Bir Devlet Yöneticisi Olarak Peygamberimiz (sav) - (II)
Hicretten sonra hayatta kaldığı süre çok olmamasına rağmen Peygamber Efendimizin bir "Devlet Yöneticisi" olarak gerçekleştirdikleri de oldukça dikkat çekicidir. Geçen yazımızda ele almaya başladığımız bu konuya devam edecek ve her yönüyle hayranlık duyulacak güzellikteki hayatından bu husustaki mesajları ve bilgileri günümüze aktarmaya çalışacağız.
Değerli okuyucum,
Hicretten sonra hayatta kaldığı süre çok olmamasına rağmen Peygamber Efendimizin bir "Devlet Yöneticisi" olarak gerçekleştirdikleri de oldukça dikkat çekicidir. Geçen yazımızda ele almaya başladığımız bu konuya devam edecek ve her yönüyle hayranlık duyulacak güzellikteki hayatından bu husustaki mesajları ve bilgileri günümüze aktarmaya çalışacağız.
DEVLET YÖNETİMİNDE TEŞKİLATLANMAYI SAĞLADI
Devlet adamı sıfatıyla Sevgili Peygamberimizin her bir uygulaması bize gösteriyor ki, devlet yönetimi adına aldığı her kararla O, aynı zamanda İslam Medeniyeti'nin teşekkülüne de öncülük etmiştir.
Gerçekten, aşağıda zikredeceğimiz hususlar, o dönemin şartlarında göçebe hayat yaşayan topluluklar için birer inkılap niteliğindedir; ve bunlar Peygamberimiz tarafından on yıl gibi kısa bir zaman aralığında gerçekleştirilmiştir.
Sevgili Peygamberimiz öncelikle iç barışın devamı yanında, Medine'nin güvenliğini sağlamak ve dışarıdan gelecek tehlikeleri bertaraf etmek için Seriyye denilen küçük birlikler kurmuş, başlarına da birer komutan tayin etmişti.
O, bütün andlaşmaları yazılı olarak düzenlemiş ve belgeye dayalı olmasını istemişti. Ashâb-ı Kirâm içindeki vahiy kâtiplerinden biri olan Zeyd b. Sâbit, hem okuma-yazma bilmesi hem de farklı dillere vâkıf olması hasebiyle Peygamberimizin kâtibi ve tercümanıydı. Ona yazdırdığı mektupları, üzerinde üç satır halinde bulunan ve "Muhammedun Resûlullah" yazılı mührüyle mühürler, dolayısıyla belgeye resmiyet kazandırırdı.
İslâm dini hızla yayılmaya başlayınca Medine dışındaki bölgelere, vali, imam, öğretmen, hâkim ve vergi memurları gibi görevliler tayin etmişti. Medine'den ayrıldığı zaman mutlaka yerine bir vekil bırakırdı.
İNSANLARA KABİLİYETLERİNE GÖRE GÖREVLER VERDİ
Resûl-i Kibriyâ (sav) Efendimizin devlet yönetiminde dikkat çekici özelliklerinden biri de insanlara kabiliyetlerine göre görevler vermesiydi.
Eğitim, bir anlamıyla insanda var olan kabiliyetleri tespit ederek bunları geliştirmesine yardımcı olmaksa eğer, Sevgili Peygamberimiz bu konuda da son derece başarılı olmuştur.
Söz-gelimi O, Medine'ye öğretmen olarak, insanlar arası ilişkileri mükemmel olan, yakışıklı ve giyim-kuşamına özen gösteren vizyon sahibi birini, Mus'ab b. Umeyr'i göndermişti… Ashâbı içinde birçok faziletli kimse varken, Sevgili Peygamberimiz, özelliklerini saydığımız 25 yaşlarındaki bu sahâbîyi tercih etmişti. Fakat sadece bir yıl sonra, neredeyse tamamı müslüman olan bir Medine'yle karşılaşılmıştı.
Yine Efendimiz (sav) Yemen'e valilik/hakimlik görevine; aklına, ilmine ve takvasına güvendiği genç Muaz b. Cebel'i uygun görmüştü.
Aynı şekilde İslam ordusu başkomutanlığına Üsame b. Zeyd'i tayin etmiş, Zeyd b. Sabit'i de İbranice ve Süryanice gibi yabancı dilleri öğrenmeye teşvik etmişti.
Değerli okuyucum,
Hepimizin bildiği üzere Hz.Bilâl'i de −sesinin gür ve güzel olmasından dolayı− ezan okumakla görevlendirmişti.
Peygamberimizin, ezanın sözlerini rüyasında gören Abdullah b. Zeyd'i değil de Bilâl-i Habeşî'yi müezzinlikle görevlendirmesi ve gerekçe olarak da "Onun sesi senden daha gür ve tesirlidir" buyurması, yetenek ve özelliklerine göre insanları en uygun yerde değerlendirdiğinin bir başka göstergesidir.
Günümüzde önemli bir kural haline gelen "doğru yerde doğru kişi" anlayışını en mükemmel şekilde uygulayan Sevgili Peygamberimizin bu konudaki üstün özelliğine bir diğer hatıra ile devam etmek istiyoruz.
İlk duyduğu esnada, Bilâl-i Habeşî'nin okuduğu ezan hafife alanlardan biri olan Ebû Mahzûre, neticede Mescid-i Haram'da müezzinlik yapacak biri olmasını sağlayan olayı bizlere şöyle anlatmaktadır:
"Hz. Peygamber (sav) Huneyn Savaşından dönmekteydi. Ben, hepsi Mekkeli olan on kişilik bir gençler grubuyla beraberdim. Huneyn yolunda Resûlullah ile karşılaştık. O sırada müezzini (Bilâl) namaz için ezan okumaya başladı. Biz bir köşeye çekildik ve müezzinin söylediklerini biraz alaylı bir şekilde tekrar etmeye başladık. Hz. Peygamber bizi duymuştu. Ezan bittikten sonra,
"Şunların içinde güzel ve gür sesli biri var çağırın gelsinler", diye gönderdiği adamlar bizi huzuruna götürdüler. Resûl-i Ekrem:
"Sesi gür olanınız hanginiz bakalım?" diye sordu. Yanımdakilerin hepsi beni gösterdiler. Resûlullah onları saldı, beni yanında alıkoydu. Sonra bana:
"Haydi bir ezan oku!" buyurdu. Doğrusu benden istediği, hiç arzu etmediğim bir şeydi. Fakat mecburen kalktım ve önünde ayakta durdum. Bizzat kendisi bana ezanın okunuşunu telkin etti ve öğretti.
Ezanı bitirdiğim zaman içinde bir miktar gümüş para bulunan bir keseyi bana hediye olarak verdi. Daha sonra alnımı, göğsümü sıvazladı ve "mübarek olsun" diye duada bulundu. Ben heyecanla:
−Ya Resûlallah, Mekke'de ezan okumama izin verir misiniz? dedim.
"Peki, izin verdim", buyurdu.
İşte o anda Resûlullah'a karşı gönlüme büyük bir sevgi dolup taşmıştı. Mekke valisi Attâb b. Esîd'e geldim ve onun valiliği süresince Resûlullah'ın emri ve izniyle Mekke'de müezzinlik yaptım."
Ebû Mahzûre gür ve tatlı sesliydi. Hicrî 59 yılında vefat edinceye kadar Mekke'de Mescid-i Haram'da müezzinlik yaptı. Kendisinden sonra da uzun süre çocukları ve torunları aynı görevi devam ettirdi. Kendisine dua ederken alnını sıvazladığında Peygamberimizin ellerinin temas ettiği saçlarını, kendisine bir bereket vesilesi kabul etti ve yaşadığı sürece kesmeye kıyamadı…
Binlerce salât ve selâm, O'nun, ailesinin ve ashâbının üzerine olsun…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın