Son haçlı

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
0
Macar lider Orban bir tarafta Rusya ile yeni bir diyaloğun temellerini atarken diğer tarafta son dönemde yaptığı İslam karşıtı çıkışlarla...

Macaristan hem mülteci krizinde sergilediği tutumla hem Başbakan Viktor Orban'ın İslam karşıtı açıklamalarıyla dünyanın gündeminde. Yaptığı açıklamları eski Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George W. Bush, İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Sakaaşvili veya Avrupa'da faaliyet gösteren ırkçı/popülist partilerin çizgisinden değerlendirmek mümkün. Macaristan başbakanı mülteci meselesinde yaptığı çıkışların dışında Rusya yakınlaşmasıyla da dikkatleri çekiyor. Viktor Orban'ın İslam karşıtı açıklamalarını ve yeni "dostluklarını" birkaç boyutta değerlendirmek mümkün. Aranan cevaplar küresel, bölgesel ve ulusal olduğu kadar Orban'ın tarz-ı siyasetiyle de doğrudan ilgili. Macar halkının ve siyasasının değerlendirmelerinde tarih önemli bir yer tuttuğu için tarihî boyutu göz ardı edilememelidir.

Macarlar tarih ve kültürleriyle Doğu Avrupa'da özel bir yere sahip olduklarının bilincindeler. Tarihi Avrupa'da yazıldıysa da Turanî geçmişinin izlerini taşıyor. Kültürel kodları bakımında ne Anglosakson ne Latin ne de Slav. Bu durum kuşatmışlık hissi oluşturuyor. Yakın tarihlerinde yaşadıkları iki büyük kırılma hala tazeliğini koruyor. Birincisi, Birinci Dünya Savaşı yenilgisi sonrasında dayatılan Trianon Antlaşması'yla tarihi Macaristan'ın parçalanması ve Macar ulusunun dağılması; ikinci kırılma İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan Sovyet işgali. Toplumsal bilinçaltında her iki olay Türklerin Mohaç'ta (1526) Macaristanı tarihten silmesinden çok daha büyük bir trajedi olarak kabul ediliyor. Trianon adaletsizliğine ve Rus işgaline duyulan toplumsal tepki Macar siyasasının söyleminde önemli bir yer buluyor. Viktor Orban'ın Fidesz'i ve Gabor Vona'nın Jobbik'i Trianon adaletsizliğinin giderilmesi gerektiğini her dem hatırlatıyorlar. Bu noktada Viktor Orban'ın bir tarafta Trianon vurgusu yaparken neden ikinci tehdit kabul edilen Rusya ile yakınlaşmaya çalıştığı sorusu büyük önem taşıyor.

Macaristan Sovyetler'den ayrılıp tam bağımsızlığına kavuşunca siyasî yaşam iki kanat üzerinden şekillendi. Birinci kanatta sosyalistler ve postkomünistler diğer kanatta Sovyet diktasından kurtulmak için mücadele vermiş olan liberaller yer alıyordu. Şuan Orban muhafazakâr-milliyetçi bir çizgide siyaset yapsa da o günlerde liberal hareketin içinde yer alıyordu. Bağımsızlık sonrasında ortaya çıkan genç kadrolar içinde hala aktif siyasette olan tek kişi. Liberal kanatta başlayan siyasi yaşamı uzun serencamların ardından kendi ideolojik örgüsünü oluşturmasıyla yeninden hayat buldu. Avrupa hayali o günlerde bütün Macar siyasasının ve aydınlarının dilindeydi. Daha iyi bir yaşam umuduyla Avrupa Birliği hedefine kilitlenildi. Macaristan 2004'te AB üyesi oldu vefakat beklenen değişimin gerçekleşmemesi, altı yıl sonra tarihinin en ciddi ekonomik kriziyle yüzleşmesi, siyasi yaşamı alt üst etti. Sosyalistler hallaç pamuğu gibi atılırken Fidesz ve Jobbik yükseliş trendine girdi.

Muhalefette geçirdiği sekiz yılın ardından 2010 genel seçimlerinde iktidara gelen Fidesz Avrupa Birliği eksenli politikalardan hızla uzaklaştı ve yeni arayışlara yöneldi. Bir yanda Rusya'nın başını çektiği Avrasya Birliği diğer yanda Jobbik'in 2011'den beri dillendirdiği Türk dünyası ile entegrasyon fikri belirdi. Her ikisini benimsedi; ancak Rusya ile yakınlaşması büyük sürpriz oldu. Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Vladimir Putin'in bu yılın Şubat ayında gerçekleştirdiği Macaristan ziyareti imzalanan doğalgaz anlaşmasının ötesinde Doğu Avrupa devletlerinin Rusya’ya karşı oluşturdukları surda bir gedik açtı. Vladimir Putin’in ziyareti Budapeşte’nin Nazi Almanyası’ndan kurtuluşunun 70. yıl dönümüne denk gelse de ziyaretin ekonomik boyutu çok daha fazla ilgi çekti. Muhalefet doğalgaz anlaşmasının paravana olarak kullanıldığını ve Viktor Orban’ın Rusya’dan talep ettiği 10 milyar dolarlık yardımın bu yoldan sağlandığını iddia etmişti.

Ancak Rusya-Macaristan yakınlaşmasını sadece ekonomik mülahazalarla değerlendirmek yanıltıcı olur. Rusya’nın emperyal tutumuyla Macaristan’ın irredentist politika ve beklentileri arasında bir uyum gözlemleniyor. Ukrayna krizi her iki ülke arasındaki yakınlaşmanın ön cephesini oluşturuyor. Macaristan gelişmeleri yakından takip ediyor. İktidar ve muhalefet Ukrayna’nın dağılma sürecine girdiğine inanıyor. Bu durumda Ukrayna’nın Batı'sında yer alan Zakarpatya Oblastı’nın geleceği büyük önem taşıyor. Bölge 1920’ye kadar Macaristan’ın bir parçası idi. Yüz elli bin Macar yaşıyor. Budapeşte rüzgarın döndüğüne inanıyor. Bu durumda Rusya ile doğalgazdan çok daha önemli milli bir beklenti çerçevesinde yakınlaştığı ifade edilebilir. Rusya’nın kolonisi haline gelmek şöyle dursun Büyük Macaristan fikri yolunda atılmış rasyonel bir adım olarak değerlendirilmelidir. Zakarpatya Oblastı’ndaki hareketlilik Kiev’in askerî varlığını artırmaya zorluyor. Doğu cephesinden sonra Batı'da bir cephenin açılmasından endişe duyuyor. Ayrıca, Budapeşte-Bükreş hattında son dönemde artan gerilimlerin arka planını Romanya’da yaşayan Macar azınlığının “geleceği” oluşturduğu hatırlandığında Rusya-Macaristan yakınlaşmanın rengi değişiyor.

Orban bir tarafta Rusya ile yeni bir diyaloğun temellerini atarken diğer tarafta son dönemde yaptığı İslam karşıtı çıkışlarla da Hristiyanlık dünyasının şampiyonluğuna oynuyor. Orban’ı Puvatya Muharebesi'nde (732) Endülüs Emevileri'nin ilerleyişi durduran Charles Martel'e; Osmanlı Devleti'ne karşı İkinci Viyana Kuşatması'nda oynadığı rol sebebiyle azizliğe yükseltilen III. Jan Sobieski'ye benzetenler yok değil. Ne var ki, Macaristan'ın İslam'la tanışması yeni değil. Örneğin Slovakya gibi kültürel sınır argümanına sığınması güç. Slovakya bizde camii yok tezini ileri sürerken Macaristan’ın, camii, türbe, mezarlık ve hamam gibi, İslam medeniyetinin izlerini taşıması ileri sürmeye çalıştığı kültürel savları tutarsızlaştırıyor. Müslüman varlığı birinci bin yılının sonlarına dayandırılsa da 13. yüzyıldan itibaren ciddi bir varlıktan söz edilebilir. Bugün yirmi bine aşkın Müslümanın yaşadığı Macaristan'da din ve vicdan hürriyeti Müslümanlar söz konusu olduğunda kısıtlansa da (2011 anayasa değişikliği) varlık bulmayı sürdürdüğü bir gerçek.

Orban'ın siyasi hayatının ilk yıllarında pozitif anlamda dinsel herhangi bir söyleme rastlamak mümkün değil. Roma Katolik Kilisesi'ne bağlanması çok sonra gerçekleşti. Fidesz'i kurarken Alman CDU'sundan esinlendiği biliniyor. Orban'ın bu siyasi gruba mensup olmanın Avrupa'da sağlayacağı toplumsal desteği göz ardı etmediğini düşünebiliriz. Bu doğrultuda İslam karşıtı açıklamalarının en fazla yankı bulduğu grubun Hristiyan-demokratlar olması ve herhangi bir olumsuz eleştirinin gelmemesi doğru atı oynadığını gösteriyor. Bu çıkışları ona yalnızca Avrupa'da değil dünyada da destekçi kazandırıyor. Orban'ın 2011 anayasa değişikliğiyle din ve vicdan hürriyeti bağlamında hazırlanan listede Müslüman Macar varlığına yer vermezken çok gerilerden gelen Yahudi cemaatini öncelemesi aynı hesabın parçası olarak değerlendirilmelidir.

Avrupa Birliği'nin yarattığı hayal kırıklığı üste ifade ettiğimiz gibi 2010 seçimlerinde Fidesz'in yanı sıra Gabor Vona'nın Jobbik'ini de güçlü bir şekilde parlamentoya taşımıştı. Jobbik'in özellikle gençler üzerinde etkili olan milliyetçi söylemi Fidezs'le rekabeti artırıyor. Bu cepheyi de kimselere bırakmama konusunda kararlı görünen Orban son dört yıldan bu yana gerek gördüğünde Jobbik'in tezlerini sahiplenmekten çekinmiyor. Gelen mültecilerin Müslüman olması, Jobbik’in Ortadoğu meselesinde, Orban’dan farklı olarak, Filistin'den yana tavır alması, kendi içindeki Müslüman Macar varlığına cephe almayacağını bilmesi Orban'ın İslam karşıtı söylemleriyle bir yanda kendi konumunu uluslararası çevrelerde güçlendirirken, Avrupa içinde dokunulmazlığını artırıyor. Bu çıkışlarıyla en yakın rakibini köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.

Viktor Orban’ın siyasî serencamına bakıldığında pragmatik bir kişiliğe sahip olduğu anlaşılıyor. Son 25 yılda attığı adımlar, aldığı riskler; sosyalistlerin, liberallerin ve milliyetçilerin söylemlerini tüketmesi bunun göstergesi. Gerektiğinde Gabor Vona’dan rol çalarak milliyetçiliği kimselere bırakmama konusunda kararlı görünen Orban tarihin gördüğü son haçlı olmasa da Hristiyanlığın şampiyonluğuna oynaması Batı’da dokunulmazlığını artırıyor. Rusya gibi emperyal ve kozmopolit bir devlet olmak yerine 19. yüzyıl ulusçuluk fikriyatı çerçevesinde dağılmış Macar ulusunu tek çatı altında toplama arzusunda. Bu sebepten AB (egemenlik) ve İslam karşıtlığı, değerler vurgusu “irredentist” politikalarından bağımsız değerlendirilemez. Son kertede, arzusunu besleyecek büyük bir iddiadan yoksun olması tarihin diyalektiği karşısında elini zayıflatırken Jobbik’in elini güçlendiriyor!

Sinan Özdemir | Brüksel

 
Anahtar Kelimeler:

  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
İstanbulluların haberdar olmadığı indirimÖnceki Haber

İstanbulluların haberdar olmadığı indiri...

PEGIDA'nın provokatörü İslamofobik bir TürkSonraki Haber

PEGIDA'nın provokatörü İslamofobik bir T...

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!