Peygamberler İnsanlığın Kutlu Rehberleridir
Ebü Hüreyre\'nin naklettiğine göre, Resülullah (sav) şöyle buyurmuştur: \"Ben dünya ve ahirette insanların Meryem oğlu İsa\'ya en yakın olanıyım. Peygamberler, anneleri ayrı, babaları bir kardeşlerdir; dinleri de birdir.\" (B3443 Buharı, Enbiya, 48)
Hz. Adem ve eşini cennette yarattıktan sonra oraya yerleştiren Yüce Allah, onlara orada dilediklerinden yiyebileceklerini fakat bir ağaca yaklaşmamalarını, aksi halde zalimlerden olacaklarını bildirmişti.1 Düşmanları olan şeytanın aldatmasına karşılık da onları uyarmıştı. 2 Adem ve soyunu yoldan çıkarmak için ilk adımını atan şeytan, hileleriyle hemen Hz. Adem ve eşine yaklaştı. Onlara yasaklanan ağacın aslında ebedilik ağacı olduğunu3 ve Allah'ın bu ağacı her ikisinin de melek olup cennette ebedi olarak kalmamaları için yasakladığını söyledi.4 Şeytan, bu vesveseleriyle onların ayaklarını kaydırdı ve cennetten kovulmalarına sebep oldu.5 Bunun üzerine Hz. Adem ve eşi yaptıklarına pişman oldular ve "Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, hiç şüphesiz, kaybedenlerden olacağız!''6 diyerek O'ndan af dilediler. Onların tevbelerini kabul eden Cenab-ı Allah, yeryüzüne inmelerini emretti ve şöyle buyurdu: "Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tabi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler. İnkar edenler ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar cehennemliktir. Onlar orada ebedı kalacaklardır. "7
Ademoğlunun "imtihan dünyası" denilen yeni hayatının başlangıcıydı bu olay. Hz. Adem, hem ilk insan, hem de ilk peygamberdi.8 Yukarıdaki ayetin muhatapları ise Adem ile Havva'dan üreyecek bütün insanlardı. Allah'tan gelen rehberlere uyanlar kurtulacak, yalanlayanlar ise ağır bir bedel ödeyeceklerdi.
Aslında Yüce Yaratıcı ezelde ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti. Onlar da, "Evet, şahit olduk." demişlerdi. Yüce Allah kıyamet günü, "Biz bundan habersizdik." dememeleri için böyle bir söz almıştı tüm insanlardan.9 Allah Teala bu sözü alırken yedi kat gök ve yer ile insanlığın atası ilk insan Hz. Adem'i de şahit tutmuştu.10 Ve Allah, bu sözü ve sorumluluklarını hatırlatmak ve vaad ettiği hidayetini ulaştırmak üzere insanlara "nebtler ve resuller" göndermiş ve kullarına bu elçilere uymalarını emretmişti.
Allah'tan aldıkları ilahi mesajları insanlara ulaştırmak üzere seçilmiş kutlu kişilerdir nebiler ve resuller. "Nebi", haber getiren,11 "resul" ise elçilik yapan12 anlamına gelmektedir. Bu özel göreve seçilenlerin yaptığı, Yüce Yaratıcı'nın haber verilmesi gereken buyruklarını insanlığa elçilik yoluyla iletmek, onlara ilahi vahyi bildirmek ve ulaştırmaktır. Sadece seçilmiş insanların yüklenebileceği bu zor görevi üstlenenler için dilimizde genellikle Farsça kökenli "peygamber" kelimesi kullanılır ki, bu da nebi gibi "haber getiren" demektir.13 Peygamberlik, Rabbimizden hidayet getiren bir hediye, karşılığı verilemeyen ve bedeli ölçülemeyen bir ihsandır. Her ümmete bir peygamber (resul) gönderilmiş14 ve her millet için mutlaka bir uyarıcı gelmiştir.15 Ancak Kur'an, peygamberlerden bir kısmını anlatmış, bir kısmını ise anlatmamıştır.16 Kur'an' da geçen peygamberler bahsedilmeyenlere oranla hayli azdır. Ebu Zer el-Gıfari'nin sorduğu bir soruya cevap olarak Allah'ın Elçisi, üç yüz on beşi resul, yüz yirmi dört bin nebinin gönderildiğini bildirmiştir.17 Kur'an' da adı geçen peygamberler şunlardır: Adem, idris, Nuh, Hud, Salih, Lüt, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Şuayb, Harun, Musa, Davud, Süleyman, Eyyub, Zülkifl, Yunus, İlyas, Elyesa', Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed. Kur'an' da adları geçtiği halde Lokman, Üzeyir ve Zülkarneyn'in ise peygamber olup olmadıkları ihtilaflıdır.
Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de müminlerin peygamberler arasında fark gözetmediklerini bildirerek, 18 gönderiliş sebepleri, görevleri ve getirdikleri ilahi bildiri açısından peygamberlerin aynı noktada buluştuğuna işaret etmiştir. Diğer taraftan bazı peygamberleri, bazısına üstün kıldığını ifade buyurarak, "O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir." buyrulmaktadır.19 Ayrıca, "O halde (Resulüm) sen de, ulü'lazm peygamberlerin sabretmesi gibi sabret!"20 ayet-i kerimesinde peygamberlerden bazıları "ulü'l-azm" yani "yüksek azim ve sebat sahibi" olarak nitelendirilmiştir. islam alimleri bu ayette bahsedilen ulü'l-azm peygamberlerin Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed (sav) olduğunu söylemişlerdir.21 Buna delil olarak da Allah'ın bu peygamberlerden sağlam bir söz aldığını ifade ettiği22 ve adı geçen bu peygamberlere din olarak gönderdiğini Hz. Peygamber'in ümmetine de din kıldığını belirttiği 23 ayetleri göstermişlerdir. Buna göre bu peygamberler, kendilerine müstakil şeriat verilen ve şeriatlarını tebliğ ederken diğer peygamberlere göre daha fazla sıkıntıya katlanan ve sıkıntılara karşı kararlı ve azimli bir şekilde görevlerini yerine getirmelerinden dolayı bu sıfatla anılmışlardır. 24
Peygamberlik, Allah ile beşer arasındaki iletişimi temin etmesi bakımından çok ayrıcalıklı ve çok üstün ilahi bir görevdir. Yüce Yaratıcı'nın muradını insanlara doğrudan değil de kulları arasından özel olarak seçtiği elçileri aracılığıyla iletmesi peygamberliğin önemini açıkça ortaya koymaktadır. Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilen peygamberler,25 beşeriyetin başlangıcından itibaren devam edegelen kadim geleneğin temsilcileri oldukları için, aslında tek, müşterek bir dini yani İslam'ı tebliğ etmişlerdir. Nerede ve ne zaman gönderilirlerse gönderilsinler bütün peygamberlerin tebliği aynı olmuştur: "Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, 'Şüphesiz, benden başka hiçbir ilah yoktur. Oy leyse bana ibadet edin.' diye vahyetmişizdir."26 Yine peygamberler, bu tebliğe uymaları dışında insanlardan herhangi bir karşılık da beklememişlerdir. 27
Allah'ın kullarına bir ikramı olan peygamberliğin en belirgin özelliklerinden birisidir süreklilik. Nitekim Kur'an' da, "Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete kendi peygamberi geldikçe, onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helak ettik ve onları birer ibretli hikaye yaptık." buyrulur.28 Yine ayetlerde Cenab-ı Allah'ın peygamberleriyle bu konuda yaptığı sözleşmeye vurgu yapılır: "Hani Allah, peygamberlerden, 'Ben size kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz.' diye söz almıştı. 'Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?' dediğinde, 'Kabul ettik.' cevabını vermişlerdi. Bunun üzerine Allah, 'O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim.' buyurmuştu."29 Cenab-ı Hak, risalet zincirinin son halkası olan Alemlerin Efendisi'nden de doğru yola ilettiği diğer peygamberlerin yoluna uymasını30 kendilerinden önce nice kavimlerin gelip geçtiği Rahman'ı inkar eden kavme aynı bildiriyi iletmesini istemişti: "De ki: O, benim Rabbimdir. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Ben yalnız O'na tevekkül ettim, dönüşüm de yalnız O'nadır."31 Bu süreklilik, peygamberlerin birbirlerini tasdik edip doğrulamalarında ve getirdikleri inanç esaslarında açıkça görülür. Kavimleri için birer uyarıcı olan peygamberler, onları Allah'a ibadet etmeye, O'na karşı gelmekten sakınmaya ve kendilerine itaate çağırmışlardır. Ancak bu davet ve tebliğ görevi, sanıldığından çok daha meşakkatlidir. Her ne kadar kendilerine inananlar eksik olmamışsa da insanların çoğu onların davetine icabet etmemişlerdir. Dolayısıyla peygamberlerin hayatları, bir taraftan dao toplumların ileri gelenleriyle mücadele içinde geçmiştir. Hakka davet edilen halklar ise genellikle bu davete duyarsız kalmışlardır. Örneğin Nuh (as), Allah'ın davetini kendi toplumuna gece gündüz anlatmış, bazen haykırarak, bazen açıktan açığa, bazen de gizli konuşarak sürekli tebliğde bulunmuştu. Ancak onun bunca çabasına karşılık onlar parmaklarını kulaklarına tıkamışlar, kibirlenip ayak diremişlerdi. 32
Peygamberlerin hepsi toplumlarına kendilerinin Allah'a teslim olmuş Müslümanlar olduklarını ifade etmişlerdir. Hz. Nuh bunu söylemiş,33 Hz. İbrahim ve Hz. Yakub bunu haykırmışlar,34 Hz. Yusuf bu gerçeği beyan etmiş,35 Hz. İsa ile havarileri de aynı hakikati dillendirmişlerdir.36 Peygamber Efendimizin (sav), "Ben dünya ve ahirette insanların Meryem oğlu İsa'ya en yakın olanıyım. Peygamberler, anneleri ayrı, babaları bir kardeşlerdir; dinleri de birdir."37 hadisi de yukarıdaki ayetlerde ifade edilen hususun teyidi ve tespitidir. Ancak peygamberlerin getirdikleri iman esasları aynı kalırken, insanlığın ihtiyaçlarına ve gelişmesine paralel olarak öteki dini hükümler ile sosyal hayatı ve hukuku ilgilendiren konularda aşama aşama bazı değişiklikler de olmuştur.
Bu süreçte nebilerin iki temel görevi, inananları ebedl cennetle müjdelemek, karşı gelenleri ise ilahi cezayla uyarmaktır. 38 Nitekim Allah Resulü (sav), bütün peygamberlerin şahsında bu konuda kendi durumunu çok çarpıcı bir temsil ile şöyle ifade etmiştir: "Benim ve Allah'ın bana verdiği görevin misali, bir kavme gelip, 'Düşman ordusunu gözlerimle gördüm, ben çıplak uyarıcıyım. Kurtulmaya bakın!' diyen kimsenin haline benzer. O toplumdan bir kısmı, onun bu uyarısını dikkate almış ve geceleyin sessizce kaçıp kurtulmuş; bir kısmı ise onu yalanlamış, sabaha kadar bulundukları yerden ayrılmamış ve sabahleyin gelen ordu tarafından helak edilmiştir. İşte bana itaat edip getirdiğime uyan kimsenin durumu ile bana isyan edip getirdiğim gerçeği yalanlayanın durumu buna benzer. "39
İnsanları Allah'ın dinine davet eden peygamberlerin bütün çabaları onları cehennem ateşinden korumaya yönelik olmuştur. Bu durumu Hz. Peygamber, kendi ümmetiyle ilgili şöyle bir benzetmeyle ifade etmiştir: "Benim ve sizin durumunuz, (gece) yaktığı ateşe üşüşen böceklerle pervanelere engel olmaya çalışan adamın durumuna benzer. Ben sizi ateşten korumak için kuşaklarınızdan tutuyorum, siz ise benim elimden kaçıp ateşe girmeye çalışıyorsunuz.40
Yüce Allah, elçilerini, bir şekilde doğru yoldan uzaklaşan kavimleri yahut milletleri Allah'ın yoluna davet etmek üzere göndermiştir. Örneğin, Hz. Nuh'un kavmi, içlerinden bazı salih kimseler vefat ettikleri zaman, şeytanın onlar için putlar dikmeleri yönündeki vesveselerine uymuşlar ve bu diktikleri putlara ölen kişilerin isimlerini vermişlerdi. Bu insanlar önceleri bunlara ibadet etmiyorlardı. Ancak bu putları dikenler öldükten sonra arkalarından gelen nesiller bunlara tapınmaya başlamıştı.41 İşte Nuh (as) böyle bir kavmi yeniden tevhide davet etmek ve kendilerine azap gelmeden önce uyarıp düştükleri bu yanlıştan kurtarmak üzere gönderilmişti.42 Kur'an' da Nuh kavminden sonra anılan Ad kavmi de aynı yanlışa düşmüş ve Allah'a şirk koşmuştu. Hz. Hud da onlara peygamber olarak gönderilmişti.43 Atalarının izinden giden ve Allah'a şirk koşmakta ısrar eden Semüd kavmine ise uyarıcı olarak Hz. Salih gönderilmişti.44 Hz. Şuayb ise ölçü ve tartıda adaletsizliğin yaygınlaştığı Medyen halkını tevhide ve ölçü ve tartıda haksızlık yapmamaya davet eden bir mesajla gönderilmişti.45 Hz. Lüt, kendilerinden önce hiçbir milletin yapmadığını yapan, kadınları bırakıp erkeklerle ilişkiyi tercih eden kavmini bu sapkınlıklarından vazgeçirmek ve Allah'ın yoluna davet etmek üzere gönderilmişti.46 Ancak söz konusu kavimler peygamberlerinin çağrılarına kulak vermemişler ve Allah'ın helakine maruz kalmışlardır.
Diğer taraf tan risalet mücadelelerinde bütün peygamberler aynı yada benzer tepkilerle karşılaşmışlardır. Kendilerine peygamber gönderilen insanlar, peygamberleri büyücülükle yahut deli olmakla suçlamışlar47 ve onlarla alay etmişlerdir.48 Peygamberlerden çeşitli mucizeler göstermelerini istemişler ancak gözleriyle şahit oldukları bu mucizeleri de inkar etmişlerdir.49 Özellikle İsrailoğulları'nın peygamberlerine yaptıkları eziyetler ve Hz. Musa'nın onlarla mücadelesi Kur'an' da tekrar tekrar anlatılır. 50 Ancak inkarcıların bu tavırları elbette karşılıksız kalmamıştır. Daha önce geçen nice peygamberler alaya alınmış, Yüce Allah o inkarcılara belli bir mühlet vermiş sonra da onları yakalayıp cezalandırmıştır!51
Peygamberlik, kesbi yani insanın çalışarak elde edebileceği bir makam veya işlediği bir amele karşılık verilen bir mükafat değil, Allah'ın, kulları arasından kendi seçtiklerine bir lütuf olarak tevdi ettiği şerefli bir vazifedir.52 Nübüvvet, Allah vergisi yani vehbi bir görevdir. Yeryüzünün en fazla sorumluluk isteyen işi olan peygamberlik vazifesi için, Yüce Yaratıcı tarafından özel seçilmiş insanlar görevlendirilmiştir. 53 Hikmetsiz bir iş yapması düşünülmeyecek olan Rabbimizin peygamber seçiminde isabet etmemesi asla düşünülemez. Nitekim Kur'an'ın ifadesiyle, ''Allah peygamberliğini kime vereceğini daha iyi bilir. "54
Dolayısıyla nebiler sıradan insanlar değillerdir. Onlar bedeni ve ruhi yönden üstün özelliklerle donatılmış kişilerdir. 55 Kalpleri, zihinleri, içsezileri ve tabiatları daima iyiye, güzele yönelmelerine yardımcı olmuştur. Bu nedenle peygamberler temiz karakterli, özel yeteneklere sahip, doğru yoldan sapmayacak zihni bir yapıda yaratılmışlardır. Hz. İbrahim'in kavmiyle gerçekleştirdiği ve putların hiçbir şeye yaramadığını onlara ikrar ettirdiği söyleşi, 56 yine Hz. Süleyman'ın ekinlerini davarın telef ettiği iki taraf hakkında verdiği mükemmel hüküm peygamberlerin zekalarını gösteren örnekler arasında sayılabilir.57 Bunların yanı sıra bütün peygamberler için peygamber olmalarının bir gereği olan ortak özellikler vardır. Bunlar sıdk (doğruluk), emanet (güvenilirlik), fetanet (akıllılık), ismet (günah işlememek) ve tebliğ (Allah'ın emirlerini insanlara bildirmek) şeklinde sıralanabilir.
Kur'an-ı Kerim'in peygamberler için saydığı pek çok olumlu nitelemeler arasında, en dikkat çekenlerden ikisi, onların doğru ve güvenilir kişiler olmalarıdır. Nitekim Kur'an, Hz. İsmail'in her zaman sözünde duran bir kimse, bir resul ve bir nebi olduğunu vurgulamış,58 Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih ve Hz. Şuayb hep kendilerinin "güvenilir ve samimi" olduklarını ifade etmişlerdir. 59
Doğruluk, peygamberlerin düşüncelerinde, sözlerinde ve davranışlarında vazgeçilmez bir unsurdur. Örneğin, Hz. Peygamber'e karşı derin bir düşmanlık besleyen Ebü Cehil bile Allah Resülü'nün doğru ve güvenilir bir kişi olduğunu kabul ediyor fakat onun getirdiği dine karşı çıkıyordu.60 Yine Bedir'de müşrik ordusunun sancaktarlığını yapan,61 Hz. Peygamber'e olan düşmanlığından dolayı "Kureyş'in şeytanlarından biri" şeklinde nitelenen Nadr b. Haris,62 Kureyşlilere yaptığı konuşmada Peygamber Efendimize atılan şair, kahin ve deli gibi iftiraların mesnetsiz olduğunu beyan ederek, onun doğru sözlülüğünü ve emanete riayetini açıkça teslim ediyordu.63
Bunların yanı sıra peygamberler fetanet özelliklerinden dolayı güçlü bir hafıza, sağlam bir muhakeme ve ikna kabiliyeti, etraftaki hadiseleri kavrama ve onlara nüfuz edebilme becerisine sahiptirler. Onlar, sıradan insanların zaman ve emek harcadıktan sonra bile göremedikleri gerçekleri, en kısa zamanda görebilirler; hak ile batılı, doğru ile yanlışı hemen teşhis edebilirler. Hz. Yakub ile ilgili Yusuf süresindeki tespitler, peygamberlerin duyuları, duyguları ve manevi sezgilerinin ne kadar kuvvetli olduğunun delilidir.64
Allah'ın elçileri, ilahi kelamı tebliğ görevini yerine getirirken buna mani olabilecek herhangi bir engellemeden, dinin tebliği ve beyanı konusunda hataya düşmekten ve büyük günah işlemekten korunmuşlardır. Kur'an'da başta Sevgili Peygamberimiz olmak üzere diğer bazı peygamberlerin nübüvvet öncesi hayatlarına atıfta bulunulması,65 onların peygamberlikten önceki hayatlarında da toplumun hoş karşılamadığı tavırlar sergilemekten kaçındıklarının göstergesidir. Aksi takdirde, ahlakı bozuk, davranışları tutarsız kişilerin pek çok kötülüğü işledikten sonra insanları iyiye ve doğruya çağırması inandırıcı olmazdı. Hz. Musa ile ilgili Kur'an' da bahsedilen adam öldürme meselesi ise Hz. Musa'nın kasten gerçekleştirdiği bir suç değildi. Ayette de ifade edildiği üzere, Hz. Musa, işlediği bu fiili "şeytan işi" olarak nitelemiş ve yaptığından pişmanlık duyarak, "Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet!" diyerek hemen tevbe etmiş, Allah da onu affetmişti. 66
Ancak risalet görevleri sırasında da kimi zaman peygamberlerin insan olmalarından kaynaklanan ve "zelle" denilen bir tür sürçme olarak nitelenebilecek bazı davranışları olmuştur. Ancak bu küçük hatalar Allah Teala tarafından düzeltilmiştir. Örneğin, Kur'an'da Hz. Yunus'un öfkelenerek kavmini terk etmesi ardından da yaptığından pişman olarak Allah'tan af dilemesinden ve Allah'ın kendisini affetmesinden bahsedilir.67 Hz. Peygamber aldığı bazı kararlarla ilgili yahut bazı davranışlarıyla ilgili ilahi iradenin müdahalesine muhatap olmuş ve Allah tarafından uyarılmıştır. Bedir Savaşı'nda düşmanları öldürmek yerine esir alarak onları fidye karşılığı bırakmaya karar vermesi,68 Tebük Savaşı'na çıkarken bazı münafıklara izin vermesi,69 münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selül'un cenaze namazını kılmaya teşebbüs etmesi,70 hanımlarıyla aralarında geçen tatsız bir olay üzerine onlardan bazısının gönlünü almak için kendisine helal olan bir şeyi haram kılması,71 Kureyş'in ileri gelenlerinden birisiyle konuştuğu bir sırada kendisinden bir şeyler öğrenmeye gelen ama sahabi Abdullah b. Ümmü Mektüm'un araya girmesinden rahatsızlığını belli etmek üzere suratını asıp yüzünü çevirmesi72 gibi olaylarda Resül-i Ekrem (sav) ilahi uyarıyla karşılaşmıştır.
Peygamberler, Allah'tan aldıkları bildiriyi insanlara aynen tebliğ etmekle yükümlü oldukları için hiçbir şeyi gizlemezler. Nitekim Hz. Aişe'nin şu sözleri, Peygamberimizin tebliğ görevini Allah'ın emrine uygun olarak yerine getirdiğini göstermesi açısından önemlidir: "Her kim sana Peygamber'in (sav) vahiyden herhangi bir şey gizlediğini söylerse onu doğrulama. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor: 'Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan Allah'ın sana verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun."'73 Allah'ın emirlerini tebliğde hiçbir engelleme peygamberleri yıldırmamış ve onları elçilik görevlerini hakkıyla yerine getirmekten alıkoyamamıştır. Her bir peygamber üstlendiği görevi ve yüklendiği sorumluluğu hakkıyla yerine getirmiş, aldığı kutsal emanete katiyen ihanet etmemiştir. Zira Allah elçilerinden bu konuda söz almıştır: "Hani biz peygamberlerden sağlam bir söz almıştık. Senden, Nuh'tan, İbrahim, Musa ve Meryem oğlu İsa'dan da. Evet biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık."74
Kur'an' da peygamberlerin, insanların kendi cinslerinden birer beşer olduklarına özellikle vurgu yapılmıştır.75 Yine çeşitli hikmetlerle açıklanabileceği üzere, onlar erkeklerden seçilmiştir.76 Çünkü peygamberlere itiraz eden inkarcılar, çoğu defa inanmama gerekçesi olarak onların insan olmalarını ileri sürmüşler ve peygamber gönderilecekse eğer bunun melek olacağını iddia etmişlerdir.77 Bu iddialarına Kur'an'ın cevabı, "De ki: "Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik. "78 olmuştur. Peygamberlerin beşer olmalarının neticesi, onların da diğer insanlar gibi yemek yemeleri, çarşılarda dolaşmaları, aile hayatı kurup çoluk-çocuğa karışmaları, hastalanmaları ve ölümlü varlıklar olmalarıdır. Ayrıca onlar da kendilerine gönderildikleri kişiler gibi hesaba çekilecek sorumlu kullardır.79
Yüce Rabbimiz yeryüzünde mutlak adaleti gerçekleştirecek elçileri, kullarına sahici birer model olarak sunmuştur.80 Çünkü peygamberler sadece dini tebliğle sorumlu değildir. Aynı zamanda onlar dinin uygulayıcısıdırlar. Allah'tan getirdikleri emirleri bizzat hayatlarında yaşamakla sorumludurlar. Bu nedenle peşinden gidilebilir ve takip edilebilir örnek gösterilen kimseler olmalıdırlar. İnsan kendi cinsi dışındaki bir varlığı hangi yönleriyle örnek alabilir ve nasıl takip edebilir ki? Bu açıdan da peygamberlerin insan olması, sonsuz merhamet sahibi Allah Teala'nın kullarına büyük bir ikramıdır. 81
Peygamberler insan olmalarının bir gereği olarak çeşitli mesleklerle de iştigal etmişlerdir. Mesela, idris (as) terziliğiyle,82 Nuh (as) gemi yapımcılığı sırasındaki marangozluğuyla,83 Davud (as) zırh yapımcılığıyla84 zanaata emek vermişlerdir. Sevgili Peygamberimiz de tüccarlığın en güzel örneğidir.85 Nitekim ticaret ortaklarından Saib b. Abdullah, cahiliye döneminde Hz. Peygamber'le yaptıkları işbirliğinden bahsedip onun (sav) ne kadar mükemmel bir ortak olduğunu Mekke'nin fethi günü anlatmıştır. 86 Bu açıdan onlar, esasen Allah'ın birliği ve ahiret inancına dayanan hakikat medeniyetinin kurucuları oldukları gibi maddi açıdan da kültür ve medeniyetin temellerini atan, insanlığa bu anlamda da ciddi katkılar sunan seçilmiş kimseler olmuşlardır. Onlar görünür alemde insanın yozlaşmasına, toplumun çözülmesine ve çökmesine karşı mükemmel bir sosyal düzen oluşturan yüksek medeniyet kurucuları, görünmeyen alem olan ebedi ahiret yurdunun gerçek bilgilerini insanlığa verip onları kurtuluşa ulaştıran büyük rehberlerdir.
Kur'an-ı Kerim, bu kutlu elçilerden bir kısmının kıssalarını, mücadelelerini anlatmıştır.87 İnsanoğlunun karşılaşacağı önemli problemlere çözüm reçeteleri sunan ve her biri ibret vesikası olan peygamber kıssaları birer masal değil hayatın ta kendisidir. Hatasında ısrar ederek ilahi rahmetten kovulan İblis'e karşılık yaptığı yanlışı kabul ve itiraf eden Hz. Adem. .. Denize uzak bir mekanda gemi inşa ettiği için karşılaştığı her türlü alayı ve istihzayı göğüsleyerek başkalarının değil kendi işine bakmanın, kınayanın kınamasına aldırış etmemenin timsali Hz. Nuh ... Nemrut tarafından dağ gibi ateşe atıldığında, Allah'ın ateşi tesirsiz hale getirdiği, "Allah'ın dostu" Hz. İbrahim'in kıssası. . . Bütün bunlar peygamberlerin risalet görevlerinde karşılaştıkları zorlukları anlatmakta ve onların bu haklı mücadelelerindeki tavırlarını da insanlığa örnek olarak sunmaktadır. Hz. İsmail, kurtuluşun tam bir teslimiyette olmasının; Hz. Yakub, kaybettiği oğlu için gözlerini feda edecek kadar ağlasa da asla ümidini yitirmemenin; Hz. Yusuf, tek bir kişinin koca bir ülkeyi nasıl kurtarıp değiştirebileceğinin timsalidir. Büyüyünce diktatörlüğüne engel olacak diye yok etmek istediği Musa (as) sebebiyle, doğan bütün çocukları vahşice katleden zalim ve gaddar Firavun, farkında olmadan onu kendi kucağında beslemişti. Bu, Rabbimizin kendi kudretini Hz. Musa'nın hayatı vesilesiyle beşeriyete gösterdiği en çarpıcı misallerden biri değil de nedir? Hz. Davud ve Hz. Süleyman, servet, güç ve iktidarı elinde bulundurup bunların esiri olmadan hükümdar olmanın mümkün olduğunu göstermişlerdir. Hz. Zekeriyya ve Hz. Yahya kutsal dava, yani imanın izzetini koruma uğruna hayatlarını feda edip kurban olmayı göstermişlerdir. Dillere destan ve deyimlere konu olan Hz. Eyyub'un sabrı, keza fakir zengin, yetim öksüz, genç yaşlı, idareci aile reisi, her konumdaki ve kademedeki insanın, hayatından mutlaka bir örnek bulduğu alemlerin efendisi Hz. Peygamber'in risalet mücadelesi ve örnekliği de gün gibi aşikardır.
ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem'le başlayan nebller silsilesi, son peygamber Muhammed Mustafa (sav) ile nihayete ermiştir. Bu hususu iki cihan Peygamberi bir hadislerinde çok güzel bir benzetmeyle anlatmışlardır: "Benim ve benden önceki peygamberlerin durumu, bir ev inşa eden kimseye benzer. O kimse evi güzelce yapıp mükemmel hale getirmiş fakat bir köşede sadece bir tuğla yeri boş kalmıştır. İnsanlar bu evi dolaşırlar, ona hayran olurlar ve şöyle derler: 'Keşke şu tuğla da yerine konulmuş olsaydı."' Resülullah sözlerine şöyle devam etmiştir:"İşte ben o tuğlayım. Ben peygamberlerin sonuncusuyum."88
Yeryüzü, peygamberlerin insanlığa getirdiği ilahı vahiy kadar tutarlı ve sürekli bir zincire şahit olmamıştır. Sonra gelen her peygamber bir öncekini tasdik ederek ilahı daveti insanlığa ulaştırmış89 ve hiçbir peygamber diğerini kesinlikle yalanlamamıştır. Nebller, insanlığı bir bütün halinde kucaklamışlar, onları ırk, dil, renk, kültür ve yaşadıkları coğrafyaya göre bölerek, ayrımcılık yapmamışlardır. Onların öğretilerinde insanlar arasındaki üstünlüğün yegane ölçütü, kainatın yaratıcısına karşı saygının ve kulluk bilincinin doruk noktası olan takvadır.90
ı Bakara, 2/35.
2 Ja-fü., 20/ 1 1 7.
3 Ja-Ha, 20/ 1 20.
4 A'raf, 7/20.
5 Bakara, 2/36.
6 A'raL 7/2 3 .
7 Bakara, 2/3
8 -39. B HM22644 İbn Hanbel, V, 266.
9 A'raf, 7/172 .
10 H M 2l 552 İbn HanbeL 1 , 135.
ıı LA48/431 5 ibn M anzur, Lisanü'l-Arab, XX XXll l , 43 1 5.
ı2 L A 1 9/ 1644 İbn Manzur, Lisanü'l- Arab, XIX, 1644.
13 "Peygamber", DİA, X XXIV, 2 57.
14 Yunus, 10/47.
15 Fatır, 35/24.
16 Nisa, 41164.
17 HM22644 İbn Hanbel , V, 266.
l9 Bakara, 2/285.
19 Bakara, 2/253; Isra, 1 7/55.
20 Ahkaf, 46/35.
21 "Peygamber", DİA, XXXIV, 259.
22 Ahzab, 33/7.
23 Şura, 421 1 3 .
24 KC 1 6/220 Kurtubi, Tefsir, XVI, 220.
25 Nisa, 4/ 1 65.
26 Enbiya, 21125.
27 Şura, 26/ 1 09, 127, 164, 1 8 0
28 Mü'minün, 23/44.
29 Al-i İmran, 3/8 1 .
30 En'am, 6/90.
31 Ra' d , 1 3/30.
32Nüh, 7 1 1 2-9.
33 Yünus, 1 0/7 2 .
34Bakara, 2 / 1 3 0 - 1 3 3 .
35Yusuf, 1 21 1 0 1 .
36Al-i Imran , 3/52-53.
37 B3443 Buhari, Enbiya, 48.
38 En'am, 6/4 8 .
39 M 5954 Müslim, Fedai! , 1 6 .
40 M S 958 Müslim , Fedai!, 19; 12874 Tirmizi , Emsal, 82 .
41 B4920 Buhari , Tefsir, c:.ıah) ı.
42 Oh, 7 1/1-4.
43 Had. 1 1 /50-60.
44 Hud, 1 1 /6 1- 62 .
45 Hud, 1 1/84.
46 A'raf, 7/80-82.
47 Zariyat, 5 1 /52 .
48 Enbiya, 2 1 1-+ ı.
49 A'raf, 711 32 - 1 33 ; Ta-Ha, 20/22-2 3 .
50 Bakara. 2/6 1 , 63, 64, 65. 68, 69. 70.
51 Ra·d, 1 3/32 .
52 Bakara, 2/90.
53 Al-i İmran, 3/33.
54En'am, 611 24.
55 Bakara, 2/247.
56Enbiya, 2 1 /5 8 - 67.
57Enbiya, 2 1 178-79.
58 Meryem, 1 9/5 4.
59A'raf, 7/62 , 67, 68, 79, 93.
6013064 Tirmizt, Tefstru'lKur'an, 6 .
61 BN3/374 İbn Kesir, Biddye, I I I , 374.
62 ZE 1/ 1 57 Zeheb!, Tdrihu'lIsldm, I, 1 5 7.
63H S2/137 İbn Hişam, Siret , 11, 1 37-1 3 8 ; BD2/2 0 1 Beyhakt, Delailü'n-nübüvve, II, 20 1 .
64Yüsuf, 1 2/86, 94, 9 6.
65Yunus, 1 0/16; Hüd, 1 1 /62 .
66Kasas, 281 1 5 - 1 6 .
67Enbiya, 21/87-8 8 .
68EnfaL 8/6 7-68.
69Tevbe, 9/42-43 .
70Münafikün, 63/6 .
71 Tahrim, 66/1 .
72Abese, 80/1-10.
73Maide, 5/67; B7531 Buhari, Tevhid, 46.
74 Ahzab, 33/7.
75Kehf, 1 8/ 1 10.
76 Nahl, 1 6/43 .
77 Mü'minün, 23/24; En'am, 6/8 .
78 isra , 17/95.
79 Furkan, 2 5/20; Ra' d , 1 3/38; Şuara, 26/80; Zümer,39/30; A'raf, 7/6.
80 Ah zab, 33/2 1 ; Mümtehine, 60/4.
81 Al-i imran, 3/164.
82 KC l 1 11 1 7 Kurtubi, Tefsir, Xl, 1 17.
83 Hüd, 1 1/37-38 .
84 Enbiya, 2 1/80; Sebe', 34/ 1 0 - 1 1 .
85 ı-ıs2ıs İbn Hışam, Siret, il, 5 - 6; STl / 1 2 9 İ bn sa·d , Tabakat, I , 1 29 - 1 3 1 .
861-JM 1 5585 İbn Hanbel , lll, 42 5.
87 Nisa, 411 64.
88 B3535 Buharı, Menakıb, 18.
89 fatır, 35/31 .
90 HucuraL, 491 1 3
Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Dinihaberler.com.tr'ye aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir. Açık kaynak göstermeden yapılan alıntılar için yasal takip yapılacaktır.
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın