Devleti dindar halkla barıştıran imam hatip neslidir
İlkokula köyde başladım şehirde tamamladım. O yıllarda İmam Hatip Okullarının orta kısımları yoktu. İlçemizde İmam Hatip Okulunun orta kısmı açılacak diye ilkokuldan mezun olduğum 1976 senesinde ortaokula gitmemiştim. Galiba bina bulamadıkları için o yıl eğitim faaliyetine başlayamamıştı. Ailemin tercihi olarak kayıp bir yılın insan hayatında ne denli önemli olduğunu umursamadan bir eğitim dönemi bekledim.
İlkokula köyde başladım şehirde tamamladım.
O yıllarda İmam Hatip Okullarının orta kısımları yoktu. İlçemizde İmam Hatip Okulunun orta kısmı açılacak diye ilkokuldan mezun olduğum 1976 senesinde ortaokula gitmemiştim. Galiba bina bulamadıkları için o yıl eğitim faaliyetine başlayamamıştı. Ailemin tercihi olarak kayıp bir yılın insan hayatında ne denli önemli olduğunu umursamadan bir eğitim dönemi bekledim.
Ertesi yıl şehir merkezinde kasaplar hali dediğimiz arastada Belediyeye ait işyerlerini sınıflara dönüştürmek suretiyle İskilip İmam Hatip Okulu açılmıştı. Rahmetle, minnetle anıyorum. Tavukcu Hoca lakaplı Kur’an öğretme aşığı Hocamızı. İmam Hatip Okulunun açılmasında çok büyük gayretleri olmuştu. Özellikle o yıllar halkın manevi ihtiyaçlarına cevap veren bir cemaatin ısrarla ve düşmanca karşı çıkmalarından dolayı talebe bulmakta zorluk çekildiği yıllardı. Yani talebesi olmadan da okul açılması mümkün değildi. İşte Rahmetli Hocamız görevli olduğu Kuran Kursunda ki tüm talebelerini İmam Hatip Okuluna kayıt yaptırmalarına öncülük yapmıştı. Ön kayıt için evraklarımızı, Rahmet’linin görevli olduğu Çakmak Dede Kur’an Kursu’na teslim etmiştik.
Benim sınıf numaram altmış dokuzdu. Yanlış hatırlamıyorsam sınıf mevcudumuz seksen kişinin üzerinde idi. Talebelerin hemen hepsi köy çocukları idi. Şehirli aile çocukları çok azdı. İskilip Lisesi’nin, Ortaokulu’nun ve Sanat Okulu’nun devasa eğitim binalarının karşısında bizim kasap dükkanlarının arasında işyerlerinden dönme sınıflarda eğitime başlamamız hiç umurumuzda değildi. Hem dinini öğrenmek hem de mezun olduktan sonra camilerde devletin görevlisi olarak vazife alacak olmanın verdiği mutluluk ailelerimizde ve bizlerde moral kaynağı oluyordu.
Okulumuzun ilk kurucu Müdürü Hüseyin Uğur’du. Müdür Yardımcısı da Rahmetli Ahmet Turgut Hocamızdı. İdareci olan bu hocalarımızın bizleri siyasetten uzak tutma çabaları, ilerde imam cüppesi giyip her siyasi görüşten insanların önünde mihraba geçme görevinin siyaset üstü bir görev olduğu bilincini aşılamak için bizlerin istikballerini düşünerek gayret gösterdiklerini yıllar sonra idrak edebildik. MSP geleneğinden gelen bir ailenin çocuğu olmama rağmen MHP yi Matematik Öğretmenim Alaaddin Akel ile tanıdım ve bir ara yakınlaşmıştım. Meslek derslerimin diğer derslerime oranla zayıflığı sebebiyle Mehmet Ali Çuhadar hocamızın gazabına uğramıştım. Çuhadar Hocam aslında haklıydı. Meslek dersleri dışında ki derslerden yüksek notlar alırken Kur’an ve Arapça derslerinden zar zor geçer not almamın izah edilir bir tarafı yoktu.
Afganistan cihadının yoğun yaşandığı yıllardı. Afgan cihadını ümmetin cihadı olarak benimsemiştik. Sınıfımızda ki talebelerin bir çoğu yaz tatillerinde inşaat işçiliği yaparak biriktirdiği paralarla eğitim masraflarını karşılıyordu. Kendi yoksulluğumuza bakmadan İskilip’e gelen bir Afgan Mücahidi ile Afganistan’a gönderilmek üzere aramızda para toplamıştık.
Edebiyatı, Türkçe Öğretmenim Ahmet Yetim’le sevmiştim. Fikir dağarcığımın şekillenmesine en büyük katkıyı O sağlamıştı. İmam Hatipli olmanın önemini ayrıcalığını ve özelliğini Ahmet Yetim Hocamızla tatmıştık. Kitap sevgisini bana aşılayan Ahmet Yetim Öğretmenimdi. Kendisi Türkçe Öğretmenimiz olmasına rağmen donanımlı bir imam-hatipliler olarak yetişmemiz için çok caba sarf ederdi. Yazdığım bir hikayeyi O’nun dersinde okuduğumda sınıfa hitaben söylediği olumlu eleştirileri hiç unutamam. O yıllar yedi güzel adamın yayınladığı adeta bir edebiyat okulu vazifesi gören Mavera Dergisi vardı. Bende abonesiydim. Rahmetli Cahit Zarifoğlu tarafından yönetilen kabiliyetli okuyucuların hikaye şiir gibi çalışmalarını değerlendirdiği derginin son sayfalarında bulunan bir okuyucu köşesi vardı. Bugün benim çağdaşlarım arasında şiir hikaye yazan isimlere bakın mutlaka yolu o sayfaya uğramıştır. İşte Ahmet yetim Hocamın beni cesaretlendirdiği aynı hikayeyi Mavera Edebiyat Dergisi’ne Rahmetli Cahit Zarifoğlu’nun eleştirisini almak için göndermiştim. Rahmetli Zarifoğlu benim için Mavera gibi önemli bir derginin sayfalarında “doğuştan bir yazar olmalısın” ifadesi kullanması ve tam yarım sayfa benim hikayem hakkında not düşmesi çok mutlu etmişti beni.
Kendini İmam Hatip davasına adayan bir avuç insanın gayretli çalışmaları neticesinde üç yıl gibi bir süreçte milletin hayırları ile iki katlı yeni bir okula kavuşmuştuk. Mekân olarak şehir dışında olması hiç de umurumuzda değildi. Milletin hayırları ile yapılan teneffüslerde gezinebileceğimiz bahçesi olan sınıfları ve yeni bir bina olması en büyük sevincimizdi. Her ne kadar bir taraftan Devletin resmi okulu olmamıza rağmen diğer taraftan Devletin bize ikinci sınıf vatandaş gibi muamele etmesi sebebidir ki bizlerde her zaman bir gönül kırgınlığına sebep olmuştur. Birilerinin ısrarla devlet ile dinin birbirinden ayrı tutulmasına karşılık devletin dinimizle barışık yaşamasını sağlamak bizleri siyasallaşmaya iten baş nedenlerden olmuştur.
Okula başladığımızda Devlet bize “Lise” statüsünde resmiyet vermediğinden İmam Hatip Okulu olarak ve sadece mezuniyetten sonra camilerde imam-hatiplik vazifesi alabilecektik. Diğer bir ifade ile Üniversiteye gitme gibi bir şansımız yoktu. Sadece İslam Enstitülerinde eğitime devam etme imkanı vardı. İnançlı imanlı nesillerin yetişmesi adına bir avuç insanların verdiği mücadele sonucunda mezun olacağımız sene Devlet, okuduğumuz okulu “Lise” statüsüne çıkarmak suretiyle üniversite yolumuzu da açmıştı.
Seksenli ihtilal yılları ergenlik çağımıza denk gelmişti. Seksen öncesi sağ-sol çatışmasını bizim devre yaşamadı. Son zamanlarına rastladı. Askeri ihtilal süreci toplumda ki aşırı uçların kavgayla gürültüyle silahla ideolojinin olmayacağını öğretti. Her iki fraksiyona ait gençler kaba kuvvetin insanlığa yakışmadığını ihtilal sürecinde anladı. Bu sürecin sonunda her iki uçta yer almış insanlar daha sonra yakın dostluklar kurabilmişlerdir.
Şahsen ben her ne kadar Milli Görüş mücadelesi içerisinde yer alsam da kendimi “Özal Kuşağı” olarak nitelendiriyorum. O yıllar fikriyatın, hür düşünce ve teşebbüsün önünün açıldığı yıllar oldu. Rahmetli Turgut Özallı iktidar yıllarında Türk Milleti olarak kendimize güvenimizin arttığı Avrupa Medeniyeti karşısında ezikliğimizi üzerimizden atıp Dünyayı tanıdığımız yıllar olmuştu. Siyasetimizin de halk nezdinde karşılık bulmaya başladığı yıllardı o yıllar. Bugün dindar siyasetçilerin iktidar olması o yılların gençliğinin omuzlarında taşınmasındandır.
İmam hatip neslinin ve fikriyatının verdiği destansı mücadeledir ki Devletin dindar halkla barışmasına vesile olmuştur. Aynı düşünce ve fikriyatının devamı ülkemizde ki taklidi ve geleneksel din anlayışının yerine sünnetullah çercevesinde düşünen sorgulayan ve tahkik ederek asrın idrakine sunacak “Asımın neslinin” anlayışının hakimiyeti de gerçekleştirilecektir. İnşallah.
Fehmi YAĞLI / Mirat Haber
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın