Erbaş, ‘Türkiye-Azerbaycan Örneğinde İslam Dayanışması’ adlı uluslararası konferansın açılışına katıldı
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Türkiye-Azerbaycan Örneğinde İslam Dayanışması” başlığı altında düzenlenen uluslararası konferansın açılış programına katıldı.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Türkiye-Azerbaycan Örneğinde İslam Dayanışması” başlığı altında düzenlenen uluslararası konferansın açılış programına katıldı.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Kafkas Müslümanları İdaresi, IRCICA, Azerbaycan Cumhuriyeti Dini Kurumlarla İş Üzere Devlet Komitesi ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin ortaklaşa düzenlediği konferansta, ‘İslam dünyasında siyasi, ekonomik, ilmi, kültürel ve manevi kalkınmada İslam dayanışmasının rolü’, ‘İslam dayanışmasını tehdit eden unsurlar olarak terörizm, aşırılık, yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığıyla mücadele’, ‘Farklı kültür ve medeniyetler arasında karşılıklı etkileşimi güçlendiren bir unsur olarak İslam dayanışması’, ‘İslam dayanışmasına karşı bir girişim olarak 15 Temmuz darbe girişimi’, ‘İslam dayanışmasının genç nesillerin eğitimine ve manevi kalkınmasına etkisi’ konuları ele alındı.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 2017 yılını ‘İslam Dayanışması Yılı’ olarak ilan etmesinden dolayı İstanbul’da düzenlenen ve Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in toplantıya ilişkin mesajları okundu.
Konferansın açılış seremonisinde konuşan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, İslam dünyasının içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında düzenlenen toplantının önemine işaret ederek, “Müslümanların özellikle günümüzde içine düştükleri buhranlar, problemler, maddi-manevi olumsuzluklar göz önüne alındığında tarihte hak ettiğimiz yerimizi almak ve medeni bir dünya kurmak üzere birbirimize olan ihtiyacımızı ve dayanışma içinde olmamızın gerekliliğini söylemek belki zait bir ifadedir. Bu bağlamda genel olarak Müslümanlar arasındaki dayanışmaya, özelde Türkiye-Azerbaycan arasındaki İslam iş birliği ve dayanışması hususuna dikkat çekmek üzere burada toplanmış olmamız pek manidar olup; şimdiye kadar yapılanlara işaret etmek ve bundan sonra yapılacakları niyete ve pratiğe almak üzere kararlılık göstermek fevkalade önem arz etmektedir” dedi.
Türkiye ile Azerbaycan’ın kadim bir tarihi olduğunu ve iki ülkenin ve halklarının kopmaz bağlarla birbirine bağlı olduğuna değinen Başkan Erbaş, konuşmasında şu hususlara değindi;
“Türkiye ile Azerbaycan bir millet iki devlettir…”
Bazı halklar ve ülkeler insanların gönlünde farklı yere sahip olur. Onun ismini duymak bile yüzlerde tebessüme vesile olur. İşte Azerbaycan bizim için böyle bir ülkedir. Sevinci sevincimiz, kederi kederimiz olan Azerbaycan’ımızla tarihin derinliklerinden gelen dostluk ve kardeşliğimiz, 1918 senesinde yaşanan zor süreçlerde kahramanlık destanına ve halk türkülerine dönüşürken; 1991’de Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke de Türkiye olmuştur. Bu iki ülkenin kardeşlik bağını ifade eden en beliğ söz ise; merhum Haydar Aliyev’in “Bir millet iki devlet” sözüdür. Bu ifadenin sözde kalmadığını, ülkemizde 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan hain darbe girişiminde Azerbaycan halkının Türkiye’ye verdiği destekle ispatlamıştır. Milletimiz kardeş ülke Azerbaycanın desteğini de hiç bir zaman unutmayacak, daima hayırla yâd edecektir.
“Milli-manevi değerlere sahip çıkmada, modern meydan okumalara ve tehditlere karşı birlikte hareket etmede, Türkiye ile Azerbaycan’ın dayanışmasının izleri görülmüştür…”
Türkiye’nin, Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke olarak tarihe geçmesiyle birlikte uluslararası ilişkilerimiz pek çok alanda ileri bir boyuta taşınmış, daha da derinlikli nitelikleriyle taşınmaya devam etmektedir. Azerbaycan Respublikası’nın bağımsızlığının hemen akabinde 1991 yılında tesis edilen diplomatik misyon bünyesinde, Diyanet İşleri Başkanlığımız da Bakü’de Din Hizmetleri Müşavirliğini açmış, 25 seneden fazladır din hizmeti ve eğitimi alanında karşılıklı dayanışma, yardımlaşma anlayışı içinde işbirliğini sürdürmektedir. Milli-manevi değerlere sahip çıkmada, modern meydan okumalara ve tehditlere karşı birlikte hareket etmede, Türkiye’nin İslam medeniyetinin korunması ve gelişimindeki müstesna tecrübesini kardeş Azerbaycan ile süreç içerisinde paylaşması gibi hususlarda hep bu karşılıklı dayanışmanın izleri görülmüştür. Türkiye-Azerbaycan arasındaki İslam dayanışmasının en güzel örneklerinden birisi Bakü Devlet Üniversitesi bünyesindeki İlahiyat Fakültesidir. Azerbaycan Respublikasının neredeyse kuruluşuyla birlikte karşılıklı protokollerle faaliyet göstermeye başlayan İlahiyat Fakültesinde aynı fakülte mezunu Azerbaycanlı gençler Türkiye’de yüksek lisans ve doktoralarını tamamlayıp hoca olarak göreve başlayana kadar Türkiye’den alanında uzman hocalar Diyanet İşleri Başkanlığımız aracılığıyla destek olmuşlardır. Türkiye-Azerbaycan arasındaki İslam dayanışmasının en önemli ve değerli örneklerinden biri de budur. Azerbaycan’ın 2017 yılını Sayın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in İslam Dayanışma Yılı olarak ilan etmesine de uygun düştüğüne inanıyoruz.
“Terörün her çeşidine, İslamofobiye, bölücü aşırılıklara karşı dayanışma içerisinde olmak, ümmetimizin ve toplumlarımızın geleceği bakımından önem arz etmektedir…”
1996 yılında ibadete açılan İlahiyat Camisini özellikle zikretmek isterim. Camilerin varlığını devam ettirme noktasındaki olumsuz söylemlerin yerini huzurlu ibadet iklimine bırakması bizleri sevindirmektedir. Şehitlik Camisinin, yapılışındaki hatırasına uygun olarak faaliyet göstermesinin, en azından 5 vakit namaza ezanla birlikte açılmasının arzumuz olduğunu ifade ediyor, bunun aynı zamanda “2017 İslam Hemreyliği” yılı ideasıyla uyumlu olduğunu düşünüyoruz. Hulâsa; Bakü İlahiyat Fakültesi çerçevesindeki ortak ilişkilerin geliştirilmesi, farklı eğitim düzeyindeki ilişkilerin oluşturulması, hazırlayıcı kursların düzenlenmesi, ortak yayın politikası belirlenmesi ve belki de en önemlisi Avrasya İslam Şurasının geliştirilmesi önümüzde önceliklilerimiz olarak bizleri beklemektedir. Tecrübelerimizin paylaşılması bizleri daha güçlü kılacaktır. Birbirimizin derdini dert, sevincini sevinç olarak görmemizin bir eseri olarak kardeş Azerbaycan Devletinin Sayın Cumhurbaşkanını, Türkiye’yi bizzat ziyaret ederek halkımızın ve devletimizin yanında olan Şeyhülislam Allahşükür Paşazade’yi ve Sayın Mübariz Gurbanlı’yı 15 Temmuz FETÖ kalkışması karşısında verdikleri desteklerden dolayı teşekkürle yad etmek; şehitlerimiz için Azerbaycan camilerinde okutulan Kur’anları ve yapılan duaları minnettarlıkla anmak isterim. Terörün her çeşidine, ayrımcılığa, İslamofobiye, toplumu bölücü aşırılıklara karşı hem teorik ve düşünce hem de pratik alanlarda karşılıklı dayanışma içerisinde olmak, ümmetimizin ve toplumlarımızın geleceği, maddi-manevi inkişafımız bakımından fevkalade önem arz etmektedir.
“İki ülke arasındaki dayanışma ruhu, iş birliği, bilgi ve tecrübe paylaşımı daha da ileri ve kaynaştırıcı boyutlara ulaşacaktır…”
Bu toplantıda olduğu gibi karşılıklı ziyaretler ve toplantılar dayanışma ruhunun devam etmesi gerektiğine dair iki kardeş halkın ve devletin yürekten inandığını ortaya koymaktadır. Bundan sonra da aramızdaki dayanışmanın, iş birliğinin, bilgi ve tecrübe paylaşımının daha da ileri ve kaynaştırıcı boyutlara ulaşacağına olan inancımı belirtmek isterim. Bu vesileyle tekrar hepinize hoş geldiniz der, konferansımızın hayırlara vesile olmasını temenni eder, sizleri dünya başkenti İstanbul’da misafir etmekten duyduğumuz bahtiyarlığı bir kez daha ifade eder, hepinize en kalbî selamlarımı sunuyorum.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ…
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ise, programın açılışında yaptığı konuşmada, Müslümanların Kur'an ve sünneti doğru anlaması, İslam'ın kavramlarını doğru öğrenmesi, öğretmesi ve yaşaması durumunda bugün İslam dünyasında tek bir terör örgütünün bile yer bulamayacağını belirtti.
İslam dünyasının, İslam'ın doğru anlama, anlatma, öğrenme, öğretme ve yaşama ile dini kavramların doğru algılanmasına çok büyük ihtiyacı olduğu bir dönemde böylesi toplantıların tertip edilmesinin, farkındalığın oluşmasına çok büyük katkı sağlayacağını söyleyen Bozdağ, "Türkiye-Azerbaycan örneğinde İslam dayanışması" denildiğinde bunun "Tek millet, iki devlet" arasındaki bir dayanışma olduğu gibi aynı kültürden beslenen bir millet, tek bir anlayış olacağını, çünkü iki devletin kültür bağının aynı olduğunu dile getirdi.
DEAŞ, FETÖ, El Kaide, Boko Haram gibi terör örgütlerinin İslam'ı, Kur'an-ı istismar eden, Allah'la, Peygamberle, Kur'an'la insanları ölüme atan ve daha ziyade şeytanın peşinden koşan terör örgütleri olduğuna vurgu yapan Bozdağ, şunları söyledi;
“DEAŞ, FETÖ, El Kaide, Boko Haram gibi örgütler, İslam'ı, Kur'an-ı istismar eden, Allah'la, Peygamberle insanları ölüme atan, şeytanın peşinden koşan terör örgütleridir…”
Bu bizim için büyük bir birliktelik, dayanışma nedenidir. İslam dünyasının bugün içinde bulunduğu sorunlar ve Müslümanların yaşadığı sıkıntıların ana nedenleri herkes tarafından kendince ayrı ayrı değerlendiriliyor. Ama karşı karşıya olduğumuz sorunlara baktığımızda Kur'an, sünnet, kısaca İslam konusunda Müslümanlar arasında yer etmiş olan cehaletin çok büyük yer tuttuğunu görüyoruz. Müslümanlar Kur'an ve sünneti doğru anlamış, İslam'ın kavramlarını doğru öğrenmiş, öğretmiş ve yaşamış olsalar, bugün İslam dünyasında tek bir terör örgütünün yer bulamamış olması lazım. Bir yandan DEAŞ terör örgütü, bir yandan FETÖ terör örgütü, bir yandan El Kaide terör örgütü, bir yandan Boko Haram terör örgütü, bir yandan adını unuttuğumuz başkaca terör örgütleri. Nereden bakarsanız bakın, İslam'ı, Kur'an-ı istismar eden, Allah'la, Peygamberle, Kur'an'la insanları ölüme atan ve daha ziyade şeytanın peşinden koşan pek çok terör örgütü vardır. DEAŞ, El Kaide terör örgütü ve diğer terör örgütlerinin ortaya çıkmasından sonra yeryüzünde insanlar 'Müslümanım' diyerek çok rahat şekilde gezebilme imkanını neredeyse kaybetmek üzere.
“DEAŞ terör örgütü başta olmak üzere İslam'ı istismar eden bütün terör örgütleri, Allah'a, Peygamber'e ve İslam'a en büyük düşmanlığı ve kötülüğü yapıyorlar…”
Amerika'da, Batı'da, başka yerlerde İslamofobi adı altında resmen ve alenen İslam düşmanlığı yapılıyor. Bütün şeytanlar bir araya gelseler, 'İnsanların Müslümanlardan, İslam'dan, Kur'an'dan, Peygamber Efendimizden nefret etmesi için nasıl bir organizasyon yapabiliriz?' diye düşünseler ancak DEAŞ terör örgütü gibi bir organizasyon yapabilirler. Şu anda DEAŞ terör örgütü başta olmak üzere İslam'ı istismar eden bütün terör örgütleri yaptıklarıyla Allah'a, Peygamber'e ve İslam'a en büyük düşmanlığı ve kötülüğü yapıyorlar. O nedenle bu terör örgütleri karşısında mücadelede en önemli görev İslam alimlerinindir, bilim insanlarınındır. Müftülerimize düşmektedir. Din görevi yapanlara düşmektedir. Eğer dinimizi doğru kavramlarla, doğru şekilde anlatamazsak o zaman bu terör örgütleri dinimizi ve hepimizi kirletmek için daha pek çok maalesef suçları işlemeye devam edecektir. Bunların panzehiri bilimdir, dinin doğru öğrenimi, öğretimidir."
“Dini doğru öğretmek, doğru öğretilmesine katkı sağlamak terörle mücadelede en önemli güç kaynağımızdır…”
Eğer dinin doğru öğrenimi ve doğru öğretilmesi konusunda çekingen davranırsak yerin altı dini istedikleri gibi öğreten, çarpıtan farklı yapılarla, terör örgütleriyle doluşur, evlatlarımız elimizden kaçar gider. O nedenle diyorum ki her yerde 'dini doğru öğretmek, doğru öğretilmesine katkı sağlamak ve bu konudaki mekanizmaları insan hakları ve hürriyetler çerçevesinde işler kılmak bu terörle, teröristle mücadelede en önemli güç kaynağımızdır, en önemli dayanağımızdır. Nerede bunlar kapanıyorsa orada bir zaman sonra bakıyorsunuz şikayet ettiğimiz terör örgütleri orada yuvalanıyorlar ve orada güç bulabiliyorlar. Kur-an'ı Kerim ve Peygamber Efendimizin hadisleri İslam dayanışmasının nasıl olduğuna ilişkin çok güzel örnekler ortaya koyuyor. Ama bugün sıkıntı Kur'an'ın ortaya koyduğu bu dayanışma ve Peygamberimizin hayatında gösterdiği bu dayanışma örneğinden bizim çok ama çok uzakta olmamızdır.
“Son zamanlarda özellikle Batı'dan kaynaklı ve birtakım istihbarat örgütlerince pek çok ülkede Kur'an ile Peygamber Efendimizi ayırma çalışmaları yapılmaktadır…”
Son zamanlarda özellikle Batı'dan kaynaklı ve birtakım istihbarat örgütlerince pek çok ülkede Kur'an'la, Peygamber Efendimizin arasını ayırma çalışmaları yapılmaktadır. Hep buna şahit oluyoruz. Sünnet düşmanlığı yapılmaktadır. Kur'an-ı Kerim'i siz çok iyi biliyorsunuz, 'Peygambere itaat, Allah'a itaattir.' diye pek çok ayeti kerime var. Allah'a ve Peygambere itaati birlikte zikreden pek çok ayeti kerime var. Ama şimdi buradan uydurma birtakım hadisleri bahane ederek, bütün hadisler hakkında şüphe ve tereddüt ortaya çıkarmak ve hadislerle Kur'an'ın arasını açmak, Kur'an'ı Peygamber Efendimizden uzaklaştırmak ve böylelikle yorum yoluyla tahrip etmek isteyen çevreler var.
“Kim ki Kur'an ve Peygamber arasına duvar örüyorsa, o Kur'an'ın da Peygamberin de azılı düşmanlarından birisidir…”
Kur'an bize yetmiyor mu?' diye bir yaklaşımla Kur'an ve Peygamber Efendimiz arasına bir duvar örmek isteyen çevreler var. Kim ki Kur'an ve Peygamber arasına duvar örüyorsa, o Kur'an'ın da Peygamberin de azılı düşmanlarından birisidir. Biz Allah'ın Resulünü doğru anlamak için uğraşmamız, onun gibi yaşamak için uğraşmamız gerekiyor. İslam'ı doğru anlamak için uğraşmamız lazım. Ama şimdi ne yapılıyor? Çok farklı yerlerden gerçekten bunlara saldırılar yapılıyor. Bunların arkasında da çok net söylüyorum, uluslararası güçler var ve paraların kaynakları, birileri veriyorlar, bunlar oradan servis yapıyorlar. Onun için de ben bütün İslam alimlerine, İslam'ın özüne, ruhuna, Allah Resulünün sünnetine sahip çıkma konusunda bugüne kadar ortaya koydukları tutumdan daha fazlasını koymaları gerektiğini buradan özellikle ifade etmek istiyorum. Buna çok ama çok ihtiyacımız var.
“Mezhepçilik fitnesi İslam dünyasını yakacak en önemli ateşlerden biridir…”
Bugün Türkiye'de ve dünyanın değişik yerlerinde İslam'ı istismar eden terör örgütlerinin varlığı din eğitimi noktasında bizlerin başarısızlığının somut göstergesidir. İslam'ı kullanarak bir insanı öldürdüğü halde cennete gideceğine inanan böylesi canavarların olduğu ve çoğaldığı bir ortamda İslam alimlerinin onların işlediği cinayetlerden manevi mesuliyetten kurtulamayacaklarına inanlardan birisiyim. Biz, 'Bize ne' diyemeyiz. Doğruları söyleyeceğiz, doğruları anlatacağız ve doğru bilgiyle bu teröristlerin, terör örgütlerinin karşısına çıkacağız, Hakk'ın ve hakikatin temsilcisi olacağız. İslam yaşatmayı emreden bir dindir. Öldürmeyi emretmemiştir. Onun bu emrine rağmen dünyanın dört bir yanındaki fotoğraf maalesef İslam'ın gerçek fotoğrafı değildir. Bugün bu algı operasyonlarının oluşturduğu fotoğrafla boğuşmak zorunda kalıyoruz. Mezhepçilik fitnesi İslam dünyasını yakacak en önemli ateşlerden biridir. Mezhepçiliğe karşı da bütün İslam ülkelerinin, Müslümanların bir ve bütün olması şarttır. Peygamber Efendimiz hangi mezhepten? Vahabi midir Allah'ın Resulü yoksa Şia mıdır? Yoksa başka bir mezhepten midir? Hangi mezhepten Allah'ın resulü. Hz. Ömer, Hz. Ebubekir, Hz. Ali, Hz, Osman, Sahabe-i Kiram'ı hangi mezhebe sokacaksınız? Onlar Allah'ın dininden ve Peygamber Efendimizin yolundan gidenler. Bizim işimiz de o. Allah'ın dininde, Peygamber Efendimizin yolunda gitmemiz lazım. Ama maalesef mezhepçilik hastalığı o kadar yaygınlaşıyor, o kadar insanları rehin alıyor ki, Kur'an ve sünnet mezheplerin gölgesinde kalıyor. Kitapları okuyorsunuz Allah'ın ayetlerini, o mezhep ne kadar haklı, ne kadar doğru söylüyor onun için delil olarak kullanıyorsunuz. Peygamber Efendimizin hadislerini, sünnetlerini o mezhebin ne kadar doğru mezhep olduğunu ispatlamak için kullanıyor. Dini anlamak için uğraşmıyor. Peygamberi, Kur'an-ı doğru anlamak için uğraşmıyor, tam tersine mezhebinin doğruluğunu ispatlamak için uğraşıyor. Bunun bize bir faydası yok.
İstanbul The Marmara Otel’de düzenlenen programa, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın yanı sıra Türkiye-Azerbaycan Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Prof. Dr. Necdet Ünüvar, Azerbaycan- Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Ehliman Emiraslanov, Kafkas Müslümanları Dini İdaresi Başkanı Allahşükür Paşazade, Karadağ Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Feyziç, Bulgaristan Diyanet İşleri Başkanı Mustafa Hacı, Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürü Dr. Selim Argun, Rusya Müslümanları Meclis Başkanı, Moskova Müftüsü Albir Krganov, Azerbaycan Cumhuriyeti Dini Kurumlarla İş Üzere Devlet Komitesi Başkanı Mübariz Gurbanlı, IRCICA Genel Direktörü Doç. Dr. Halit Eren, İstanbul İl Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Köse, çeşitli üniversitelerden çok sayıda akademisyen ve bilim insanı katıldı.
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın