Ay Işığında Kur\'an Okuyan Talebeler
\'\'Ay ışığında bu köye ulaştık. Küçük bir mescidin önünde arabamız durdu. İndiğimizde ay ışığında Kur’an okuyan yedi ile on yedi yaş arası yirmi kadar gençle karşılaştık.\'\' Haşim Akın, Burkina Faso\'da El-Hac Nuh\'un köyünü yazdı.
Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
Haşim Akın'ın Haberi
Siz tanımazsınız ama bizim Yusuf var burada. Uzun zamandır bizi köyüne davet eder. Gidip köyünde bir gece de kalacağız. Sabah gidip akşam gelmeyi teklif ettim ama kabul etmedi. Biz de naçar yola koyulduk. Dönerken “Geç kalmışız!” diye üzüldük. Sizi de hayallerinizde davet edeyim. Hazırsanız buyurun…
Ay ışığında bu köye ulaştık. Dağınık bir şekilde yerleşmiş bir köy olduğunu fark ettik. Çünkü düz bir ovada herkes kendi tarlasının başına evini yapmış. Her köşede bir öbek ev var. Küçük bir mescidin önünde arabamız durdu. İndiğimizde ay ışığında Kur’an okuyan yedi ile on yedi yaş arası yirmi kadar gençle karşılaştık. İçinde iki de beyaz adamın olduğu bir grup misafiri gören gençler, daha bir yüksek sesle okumaya başladılar. Göz yaşartıcı bir manzara bize “Hoş geldiniz!” demişti.
Sanki buğday ambarı bulmuş karınca ordusu
Bir grup yetişkin Müslüman da bir kenarda oturmaktaydı. Çardağın altına oturduk. Kısa zamanda ortam kalabalıklaştı. Meğer geleceğimizden haberleri varmış. Aracın ışığını görenler, kelebek gibi düşmüş yola. Ay ışığında serilen sofrada el yordamıyla aldık, ağız yordamıyla yedik. Ama yemekte en dikkat çeken husus; biraz önce Kur’an okuyan gençlerin en önce yemeleriydi. Önce onların karınları doyuruldu. Sonra biz yedik. Bizim sofrada torpil olarak kaşık da vardı. Gittikçe kalabalıklaşan Müslümanlarla sohbet yapma imkânımız oldu. Zira beklenti de buydu.
Meleklerin teşrifi
Söz sırası bize gelmişti. Onlara İslam tarihinden şu olayı anlattım. Üseyd Bin Hudayr (RA) Medine’deki evinde bir gece Kur’an okumaya başlar. Aynı mekânı paylaşmak zorunda olduğu atının huysuzlandığını fark eder. Kur’an okumaya ara verdiğinde atı sakinleşir. Yine okumaya başladığında, at tekrar huysuzlanır. Ara verir, at sakinleşir. Üçüncü defa okumaya başlayınca, atı daha da fazla huysuzlanır. Bunun üzerine atın çocuğa zarara vereceği endişesiyle okumayı bitirir. Ama dışarıya çıktığında evini kuşatan bir ışık huzmesinin semaya doğru çekildiğini fark eder.
Sabah olayı Peygamber Efendimize (SAV) anlatır. Olayı dinleyen Allah Resulünün gözleri heyecandan parlar ve “Oku ey Hudayr’ın oğlu! Oku! Onlar, seni dinlemek için gelen meleklerdi. Sabaha kadar okusan, onlar seni sabaha kadar dinleyecekti.” buyurur. Bu rivayeti anlattım ve “Ben de melekleri göremiyorum. Ancak inanıyorum ki Allah’ın melekleri bu yavruların Kur’an okuyuşlarını dinlemek için her gece buraya iniyordur.” dedim.
Gecenin ilerleyen saatine rağmen beraber bu yolculuğa katıldığımız, Muhammed K. kardeşimiz daha uzun bir sohbet yaptı. Mehtabın altında uyumak istesek de mescidi gösterdiler.
Sabah namazı için bir ibrikle abdestimi almaya başlamıştım ki ibriğimi değiştirdiler. Meğer gelen özel ısıtılmış bir suymuş. Havalar bize göre sıcak. Ama onlar misafirlerinin böyle rahat edeceğini düşünmüş.
Asıl sürpriz sabah namazından sonra geldi. Tatil dönüşü, eski bir öğrencimin hediyeleri olan bir grup kıyafeti getirmiştim. Sabah namazından sonra bir hanım geldi ev sahibi ve mihmandarımızın arkasından. Birçok defa elimden geçtiği için üzerindeki kıyafeti hemen tanıdım. Bu hanım, ev sahibinin 18 km uzaktan gelen bir misafiriymiş ve dün gece Müslüman olmaya karar vermiş. Bu başka bir ikramdı bizim için. Kelime-i şahadet talim ettik. Hediyelerimizi verdik.
Köye ait asıl detayları öğrendikçe daha da çok sevdik bu köyü. Misafiri olduğumuz El-Hac Nuh, 77 yaşında. Gençlik yıllarında aldığı İslami eğitimin ardından bu köye yerleşmiş. Köyde çok az sayıda Müslüman varmış o zamanlar. Ama yaklaşık 50 yıllık bir emeğin ürünü olarak bugün köyün çoğu Müslüman… Bir köy için çok fazla sayılacak oranda mescit var. Bu ev, elli yıldır bir medrese. Bizim akşam gördüğümüz 20 civarındaki genç de burada kalan ve eğitim gören öğrenciler. Bunların içinden Gana’dan bile gelen var. Gündüz devlet okuluna giderler. Akşam da ay ışığında veya küçük bir fener etrafında Kur’an dersi alırlar. Yetişen ve eğitimini tamamlayanlar köyüne döner. Veya bu köye yerleşir. Şimdiye kadar yetişen öğrenci sayısını bilmiyor bile. Çocukların kaldığı odaları gördük. O yokluğun içinde oluşlarına asla acımadım. Sadece gıpta ettim.
Ama bu kursun bazı özel şartları var. Mesela, dilenmek yasak. Başkasından özel bir talepte bulunmayan Hacı Nuh, kendi tarlasından kaldırdığı ürünlerle karınlarını doyurur. Tüm yemekler, çocuklarla beraber yenilir. Kendi evinde özel ve ayrı bir yemek pişmez. Bazı babalar ev işlerinde çalıştırmak için çocuğunu götürmek ister. Eğer çocuk kaçıp buraya tekrar sığınırsa, o asla verilmez. Arka tarafta kızlar için de bölümlerin olduğunu öğrendik. Orayı görmesek de anladık ki burası başka bir yer.
Çölün ortasındaki vaha gibiydi burası. Bazen insanın kimin kime muhtaç olduğunu anlayamıyor. Kim hangi alanda daha ilerde, kim kime öğretecek burası meçhul…
Tekrar gelmek üzerine yapılan ısrarlı davetler eşliğinde yolcu edildik. Orada bulunan diğer komşularla da kaç kez kucaklaşıp vedalaştığımızı bilmiyorum. Her yönüyle ayrı bir gönül iklimi var burada.
Yolunuz Burkina’ya düşerse, buraya bir gecenizi ayırmanızı tavsiye ederim. İçimizi dolduran ve ısıtan en önemli anlardan birisi de gelen misafirlere birer saplı şeker ikram edildiği ve onların toplu şeker yeme anlarıydı.
Hani, gelirseniz eliniz boş olmasın diye söyledim.
( Dünya Bizim )
Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın