Diyânet teşekkürün büyüğünü hak etti!
Araştırmacı-yazar Abdülkadir Arslanoğlu, Diyânet İşleri Başkanlığının, engelli yüz elli vatandaşımızı Umre’ye götürme meselesini kaleme aldı.
İşte o yazı;
DİYÂNET TEŞEKKÜRÜN BÜYÜĞÜNÜ HAK ETTİ!
Engelli vatandaşlarımız, yüceler Yücesi Rabbimizin kendilerini, bu dünyada fiziksel, bazen de zihinsel bir noksanlıkla sınadığı/imtihan ettiği şanslı kullardır. Şanslı diyorum, zira bu dünya’da karşı karşıya oldukları imtihanı sabır ve tevekkülle karşılamaları, yaşama sebat ve azimle tutunmaları, isyânı ifâde eden bir davranış içinde olmamaları halinde; âhiretteki mükâfatları, normal insanların imreneceği biçimde çok yüksek olacaktır…
HEPİMİZ POTANSİYEL BİR ÖZÜRLÜ ADAYIYIZ!
Şu anda hiçbir fiziksel ve zihinsel eksikliği olmayan, sağlıklı insanlar da her an yaşayacakları bir kaza veya bir sağlık problemi sebebi ile “fiziksel veya zihinsel özürlü” hâle gelebilirler. O açıdan, özürsüz insanlar her an böyle bir durum içinde olabileceklerini hatırdan çıkartmamalıdırlar!
ENGELLİ KARDEŞLERİMİZ, BİZE ALLÂH’IN EMÂNETİDİRLER!
Bu güniçin, fiziksel veya zihinsel bir engeli olmayan sağlıklı kardeşlerimiz, çevrelerinde ki engelli ve özürlü kardeşlerimize muazzam bir hoşgörü göstermek ve onlara karşı saygıda kusur etmemek durumundadırlar. Yardıma ihtiyacı olan engelli bir kardeşimize el uzatmak dinimizin, insanlığımızın ve töremizin gereğidir…
DİYÂNET İŞLERİ BAŞKANLIĞINI KUTLUYORUM!
Gelelim Diyânet İşleri Başkanlığının, engelli yüz elli vatandaşımızı Umre’ye götürme meselesine; Evet nasıl ki bizler çevremizde ki özürlü vatandaşlarımıza karşı sorumlu isek, Devletimizin bütün kurumları da öylece sorumludur…
Allâh var, Devletimiz son yıllarda, geçmişin hiçbir döneminde görülmemiş bir sorumluluk bilinci ile yaklaştı bu meseleye. Aile ve Sosyal Politikalar ve Sağlık Bakanlığımız başta olmak üzere bir çok devlet kurumu, âdeta seferber oldular… “Evde sağlık hizmetleri”, “özürlü ve özürlü bakıcı maaşı” gibi imkânlarla rahat bir nefes aldı hem özürlülerimiz, hem de özürlü yakınlarımız…
Özürlü kardeşlerimiz için yukarıda isimlerini saydığımız kurumların başlattığı bu seferberliğe, hamdolsun Diyânet’te dâhil oldu… Diyanet, böylesi önemli bir konunun ve çalışmanın dışında kalamazdı. Bu kardeşlerimizin ihtiyacı olan mânevi destek, ancak Diyânet tarafından verilebilirdi.
Özürlü kardeşlerimizin yaşadıkları fiziksel ıstırabın en önemli ilacı, şüphesiz moral ve motivasyondur. İşte, Diyânet İşleri Başkanlığımız, bu kardeşlerimizin ihtiyacı olan mânevi rehabilitasyon ve restorasyon çalışmasının icracısı olacak.
Diyânet İşleri Başkanlığı, bu kapsamda yürüttüğü kıymetli çalışmaları, yurdun dört bir tarafından dâvet ettiği, yüz elli özürlü kardeşimizi Umre’ye götürmekle taçlandırdı…
Umre’nin, hem mal, hem de bedenen yapılan bir ibadet olması, engelli kardeşlerimiz için îfâsı, iki açıdan da büyük zorluklar içeriyordu. Diyânet İşleri Başkanlığımız her iki hususta da bütün sorumluluğu üstlenmiş, işi, engelli kardeşlerimiz için mümkün hâle getirmiş…
UMRE; ÜZERİNE RAHMET’İN YAĞDIĞI O “EMİN BELDE” YE YAPILAN YOLCULUĞUN ADIDIR…
Şüphesiz Hac’dan sonra dünyanın en güzel ve en kıymetli seyahati olan umrenin bir çok tarifi vardır. B
ize göre de Umre demek: Gönüller Sultânı Efendimizin Dünya’ya gözlerini açtığı Mekke’ye, yine Muhammed Aleyhisselâm’ın göz, parmak ve ayak izlerinin olduğu; Kâbe’ye, Hâcer’ül Esved’e, Makam-ı İbrâhim’e, Safâ ile Merve’ye gitmek; sevdası ve hasreti yüreklerimizi dağlayan rahmet Elçisi’nin gördüğü yerleri görebilmek, dokunduğu yerlere dokunabilmek demektir.
Umre demek; Hz. Cebrâil’in kanatları üzerinde taşıdığı vahi ile Hira’ya inişini, büyük Elçiyi tazimle selamlayışını görebilmek demektir.
Umre demek; Bedir ve Uhud meydanlarında, on beş asır öncesinden gelen kılıç-kalkan seslerinin yankısını işitmek, Peygamber eli ile yapılan büyük cihadı görebilmek, büyük Nebi’nin çektiği ezâ ve cefâyı hissedebilmek demektir!
Umre demek; Meleklerin rehberliğinde, asrı saâdete yapılan yolculuk demektir.
Umre demek; Rahman’ın “Emin” dediği belde de olmak demektir.
Ve yine Umre demek; Efendimizin medfun olduğu, Mescid’i Nebevî’ye gitmek, yani Peygamber Aleyhisselâm’ın yüksek huzurunda nefes alıp vermek, bu dünya ile irtibâtı koparıp, rahmet rüzgarlarının estiği, bambaşka bir âleme yelken açabilmek demektir…
Rabbim şu ânâ kadar gidememiş olanlara, bir an evvel gidebilmeyi nasîb eylesin…
Şimdi, yüz elli özürlü kardeşimize ve tabi ailelerine bu sevinci, bu mutluluğu ve bu bahtiyarlığı yaşatan Diyânet İşleri Teşkilâtına gönülden teşekkür ediyorum ve bu aziz hizmetin aralıksız devam etmesini arzuladığımı ifâde etmek istiyorun…Selâm ve duâ ile…
Abdülkadir Arslanoğlu
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın