Mescitlerimizle gönül bağımızı kimse silemez
Ulvi kutsiyetini ve manevi atmosferini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olan camilerimizin, -yasal boşluklardan istifade ile- toplum ahlakını ifsat edici görüntüler eşliğinde alkollü mekânlarla kuşatıldığını görmekteyiz.
İnancımız, dini eğitimin çocuk yaşlarda başlamasını öngörmekte ve buna göre mükellefiyetler yüklemektedir bizlere. Bu mükellefiyetlerin önemine vakıf dedeniz, amcanız veya babanız hatta mahalleden bir abiniz, sizin de artık bir dini bilgiye sahip olma, bununla ilgili eğitim sohbetleri, vaaz u nasihatleri dinleme veya sorulu cevaplı diyalogları yapma zamanının geldiğini hatırlatır. Hatırlatmanın da ötesinde bizzat örnek ve önayak olarak dini atmosferlerin en güzide mekânlarında eğitiminizle yakinen ilgilenirler. Hiç şüphesiz yaşayacağınız bu deneyimler için en uygun mekânlar Selâtin camileri veya mahalle mescitleridir.
Çünkü özellikle Selâtin Camileri bu ülkenin milli ve manevi sembolüdür. Selâtin camilerine (Sultanahmet Camii, Süleymaniye Camii, Beyazıt Camii, Kılıçali Paşa Camii, Şehzadebaşı Camii vb) gidip de şanlı geçmişi ile, manevi dünyası ile gurur duymayan, huzur içinde tefekküre dalıp hayatına anlam katmayan, dini ve vicdani öğretilerin peşine düşmeyen, ihtişamlarından ve sanatsal güzelliklerinden ilham almayan, manevi ikliminde dünya ve ahiretini doğrulukdan, dürüstlükten, adaletten, haktan, hukuktan yana düzenlemeye çalışmayan kaç insan vardı acaba?..
Bizden öncekiler bizleri nasıl bu güzide mekânlarda dini hayatımızı kuşatan olgular ile tanıştırdı ise biz de çoluk çocuğumuzu, ilgilendiğimiz bireyleri götürür, belki de günlerce, aylarca anlatmaya zorlandığımız tarih, sanat, felsefe, sosyal ve kültürel mirasımızı, iman ve itikat esaslarımızı İslam’ın en güzel yapılarında yaşayarak öğrenir ve öğretirdik. Ne zaman ruhumuz daralsa bu camilerin serin avlusunda bir abdest alır, soluklanır, ihtişamlı gölgesinde tefekküre dalar, dünyanın geçici bunalımlarından ahirete açılan bir pencere ile hava alırdık.
“Bu bir görüntü değildir, sanki Hakk'a ulaşan bakıştır”
Bu coğrafyada yaşayan ve din olarak hak din İslam üzere hayatını tanzim eden birçok Müslüman evladı, camilerde özellikle dini ve milli değerleri hisseder, buralardaki Müslümanların duruşlarından etkilenir, manevi ikliminin etkisi ile topluma yararlı bir birey olmaya çalışır, hayatına yön verecek yeni rol modeller edinirler.
Birçoğumuzun çocukluk ve gençlik yıllarında camilerin, özellikle selâtin camilerinin ve bu camilerdeki vaaz u nasihatlerin, dini eğitimlerin, dünya ve ahretimizi tanzimde büyük etkisi olmuştur. Süleymaniye’de minberden yapılan sohbet sırasında öğrendiğimiz fevkalade önemli nasihatler, caminin mimari, tarihsel ve sanatsal ihtişamı ile birleşerek ruhumuzun derinliklerindeki karanlıkları aydınlığa çevirirlerdi. Sultanahmet Camii’nde huşu ile kılınan bir namaz sonrası, avludaki kuş seslerinin şadırvandaki su seslerine karıştığı latif bir ortamda, asırlık çınarların gölgesi, aynı inancın kardeş kıldığı insanların muhabbetle kucaklaşmasına tanık olurdu. Muhteşem kubbesinin altında ancak müminlerin kardeş olabildiğini ve bu kardeşlik hukuku ile kendini emin hissederdi insan, Beyazıt Camii’nde. Bir sohbet sonrası Müslümanların birbirleri ile nasıl musafahalaştıklarını, selam verip aldıklarını, birbirlerine dua ettiklerini hatta aynı inancı paylaşanların giyim kuşamlarından, oturup kalkmalarına, yeyip içtiklerine kısacası pratik hayattaki adap ve erkânın tümüne şahit olurduk Şehzadebaşı Camii’nin gül kokan avlusunda. Fatih’in, İstanbul’u fethinden sonra bu beldeyi kutlu bir Müslüman şehri yapmalı, bayındır hale getirmelidir diye fethin zaferi anısına inşa ettirdiği ve içinde sekiz medrese, bir tıbbiye, bir hastane, bir tımarhane, bir ilkokul, bir imarethane, bir düşkünler evi, bir kervansaray, bir hamam bulunan Fatih Camii’nde ne zaman dolaşsak Mehmet Akif’in “Bu bir ma’bed değil, Mâ’bûd’a yükselmiş ibâdettir;/ Bu bir manzar değil, dîdâra vâsıl mevkib-i enzâr.// Semâdan inmemiştir, şüphesiz, lâkin semâvîdir:/ Zemînî olmayan bir cilve-i feyyâzı hâvîdir.” (Bu bir mâbed değildir, Allah'a yükselmiş ibadettir. Bu bir görüntü değildir, sanki Hakk'a ulaşan bakıştır. Şüphesiz semadan inmemiştir, fakat semavîdir: Zemînî olmayan (İlâhî) bir feyzin tecellisiyle doludur.) dizeleri aklımıza gelirdi.
Cami etrafları alkollü mekanlarla kuşatıldı
Selatin camileri, Osmanlı sultanlarının, sultan eşlerinin, vezirlerinin veya paşalarının kazanılmış bir zafer sonrası elde edilen ganimetlerle veya şahsi mal varlıkları ile yaptırdıkları camilere denir. Bir anlamda her Selatin cami, kazanılmış bir askeri zaferin nişanesi, nesiller boyunca hatırlanacak birer tarihi abidelerdir. Geçmişinden rahatsız olan, milli ve manevi değerlere saygısızlığı ilke edinerek bu topraklarda fitne tohumu saçmaya çalışan zihniyet, medeniyetimizin izlerini taşıyan camilerin bazılarını hakaretamiz bir şekilde ahır veya depo olarak kullanmak sureti ile bir nevi zaferlerin ve nişanelerin intikamını almaya çalışmıştır geçmişte. Ne var ki bu ülkenin Müslüman evlatlarının vicdanından Allah’ın mescitlerine olan sevgi ve gönül bağını silememişler, tarihin farklı dilimlerinde cami ve mescitler asli hüviyetlerine kavuşmuşlardır.
Fakat maalesef dün çeşitli çirkinliklere maruz kalan camilerimiz bugün de farklı şekillerle aynı çirkinliklere maruz kalabilmektedir. Ulvi kutsiyetini ve manevi atmosferini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olan camilerimizin, -yasal boşluklardan istifade ile- toplum ahlakını ifsat edici görüntüler eşliğinde alkollü mekânlarla kuşatıldığını görmekteyiz.
Bugün hangimiz etrafı alkol duvarı ile örülmüş bir camide manevi hissiyat yaşayabiliyor ki acaba? Bırakın selâtin camilerini, mahalle camilerinin etrafının bile alkol ve uyuşturucu bloku ile sarılması ile manevi atmosferleri aydınlatan camilerimiz karartılmaktadır. Yazık ki bu ülkede yaşayan, milli ve manevi değerlerimiz ile övünen Müslüman topluluk olarak buna bir dur diyemiyoruz.
Allah bunun hesabını sorar!
Ercan Babacan / Dünya Bizim
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın