Devletin zirvesini Olağanüstü Din Şûrası Topladı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, \"15 Temmuz Darbe Girişimi ve Din İstismarına Karşı Birlik, Dayanışma ve Gelecek Perspektifi\" başlıklı tek gündem maddesi ile toplanan Olağanüstü Din Şûrası\'nın açılışına katıldı.
Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, "15 Temmuz Darbe Girişimi ve Din İstismarına Karşı Birlik, Dayanışma ve Gelecek Perspektifi" başlıklı tek gündem maddesi ile toplanan Olağanüstü Din Şûrası'nın açılışına katıldı.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı tarafından düzenlenen FETÖ'nün darbe girişimi sonrası tarihinde ilk kez olağanüstü toplanan Din Şûrası’nın açılış konuşmasını yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şûranın hayırlara vesile olmasını dileyerek, "Milletin emrinde ve Din-i Mübin-i İslam'ın hizmetinde bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığımıza, bu önemli şûrayı düzenlediği için teşekkür ediyorum." dedi.
Türkiye'nin son 3 yıldır çok önemli gelişmelere sahne olduğuna işaret eden Erdoğan, 15 Temmuz gecesi yaşanan silahlı darbe girişiminin, bu sürecin en kanlı ve en cüretli boyutunu teşkil ettiğine dikkat çekti.
“Bu hain yapının kanserli bir hücre gibi sürekli büyümesi, işte bu dini değerleri öne çıkartan kimliği sayesinde mümkün olmuştur…”
"Devlet ve millet olarak bekamızı yakından ilgilendiren bu gelişmelerin odağında yer alan Fetullahçı Terör Örgütü'nün özelliği, kendisini bir dini yapı, bir cemaat, bir eğitim-öğretim hizmetinde bulunan kuruluş olarak gösteriyor olmasıydı" ifadesini kullanan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Esasen bu hain yapının 40 yıldır toplumumuz içinde kanserli bir hücre, bulaşıcı bir virüs gibi yaşayabilmesi ve sürekli büyümesi, işte bu dini değerleri öne çıkartan kimliği sayesinde mümkün olmuştur. Zaman zaman duyardık, 'İşte efendim bunlar silahlı bir örgüt değil.' Biz de kendilerine derdik ki 'Yanlış bir tespitin içerisindesiniz. Bunlar silahı vakti saati geldiğinde en iyi kullanabilecek bir örgüttür.' 'Nasıl olur' dediklerinde de 'Bakın bunlar Silahlı Kuvvetlerimiz içinde örgütlenmiş ve vakti saati geldiğinde oradaki silahları millete doğrultabilecek karakterde olan bir örgüttür.' İnanmazlardı, inanmıyorlardı. Tabii bunları kalkıp meydanlarda açık açık söyleyebilecek noktada değildik. Sadece bunlar özel toplantılarımız, görüşmelerdi. Şimdi bu ortaya çıkınca o dostlar gelip 'Haklıymışsın' demeye başladılar."
“Rabbim de milletim de bizi affetsin…”
"Her şeye rağmen bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin." diyen Erdoğan, şöyle konuştu:
"Peygamberimizin ifadesiyle, 'Müslüman başına sevinecek hal geldiğinde hamdeden, sıkıntı geldiğinde de sabreden' kişidir. Çünkü onun için böylesi hayırlıdır. 15 Temmuz milletçe maruz kaldığımız yakın tarihimizin en büyük sıkıntılarından biriydi. 79 milyon hep birlikte, sabırla, cesaretle, metanetle, dirayetle yürüttüğümüz mücadele sayesinde hamd olsun bu sıkıntıyı def ettik. Hiç şüphesiz 15 Temmuz gecesi ne kadar kara başlamışsa sabahı da o derece aydınlık sonuçlanmıştır. Artık bir yandan ülkemize, milletimize yönelen bu hain saldırının müsebbiplerinden hesap sorma, bir yandan da muhasebe yapma zamanıdır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından bazı bölümler şöyle:
“15 Temmuz gecesi, minarelerden ezanlar, salalar okunmamış olsaydı o manevi hava eksik kalırdı…”
Türkiye'nin, yaşadığı bu tecrübeden yola çıkarak her alanda olduğu gibi dini hayat, dini müesseseler konusunda da kendini sorgulamaya, kendine çekidüzen vermeye ihtiyacı vardır. Her zaman güzel konuşmaları bulunan Diyanet İşleri Başkanı'na, bugün yaptığı çok daha farklı, çok daha anlamlı konuşması sebebiyle teşekkür ediyorum. Diyorum ki özellikle de 100 bin gibi bir kadroya sahip olan Diyanet camiamız, artık bu işi üstü örtülü götürmemelidir. Ama şunu bilelim ki hedefte sadece Fetullahçı Terör Örgütü yoktur, bölücü terör örgütü de bizim hedefimizdedir. Bingöl'de 7 polisimiz, ondan önce 6 erimiz yine bölücü terör örgütü PKK tarafından şehit edildi. Bütün bunlara karşı bu mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdürmemiz lazım. Kürt kardeşlerimizin bu terör örgütüne prim vereceğine ben inanmıyorum. Biz bu ülkede Türk'üyle, Kürt'üyle, Arap'ıyla, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Roman'ıyla, Boşnak'ıyla, Arnavut'uyla kardeşiz. Ama bunları en ideal işleyecek olan kim? 1. derecede ben inanıyorum bölgedeki kanaat önderleri ve özellikle imam müezzin kardeşlerim. 15 Temmuz gecesi, minarelerden ezanlar, salalar okunmamış olsaydı o manevi hava eksik kalırdı. Onlar okununca işin manevi yönü de güçlenmiş oldu.
“Tevhid ve vahdet sancağı altında birleşmek mecburiyetindeyiz…”
“Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli"ne inanıyoruz ve bu yolda yürüyeceğiz. Bu musibet, bizim için bir fırsat olmuştur. Bin 400 yıllık birikimi en güzel şekilde değerlendirerek bünyemizi baştan sona kontrolden geçirecek, eksiklerimizi tamamlayacak, hatalarımızı düzeltecek bir süreci hep birlikte başlatmalıyız. Bunu şimdi yapmazsak yarın benzer başka sapkınlıklarla uğraşmaya devam ederiz. 15 Temmuz gecesi o yükselen salaları duyunca gözünü kırpmadan tankların, helikopterlerin, uçakların üzerine giden milletimize bunu borçluyuz. Ülkemizin maddi ve manevi tüm birikimlerine sahip çıkarak fitne ve fesat odağı haline dönüşme emaresi gösteren dini, etnik, ideolojik her türlü tehdide karşı 'tevhid ve vahdet' sancağı altında birleşmek mecburiyetindeyiz. Bunu başarmamız lazım. Şûramızın işte tüm bu meselelerinin tezekkür ve tefekkür aynı zamanda müzakere edileceği bir platform olacağına inanıyorum.
“Din görevlileri camilerde bütün dünyaya demokrasi dersi verdi…”
TBMM Başkanı İsmail Kahraman da darbe girişimine karşı başarıda herkesin hissesi olduğunu belirterek, kendilerinin TBMM'de, din görevlilerinin camilerde, polisin sokakta, vatandaşların ise her yerde direnerek bütün dünyaya bir demokrasi dersi verildiğini vurguladı.
Ezan ve salalarla bütün milletin uyandırıldığını, canlandırıldığını anlatan Kahraman, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mayası son derece sağlam bir milletimiz var. Hepimizin büyük sorumluluğu var, sahip çıkmamız gereken bir dinimiz, dinimizi en doğru şekilde anlatmak zorunda olduğumuz bir milletimiz ve bir dünya var. Bizler ne aldatan ne aldanan olmadan dinimizi en iyi şekilde anlatmak zorundayız. Yaşadığımız olayların tekerrür etmemesi ve gelecek nesillerin güven içinde yaşamaları için herkese büyük sorumluluk düşmektedir. Hiçbir boşluk bırakmadan, bizler sorumluluğumuzu yerine getirmek zorundayız. Aksi takdirde bıraktığımız boşlukları birtakım şarlatanlar yine dolduracak ve başka kâinat imamları kendilerine diyenler, istismarlarına devam edeceklerdir."
“DAEŞ'in yaptığı vahşet nasıl İslam adına onaylanmıyorsa 15 Temmuz'da halkın üzerine bomba yağdıranları da Müslüman olarak kabul edemeyiz…”
Kahraman, Müslümanın bilgili olmak durumunda bulunduğunu vurgulayarak, "Bilgisiz Müslümanın karanlık tünelde fenersiz yol alan kişi olduğunu unutmamalıyız. Bilgiyle kendi önünü aydınlatmayan bir Müslüman aldatılmaya mahkûmdur." dedi.
DAEŞ'in, Suriye ve dünyanın başka ülkelerinde yaptığı vahşet nasıl İslam adına onaylanmıyorsa 15 Temmuz'da halkın üzerine bomba yağdıranları da Müslüman olarak kabul etmediklerini bildiren Kahraman, milletin onayını almamış hiçbir işin de başarılı olma şansı bulunmadığını söyledi.
“FETÖ, İslam dünyasının görmüş olduğu en aşağılık irtidad hareketidir…”
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ise şûrada ele alınacak konunun, tarihi bir öneme haiz olduğuna işaret ederek konuşmasında şu hususları belirtti:
"Haricilerinden, Hasan Sabbah'ın fedailerine kadar İslam dünyası, İslam tarihi boyunca nice ihanetler gördü, nice sapkın inançlı insanların kendisini içeriden hançerlemeye çalıştığı dönemlere şahit oldu. Ama hiç abartısız söylüyorum ki, ta İslam'ın ilk günlerinden, irtidad tarihinin ilk anlarından itibaren İslam dünyasının görmüş olduğu 'en iyi organize olmuş, en aşağılık irtidad hareketi, en aşağılık ihanet hareketi, bu harekettir. Bu hareketin bütün yüzleriyle ortaya çıkarılması gerekiyor. Dini camiamıza düşen, Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Din Şûrası vasıtasıyla din âlimlerimize düşen, bu ihanet fikirlerini, İslam'ın tarihinden, İslam'ın fikriyatından da kazıyıp atmak, bunları tarihin çöplüğüne gömmektir. Şimdi geçmişi bırakıp bundan sonra, bunların ve buna benzer düşünce sistematiğine sahip olanların İslam'ın fikriyatından çözülüp atılması, kazınıp çöplüğe atılması için çok titiz, çok gayretli çalışmamız gerekiyor.
“Kendi topluluklarının bağlı olanlarını mümin, onların dışındakileri irtidad içerisinde tanımlamışlardır…”
"Biz, 'Ya eyyühellezine amenü' ya da 'Ya eyyühen nas' ifadesiyle hitabına başlayan Cenab-ı Allah'ın kulları ve onun ortaya koyduğu dinin müminleriyiz. Bunlar, en temel olarak, ontolojik olarak bu alana tecavüz etmiş ve Müslümanların birliği ve eşitliği fikrini ortadan kaldırarak sadece kendi cemaatleri içerisinde, kendi topluluklarının bağlı olanlarını mümin, onların dışındakileri en iyimser ihtimalle 'müellefe-i kulub' hatta önemli bir kısmını irtidad içerisinde tanımlamışlardır. Bu, yeni bir şey de değildir. Yıllardır bu grubun bu şekilde hareket ettiğini ve müminler arasında eşitlik ilkesini ortadan kaldırarak İslam'ın en temel prensiplerinden birisini ortadan kaldırdığını biliyoruz.
Önemli bir mesele ise 'alenilik' meselesidir. İslam'ın bütün inançlarının ve öğretisinin, Hazreti Peygamberimizin özellikle Mekke devrinden sonra bütünüyle aleni olduğu gerçeğidir. Bu çerçevede bu topraklarda yaşadığınız İslam geleneğinin de iki temel kurumu olan 'medreselerin ve dergâhların' ortak özelliği, halka açık olmasıdır. Bunlarsa ortaya koydukları ışık evleri vasıtasıyla gelene de gidene de sansürlü bir şekilde bu yerleri açmış, tabiri caizse İslam'ın en temel müesseselerinden birisi olarak alenilik müessesini ortadan kaldırarak, buraları birer mescid-i dırar haline getirmiştir. Yıllarca da bu şekilde Müslümanları cami bütünlüğü içerisinden uzaklaştırmayı, ne yazık ki kendi açılarından da başarmışlardır. Bu özelliğiyle tam manasıyla içe kapalı, batıni bir örgütlenme modeliyle, diyebiliriz ki modern bir masonluk teşkilatı olarak karşımıza çıkmış sözde bir dini örgütlenmeydi. Şimdi bunların bu yüzlerini çok daha açık görüyoruz ama çok daha aleni bir şekilde bunların ortaya konulması lazım."
"Allah'ın son dinini, başka dinlerle bütünleştirerek belamlaşma sürecine girdiler…"
Bizim için peygamberlerden başka hiç kimsenin 'İsmet' sıfatı olmadığı aşikardır. Ama bunlar yıllarca hem de en aleni vasıtalarıyla liderlerinin masumiyet fikrini, hatadan münezzeh fikrini ortaya koyacak çok büyük hataların içerisinde oldular. Bu şekliyle diyebiliriz ki firavunlaştılar. Firavunun da en önemli özelliklerinden birisi, kendisinin hatadan münezzeh, yaptıklarının da sorgulamadan uzak olduğuna inanması ve inandırılmasıydı. Ontolojik olarak en önemli hususlarından birisi, İslam'a aykırı en önemli alanlarından birisi de dinler arası diyalog arasında ortaya koydukları son derece sapkın bir inanıştır. Bunlar bu anlamda aslında yeni bir din, Allah'ın son dinini başka dinlerle bütünleştirerek yeni bir din ortaya koymak bakımından da ontolojik olarak belamlaşma sürecine girdiler ve tam manasıyla bu konuda büyük hezeyanlar ortaya koydular. Ayrıca bu örgütün en önemli meselelerinden birisi de diğer Müslümanları kendilerinden ayrı kabul etmeleri, ayrı telakki etmeleridir. Bir insanda 99 tane mümin işareti olsa kendilerinden olmadıkça, bu insanları, bu müminlere kendi daireleri içerisinde İslam hukukunun fertleri olarak görmediler, İslam hukuku çerçevesinde mümin kardeşleri olarak görmediler. Epistemolojik olarak en büyük problemleri ise ehli sünnet ana gövdesinden ayrılan çok önemli bir özellik olarak takiyeyi, imanın bir haline getirmiş olmalarıdır. Bunların hem inançlarının merkezinde hem örgütlerinin merkezinde takiye en önemlilerinden birisiydi."
"Şimdi hep beraber yaraları sarma zamanıdır…”
Milletimize çok büyük bir tahribat açtıkları, milletin zihninde derin yaralar oluşturdukları kuşkusuzdur. Şimdi hep beraber, bu yaraları sarma zamanıdır. Bu yaraları sararken asla ve asla bu örgütle ilgili, irtibatlı, iltisaklı olan hiç kimseye karşı merhametli olmayacağız. Hiç kimse endişe etmesin, bunlar yapılırken bunlarla hiçbir şekilde gönül bağı, irtibatı ve iltisakı olmayan hiç kimseye de haksızlık yapılmayacak, zulmedilmeyecektir. Din camiamızın ve Türkiye'deki din âlimlerinin vazifesi de bu adamları, İslam tarihinin, İslam fikriyatının bütün tarihinden kazımak ve bunları milletin gönlünden, zihninden İslam'la ilgisi olmayan karanlık bir örgüt olarak tamamıyla kazıyıp atmaktır."
Program, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı. Hafız Ali Tel tarafından Kur'an-ı Kerim okunmasının ardından şehitler için dua edildi.
Diyanet İşleri Başkanlığı Olağanüstü Din Şûrası'na, eski Diyanet İşleri Başkanları, Din İşleri Yüksek Kurulunun mevcut ve önceki üyeleri, Başkanlığın hizmet birimi başkanları, müftü ve vaizler arasından tespit edilen kişiler, Milli Eğitim Bakanlığı, ilahiyat fakülteleri ve diğer birçok kurumdan üye ve temsilciler ile kariyer uzmanlarından oluşan yaklaşık 300 kişi katıldı.
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın