Dünya’da Arakan diye bir yer var mı?
DİYANET HABER- Ümmetin yalnız çocukları, gençleri, yaşlıları ve kadınları. Ümmetin yetimleri onlar. Hikâyeleri sadece bugüne münhasır değil. Onlarla aynı gök kubbe altında yaşıyoruz ancak onlar bizim gibi mutlu değiller. Mutluluk deyince aklımıza gelen ise sabah evinden işine gelen, mesaisini tamamladığında evine dönen babaların mutlulukları gibi değil, biraz farklı.
Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
Ümmetin yalnız çocukları, gençleri, yaşlıları ve kadınları. Ümmetin yetimleri onlar. Hikâyeleri sadece bugüne münhasır değil. Onlarla aynı gök kubbe altında yaşıyoruz ancak onlar bizim gibi mutlu değiller. Mutluluk deyince aklımıza gelen ise sabah evinden işine gelen, mesaisini tamamladığında evine dönen babaların mutlulukları gibi değil, biraz farklı.
Çocuklar sabah kalktığında anneleri okula uğurlamıyor onları, hasta olduklarında randevu alıp gittikleri bir hastaneleri de yok. Eğlenecekleri bir park, hafta sonu gidecekleri bir yerleri de…
Yine de onların dünyası umut dolu, saçlarını aşkla ören anneleri güzel ninniler söylüyor onlara. Her gün hayata başladıklarında bambu ağacından yapılmış evlerinin önünde onlara sadece kendi bildikleri kadar bir şeyler öğretebiliyorlar. Çünkü onlar sadece kendilerine zorla dayatılan kamplarda yaşamak zorundalar.
“Oku” emriyle başlayan dinlerini sadece insanların kendilerine hediye ettikleri kitaplardan öğrenen çocuklar var orada. Kuşkusuz onlarda olan şey bütün “yok”luğa rağmen kardeşlikleri… Bakışlarıyla “elest bezminden” kalan kardeşlikleri. Yıllardır göremediği kardeşlerini ilk defa gören abinin, ablanın sıcaklığı vardı henüz tercüme edemediğimiz bakışlarda.
Sonra, Arakanlı çocuklarla, hiçbir müzikte bulamadığımız bir ritimle sekerek, koşarak gezdik kapalı cezaevine dönüştürülmüş toprakları. Tekbirler getirdik, Fatihaları hep bir ağızdan yüksek sesle okuduk. Eğlendik doğrusu hem de çok…
Bir oyun ve eğlenceden ibaret olan dünyadaki en güzel oyunları oynadık onlarla. Tıpkı çocuklarımızla eğlenir gibi eğlendik. Soğuk havaya rağmen üşümedik, hava sıcak olduğunda onlar bizi serinletti. Okyanus gibi gönülleri vardı. Köyün muhtarı Osman Ali abi bizi ilk gördüğünde yıllardır görmediği kardeşini görür gibi sarıldı ve ağlamaya başladı, “sadece sizden yanımızda olmanızı istiyoruz” dedi.
Bambu ağacından yapılmış iki göz evine, sahip olduğu birkaç malzemeyle yaptığı yemeğe davet etti. Yemek öncesi mescit çıkışında toplu halde ettiğimiz dua her şeye değerdi, birlik ve beraberliğimiz için edilen duaya en yüksek sesimizle “amin, amin, amin” dedik.
Kabul olacaksa “Ya Rabbi kabul et bu kardeşliği” dedik. Gözlerden akan birkaç damlayı gizlemeye çalıştık içimizde. Bu hallerden bir haldi, sadece hayatımızın çok nadir anlarında yaşayabileceğimiz hallerden bir hal.
Hayatlarında hiç görmedikleri ama sürekli içlerine hapsettikleri duygularını bizimle paylaştılar. Beraber yemek yedik, sohbet ettik, sanki orada doğmuş gibiydik. Onlara her sarıldığımızda bize yürekten ve kalpten sarıldılar, bizde onlara öyle sarıldık. Getirdiğimiz yardım değil, biz onlardan yardım istedik, sadece onlarla mutlu olmayı arzuladık aslında. Ve bu mutluluğu Arakan’da bulduk… Azimleri, hayata bağlılıkları, heyecanları, sadakatleri tarifi mümkün değildi.
Bu Arakan’da yaşayan Müslüman Rohingyaların hikâyesi. Çok eski bir hikâye. Vatanlarında özgür olamayan, toprakları ellerinden alınmaya çalışılan, sürgüne mecbur bırakılan bir halkın hikayesi.
Tarihte 7 ila 10. yüzyıllara dayanan bir hikaye. İslam dini Arakan’a eski adıyla Rohang’a Arap tacirler ve sufi dervişler eliyle gelmiş. Zamanla onlar Rohingya olarak anılmaya başlamışlar. Bu dönemde yerli halk kitleler halinde İslam’a girmiş. 957 yılında kuzeyden gelen Moğol istilası, doğudaki Vesali Hindu Krallığını silmiş, Moğolların ardından gelen Tibetli Burmalılar (957–1430) Mağda Budistleri tarafından asimile edilerek Mağ etnik grubunun çıkmasına zemin hazırlamıştı. O günden bugüne Mağ Budistleri ile İslam dini bölgede var ola gelmiştir.
1406 yılında Burma kralı Arakan’ı işgal etse de 1430 yılında Bengal Kralı büyük bir birlik göndererek Burmalı Budistleri buradan çıkararak Süleyman Şah’a buranın yönetimini iade etmiştir. Lakin Burma kralının 1784 yılındaki tekrarı işgali ile yeniden Burma kralı yönetimi ele almıştır.
1429-1785 yılları arasında hüküm süren Mrauk U Hanedanındaki Arakan krallarının esasen Müslüman oldukları tarihçiler tarafından teyit edilmektedir. O döneme ait Müslüman krallara ait paralar basılmış ve bu paralarda Arapça ve Farsça Kelime-i Şehadet ve Allah’ın kanunlarının yeryüzünde hakim olmasına dair ibareler yer almaktadır. Nitekim Arakan’da saray dili 1430 yılından 1845 yılına kadar Farsça idi. Tahta çıkan kralların kral olabilmesinin önemli şartı İslami ilimler tahsil etmesiydi.
Tarihte Müslümanların her daim yaşadığı Arakan için artık hüzün yılları ilk emarelerini 1800’lü yıllarda göstermeye başlamıştı. 1824-26 yıllarında Burma ile İngiltere arasındaki savaşla Burma tamamen İngilizlerin eline geçmişti. 1885 yılında burayı İngilizler Rac’a teslim etmiştir. 1937 yılında ise İngiliz sömürgesi Burma’yı Arakan’dan ayırmış ve Rac’a özerklik vermişti. 1948 yılında da Burma bağımsızlığını ilan etti.
1948 yılından 1968 yılına kadar ülkeyi anayasal olarak seçilen bir hükümet idare etmişti. 1962 yılının Mart ayında iktidarı ele geçiren Burma ordusu ülkede tek partili Burma Sosyalist Devleti’ni ilan etti. Müslümanlar için ise zorlukların arttığı bir dönem olarak anılmaya başladı.
1974 yılında Burma Sosyalist Program Partisi, Arakan’ı Rakhine Eyaleti olarak ilan etti. 1988 yılında başlayan ayaklanmalar sayesinde ordu duruma müdahil olarak iktidarı seçime götürdü. Ancak nasıl bir kaderdir ki seçimlerde çoğunluğu kazanan Milli Demokrasi Cephesi askeri rejimin vesayetiyle iktidarı seçimleri kazanan partiye vermeyerek gücü elinde tutmaya başladı. 2008 yılında yeni bir anayasa ve referandumla ülke 2010 yılına seçimlerle girdi. Ordunun desteklediği Birlik, Beraberlik ve Kalkınma Partisi seçimden zaferle çıkmış, Arakan’da aşırı milliyetçi bir parti olan Rakhine Milli Demokrat Partisi sandalyelerin çoğunu almıştı. Söz konusu partinin ise ordunun desteklediği parti tarafından desteklendiği bilinmektedir.
Arakan Müslümanları acı, keder, zulüm, hak ihlalleri ve etnik temizlikle karşı karşıya kaldı. Müslümanlar ilk olarak Burma kralının altında 40 yıl boyunca yaşayarak zulme uğradı. Öyle ki İngilizlerin Arakan’a saldırmak için kurdurdukları Arakan Hafif Piyade Taburu’ndan medet umar duruma geldi. Buna rağmen 100 yıllık İngiliz idaresi sırasında Arakan Müslümanları ayrımcılığa uğramaktan kurtulamadılar. İngilizlerin İslam alemine karşı Müslüman karşıtı politikalarına kurban oldular. Ne hazin ki Burma bağımsızlığını kazandıktan sonra da 1942 yılından bu yana sistematik bir şekilde Rohingya halkına ve diğer Müslümanlara karşı kitlesel bir imhaya ve şiddete maruz kaldı. Vatandaşlıklarının kabul edilmeyişi, seyahat hürriyetlerinin kısıtlanması, eğitim özgürlüğüne sahip olamamaları, çalışma hakkı ve zorunlu işçilik politikaları, topraklarına el konulması, dini özgürlüklerinin ellerinden alınması, çocuk sahibi olamamaları ve zorunlu kürtaj politikaları sadece bölge halkının karşılaştığı sorunlardan bazıları.
Tüm bu yaşananlara şahit olan bizlerin Arakanlılara karşı tarihi ve insani sorumlulukları çok büyük. 1870 yılında Burma’daki Ava Sultanının sadrazamının Osmanlı Devletine gönderdiği mektup bize çok şey anlatır. II. Abdülhamid döneminde Osmanlı’nın Asya’daki faaliyetleri neticesinde padişah Hindistan, Çin ve Myanmar Müslümanları arasında popüler olmuştu. 1897’de Türk-Yunan Savaşı çıkınca Asya’daki Müslümanlar hemen yardım toplayarak Türkiye’ye gönderdiler. Savaş kısa bir süre sonra Osmanlı’nın zaferiyle sona erdi.
Osmanlının savaşı kazanmasında Asya’daki kardeşlerimizin maddi ve manevi destekleri var. Onlar ellerinde ne varsa Osmanlı’daki kardeşleriyle paylaşmış ve torunlarının devletin devamını sağlamasına vesile olmuşlardı. Yine Hicaz demiryoluna yardım edenler arasında Arakanlı Müslümanlar da bulunmaktaydı. Onun için Osmanlı Arakan’dan yardım gönderenlere Hicaz demiryolu madalyaları göndererek teşekkürlerini ifade etmişti.
Bugün Burma’da bulunan Türk Şehitliğinde, esir düşen Osmanlı askerleri İngilizlere tutsak düşmüş, 2 bin askerimiz yol, demiryolu, köprü ve suni göl yapımında işçi olarak çalıştırılmıştı. Hatta Yangon ile Thayet arasındaki 9 bin km demiryolu esir düşen Osmanlı askerleri tarafından yapılması bizi bir şeyler yapmaya zorlamalıdır.
Murat Uyar
Türkiye Diyanet Vakfı
Projeler ve Yurtdışı Hizmetler Müdürü
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın