Haftanın Vaazı, Aile İlişkilerinde Hz. Peygamber\'in Örnekliği
Kültürümüzde ‘Allah\'ın emriyle ve peygamberin kavliyle\' ilkesiyle temeli atılan aile yuvalarının sağlam temeller üzerinde huzurlu bir şekilde devam edebilmesi, ancak Allah ve peygamberinin bu konudaki emir ve isteklerini yerine getirmekle mümkün olacaktır.
Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
Aile İlişkilerinde Hz. Peygamber'in Örnekliği
Kültürümüzde ‘Allah'ın emriyle ve peygamberin kavliyle' ilkesiyle temeli atılan aile yuvalarının sağlam temeller üzerinde huzurlu bir şekilde devam edebilmesi, ancak Allah ve peygamberinin bu konudaki emir ve isteklerini yerine getirmekle mümkün olacaktır. Bu konuda Yüce Allah'ın evrensel emirleri, Hz. Peygamber’in hayatında pratiğe dönüşmüş ve bizler için canlı modeller oluşturmuştur. Bu yüzden onu anlamak ve tanımak borcundayız. İşte bu yazımızda Hz. Peygamber’in aile hayatındaki örnekliğinden kesitler sunmaya, onun akrabalarıyla ilişkilerine kısaca değineceğiz.
a- Akrabalık İlişkilerinde Hz. Peygamber
Hz. Peygamber, yakınlarına ve ailesine düşkün bir kişi idi. Onun insanlık sevdalısı bir kişi olarak öncelikle akrabalarını uyarmakla işe başlaması ve aile bireylerini asla ihmal etmemesi bunun açık kanıtıdır. Çünkü o, “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz, seni biz rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takva iledir.” (Taha 132) emrinin muhatabıydı.
Peygamberimiz davetine önce kendi ailesinden başlamış, eşi Hz. Hatice ve kızları başta olmak üzere aile fertleri ona ilk iman edenler arasında yer almıştır. O, akrabalarına son derece düşkündü, onların diğer problemleriyle ilgilendiği gibi, onların dinî yaşantılarıyla da çok yakından ilgileniyordu. Hiçbir zaman onlarla ilişkiyi kesmedi. Sılayırahim üzerinde her zaman ısrarla durdu. Amcası Ebu Talib başta olmak üzere yakınlarının Müslüman olması için ümidini yitirmeyerek sonuna kadar uğraştı.
b- Aile Hayatında Hz. Peygamber
Hz. Peygamber, doğmadan önce babasını ve çok küçük yaşta annesini kaybetmiş olmasına rağmen, anne babasını ve yetişmesine katkısı olan diğer yakınlarını hiçbir zaman unutmamış, onları hep hayırla yâd etmiştir. Yetimliği ve öksüzlüğü bütün versiyonlarıyla bizzat yaşayan Peygamberimiz, ana babanın ne kadar önemli varlıklar olduğunu çok iyi fark etmiş ve anne baba hakkına riayet konusunda ısrarla durmuştur.
Hz. Peygamber, eşlerine, çocuklarına, torunlarına ve onların yakınlarına karşı sergilediği tutumuyla en güzel örnektir. O, bu konudaki sorumluluklarını hakkıyla yerine getirmiş ve ümmetine de bu konuda çok önemli tavsiyelerde bulunmuştur. Aile bireylerine sorumluluklarını hatırlatırken o şöyle diyordu:
"Hepiniz yöneticisiniz ve hepiniz yönettiklerinizden sorumlusunuz. Kişi, ailesinin yöneticisidir ve onlardan sorumludur. Kadın, eşinin evinin yöneticisidir ve ondan sorumludur." (Buhârî, Cuma 11, Ahkam 1; Müslim, İmare 20; Ahmed, II, 54, 55, 111) "Elbette Yüce Allah, her yöneticiye yönettiğinden soracaktır. Onların haklarını koruyup korumadığından soracaktır. Kişiye de ailesinden soracaktır." (Nesâî, 'Işretü'n-Nisâ, Beyrut, 1989, s, 170) Bu anlamlı sözleriyle o, aile bireylerinin hepsine sorumluluklar yüklüyor ve mutlu bir aile yuvasının kurulmasında her bireyin rol ve sorumluluğuna dikkat çekiyordu.
Onun aile bireylerine karşı yükümlülüklerini yerine getirmesiyle ilgili birkaç kesit şöyledir:
1. Annesi ve Hz. Peygamber
Doğmadan önce babasını kaybeden Peygamberimiz, altı yaşlarında iken annesi Âmine’yi kaybetmiştir. O, sütannesinin yanında geçirdiği seneler çıkarıldığında bu sürenin birkaç senesini annesi ile birlikte geçirmiştir. Onun anne ve babaya verdiği değer, bu anne baba özlemi yanında, anne babanın insanın dünyaya gelişindeki yerini anlatması açısından önemlidir.
Hz. Peygamber, Medine'de dayılarını ziyaret ettikten sonra Mekke'ye dönerken Ebvâ denilen yerde annesi Âmine'yi kaybetti. Âmine otuz yaşında genç bir kadındı. Son anlarında başucunda duran altı yaşındaki oğluna bakıp şunları söylemişti: "Her canlı ölümlüdür. Her yeni eskir. Her yaşlanan yok olur. Ben de öleceğim, ama hep anılacağım. Çünkü temiz bir oğul doğurmuş, arkamdan hayırlı bir hatıra bırakmış bulunuyorum." (Köksal, age, II, 52-53; Aişe A. Bint Şâtî, Rasulüllahın Annesi ve Hanımları, (Çeviren: İsmail Kaya), Konya, 1987, I, 152) Peygamberimiz, Hudeybiyye umresine giderken Ebvâ köyüne uğramış, annesinin kabrini ziyaret etmiş, kabrini eliyle düzeltip ağlamıştı. Niçin ağladığını soranlara da şöyle cevap vermiştir: "Merhamet duygusu beni duygulandırdı da onun için ağladım." (Dimyâtî, es-Sîretü’n-Nebeviyye, Suriye, 1996, s, 37; Köksal, age, II, 55; Aişe A. Bint Şâtî, age, I, 158)
Yıllar sonra küçük yaşta kaybettiği annesinin kabrini ziyaretinde anne hasreti ile dopdolu, vefalı bir evlat ve duygulu bir insan olduğunu görmekteyiz. O, anne baba hakkı konusunda uyarıcı pek çok söz söylemiştir.
2. Sütannesi ve Hz. Peygamber
Doğumunda kendisini ilk olarak emziren Ebû Leheb'in cariyesi Süveybe'yi hiç unutmadı, Mekke’de iken onu ziyaret eder ve ona ikramlarda bulunurdu. Hicret edince Medine’den ona giyecek gönderirdi. Mekke fethinde onun oğlunun durumunu sorup araştırdı, onun da annesinden önce vefat ettiğini öğrendi. (Dimyâtî, es-Sîretü’n-Nebeviyye, s, 33; Aişe A. Bint Şâtî, age, I, 161) Sütannesi Halime Hatun’u gördükçe, "Ümmü Eymen, ehl-i beytimin hatırası!” “Benim annem, annemden sonraki annem" der, kendisine içten sevgi ve saygı gösterir, omuz atkısını serip üzerine oturtur, bir dileği varsa hemen yerine getirirdi. Hz. Hatice ile evlendiğinde, Halime Mekke'ye gelmiş, Peygamberimiz onu ağırlayıp kırk koyun ve bir deve hediye etmişti. Onunla şakalaşır ve ona latife yapardı. Bir gün Ümmü Eymen, beni bir deveye bindirsene, deyince Peygamberimiz, “Seni, bir deve yavrusuna bindireyim” diyerek ona takılmıştı. (Dimyâtî, es-Sîretü’n-Nebeviyye, s, 36; Muhammed Mehdî- Mustafa Ebunnasr, Nisâ Havle’r-Rasul,Beyrut, 1995, s, 235-236; Köksal, age. II, 46-47, 167)
Mekke Fethinde sütannesi Halime Hanımın kız kardeşini görüp sütannesini sordu, vefat ettiğini öğrenince ağladı. Sütteyzesine izzet ikramda bulundu, ayrıca 200 dirhem (nisap miktarı) para verilmesini emretti. Kadıncağız ona şöyle dedi: "Sen küçükken de büyük iken de ne güzel kefil olunan, bakılansın!" (Köksal, age. II, 46-47)
3. Sütkızkardeşi ve Hz. Peygamber
H. 8. yılda yapılan Huneyn savaşında esir düşen sütkardeşi Hz. Şeyma'yı elbisesinin üzerine oturtmuş ve 'hoş geldin' buyurmuş, gözleri dolu dolu olmuş, ona sütanne ve sütbabasını sormuş, onların ölmüş olduklarını öğrenmiş, sonra Şeyma'ya şunları önermiştir: "İstersen sevgi ve saygıyla yanımda otur, istersen yararlanacağın mallar verip seni kavmine döndüreyim." Şeyma ikinci teklifi kabul etmiş ve Müslüman olarak kavmine dönmüştür. (Köksal, age. XV, 431-432) Onun bu davranışında 60 yıl kadar sonra bile devam eden vefakârlığını görüyoruz.
4. Eş Olarak Hz. Peygamber
Hz. Peygamber’in konu ile ilgili uyarı ve yönlendirmelerinden birkaçı şöyledir:
"Sizin en hayırlınız, ailesine karşı iyi davrananınızdır. Ben aileme karşı en iyi davrananızım. Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı iyi davrananlardır." "Müminlerin iman bakımından en mükemmeli ahlaki bakımdan en güzel olan ve ailesine şefkat ve mülayemetle davranandır." "Kadınlara karşı hep hayır tavsiye edin. Zira onlar sizin yanınızda birer emanettir." (Tirmizî, İman 6; Ahmed, VI, 47,99) "Eşlerinize yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, sakın onları dövmeyin ve onları incitecek çirkin sözler söylemeyin." (Tirmizî, Radâ' 11; İbn Mace, Nikah 4; Ahmed, V, 72-73; Nesâî, 'Işretü'n-Nisâ, s, 167) "Harcayacağın tüm harcamalardan dolayı, Allah'ın izniyle mükâfat alacaksın. Hatta eşinin ağzına verdiğin bir lokmanın bile karşılığını alacaksın." (Ebû Davûd, Nikah 40-41) "Sizden biri hem karısını köle gibi döver, hem de utanmadan sarılıp yatar." (Buhârî, İman 56; Müslim, Vasıyye, 5; Ebû Davûd, Vasayâ 2; Tirmizî, Vasayâ 1; Nesâî, Vasayâ 3) buyuran Hz. Peygamber, bu konuda en güzel örnekliği kendisi sunmuştur. O, Yüce Allah'ın "Eşlerinizle en güzel bir biçimde geçinin." (Ahmed, IV, 17; İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Beyrût,1957, VIII, 148) emrini en güzel bir biçimde uygulamıştır. O, eşleriyle en güzel bir şekilde geçinmiş, onlara her konuda yardımcı olmuş, ev işlerinde onlara ortak olmuş, onlara asla bir fiske vurmamıştır. Onları hayatlarında ve vefatlarında her zaman hayırla anmıştır. O, "Ey Aişe, bu gece bana, Rabbime ibadet için izin verir misin?" (Nisa, 19) diyerek nafile ibadet için eşlerinden izin isteyecek kadar ince bir ruha sahiptir.
İlk eşi Hz. Hatice hakkında şöyle buyurmuştur: "Hatice, dünyadaki kadınların en hayırlısıdır. Onun cennette altından evi vardır. Ben onun üstünlüğünü kesinlikle biliyorum. Bana onun sevgisi bahşedildi. Ben Hatice'nin sevdiklerini severim.' Bir koyun kestiğinde bir kısmını Hz. Hatice'nin yakınlarına gönderirdi. Hz. Aişe "Peygamber’in hanımlarından hiçbirini Hz. Hatice kadar kıskanmadım." (Elmalılı, age, II, 1256) diyerek, Peygamberimiz’in Hz. Hatice'ye olan vefasını dile getirmiştir.
Hz. Aişe hakkında, "Halkın en sevimlisi kadınlardan Aişe, erkeklerden Ebubekir'dir." (Balezûrî, Ensâbu'l-Eşrâf, s, Beyrut, 1996, II, 41; Aişe A. Bint Şâtî, age, II, 4-49) Buharî, Megazî 63, Fedailü's-Sahabe 5; Müslim, Fedâilü's-Sahabe 8) diyerek, Hz. Aişe'ye ve kayınpederine iltifat etmiştir. Eşlerine karşı son derece yumuşak huylu ve şakacı olan Peygamberimiz, Hz. Aişe ile yarış yapmıştır. (Bkz. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, Ankara, 1990, XVII, 215) Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre, Peygamberimiz ev işlerinde eşlerine yardım eder, et, kabak doğrar, evi süpürür ve çeşitli hizmetler görürdü. (Bkz. Gümüşhanevî, Râmuz’l-Ehâdîs, (Terc, Abdülaziz Bekkine), İst, 1982, II, 553/13) O, eşlerinin yanına güzel kokular sürünerek giderdi. (Bkz. aynı eser, II, 550/9) Peygamberimiz hanımlarıyla ilmî tartışmalar yapan, onlarla şakalaşan, onlarla yarışan, onlarla eğlenen, onların isteklerini imkânlar ölçüsünde karşılayan, kendisinden memnun kalmadıkları takdirde onları boşanma konusunda serbest bırakmasını bilen (Bkz. Ahzab 28-29) örnek bir koca idi.
Nadir oğullarıyla hicretin 7. yılında yapılan Hayber savaşında babası ve kocası öldürülerek esir düşen, daha sonra da Hz. Peygamberle evlenen Hz. Safiye, "Babamın ve kocamın öldürülmesine neden olduğu halde Allah'ın Rasulü beni hoşnut etti" diyerek, Hz. Peygamber’in güzelliklerini özetler. Nitekim Peygamberimiz iki dizini birleştirerek durur ve eşi Hz. Safiye onun dizlerine basarak devesine binerdi. Onu 'Yahudi kızı' diye hakir gören kumalarına karşı, Hz. Peygamber şunları söylemesini tavsiye etmişti: "Benim kocam Muhammed, babam Harun, amcam ise Musa'dır." (Aişe A. Bint Şâtî, age, II, 181)
Hudeybiyye anlaşmasında çaresiz kalan Hz. Peygamber, eşi Ümmü Seleme ile istişare etmiş ve onun teklifi doğrultusunda hareket etmiş ve problem böylece çözülmüştü. (Asım Köksal, age, XIII, 215; Aişe A. Bint Şâtî, age, II, 143) Bir hadislerinde o şöyle diyordu: “Kendilerini ilgilendiren konularda kadınlarla istişare ediniz.” (Münâvî Muhammed Abdurraûf, Feyzu’l-Kadîr, Beyrut, ty, I, 56)
Sevgili eşi Hz. Aişe’nin dayak konusunda kocası Hz. Peygamber’in durumunu şöyle özetlemiştir: “Peygamberimizi ne bir hizmetçiye ve ne de bir kadına vururken asla görmedim. O, mübarek eliyle hiç kimseye asla vurmamıştır.” (Nesâî, 'Işretü'n-Nisâ, s, 164) Kadının dövülmeye devam ettiği günümüz dünyasının bu konuda da onun örnekliğine muhakkak ihtiyacı vardır.
5. Çocukları ve Hz. Peygamber
Hz. Peygamber, genel olarak çocukları sever, onlara selam verir, onlarla ilgilenir, onlara değer verir, onlara dua eder, onları öper-koklar, onlarla şakalaşır ve onlarla oynaşırdı. Şu birkaç örnek onun tüm çocuklara olan ilgi ve sevgisini anlatmaya yeter mahiyettedir:
Oğlu İbrahim'in ölümüne ağlamış ve bunun sebebini şöyle açıklamıştır: "Bu bir merhamet göstergesidir. Gözümüz yaşarır, gönlümüz mahzun olur. Ama asla Rabbimizi razı etmeyecek söz söylemeyiz. Ey İbrahim, senin ayrılığın gerçekten bizleri mahzun etti." (Buharî, Cenâiz 44; Müslim, Fedâil 62; Ebû Davûd, Cenâiz, 28)
Torunları Hasan ve Hüseyin hakkında şöyle buyurmuştur: "Allahım ben o ikisini seviyorum, Sen de sev, onları seveni de sev." (Buharî, Libas 60; Müslim, Fedâilü's-Sahabe, 57-59; İbn Mace, Mukaddime 11; Tirmizî, Menakıb 30; Ahmed, II, 249) "Hasan ve Hüseyin'i seven beni sevmiş, onlara kin tutan bana kin tutmuş olur." (Ahmed, II, 288, 531) "Onlar benim dünyada öpüp kokladığım iki reyhanımdır." (Buharî, Fedailü's-Sahabe, 22, Edeb 18; Tirmizî, Menakıb, 30)
"Ey ehlibeyit! Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab, 33) ayeti inince Peygamberimiz, Hz. Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'i elbisesiyle bürüyüp şöyle buyurmuştur: "Allahım, bunlar benim ehlibeytimdir. Bunlardan günah kirini gider ve bunları tertemiz yap." (Taberî, Tefsîr, XXII, 6-8; Ahmed, V, 292) Bunu gören eşi Hz. Ümmü Seleme, "Ben ve kızım ne olacağız” deyince Peygamberimiz, "Sen de kızın da ehlibeyittensiniz" (Aişe A. Bint Şâtî, age, II, 139) buyurarak, eşine ve üvey kızına iltifat etmiştir.
Torunu olan ve Hz. Osman-Rukayye çiftinden olma Abdullah'ı altı yaşında horoz gagalamıştı. Çocuk hastalanıp hicretin 4. yılında ölmüştü. Namazını Peygamberimiz kıldırmış, mezar taşını dikmiş ve sonra şöyle buyurmuştu: "Yüce Allah, kullarından merhametli ve yufka yürekli olanlara rahmet eder." (Köksal, age, XI, 133)
Çocuklarına ve torunlarına atalarının isimlerini (Abdullah, İbrahim, Fatıma) koymuş, onları en güzel şekilde yetiştirmiş, onlarla her zaman özel ilgilenmiş, onlara bol bol dua etmiştir. Hz. Fatıma gelin olduktan sonra altı ay kadar evine uğrayarak onları namaza kaldırmıştır. (Bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXII, 6)
Hicretin 8. senesinde Mariye'den oğlu İbrahim dünyaya geldi. Ona atasının adını koydu.
Yıllarca onun hizmetinde bulunan Enes b. Malik, "Ben ev halkına Hz. Peygamberden daha şefkatli olan birini görmedim" der. (Müslim, Kitabü’l-Mesâcid 267; Köksal, age, XV, 565-568)
Namaz kılarken torunlarından biri sırtına çıkmış, bu yüzden namazı biraz uzatmıştı. (Nesâî, İftitah, 83) Bir defasında namazını kısa tutmuş ve sebebinin soranlara “Bir çocuk ağlaması duydum ve annesi üzülmesin diye namazı kısa tuttum.” (Nesâî, Kıble, 35) buyurmuştur.
O, her zaman çocukları kucağına almış öpüp okşamıştır. (Buharî, Edeb 22) On tane çocuğu olduğu halde hiç birisini alıp öpmediğini söyleyen bir adama, “Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Allah kalbinden merhameti söküp almışsa ben ne yapabilirim!” (Buharî, Edeb, 22) "Çocuğu olan çocuklaşsın" (İbrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, İstanbul, 1982, s, 251; Deylemî, Müsned, II, 136 b) Çocuklarla ilgilendiği gibi gençlerle de özellikle ilgilenmiş, onları ciddiye almış, onlara değer vermiştir.
Sonuç
Çok yönlü bir insan olan Hz. Peygamber, yaşadığı hayatıyla her konuda olduğu gibi, akrabalık ilişkilerinde de en güzel örnekleri sunmuştur. O, örnek yaşayışıyla Yüce Allah'ın Kur'an'da belirlediği ölçülerin pratiğini göstererek, onların nasıl uygulama sahasına konulacağını net bir biçimde ortaya koymuştur. Onun peygamber olmadan önceki hayatı da, sonraki hayatı da dün olduğu gibi, bugün de insanlığı aydınlatacak güzelliklerle doludur.
Akraba ilişkilerinde de en güzel, içten ve canlı örnekleri biz, Hz. Peygamber’in hayatında bulmaktayız. O diğer bütün insanlara olduğu gibi, kan bağı ve evlilik bağlarıyla oluşan akrabalarına da gereken ilgi, sevgi ve saygıyı her zaman göstermiştir. Onların maddi ve manevi yönleriyle ilgilenmiş, onlara yardım etmiş, onların doğru yola gelmeleri, iyi bir Müslüman olarak dünya ve ahiret saadetine erebilmeleri için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Hayatlarında olduğu gibi, ölümlerinden sonra da yakınlarını dua ve güzelliklerle anarak en güzel vefa örneğini sunmuştur.
O, vefalı bir eş, mütevazı ve sevecen bir baba, doğrularından asla taviz vermeyen kararlı bir şahsiyetti. O, yönlendirici söz ve davranışlarıyla örnek bir çocuk, örnek, vefalı ve duyarlı bir eş, hassas bir baba, narin bir dede ve örnek bir akraba olarak bizlere ışık tutmaya devam etmektedir.
Not: Bu yazı, Diyanet Aylık Dergi Nisan 2009 sayısında yayınlanmıştır.
Prof. Dr. Ali Akpınar
Cumhuriyet Üniv. İlahiyat Fak.
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın