti) olarak da geçer.
1260’ta Sultan Baybars, Aynicâlût Savaşı’nda Moğolları tarihte ilk kez mağlup ederek Suriye’nin büyük kısmını fethetti. Suriye’ye sığınan birçok Türkmen ve Moğol boyu çeşitli merkezlere yerleştirildi. Akkâ fethedilerek bölgedeki iki yüzyıllık Haçlı varlığına son verildi. Memlükler, son döneme kadar Osmanlı ile dostane ilişkiler kurdular. Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlılar’ın zaferiyle sonuçlanan 1516 Mercidâbık, 1517 Ridaniye Muharebeleri’yle
Memlük hakimiyeti sona erdi.
OSMANLI DÖNEMİNDE SURİYE
Yavuz Sultan Selim’in fetihlerinden sonra Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz bölgeleri Arap vilâyeti adıyla teşkilâtlandırıldı. Kanuni döneminde Suriye kabaca Halep, Şam ve Trablusşam eyaletlerine ayrıldı. Suriye, mülkî ve askerî açıdan merkeze bağlı, dinî ve adlî teşkilâtlanmada Hanefî mezhebine göre yönetildi.
OSMANLI DEVLETİ’NİN İKİ TEMEL AMACI VARDI
Osmanlı yönetiminin bu dönemde iki temel amacı vardı. Birincisi iç güvenliği sağlayarak iktisadî ve ticarî hayatın normal seyrinde sürmesini sağlamak; İkincisi, bölgenin dinî ve ticarî hayatı açısından çok önemli olan hac kervanının düzenli biçimde Haremeyn’e gidiş ve dönüşünü sağlamaktı.
İNGİLİZ AJANLARI İŞ BAŞINDA!
1700’lerin sonunda İngiliz ajanlarının faaliyetleriyle bölgenin en önemli meselesi hâline gelen; Hicâz, Suriye ve Irak’ta yayılan Vehhâbîlik Osmanlı’yı uzun zaman uğraştırdı.
1864’te Vilâyet Nizamnâmesi ile Trablusşam, Sayda ve Şam vilâyetleri Suriye vilâyeti adıyla ilk kez birleştirildi. 93 Harbi’nin ardından Suriye’ye on binlerce göçmen yerleştirildi. Savaşın olumsuz etkileri birkaç yıl sürdü ve bazı şehirlerde Osmanlı aleyhtarı ilânlar görüldü.
SYKES-PİCOT ANTLAŞMASI
1. Dünya Harbi sırasında Deniz Bakanı ve 4. Ordu Kumandanı Cemal Paşa, Şam’da emperyalistlerin desteğiyle palazlanan erken Arap milliyetçiliği hareketi mensuplarına karşı sert tedbirler aldı. Suriye halkının Osmanlı’ya yabancılaşmasında Cemal Paşa’nın sert politikalarının büyük etkisi oldu. Bu sırada İngilizler ve Fransızlar arasında akdedilen Sykes-Picot Antlaşması’yla Suriye Fransa’ya bırakılıyordu. Ayrıca İngilizlerle Şerîf Hüseyin arasında Osmanlı’ya karşı ayaklanma müzakereleri de devam ediyordu. Müzakereler sonunda isyan karşılığında Şerîf Hüseyin’e Suriye’yi de içeren büyük Arap Krallığı vâdedildi. Haziran 1916’da Şerîf Hüseyin İsyânı başladı. İtilâf orduları ve Araplar’ın hücumlarına dayanamayan Osmanlı orduları 1917 sonunda Kudüs’ten ve Eylül 1918’de Şam’dan Halep’e çekildi.
SURİYE NEDEN BU HALE GELDİ?
3 asırdır zayıflayan, 60 senedir can çekişen ve 6 senedir ölüm döşeğinde yatan imparatorluğun cenazesi 1918’de kaldırılırken Avrupalılar İslâm topraklarını birbirlerine ikram ediyor, Suriye’yi bir lokma gibi Fransızların önüne atıyorlardı.Mart 1920’de Şam’da toplanan Eşraf Kongresi, Suriye Krallığı’nın kurulduğunu açıklayarak Şerîf Hüseyin’in oğlu Faysal’ı tahta geçirdi. Emîr Faysal, Suriye kralı olarak taç giymesine rağmen Fransızlar Şam ve Halep’e girdi.
SURİYE 4 PARÇAYA AYRILIYOR
Fransızlar, manda yönetimi döneminde (1920-1946) Osmanlı’yı parçalama yönetimini Suriye için de kullandılar. Ülkeyi dörde böldüler: Dürzî Dağı, Halep, Şam ve Lazkiye… Her birinin başına bir hükümet yerleştirip ayrılık tohumlarını baştakilere attırıp sulattılar.
TÜRKİYE DIŞINDAKİ TEK TÜRK TOPRAĞI
Ekim 1921’de Türk ve Fransız hükümetleri arasında imzalanan Ankara Antlaşması’nın 9. maddesi ve Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın 3. maddesi gereğince içinde Süleyman Şah Türbesi bulunan Caber Kalesi Türk toprağı kabul edildi ve Türkiye’ye burada asker bulundurma ve bayrağını çekme hakkı tanındı. Bölgede cereyan eden hâdiseler sebebiyle Şubat 2015’te TSK’nın Şah Fırat Operasyonu’yla daha önce iki kez taşınan türbe Türkiye sınırındaki Suriye’nin Eşme Köyü’ne nakledildi.
HATAY’IN TÜRKİYE’YE KATILMASI
Suriye için yapılan bağımsızlık çalışmaları üzerine Türkiye’nin girişimleriyle Hatay, Haziran 1939’da Türkiye sınırlarına dahil edildi.
SURİYE NASIL KURULDU?
2. Dünya Savaşı sırasında Suriye, baskılar ve savaşın olumsuz etkilerinden dolayı toplumsal ayaklanmalara sahne oldu. 1941’de açlık gösterileri siyasî bağımsızlık taleplerini beraberinde getirdi. Çatışmaların yoğunlaşması üzerine İngiltere’nin müdahalesiyle ateşkes sağlandı. Fransa taleplerinden vazgeçti ve 1946 baharında Suriye’yi terketti.
1946’da istiklâlini kazanan Suriye, Şükrü El Kuvvetli’yi Cumhurbaşkanı, Hizb-ül Vatani Partisi’nin Başkanı Cemil Mardani’yi de başbakan seçti.
RUSYA’NIN SURİYE AMACI NEYDİ?
Suriye halkının düşmanları: İngilizler, Fransızlar ve Yahudilerdi. Bunu tespitte gecikmeyen Rusya, ahlâki bakımdan zayıf olanları elde edip Suriye’de amaçlarını gerçekleştirmeye çalıştı. Ruslar’ın iki amacı vardı: Bunlardan birincisi parlamenter idareyi yıkmak, yani meclisi ve partileri ortadan kaldırmak; ikincisi de ırkçılık ve mezhepçilik meseselerini körüklemek. Bilhassa azınlıkta olan Alevi, Dürzi, Kürd ve Hıristiyanları ayağa kaldırmak, onların haklarını koruyacağız derken ekseriyetin haklarını çiğnetmek. Böylece karışmak ve karıştırmak, neticede sosyalizmi Suriye’de hakim kılmak.
Rusya bunun için çok çalıştı. Suriye’ye çok para döktü. Rusya’nın amacı sadece Suriye’nin sosyalist olması değildi, Akdeniz’e çıkmaktı.
RUSYA’NIN TARİHİ EMELİ GERÇEKLEŞİYOR
Suriye’nin en büyük talihsizliği ordunun siyasete bulaşması oldu. Suriye’de ilk ihtilâl Mart 1949’da Albay Hüsnü El Zaim tarafından yapıldı. Zaim, kendini Generalliğe terfi ettirip Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu. Bu hatasının yanında ordunun siyasete karışması da eklenince 2 ay sonra Albay Sami Hunnavi 2. ihtilâli yaparak arkadaşı Zaim’i öldürüp yerine kendisi geçti.
İktidar ve siyasi partiler arasındaki çekişmelerden yararlanan Albay Faysal Attaşi, 1954’de askeri darbelere bir yenisini ekledi. Albay Attaşi sosyalistti. Böylece Rusların planları seneler sonra gerçekleşti. Suriye’de hem meclis çalışamaz hâle geldi hem de sosyalizm hakim oldu. Böylece Ruslar, Çar 1. Petro’nun Rusya’nın bir dünya devleti olabilmesi için Akdeniz’e ulaşma idealini 250 sene sonra gerçekleştiriyordu.
BAAS PATRİSİ’NİN İKTİDARA GELİŞİ
7 Mart 1963 gecesi bir grup subay hükümeti devirmeye karar verdiler. Kendilerine muhalif olabilecek subayları tevkif edip zırhlı ve paraşütçü birliklerle Şam’a yürüdüler. Sabah karşı uyanan halk, ihtilâl haberi ile karşılaştı. “Şimdiye kadar olanlardan biridir’’ dediler ancak bu ihtilâl Baas Partisi’ni iktidara getiriyordu.
Bu dönemde ordunun siyaset üzerindeki etkisi arttı ve kritik görevlere Baasçı gayri Sünnî subaylar getirildi.1967 Arap-İsrail Savaşı’nda İsrail, Suriye’nin önemli su kaynaklarının bulunduğu Golan tepelerini işgal etti. Savaş sonrasında Lazkiye’nin Kardaha köyünde bir Alevî ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen, 1954’te Humus Askerî Akademisi’nden mezun olarak savaş pilotu olan, 1964’te Hava Kuvvetleri kumandanı ve 1966’dan beri Savunma bakanlığı görevlerini sürdüren General Hâfız Esad, Kasım 1970’te gerçekleştirilen bir askerî ihtilâlle iktidarı ele geçirdi.
HÂFIZ ESAD DÖNEMİ
1971’den Haziran 2000’de ölümüne kadar yedişer yıl arayla yapılan her seçimde Cumhurbaşkanı seçilen Hâfız Esad döneminde Baas Partisi’nin sosyalist devletçi ekonomi anlayışı yanında özel sektör de desteklenerek siyasî istikrar ve ekonomik büyüme sağlanmaya çalışıldı. Şehirli Sünnî Müslümanlar yönetimden tasfiye edilerek, yerlerine taşra kökenli ve gayri Sünnî unsurlar getirildi. Bu politikaya karşı Şam, Halep, Hama ve Humus gibi şehirlerde Müslüman Kardeşler hareketinin de etkisiyle zaman zaman isyanlar çıktı (Hama isyanı 1982). Suriye-Sovyet ilişkileri gelişti. Mısır ile ortaklaşa yapılan Ekim 1973 İsrail Savaşı’nda Golan tepelerindeki İsrail işgali devam etti. Aralık 1981’de İsrail Golan’ı ilhak ettiğini açıkladı.
SURİYE KRALLIĞI: HAFIZ ESAD’DAN BEŞŞAR ESAD’A
Hâfız Esad’in ölümüyle oğlu Beşşâr Esad 2001’de yapılan referandumla Suriye Cumhurbaşkanı seçildi. Yeni dönemde Suriye, yıllardır anlaşmazlıklar yaşadığı Türkiye ile iyi ilişkiler kurdu. Siyasi istikrar, demokratikleşme ve ekonomik büyümesini sürdürme çabalarının yanında İsrail ve Amerikan baskısına karşı başta İran olmak üzere Türkiye, Rusya ve Çin ile ilişkilerini geliştirmeye çalıştı.
SURİYE İÇ SAVAŞI NASIL BAŞLADI?
Mart 2011’de Suriye’nin güneyindeki Deraa şehrinde 9-15 yaşlarındaki 15 çocuk okul duvarına yazdıkları, “Halk, düzenin yıkılmasını istiyor” sloganı sebebiyle tutuklanıp işkenceye uğradı. Bu durumu protesto eden yakınları da polisin şiddetine maruz kaldı.
Deraa özel bir yerleşim yeri. Deraa’da yaşayanların büyük bir çoğunluğu seyyidi, Ehl-i Beyt torunları… Deraa’da insanlar öldükçe gösteriler önce şehre sonra İdlip, Halep, Hama, Humus, Banyas ve Lazkiye gibi farklı şehirlere yayıldı. Suriye’de 6 ay boyunca Cuma namazları sonrası barışçıl gösteriler yapıldı.
Beşşar Esad iki defa reform sözü vermesine rağmen güvenlik güçleri halka yönelik sert şiddet kullanınca gösteriler ordudan kaçıp muhaliflere katılan askerlerle beraber rejimi devirmek isteyen bir ayaklanmaya dönüştü. Esad güçleri savaşın ilk gününden bu yana sivilleri karadan ve havadan bombalamakta, insanlık suçu işleyerek kimyasal silah kullanmaktadır. Bu süreçte uluslararası toplum müdahale edememiş; Suriyeli siviller için bir insani yardım koridoru dahi açılamamıştır. Arap Birliği Barış Planı Suriye’deki krize çözüm üretememiş ve sorun BM’ye taşınmıştır. BM bünyesindeki çalışmalarda öncelikle taraflar arasında ateşkesin sağlanması ve bir “geçiş hükümetinin” kurulması hedeflenmiş ancak rejimin çözüme yanaşmaması ve saldırılarına devam etmesiyle Suriyeliler için sorun daha da derinleşmiştir.
Suriye’deki bugünkü yapıyı özetlemek gerekirse Suriye muhalefeti, Suriye’de kurulmuş tüm muhalif oluşumlara verilen ortak addır. Muhalefetin çatı örgütü Suriye Devrimi Muhalefet Güçleri Koalisyonu’dur.
4 ana muhalif oluşum vardır
1- İslâmcılar
2- Bağımsızlar
3- Türkmenler
4- Kürdler
SURİYELİ MÜLTECİLER SORUNU
Suriye’de krizin başladığı 2011’den bu yana milyonlarca insan yerinden yurdundan ayrılmak zorunda kalmış ve emniyetli ülkelere sığınmıştır. İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) Ağustos 2015 itibariyle Suriye’de 2011’den bu yana 240 binden fazla kişi öldüğünü, bunların yaklaşık 71 binden fazlasının sivil olduğunu açıkladı.
SURİYE’DE TÜRKMENLERİN SON DURUMU
Suriye’de Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı Lazkiye’nin Stratejik öneme sahip Kızıldağ mevkiînde çatışmalar sürüyor. Şiddetli Rus hava bombardımanı eşliğinde rejim güçlerinin sivil yerleşim bölgelerine yönelik saldırıları da devam ediyor.
Suriye Türklerinin yaşadığı bölgeye saldırı başlatan Rusya, Suriye ve Hizbullah, Türkmen Dağı’na girdi. 27 Türkmen köyünün yer aldığı Türkmen Dağı civarını havadan ve karadan bombalayan üçlü ittifak, bölgeye iki sebeple giriyor olabilir:
“1. Esad rejimi ve Rusya hakimiyet alanını genişletmiş olur.
2. Hatay’ın güneyindeki Türkmen varlığına son verilmiş olur, Esad’ı destekleyen güçlerle iskân edilmiş olur.” ( Hürriyet-Taha Akyol)
YORUM-ANALİZ
Ulu Hakan 2. Abdülhamid Han’ın, “Hangi taşı kaldırsam, altından İngiliz parmağı çıkıyor’’ sözü pek mânidardır. Nitekim Anglo-Saksonlar, 18. yüzyıldan itibaren Osmanlıtopraklarında Müslümanlar arasında fitne çıkarmak, İslâm birliğini parçalamak için kolları sıvamıştı. İngilizler’in 3 önemli projesi vardı:
1- Osmanlı’yı ortadan kaldırmak.
2- Bilimsel çalışmaları baltalamak; İslâm coğrafyasını sömürge/yarı sömürge hâline getirmek.
3- Mezhep ayrılıklarını derinleştirmek; İslâm’a, birbirine düşman nesiller yetiştirmek.
İlk ikisini başardılar. Üçüncüsü için yüzyıllardır çalışıyorlar. Osmanlı’yı parçalamak için Rusya ve yerel güçleri kullanan Anglo-Sakson yapı, şimdi yeni bir proje üzerinde çalışıyor. Afrika ve Ortadoğu’da cetvelle çizilen haritalar ve kukla rejimlerin mimarları, bu projeye “Arap Baharı’’ adını verdiler.
1200 yıldır bu coğrafyada Türkler’le-Batı’nın, İslâm’la-Haç’ın varolma mücadelesi veriliyor. Hak gelecek batıl zail olacak. Yusuf Kaplan’ın deyişiyle: “Bizler gelince onlar gidecek.’’
SON SÖZ
Bugün Ortadoğu’ya bakıldığında, 1300 yıldır bu toprakların hamiliğini ve İslâm âleminin bayraktarlığını yapan Türklerin, Osmanlı ile bu coğrafyada tesis ettiği barışın hâlen temin edilemediği; eski huzurun, güvenin ve istikrarın bir türlü yakalanamadığı görülecektir. Eğer imparatorluk mirası, hâlen istikrar ve barış arıyorsa mağlup olsak da ve buralardan çekilsek de biz bu savaşı kaybetmedik.
Haber: Murat Karadeniz
Kaynakça:
- İHH İnsani Yardım Vakfı, Suriye Raporu
- İslâm Ansiklopedisi, Cilt 37, 2009
- Hekimoğlu İsmail, Suriye Nasıl Bu Hale Düştü?, Yeni Asya Yayınları, 1974
- Yılmaz Öztuna, İslâm Devletleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1989
- Ömer Faruk Abdullah, Suriye Dosyası, Akabe Yayınları, 1988
- http://www.selcuk.edu.tr/
- http://www.sabah.com.tr/
- http://www.gazetevatan.com/
- unhcr.org.tr/
- state.gov/
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın