ENGELLİ VE ÖZÜRLÜLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
0
Özür insanda doğuştan geldiği gibi, sonradan da meydana gelebilir ve devamı halinde bazı hükümler getirir.

Özür insanda doğuştan geldiği gibi, sonradan da meydana gelebilir ve devamı halinde bazı hükümler getirir.

İslam dini insan gücünü aşan hiçbir teklif getirmemiştir. Onun bütün hükümlerinde kolaylık vardır. Kur’an-ı Kerim’de bu husus açıklanarak şöyle buyrulmuştur. “Sizi seçip beğenen odur. Babanız İbrahim’in yolu olan dinde size bir zorluk getirmemiştir.(Hacc- 78) Âmâya, topala, hastaya sorumluluk yoktur.(Fetih- 17)buyrularak, bunlardan bir kısım sorumluluklar kaldırılmıştır. Peygamberimiz (s.a.v.)’de: Dinin, dindarlığın Allah yanında en sevimli olanı, hakka yönelmiş kolay olanıdır.(Buhari) “… Ben dininizde ağırlık ve baskı görmekten hoşlanmıyorum.(Keftânî) buyuruyor.

Müctehit imamlar şu ictihadda bulunmuşlardır: “İçinde zorluk ve meşakkat bulunan herhangi bir ibadeti işlemek mükellefe vacip değildir. Zorluk ve meşakkati giderecek şekilde tedbir almak mümkün olduğunda işlenmesi vücuba avdet eder.” Buna birkaç örnek verelim: Ayakta duramayacak ve oturamayacak kadar insanı halsiz bırakan hastalık, bir rahatsızlıktan dolayı idrarın çoğu zaman damla halinde akıntı yapması, bağırsakları bozulup çoğu zaman yellenmek veya ishal halinin süregelmesi, bedenin herhangi bir yerinde açılan yaranın kapanmayıp çoğu zaman kan ve irin akması.

İşte bu ve benzeri rahatsızlığa yakalanan mü’minler için özel abdest ve ibadet durumları söz konusudur. Müctehitdlerin ictihatları az farklı da olsa, hepsi de dinin kolaylığını göstermekte ve hasta ve özürlü kişileri sıkıntıdan kurtarmaktadır.

Özür sahibi olan kimse her vakit namazı için aldığı abdestler hem o vaktin farz ve sünnetlerini, hem de dilediği kadar kaza ve nafile namaz kılabilir.

Özür rükû ve secde yapıldığı takdirde ortaya çıkar oturulduğu veya ayakta durulduğu taktirde meydana çıkmayı, yani akıntı kesilirse o takdirde rükû ve secdeleri baş işareti (îmâ) ile yerine getirir.

Hünsâ müşkil, günümüzde böyle olana “eşelcins” de denilmektedir. Hem erkek hem dişi olan bu daha çok hormon bozukluğundan meydana gelen anormal bir hastalıktır. İslam dini, bununla ilgili birtakım hükümler koymuş, böylece toplum içinde nasıl davranmaları gerektiğini açıklamıştır. Namaz, hac, ölüm hali, nikah v.s. konularında hükümler mevcuttur.

Bir hasta, oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından korkarsa oruç tutmayabilir. Hastalığı iyileşince tutamadığı oruçları kaza eder.

Orucu bozmak için, ölümle veya vücuduna bir zarar verilmekle tehdit edilen kimse orucunu bozabilir. Bozduğu orucu sonra kaza eder.

Gebe veya emzikli olan bir kadın, oruç tuttuğu takdirde kendisine veya çocuğuna bir zarar geleceğinden korkarsa oruç tutmayabilir. Sonra kaza eder.

Oruçlu bir kimse açlık veya susuzluk sebebiyle aklının bozulmasından veya vücuduna ciddi bir özür gelmesinden korkarsa oruç bozabilir. Sonra kaza eder.

Vücudu günden güne düşen ve oruca dayanamayan iyice ihtiyarlamış olan kimseler oruç tutmayabilir.

Haccın edasının (yerine getirilmesinin) şartlarından biride vücutça sağlıklı olmak (iki gözü âmâ, kötürüm ve hac yolculuğuna dayanamayacak, derecede hasta ve yaşlı olmamak) tır.

İnanılması gereken şeyleri kalbiyle tasdik ettiği halde dilsizlik gibi bir özrü sebebiyle inancını diliyle açıklayamayan kimse de mü’min sayılır. Hatta böylelerinin inandığı işaret diliyle (işmar) belirtmeleri de geçerlidir ve yeter bir dayanaktır.

Hastalanacağından korkan kişi yıkanmaz, teyemmüm yapar. Amr ibni As (r.a.)dan: Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kendisini Zâtü’s-selâsil yılında bir askeri müfrezenin başına geçirerek görevlendirdiğini anlatıyor ve başından geçen bir olayı şöyle açıklıyor: Pek soğuk olan bir gecede ihtilam oldum. Yıkansam (hasta olup) öleceğimden korktum. Teyemmüm yaptım ve (kumandan altındaki) arkadaşlarıma sabah namazını kıldırdım.(Görevimizi yapıp) Allah’ın Resulü’nün huzuruna döndüğümüzde, benim teyemmümle namaz kıldırışım Hz. Peygamber’e arz edildi. Allah’ın Resulü’de bana: -(Ne o) Ya Amr! Cünüb olarak mı arkadaşlarına namaz kıldırdın? Buyurdu. Ben de şöyle cevap verdim: -Ya Resulalah! Çok soğuk bir gecede ihtilam oldum; rüyalandım. Yıkansam hasta olup hasta olup öleceğimden korktum. Hz. Allah’ın “… Nefislerinizi öldürmeyiniz. Şüphesiz Allah size pek merhametlidir.” Anlamındaki ayetini de hatırladım. Teyemmüm yaptım ve namaz kıldırdım.(Bu cevabım üzerine) Hz. Peygamber güldü.(Gülmekle yetindi de) hiçbir şey söylemedi. (Sükut ederek yaptığım işi onayladı. (M.İ.Kesir) (Nisa- 29)

Sağlık söz konusu olduğunda ruhsatlardan faydalanmak gerekir. Böyle yapılmadığı takdirde giderilmesi mümkün olmayan özürler, hastalıklar zuhur edebilir. Hatta ölüme kadar gidebilir.

Bir yolculuk sırasında taşla başından yaralanan bir sahabi, gusül abdesti alması gerektiğinde hastalığının artabileceği endişesiyle teyemmümle yetinmek istemiş, fakat arkadaşlarının yıkanması gerektiğini söylemesi üzerine yıkanmış, bir süre sonra da ölmüştü.

Durumu Peygamberimize arz ettiklerinde, dinin ruhunu kavramaksızın görüş beyan ederek arkadaşlarının yıkanmasına ve dolayısıyla ölümüne sebebiyet veren kişiler hakkında Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: -Allah canlarını alsın adamı öldürdüler.(Sünen-i Ebu Davud)

Yaraya su dokundurma tehlike arz ettiğinde veya sargıyı hemen çözüp kaldırmak mümkün olmadığında yara ve sargı üzerine mesh edilir.(Yıkanmadan ıslak elle sıvazlanır.) Bu da zarar veriyorsa o da terk edilir. Çözdüğü takdirde onu iyice saracak birini bulmak mümkün olmadığında da hüküm böyledir.(Fetevây-ı Hindiye)

Doğumdan sonra gelen kana nifas denilmiştir. Resulullah (s.a.v.) loğusa kadınlara kırk günlük bir süre ayırmıştır. Ümmü Seleme (r.a.)dan yapılan bir rivayete göre: Loğusa kadınlar kırk günlük süre içerisinde kan kesilmezse namaz kılmazlar. Hz. Enes (r.a.)dan yapılan rivayette bu husus belirtildikten sonra şöyle deniyor: Kırk günden evvel kan kesilir, temizlik görülürse kadınlar yıkanıp namaz kılarlardı. Bu da dinin loğusalara verdiği bir kolaylıktır. Ruhsattır. Kadınların (hayız-aybaşı hali) ve istihâze (özürlü) oldukları durumlarında ayrı ayrı ruhsat ve hükümleri mevcuttur.

Fıkıhta özürlü kadın ve erkeğe “Ma’zûr ve Ma’zûre” denir. İdrarını tutamamak, devamlı burun kanaması, devamlı kusmak, yaranın devamlı kanaması, kadından istihâze kanının gelmesi birer özür halidir. Aynı şekilde ağrıdan dolayı göz sulanması, kulak ve meme gibi bir organdan sıvıların gelmesi de birer özürdür. Kişilerin bir kısım organlarını kaybetmeleri veya kullanamaz hale gelmeleri de özürlülük sayılmaktadır.

İslam dini kolaylık dini olduğu gibi, Müslümanların da başkalarına, bilhassa da özürlülere kolaylık göstermelerini zorluk çıkarmamalarını ve dinden soğutmamalarını, soğutucu davranışlardan kaçınmalarını istemiştir.(Bakara- 185;Maide- 6; Hac- 78)

Kaynak İmran kılıç [ Okunma Sayısı: 108 ]

Anahtar Kelimeler:

  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
ENGELLİ VE ÖZÜRLÜLERLE İLGİLİ HÜKÜMLERÖnceki Haber

ENGELLİ VE ÖZÜRLÜLERLE İL...

ETKİLİ DİN GÖREVLİSİ EĞİTİM VE GELİŞİM SEMİNERİ DÜZENLENDİSonraki Haber

ETKİLİ DİN GÖREVLİSİ EĞİTİM VE GELİ...

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!