Başkan Görmez İl Müftüleri toplantısında Önemli Açıklamalara Bulundu
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, gerçekleşen toplantılarda, son dönemde yaşanan gelişmelerin detaylıca ele alındığını kaydederek, toplantının çalıştay ve oturumlarında beş ayrı konunun ele alındığını belirtti.
Başkan Görmez’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle;
“Bugün İslam, kendi bünyesi içinden çıkan nevzuhur hareketlerin, mezhepçi anlayışların tehdidi altındadır…”
Üzerinde durduğumuz birinci konu dünyada İslam dini Müslümanlar ve İslam coğrafyasının içinden geçtiği zorlu süreçle ilgili oldu. Kanaatimiz o dur ki, bugün sadece İslam dünyası değil, sadece Müslümanlar değil, bizzat İslam’ın kendisi, kendi bünyesi içinden çıkan nevzuhur hareketlerin mezhepçi anlayışların tehdidi altındadır. Bugün bir din olarak, kültür ve medeniyet olarak İslam, var olmak ile yok olmak arasında bir mücadeleye mecbur bırakılmıştır. Her geçen gün daha da tahripkâr hale gelen bu durum karşısında sessiz çoğunluğun vicdanı yaralanmış yürekler bu acıyı taşıyamaz hale gelmiştir. Ümmetin hafızası zedelenmiş Müslüman nesillerin bilinçleri yaralanmıştır. Bugün İslam dünyasını kan gölüne ve ateş çemberine çeviren sürecin arkasındaki dinamikleri okumaya çalıştık.
“İslam dünyasında yaşanan savaşlar bir şiddet kültürü doğurdu…”
Uluslararası kuruluşların ve İslam İşbirliği Teşkilatının hazırladığı raporlara göre 1979 ila 2010 yılları arasında Afganistan İşgali, Filistin İşgali, Bosna ve Çeçenistan savaşları, Körfez savaşları, Irak işgali ve Suriye’de yaşanan trajedide toplam 11 milyon Müslüman öldürüldü, 60 milyon Müslüman sakat bırakıldı. Sadece Afganistan işgallerinde ve iç çatışmalarında 4 milyon Müslüman öldürüldü. Her beş Afganlıdan biri sakat kaldı. ABD’nin son Irak saldırılarında toplam 1 milyon 300 bin kişi öldürüldü. 3,5 milyon Irak’lı sakat kaldı. Suriye’de 300 bin kişi öldürüldü ve öldürülmeye devam ediyor. Bu savaşlarda sadece insanlar ölmedi, sadece binalar yıkılmadı sadece kütüphaneler yok edilmedi. Aynı zamanda bu savaşlarda; Irak’ın ve Şam’ın tarih boyunca sahip olduğu ve muhafaza ettiği sosyal, kültürel ve dini doku işgal ve istibdat eliyle tahrip edildi. Azamiye’nin Sünniliği ile Necef-i Eşref’in Şiiliği arasında tarih boyunca kurulan kardeşlik yok edildi. Beytu’l-Hikme ile kadim Yunan felsefesi ve İslam hikmetinin izdivacını temin eden Bağdat’ın Medinetü’s Selamın ruhu katledildi. Aynı felaketler İbn-i Arabi ile İbn-i Teymiyye’yi buluşturan Bilad-ı Şam’ın da başına geldi. Aynı felaketler Hz. Mevlana’yı doğuran ve Anadolu’ya hediye eden Belhin, Kabilin başına geldi. Bütün bu olup bitenler bir şiddet kültürü doğurdu.
“Diyanet, kapsamlı bir DAİŞ Raporu hazırladı…”
Heyetimiz Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından kapsamlı bir rapor ile ortaya konan; tekfirci Daiş ideolojisini, öldürme ve çapul kültürünü cihat zanneden terör örgütlerinin yanlış dini referanslarını, araçsallaştırdıkları din anlayışlarını ve yapı bozumuna uğrattıkları temel İslam kavramlarını bu zeminde ele almış ve başta gençlerimiz olmak üzere insanlarımızı ve dünyadaki Müslümanları, hatta bu durumu İslamofobyaya dönüştüren çağdaş dünyayı nasıl bilgilendireceğimizi tespit etmeye çalıştık.
“Bölgesel sorunlar nedeniyle ülkemiz tam anlamıyla bir hicret yurduna dönüşmüştür…”
Üzerinde durduğumuz İkinci konu Göç Meselesi olmuştur. Artık Akdeniz sadece göçmen değil vicdan ve merhamet mezarlığına dönüşmüştür. Bugün, bölgesel sorunlar nedeniyle ülkemiz tam anlamıyla bir hicret yurduna dönüşmüştür. Bugün, bize hicret eden milyonları bulan kardeşimiz bizden Ensar yakınlığı beklemektedir. Artık evrensel bir mesele haline gelmiş bütün dünyadaki vicdan sahiplerinin gönlünü yaralayan ve bir insanlık dramına dönüşen göç ve iltica meselesini dini acılardan ele alma mecburiyeti vardı. Zira yeni göç hareketlerini ve bunların dini hayatımıza etkilerinin boyutlarını bilmek, kendimizi, bilgimizi, kadromuzu, projelerimizi buna göre güncellemek zorundaydık. Muhacir kardeşlerimiz için Diyanet olarak neler yapabileceğimizi enine boyunca ele almaya çalıştık. Bugün AFAD’la işbirliği içerisinde çadır kentlerde kurulan bütün mescitlerde arkadaşlarımız Suriye’li âlimlerle birlikte din hizmetlerini yürütmektedirler. Milletimizle muhacirlerimiz arasında tercümanlık vazifesi gören bütün elemanlar Diyanet İşleri Başkanlığı mensuplarından oluşmaktadır. Bu toplantımızda yine Çadır kent dışında yaşayan Suriyeli kardeşlerimize ne tür hizmetler vermekle mükellef olduğumuzu yeniden ele aldık.
“Terör ülkemizin huzurlu havasını ortadan kaldırmak üzere yeniden harekete geçmiştir…”
Bu toplantıda üzerinde durduğumuz üçüncü konu Yüce Rabbimiz’in “ateş çukurunun kenarında olmak” tavsif ettiği ve kardeşliğimizi zedeleyen terör konusu olmuştur. Terör ülkemizin huzurlu havasını ortadan kaldırmak üzere yeniden harekete geçmiştir. Bugün neredeyse her gün bir şehid cenazesi memleketimizin birlik ve esenlik özlemine karşı kara bir haber gibi düşmektedir. Bu haberler, milletçe ihtiyaç duyduğumuz uhuvvetin nifakla yer değiştirmesinde ne yazık ki bir hayli etkili olmaktadır. Sorunun kaynağında yer alan aktörler hesabını elbette Allah’a vereceklerdir. Ancak bu millet bu zihni ve kalbi parçalanmayı asla hak etmemektedir. Her şeyden önce elleri kalem tutması, zihinleri ve gönülleri bilgiyle, ilimle, irfanla meşgul olması gereken çocuklarımızın ve gençlerimizin, İslâm’ın asla tasvip etmediği bir dava uğruna dağlara kaçırılması, ellerine silah tutuşturulup ölüme gönderilmesi, kardeş katili yapılması, gayr-i meşru ve gayr-i İslâmi bir hayata mahkûm edilmesi, insaf ve vicdan sahibi her insanı derinden yaralamaktadır.
“Sivil dini yapıların kendi tarihi ve sosyolojik sınırlarına ve İslam’ın ilmi, dini ve ahlaki ilkelerine riayet etmesi esastır…”
Üzerinde durduğumuz dördüncü konu da ülkemizin dinî, ilmî ve manevî hayatına katkı sunan dinî-sosyal teşekküllerin ve sivil dini yapıların Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilişkileri ve hizmetleri hakkında olmuştur. Sivil dini yapıların kendi tarihi ve sosyolojik sınırlarına ve İslam’ın ilmi, dini ve ahlaki ilkelerine riayet etmesi esastır. Milletimizin hayır eliyle kurulan bu yapılar bu sınırlar içerisinde kaldığı sürece Diyanet İşleri Başkanlığının destek ve himayesini görmüşlerdir. Her birinin irtica ile yaftalandığı zamanlarda dahi Diyanet İşleri Başkanlığı bu himaye ve desteğini esirgememiştir. Ancak zaman zaman bazı yapıların güç tutkusuna kapılması, dini söylemler üzerinden güç devşirmesi, hakikati kendi tekelinde görmeye başlaması, insanların iradesini teslim almaya kalkışması, ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa sahih dinî bilgiyi esas alarak hizmet sunmayı terk etmesi durumunda Diyanet İşleri Başkanlığından destek ve himaye görmeleri mümkün değildir. Son olarak dini ve ahlaki olarak bilinen bir yapının gündelik politikaya evrilme süreçlerinde yaşananlardan, bu topraklarda ve bu ülkede sadece kardeşlik yara almamış aynı zamanda Din-i Mübin-i İslâm bundan büyük bir zarar görmüştür. İmamından müezzinine, müftüsünden Diyanet İşleri Başkanına kadar her biri bu süreçlerde bu çalışmalara gönül vermiş her vatandaşımız kadar büyük bir hüzün ve derin bir ıstırap duyduğumu ifade etmek isterim.
“Diyanet’in gündelik siyasete dahil edilmesi milletçe huzursuzluk yaratmıştır…”
Üzerinde durduğumuz beşinci konu ise, “Aktüel Politik süreçlerde Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din Hizmetleri Üzerinde ki Etkileri” üzerinde olmuştur. Geçtiğimiz aylarda gerçekleşen genel seçimlerde din-siyaset ilişkileri tarihimizde nadir oluşabilecek ölçüde gündelik dilde yer almış, dini hassasiyetleri yüksek olan kitleler nezdinde durum tedirginlikle karşılanmıştır. Politik süreçlerin kendince makul sayılabilecek akışkanlığı içinde Diyanet’in tartışmalara dâhil edilmesi bu süreçte kullanılan malzeme ve argümanların günübirlik beklentileri karşılamaya yönelik olarak sıradan ve aceleci yorumlarla ilgili sahaya takdim edilmesi, Diyanet İşleri Başkanlığımızın, ülkemiz ve coğrafyamız için belli başlı kazanımları söz konusu olduğundan milletçe huzursuzluk yaratmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığının da diğer her kurum gibi dahili ve harici vesayet alanlarından uzak bir şekilde kendi hizmetlerini sürdürebilmesi gerekir. Bununu için de kurum, olabildiğince özerk bir şekilde siyaset ve diğer ilgili kurumların etki alanlarından bağımsız olarak yapılandırılmalıdır. Devletin dirliği ve milletin birliği etrafında Din-i Mübin-i İslam’ın her daim hayatın içinde varlığını devam ettirmesi onun her türlü vesayetten uzak durmasıyla mümkündür.
Üç gün süren toplantı 20 Ağustos Perşembe günü sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erecek.
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın