Deizm gençlerin sorunu olabilir ama sebep yetişkinlerdir
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş şöyle demiş: “Deizm enteresan bir tuzaktır. Arkadaşlarınızı bu konuda uyarın gençler. Misyonerlik faaliyetlerini duymuşsunuzdur. Müslüman gençleri doğrudan kendi dinlerine çekmektense önce Müslümanlıktan uzaklaştırmayı hedefleyen bir tuzaktır. Bu tuzağa hiçbir Müslüman gencin düşmeyeceğini biliyoruz.”
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş şöyle demiş: “Deizm enteresan bir tuzaktır. Arkadaşlarınızı bu konuda uyarın gençler. Misyonerlik faaliyetlerini duymuşsunuzdur. Müslüman gençleri doğrudan kendi dinlerine çekmektense önce Müslümanlıktan uzaklaştırmayı hedefleyen bir tuzaktır. Bu tuzağa hiçbir Müslüman gencin düşmeyeceğini biliyoruz.”
Sahiden biliyor muyuz? Hayır aslında bilmiyoruz. Bilseydik uyarmak zorunda kalmazdık sanırım.
Anladığım kadarıyla deizm tartışmalarında gençleri hedef alan konuşmalar yapmak, "deizm" eğiliminde olanlar sadece gençlermiş gibi davranmak sorunu yönetilebilir kıvamda tutma çabasından kaynaklanıyor.
Deizm, yaratıcıyı inkar etmemekle beraber dini inkar etmek, kutsal kitapların ve dinlerin getirdiği nizamın Allah’ın kelamı ya da arzusu değil, insan yapımı olabileceği düşüncesine inanmak anlamına geliyor. Yani işin sonunda yine "inanmak" var. Dini inkar ettikten sonra Yaratıcı fikrini korumanın anlamı olduğunu sanmıyorum. Zira Allah, zatını tanımlamayı insanlığa sunduğu kurtuluş reçetesi olan "din" aracılığıyla yapıyor. Dini inkar etmek Allah’ı tanımanın biricik yolundan yüz çevirmiş olmak demek ve bu nokta itibariyle deizm, agnostismden fazlası değil. Lakin zaten, Türkiye’de son zamanlarda konuşulan "deizm" bu cihetleri itibariyle konuşulan bir olgu değil. Tutarlılık arayışının ya da bilakis tutarlı davranamayanların kendi gönülsüzlüklerine kılıf temin etme isteğinin sebep olduğu "dinden soğuma" eğiliminin adı "deizm" oldu. Garip bir biçimde "sorun" hızla "gençler" parantezine alındı; gençler arasında yaygınlaşan bir durummuş gibi yapıldı.
Oysa gerçek şu: Deizmin gençlerin arasında yaygınlaşma sebebi yetişkinler.
Hangi yetişkinler olduğunu birkaç maddede özetleyelim.
DİNİNE LAYIK YAŞAMAYAN DİNDAR YETİŞKİNLER
Dünün "gerçek özgürlüğün" "La ilahe illa Allah" diyerek mümkün olacağını savunan, "mücahit" marşlarıyla bilenen gençleri bugünün iktidar, güç ve para bağımlıları oldu. Çoktan baba oldular ve evlatlarının kendilerini izlemekte olduğu gerçeğini unutmuş görünüyorlar. "Mü’min"in yerini ‘bizden", "kafir"in yerini "karşıt" sözcüğü almış; "tebliğ"in yerini siyasi propaganda. Bu babalar ya boğazına kadar imar, ihale, rant meselelerine batmış ya da kendilerini CEO olarak yerleştirildikleri kurumlarla, bilançolarla tanımlar olmuşlar. Yeteri kadar para kazandıklarında tesettürlü anneler terkedilip genç, açık, dolgulu, janjanlı tercihen "spiker" kadınlarla nikah kıyılıyor ve -o da ne?- bu evlilik haberleri basında, iktidar çevrelerinde onaylanarak izleniyor. Her şeyin ama her şeyin affedilmesi ise bir Umre’ye bakıyor.
Ailede durum bu, peki sosyal hayatta nasıl? Sizlere ömür. İslami STK ve dernekler tamamen siyasallaşmış, hatta devletin uzvu haline gelmiş durumda. Artık kapısı her gelene açık, gücünü saygınlığından ve sığınan herkese liman görevi yapmasından alan tekkeler de yok. Cemaat ve tarikatlardaki "güç talebi", alışılagelen "bir lokma bir hırka" edebiyatının hayatta hiçbir karşılığının kalmadığı mesajını veriyor. Gençler en başta kendi anne ve babalarında; sonra da tarikat ve cemaatlerin kamusal görüngüdeki yansımalarında, dinin dönüştürücü, düzeltici, terbiye edici, kibirden ve nefsani olandan arındırıcı, barıştırıcı, aydınlatıcı etkisini göremiyorlar bir süredir. Bunu da büyükler gibi "neyse neyse’ diyerek geçiştirmiyor, ilan ediyorlar.
Özetle: Yetişkinlerin Umre ziyareti yapmayı Hristiyanlığa özgü bir "günah çıkarma" ayinine dönüştürmesine ses çıkarmayanlar, bütün bunlara bakıp dinine bakışı değişen gençlerin durumunu "Hıristiyan misyonerlerin işi" diye analiz ettiğinde, hakiki olmaktan çok uzağa düşüyorlar.
DİNİNE LAYIK DÜŞÜNMEYEN DİNDAR YETİŞKİNLER
Dini geleneksel kaynaklara ve metotlara bağlı kalarak anlatanların çok sık düştüğü bir hata vardır. Sürekli olarak "İslam akıl dinidir" derler, fakat aklın sınırlarını zorlamaya başlamış bilimsel gelişmelerin doğurduğu yeni sorulara dini kaynaklarla çelişmeyen cevaplar üretme konusuna hiç akıl yormazlar.
Madem akıl dini, klonlama başarıldığında ruhun orijinalliğini ve biricikliğini; "kalu bela" meselesini gençlere ve hatta yetişkinlere nasıl anlatacaklarını da çalışmalılar. Öjenik çalışmalar yoluyla doğacak çocukların yeteneklerinin daha ana rahminde iken belirlenmesi mümkün olacak, bu imtiyazlardan elbette zengin olanlar yararlanacak. Yarattığı eşitsizlik bir yana, "Yeteneklerin de, hezimetlerin de senin imtihanındır evladım. Allah öyle istedi" cümlesi çok yakın bir gelecekte evladınızdan duyacağınız "Ama Ahmet’in annesi babası parayı bastırıp çocuklarının genetik özelliklerini en baştan belirlemişler, o yüzden hem keman çalıp hem matematikte iyi olabiliyor, aynı zamanda en hızlı koşanımız o" cevabıyla karşılaşacak.
Anlayacağınız, "Kader", "Allah’ın dilemesi" "Sünnetullah" kavramlarının yeniden ele alınmasını gerektiren yeni bir "imtihan" geliyor ve yetişkinler, bunlara cevap aramanın yakınında bile değiller.
"Tüp bebek" meselesinde de olduğu gibi, kucağımızda bulacağız ve olaylara müdahale edebilecek bir argüman geliştirememenin, gelişmeleri kontrol edememenin tedirginliğini itikadımızı gelişmelere uydurma konforu ile değiş tokuş edeceğiz. Nasılsa "İslam akıl dini", yani insan aklının öngörüp hesaplayabildiği her olasılığı kullanmaya açık. Acaba sahiden öyle mi?
Acaba "İslam akıl dinidir" önermesi, gerçekten doğru olduğu için mi, yoksa 19. yüzyılda ortaya çıkan "İslam terakkiye mani midir?" ithamlarına karşı İslam’ı savunmak için mi ortaya atılmış ve hala savunulmakta? Zira her emir ve yasakta, Kur'an'ı Kerim'de anlatılan her kıssada bir "hikmet" olduğu doğrudur ancak inanmayan bir aklın o hikmetleri bilgiye dönüştürmesi pek mümkün değil. Demek ki akıl, tek başına objektif, nesnel bir katalizör değil; "kimin aklı?" diye büyük bir mesele var ortada: "Din adına akıl yürüten kim?" Bu soru tarihte yalnızca bazı dönemlerde "Kur’an, sünnet ve kendi vicdanının ışığından başka hiçbir etkiyi kabul etmeyen ulema" cevabını aldı. Ama genel olarak o akıl hep erkeğin, şirketin, devletin; yani muktedir olanın aklı oldu.
Dinin vicdanı, zayıfların tribünlerinden kaldırılıp, güçlülerin locasına oturtulduğunda işlerin sarpa sarması kaçınılmaz.
Gençleri deizme iten, dinin emir ve yasakları değil. İtikadi problemlere yol açabilecek gelişmeleri izlemeyen ve hiçbir açıklama için ipleri eline almayan din aklının, muktedirin hizmetine koşmakta hiç tembellik göstermemesidir.
Yıldızlara bakması gereken dini, erkeğin, şirketin, toplumun, devletin faydalanacağı otoriteye amade bir hizmetçi yapmaya çalışmanın sonucudur "deizm".
Dinine layık yaşamayan, dinine layık düşünemeyen, dini propaganda aracı olarak işlevselleştiren yetişkinlerin, sorun gençlerdeymiş gibi davranması pek adil gelmiyor.
Bkz. Ali Erbaş’ın konuşması için video linki.
https://www.youtube.com/watch?v=TsvLkoYrO_0
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın