Din Görevlisi ve İrşad Faaliyetleri - 2

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Din Görevlisi ve İrşad Faaliyetleri - 2
Bir önceki yazımızda, din görevlilerinin cami içindeki irşad faaliyetleri kapsamında önemli bir yer işgal eden Namaz mevzuunda fikirlerimizi paylaşmış, "namazın aradan çıkarılacak bir iş olmadığı" üzerinde durmuştuk; ve sözlerimizi, "Namaz aradan çıkarılacak bir iş değil, müminin baş tâcıdır, Mirâcı'dır… Din görevlisi için de, en değerli kulluk vazifesini cemaatiyle birlikte ifa ettiği ulvî bir irşad görevidir." cümleleriyle bitirmiştik. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.

(Cuma Namazı Hutbelerinin Önemi)

Kıymetli okuyucum.

Bir önceki yazımızda, din görevlilerinin cami içindeki irşad faaliyetleri kapsamında önemli bir yer işgal eden Namaz mevzuunda fikirlerimizi paylaşmış, "namazın aradan çıkarılacak bir iş olmadığı" üzerinde durmuştuk; ve sözlerimizi, "Namaz aradan çıkarılacak bir iş değil, müminin baş tâcıdır, Mirâcı'dır… Din görevlisi için de, en değerli kulluk vazifesini cemaatiyle birlikte ifa ettiği ulvî bir irşad görevidir." cümleleriyle bitirmiştik. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Namaz kişisel ve cemaatle ifa edilen bir ibadet biçimi olması yanında bir irşad vesilesidir aynı zamanda… Çünkü namazdaki dinî tecrübe, dinî duygularda hareketlenme, kişinin manevi hayatı için önemli katkılardır. İmamın cehren/açıktan okuduğu ayetlerin oluşturduğu lâhutî iklim, her bir mümin için manevi haz ve lezzet duyduğu bir ziyafet gibidir. Bu sebeple, namazı bu yönüyle bir irşad vesilesi kılmak için din görevlisinin, okuduğu ayetlerin manasına vâkıf olması son derece önemlidir. Okuduğu Kur'an, önce ona hitab etmeli, önce onu kuşatmalı ve önce ona tesir etmelidir. Bunlar gerçekleşmeden, cemaate tesiri söz konusu olamaz. Bu duygular içinde kıldırılacak bir namaz, cemaat olan her bir ferdin, aynı hissiyatı bir kez daha yaşamak için fırsat kollamasına da, cemaate müdavim olmasına da önemli bir vesile olacaktır. Gelelim, namaz sonrasında yapılabilecek irşad faaliyetlerine…

NAMAZDAN SONRA YAPILACAK KISA SOHBETLER

Asr-ı Saadet'te Sevgili Peygamberimiz (sav) namaz sonrasında ashabıyla birlikte kısa süreliğine Mescid-i Nebevî'de vakit geçirirdi. Sorusu olan sorar, cevaplardı… Rüyasını yorumlatmak isteyene görülen rüyayı tabir ederdi. Namaz sonrasındaki vakit, din eğitimi-öğretiminin devam ettiği, maddi-manevi tahsilin, ilim-irfanın elde edildiği zamanlar olurdu O'nunla birlikte… İşte bir Asr-ı Saadet geleneği, bir Sünnet-i Seniyye örneği olarak namaz sonrasındaki kısa zaman dilimlerinde, din görevlisi de cemaatine bir şeyler aktarmalı, sorusu olan sormalı, cevaplar almalıdır. Şayet sorulan soruya dair yeterli bilgiye sahip değilse araştırıp neticeyi bildireceğini ifade etmek de zarif ve doğru bir davranış olacaktır.

Üniversitede görev yaptığımız alan Din Eğitimi Anabilim Dalı olması hasebiyle, bu konuda yapılan pek çok araştırma sonuçları ve şahsî gözlemlerimiz neticesinde diyebiliriz ki, din görevlilerinin namazlardan sonra paylaştığı ayet ve hadis mealleri; bunlara dair kısa açıklamalar hem kalıcı hem de etkili sonuçlar vermektedir. Hele bu konuda bir süreklilik/devamlılık söz konusu ise bu faaliyet, cemaate devam eden her bir ferdi, dinî bilgiler ve ayet-hadis kültürü konusunda ciddi bir birikime kavuşturmaktadır. O sebeple din görevlisi, bu vakti kıymetli bir irşad vesilesi olarak görmeli ve bu önemli fırsatı kaçırmamalı; en verimli bir şekilde değerlendirmeye çalışmalıdır.

HAFTANIN EN ÖNEMLİ BULUŞMA ANI: CUMA HUTBELERİ

Değerli okuyucum.

Önceki yazılarımızdan birinde bir vesileyle değindiğimiz Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen Türkiye'de Dinî Hayat Araştırması'nda ortaya çıktığı üzere, ülkemizde Cuma namazı kılanların oranı W,4 oranındadır. Yaklaşık olarak her iki kişiden birinin Cuma namazına geldiği düşünülecek olursa, din görevlisi, Cuma günlerine ayrı bir önem atfetmeli, camisine gelen her bir ferde, bir sonraki cumaya daha bir istek ve arzuyla gelmesine vesile olacak ve sadece cumaları değil vakit namazlarını da kılmaya arzulu hale gelecek biri olmasına vasıta teşkil edecek gözle-gönülle bakmalı, bu hususta ideali yüce, himmeti âli olmalıdır. Bunun için de öncelikle okuyacağı hutbeyi önceden çok iyi çalışmalı ve âdetâ kendine mal etmelidir.

Yine bilinmelidir ki, hutbe irad ederken doğru telaffuz, tonlama ve vurgulama hususlarına dikkat veya özensizlik, o hutbeyi etkili ya da etkisiz kılmaktadır. Din görevlisi bunun farkında ve şuurunda olmalıdır. Ne var ki, sözlü geleneğin en önemli unsurunu teşkil eden hutbelerin, gereği gibi farkında olduğumuz; ona hak ettiği değeri verdiğimizi söylemek mümkün değil maalesef… Bu hususta yapılması gereken çok şey var; onlardan ilki de din görevlilerinin, hutbelerini ya bizzat kendileri yazmaya gayret etmeleri ya da merkezi sistemle gönderilen hutbe metinlerini edinir edinmez okumaya ve üzerinde çalışmaya başlamalarıdır. Bu hazırlık çalışması, minberde o hutbeyi irad edecek olan hatibi, etkileyici bir hitabeye muvaffak kılacaktır. Şurası bilinmelidir ki, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir konuşmacı eline verilen metni hiç okumadan, hiç üzerinde düşünmeden, hiç o metne emek vermeden çıkıp da konuşma yapmaz, hitabede bulunmaz!... Eşyanın tabiatına aykırı olan bu durumu maalesef geçmişte biz bazı din görevlilerinde müşahede ettik. Şimdi var mıdır bilmiyorum ve olmadığı yönünde hüsn-i zan besliyorum ama elindeki hutbe metnindeki "Muhterem müminler!" hitabını bile kağıttan okuyan hatipler gördük. Tek sebebi: Bir kez bile o metni okumadan hutbeye çıkmak!...

Sözlü geleneğin en önemli örneklerinden biri olduğunu söylediğimiz hutbelerin cemaat üzerindeki etkisini arttırmak için ikinci bir husus, cemaatin hutbeye hazırlanmasıdır. Eğitim-öğretimde "hazır bulunuşluk" hali son derece önemlidir. Ancak ne var ki ülkemizde cemaatin çoğunluğu Cuma günleri camilere hutbeyi can kulağıyla dinlemeye "hazır halde" gelmemektedir. Son anda yetişilen Cuma namazının sünnetinden sonra minberdeki hatibi dinleyen cemaatin kahir ekseriyeti, söylenenlere kulak veren kişiler görüntüsünde değiller maalesef. Hutbe okunurken ikili konuşmalar/sohbetler; gençlerin elinde hala uğraşmaya devam ettikleri cep telefonları, verilen bilgilerin cemaat içindeki bu gibi kişiler için bir kıymet-i harbiyyesinin olmadığını düşünmemize yol açmaktadır.Bundan dolayı, kanaatimizce, zaman zaman vaazlarda ve özellikle hutbelerde, bu hususlara dair uyarılarda bulunmak; hutbe okunurken konuşmanın, başka şeylerle meşgul olmanın dinî açıdan sakıncalarını dile getirmek gerekmektedir. Ayet ve hadislerden örülü hutbeler birer Kur'an tefsiridir ve mutlaka bizler, "Kur'an okunduğu zaman ona kulak verin ve susarak dinleyin ki, Allah'ın rahmeti sizi kuşatsın" (A'râf, 204) ayetinin muhatabı olduğumuz hususunda cemaatimizi zaman zaman uyarmalıyız. Susarak dinlenilmeyen ayetler, Kur'an'a karşı saygısızlık olduğu gibi yukarıdaki ayetten çıkarılacak sonuca göre, muhatab olacağımız şey Allah'ın rahmeti değil bunun zıddı olan gazabı olacaktır. Bu önemli konuda cemaatini uyarmak da din görevlisi üzerine bir vecibedir. Zira can kulağıyla dinlemeden, hutbeden etkilenmek ve bir şey anlamak/almak mümkün olmamaktadır. Bir atasözümüzle konuyu tamamlayalım. Hikmetli sözler söyleyen ecdadımız der ki: "Bitkiler topraktan; insanlar kulaktan beslenir." Duyduklarımız, aynı zamanda ruh dünyamızı besleyen manevi gıdalarımızdır. Ama kulak vererek duyduklarımız… Can kulağını açarak işittiklerimiz…

Bu önemli konuya, diğer hususları ele alacağımız yazıyla devam edeceğiz. Sağlık ve esenlik dileklerimle…

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
Ecdada büyük saygısızlık! Durdurun bu rezaletiÖnceki Haber

Ecdada büyük saygısızlık! Durdurun bu re...

100 İlçenin Yeni Müftüleri AtandıSonraki Haber

100 İlçenin Yeni Müftüleri Atandı

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!