Tesettürden vazgeçme
MEDYAGenç Dergisi medyanın görmezden geldiği mütesettir kadınların hikayesini okuyucularına aktarıyor.
Mâlumunuz son senelerde tesettürden vazgeçen hanımefendilerin sayısı hızla artıyor. Hızla artışın belki de en büyük sebepleri arasında; yakın zamanda meydana gelen olumsuz hadiseler ve yozlaşmış bazı örnekler olduğu söylenebilir. Son kertede nefisler başörtüsü takmak istemedikten sonra bahane çok. İstiyoruz ki böyle menfi bir zamanda dahi aslında gençlere umut olabilecek, onlara tesettürü sevdirecek insanları öne çıkaralım. Toplumun içinden kimselere söz verelim. Onların hissiyatını, düşüncelerini, tecrübelerini sizlerle buluşturalım. Böylece bu sayımız; toplumsal esaretten şuur dolu cesarete adım atmak isteyen hanımefendilere bir ışık tutar, yol gösterir.
Ak sakallı dedeye selam olsun
Hatice Yıldırım Naç
Örtünme hikayem rüyalar aleminde ak sakallı dedeyle tanışarak başladı. Şaka değil, cidden böyle oldu. Rüyalarımda kendimi çöller, Kabe’nin sokakları olduğu söylenen yollar, Mescid-i Aksa olduğunu sonradan öğrendiğim mekanlar gibi ortamlarda dolaşırken görmeye başladım. Hatta bir ara aksakallı dede Ayet’el Kürsi duasını bile net şekilde öğretti, sağ olsun. :)
Doğrudan teslimiyetle devam etmedim, birçok sorum vardı. Bazen istediğim seviyede tatmin edici cevaplar aldım bazen alamadım. Zaman içinde beni çok etkileyen iki ifade ile karşılaştım. Biri Üstad Necip Fazıl’ın, Tanrı Kulundan Dinledim eserindeki: “İnanmaya inanır inanmaz, inanmanın da kime mahsus olduğuna hemen inanırsın!..” ifadesi. Diğeri de radyoda dinlediğim şu ifade: “Gençlerden öyleleri vardır ki melekler bile onlara imrenirler.”
Üstad’ın cümlesi adeta tüm sorularımın cevabı oldu, net bir teslimiyetin tüm kapıları açacağını anladım. Radyodaki ifade ile de gençliğimin Allah indinde ne kadar değerli olduğunu hissettim. Sanki alelade bir gençken birden seviye atlamışım gibi. Melekler gibi günahsız varlıkları geçebilmenin yollarını öğrenmek için de kapı kapı ilim öğrenme derdine düştüm. Adını duyduğum çoğu kursa gittim, kapılarını çaldım. Ama farklı tepkilerle karşılaştım. Çünkü o dönem için çok komik kalacak pespembe bir pardösüm ve halime pek oturmayan absürt ifadelerim vardı. Yirmi yaşından sonra ilk defa bir yatılı Kur’an kursuna başladım. Allah muhabbetli, anlayışlı, iyi insanlara denk getirdi. Zamanla ve ilimle nasiplenip gençliğin hakkını vermeye çalıştım. Benden sonra birçok arkadaşım da tesettüre girdi. Sonra 28 Şubat süreci başladı. Tesettürlü olmanın düşmanca saldırılara sebep olduğu dönemdi, yollarda kötü hikayeler yaşardık. Bazı aileler sırf örtündüğü için kızlarına zulmederdi, sarsıcı bir süreçti.
Ve yıllar geçti, artık kendi adıma gençlik dönemimi bitirdim. Hâlâ etrafımızda gençlerden biri tesettüre girdiğinde heyecanlanıyor, bazen sevinçten ağlıyorum. Kendi adıma neler yaşadım diye geriye dönüp baktığımda ise inandığım hayat tarzının beni nasıl tatlılıkla sarmaladığını, nelerden koruyup kolladığını görebiliyorum. “Allah’a inandım de ve dosdoğru ol!” hadisindeki durulukla; huzurlu yaşamanın keyfini çıkarıyorum, elhamdülillah.
Rüyadan veraya hicret
Hülya Bülbül
2013 yılında üniversiteye geldiğimde 19 yaşındaydım. Hayli kalabalık bir aileden sonra belki de tek başıma kaldığım tek yer, üniversiteye geldiğim zamanlardı. Bu yalnızlığımın sonradan rahmete dönüşeceğini bilmiyordum. Hiçbir şeyden tat almıyordum, arkadaş ortamları bana eğlenceli gelmiyordu. Ta ki hayata dair sorgulamalarım başlayana kadar. Etrafımdaki insanların tutarsızlıkları beni daha da düşünmeye sevk ediyordu. Çünkü hayatlarında Allah’a dair hiçbir şey yoktu, benim hayatımda da öyle.
Sorgulamalarıma “İslamiyet nedir?” sorusuyla başladım. Çıktığım yola ilk olarak: Tüm sorularımın cevabının yer aldığı Kuran-ı Kerim’i bir hafta içinde öğrenmekle başladım. Allah’ı ve Resulünü (sav) tanıdım. Hakikat neymiş öğrendim. Geçirdiğim 19 yıl boyunca hep İslamiyet’in taklidini yaşadığımı fark ettim. Müslüman bir ülkede yaşamak; insanı gerçek bir Müslüman yapmıyormuş, okudukça öğrendim. Hayatım üniversitede İslamiyet’i öğrenmekle geçti. Büyük eksiklik neymiş öğrendim. Kendimi yeniden doğmuş gibi hissettim. Hayatımda uygulamaya ilk olarak tesettüre girmekle başladım. Bu süreçte çok kıymetli insanlar tanıdım. Çok keyifli arkadaş ortamlarım oldu. Hayattan lezzet aldığım, tefekkür edeceğim birçok yer gezdim. Bana şah damarımdan daha yakın olan Rabbim var, ben yalnız değildim.
Allah’a yaklaştıkça o sana daha çok yaklaşıyor
Rabia Demirtaş
11 yaşında Allah'ın en büyük ihsanlarından biri olan namaza başladım, ardından ise Ramazan oruçlarını tutmaya başladım. Lakin tesettür emrini yerine getirmek, diğer farz ibadetleri yerine getirmekten çok daha zordu benim için. Tesettüre girmek için dua ederken bile kendimi; “Tesettüre girmeyi hiç istemiyorum nasıl olacak.” diye düşünürken buluyordum. Nefsime çok ağır geliyordu.
17 yaşımda bir bayram günü babamın kabristanını ziyarete giderken ailemle birlikte trafik kazası geçirdik. İçinde bulunduğumuz araç 4 takla attı ve biz içinden hafif yaralanmalar ile sağ kurtulduk. Araçtan çıkarılıp kabristanların göründüğü yol kenarına oturtulduğumda; “Şimdi ölseydim tesettür emrine olan itaatsizliğimin hesabını Allah’a nasıl verecektim?” diye düşündüm. Sorumlu olduğum namaz ve oruç farzlarını yerine getiriyordum ama tesettür yoktu. “Çok değil bir gün önce tesettüre girmiş olup tövbe etseydim af kapısını çalmaya yüzüm olurdu.” diye düşündüm. İçimdeki huzursuzluk bir türlü geçmiyordu ve aylar sonra yine bir gece içimdeki huzursuzluklarla boğuşurken aniden “Ben tesettüre gireceğim.” dedim ve içimi bir huzur kapladı.
Alışverişe gittiğim gün hayatımın en vesveseli ve şeytanla mücadelenin en zor günlerinden biriydi benim için. “Herkes sana bakacak şimdi. Ya güzel olmazsan? Tesettüre girip tekrar açılırsan ne olacak daha büyük günah, daha yeni bir sürü alışveriş yaptın o kıyafetlerin ne olacak hiçbirini kullanamayacaksın şimdi. Okulda nasıl tepkiler alacaksın? Ya arkadaşların tarafından dışlanırsan…” gibi bir sürü vesveseyle; o zamanlardaki ergen aklımla, şimdiki bilgi ve olgunluğumdan uzak halimle başa çıkmaya çalıştım. 10 yıl oldu ve dönüp geriye baktığımda düşündüğüm; Allah'a yaklaştıkça O sana daha çok yaklaşıyor ve çok hayırlı kapılar açıyor. Yeter ki yönelmek iste.
Her zaman Allah’ın huzurundayız!
Av. Zeynep Ertekin
28 Şubat döneminde çeşitli zorluklarla mücadele etmiş bir anne babanın ortanca kızıyım. Ailemiz ve sosyal çevremiz çocukluğumuzdan itibaren İslami hassasiyetlere sahip oldu çok şükür. Ama ben biraz asi biraz inatçı bir gençlik geçirdim. Lise son sınıfta üniversite sınavına yaklaşmışken sıradan bir günde namaz kılmak için dershanenin mescidine gittiğimde bir hocamın sözü benim tüm asilliğimi ayakaltına almıştı. Namaz kılmak için etek, başörtü ve uzun kollu bir gömlek giydiğimi gördükten sonra “Allah’ın huzuruna çıkarken ne kadar çok kıyafete ihtiyaç duyuyorsun, oysa bizler her daim Allah’ın huzurundayız.” deyip bir tebessümle mescitten ayrıldı.
Ben, orada epey uzun bir süre kaldım, mescitten çıkamıyordum. Alelacele evime gittim, iki gün kadar çıkmadım evden. Bu benim bir karar almamı gerektiriyordu. O iki gün boyunca; “yapamam, şimdi sırası değil.” desem de Rabbimiz nasip etti ve o günlerden sonra evden tesettürlü olarak çıktım. Tesettüre girdiğim ilk gün her hayırlı olsun diyenin ardından hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Ama tarifsiz bir huzur ve iç ferahlığıydı beni ağlatan. Fakülte yılları, staj süreci, avukatlık derken bu süreçlerin üzerinden 10 yıla yakın bir zaman geçmiş. Ben, hayatımdaki tüm zorlukları tesettürle aşmış olduğumu şimdi fark ediyorum. Benim nacizane bulabildiğim cevap şudur ki; tesettür sadece kıyafetten ibaret değildir. Hayatında mahremini korumak için attığın her adım tesettürün bir parçası. Ve onu korudukça Allah’ın da seni koruduğuna şahit oluyorsun. Çünkü hocamın mescitte dediği ve beni bu yola soktuğu gibi; biz her zaman Allah’ın huzurundayız. Bizi kurtaracak olan da ayağımızı bu yolda sabit kılacak olan da bu şiardır. Allah’tan her birimiz için kolaylık ve ayaklarımızı dini üzere sabit tutmasını niyaz ederim. Selam ve dua ile.
Sırp zulmü gibiydi
Eda Yaşatürk
Anneannemle büyüdüm, annem çalışırdı, tek çocuktum. Anneannem sadece namaz kılardı, hafif kapalıydı, o zamanlar çok yoktu zaten kapalılık. Annem açık, babam ve ailesi son derece ileri görüşlüydüler(!). Serbest büyüdüm, lise çağlarımda evlendim. Eşimin ailesi bizim tam zıddımızdı ama bana karışan yoktu. 1995’te kapanmayı istedim, fakat annemle babam alkol yüzünden ayrıldı. Biz annemle yaşıyoruz, sürekli dua ediyordum kapanmak için, annem aşırı karşıydı. Maddi imkânlarım hiç yok. Bazı komşulardan destek umdum annemle konuşmaları için. Onlardan da evimize sokmayız diyen bile çıktı. Çok çabaladım, olmadı. Annemi yumuşatamadım, vazgeçtim.
Sırp zulmü zamanıydı, kendimi onlar gibi hissetmiştim. 1977 doğumluyum, seneler geçti. 2013 yılında 35 yaşındaydım, daha cesaretliydim ve 2 çocuğum vardı artık. Dayım vefat etti, o zaman gözümü kararttım; ne olursa olsun deyip anneme biraz baskı yaptım acısı tazeyken. Onun abisiydi, yola geldi elhamdülillah, kapandım. Fakat bir zaman uğraşmak zorunda kaldım ailemle, çevremle. Beni kabullenmeleri zoraki ve isteksiz oldu. Hala da karışır eşarbımın boyuna, rengine. Annemle yaşıyorum, kızım kapandığında resmen küsmüştü ona. Allah ondan razı olsun, hidayet etsin. Kimse Allah rızası için, O’nun emrine uymak için olduğuna inanmadı; zamanla bendeki değişimin sadece tesettürle kalmadığını görene kadar. Benim için sıkıntılı üzücü, ezici bir süreçti.
Dünya için Allah’ın emrini mi terk edelim?
Aysel Işık
Ben Sakarya’nın kabına sığmayan, döndüğü her yönde tepkilerle karşılaşmış, sonunda inandığı “ben” olmaya niyet etmiş genci Aysel…
Benim tesettür hikayem lisede, dostum (İ.) ile hayatımıza koyduğumuz ‘DUR!’ ihtarı ile başladı. Aslında bu çok öncesinde filizlenmiş bir vicdan yüküdür. Çünkü her mümin tanır; yapamadığı, adım atamadığı ibadetin vicdan yükünü. Biz de bir sonraki sene okulun ilk gününe tesettürlü başlamaya karar verdik. Hemen yapmak zordu o zamanlar, dünden bugüne bambaşka geçmek. Hele duyduğumuz ağır sözlerden sonra, daha iyi anladık; aslında bir nefis mücadelesine adım atmıştık. Bazen tökezledik, bazen hata ettik ama tüm engeller bizi tesettürümüze daha çok bağlıyordu. İki seçenek var dedi dostum: “Ya dünyalık heveslerimiz için Allah’ın emrini terk edeceğiz ya da Allah’ın emri için dünyayı.” Bu ifadeler kalbimizi sızlattı, nerede duruyorum sorgulaması bize iyi gelmişti. Sadece başörtüsü ile girdiğimiz bu yolda tesettürün dışımızla birlikte içimizi de şekillendirmek olduğunu anladık. Çünkü artık bize tutulan ayna, İslam aynasıydı. O gün bugündür dostum (İ.), Ahretim olur. Allah için el ele attığımız adımın huzurunu ise anlatamam. Dilerim kalbinde bu vicdan sızısını taşıyan tüm kardeşlerime Rabbim bu huzuru yaşatsın. Sevgilerimle.
HER-KES-LEŞ-ME!
Didar Burun
16 yaşına gireli henüz birkaç gün olmuşken yazıyorum bunları. Elhamdülillah 6 sene oluyor kendi isteğim ve iradem ile tesettürlüyüm. Tesettürümün önemini hiç gerçekten düşünmemiştim. Ta ki bu açılma furyasına arkadaşlarımdan biri katılıp beni yıkana kadar. Öğrendiğim vakitten itibaren derin bir acı kaplamıştı içimi. Her gün onun için dua ediyordum, ediyorum. Bu bana arkadaş çevresinin ne kadar mühim olduğunu da öğretmişti bir bakıma. Düştüğümüzde bizi kaldıranların nereye götürdüğü çok mühimdi. Bunu öğrenmiştim evet, ama aklıma bir şey düştü. “Ben neden tesettürlüyüm?”
Herkesleşme psikolojisinden uzak olmak çok mühim. Herkesin yaptığı iyi kötü fiillere katıldığımızda onun hesabını vermeyecekmişiz gibi geliyor. “Herkes yapıyor!” bir kaçış ifadesi olamaz. Herkes ağaç dikerken onlara katılabiliriz bir orman inşasına vesile olur, Cenab-ı Hakk’ın rahmetini celb eder. Herkes açılıyor diye açılmak bizi bunun hesabından kurtarmayacak. Sorgulamalarıma cevap ararken yabancı bir hanımın yazısı çıktı karşıma. “Bugün başörtümü çıkardım.” diye başlıyordu yazısı. “Yine başlıyoruz.” dedim içimden. Yazının sonunun beklediğim gibi bitmemesi içime su serpmişti. Yazının sonunda bu hanım niyaz ediyordu. ”No one else.” Sadece senin için Allahım! Senin için, cennet için! Beni bu dünyaya gönderen, beni ikramlandıran Allah’tı ve yine benim için bana tesettürü emrediyordu. Ben de Allah için yapmıştım ve bugüne dek O’nun için yaptığım hiçbir şey bana zarar vermemişti. Tesettür, ayrıca beni manevi kötü enerjilerden de koruyordu. Allah’tan giden neyi kazanmıştı, Allah’a giden neyi kaybetmişti ki? Allah aşkına, Allah için koşalım daim!
Bu dünya fani!
Düriye Güven
28 yaşındayım. 26 yaşında tesettüre girmek nasip oldu. Öncelikle belirtmek gerekirse bu yaşa kadar tesettüre giremediğim için çok üzgünüm. Yıllardır hep aklımdaydı, çok istiyordum fakat cesaret edemiyordum. “İnsanlar ne der?”, “Yapabilir miyim, alışabilir miyim?” gibi düşünceler sebebiyle yıllarca erteledim, Ta ki; aniden babam vefat edene kadar. Babam vefat edince tereddüt etmeden tesettüre girdim. En yakınım, canımdan bir parçanın artık olmadığını gördüğümde bu dünyanın fani olduğunu ve asıl dünyam için çabalamam gerektiğini fark ettim. Babamın vefatından sonra ziyarete giderken başımı örtüyor, eve gelince açıyordum. Kendime şunu sordum: “İnsan, ölülerin yanında kapanıp dirilerin yanında neden açık gezer ki?” Bir gün ben de öleceğime göre Rabbimin karşısına, O nasıl istiyorsa öyle çıkmalıydım.
Kendime bir tarih belirledim ve o gün gelince tesettüre girdim elhamdülillah. Kapandıktan sonra hiç düşündüğüm gibi olmadı, çevremdeki herkes destekledi. Sanki yıllardır kapalı gibiydim. Beklediğimden çok daha kolay oldu. Allah’ın bir emrini yerine getirdiğim için kendimi daha mutlu hissediyordum. Tesettüre girdikten sonra kendime çok kızdım keşke daha önce kapansaydım diye. Ama zararın neresinden dönülürse kârdır. Tesettüre girmek isteyen kardeşlerimiz de ertelememeliler. Çünkü ölüm var ve mezarlıklar erteleyip de nasip olmadan ölen insanlarla dolu…
Kendi devrimimin kahramanıyım
Vera Başaran
Merhaba Ben Vera, annesinin “başörtü yasağının kalkmasıyla” özgürlüğüne kavuşan kızı. 200 kelimeye sığdıramayacağım bu yaşanmışlığı 200 Genç'e ulaşma ümidiyle yazıyorum. Ankara’da yerel bir televizyonda sunuculuk, radyoda dj'lik yapan bir gençken, tesettürlü arkadaşlarımın üzerinde popülerliğimi ikna aracı olarak kullanmamı isteyen öğretmenimin cümlesiyle başladı serüvenim. “İkna et vazgeçsin bağnazlıktan.” demişti. Tesettür adına verilen mücadeleyi fark etmemi sağladığı için minnettarım.
Üniversiteyi bitirince yetkilerini bana devredeceğini söyleyen TV sahibine, ünlü bir kanalın mülakatı öncesi yalnız bırakmayacağım diyen, sokakta başörtülü görünce “YOBAZ” diye seslenen Edebiyat Öğretmenime de onurlu mücadelemi anlamlı kıldıkları için minnettarım.
Tercihim sebebiyle gerici cümlesini işittiğimde acemisi olduğum bu tavrı idrak etmem zamanımı aldı. Sahi insan bir gecede ne kadar geriye gidebilir?
Babam Kur'an Kursu’nu üniversiteye tercih ettiğimde, destekçim anneme, “Depremde dahi başına bir şey gelse seni boşarım” demişti. İstanbul 4.7 ile sarsıldı benim içimse hep 9.8 şiddetinde.
Ne kazandığım radyo televizyon bölümüne gitmediğim için babamın attığı tokatta ne gecesinde yanağı yanağımda döktüğü gözyaşında kararımdan pişmanlık duymadım.
Bilmiyorlardı tüm menfi dayatılmışlıklara rağmen içimde bir devrim yeşerttiklerini. Ben kendi devrimimin kahramanıyım ve bazı kahramanların pelerinleri değil ipek başörtüleri olur.
Şimdi mi? “Ya Rab en derin yaramda senin zaferini gördüm” cümlesinin gölgesinde, alnı secdeyle buluşan babamın, hayallerini gerçekleştiren öğretmen kızı olarak soluklanıyorum. Türkiye Gençlik Vakfı’nda kıymetli yazarlar ve eğitmenlerle program yapmaya, sunmaya devam ediyorum. Vazgeçmeyin!
Tüm kapıların mutlak sahibi…
Gözde Emanet
Yirmi iki yaşımda şereflendiğim tesettürümle karşılaştığım ilk soru: “Senden bunu kim istedi?” oldu. Oysa sadece Rabbim istedi ve ben de kabul ettim. Bu öyle bir davet ki; Rabbim en büyük mükafat olan kendi rızasının yanına; toplum içinde Müslüman bir hanımı saygınlaştırmayı, kötü bakışlardan ve enerjilerden korumayı ve nicesini eklemiş. Bunlara rağmen: “Onca yıl okudun, çeşitli alanlarda kendini geliştirdin ve aktif bir yaşam tarzın var, peki şimdi ne olacak?” dediler. Oysa tesettürüm beni hiçbir konuda kısıtlamıyor, sadece bana yapacaklarımı helal dairede yapma imkânı sunuyor. İş, evlilik, arkadaşlık gibi pek çok kapının bana kapanacağını söyleyenler dahi oldu, tüm kapıların mutlak sahibini unutarak...
Tesettürüm sebebiyle işe giremediğim de oldu, hayatımdan çıkan insanlar da oldu, kaybettiğimi zannettiğim onlarca şey yaşadım. Rabbim niyetimi gördü, bana salih arkadaşlar nasip etti, rızasını gözeterek çalışabileceğim bir iş nasip etti ve daha da fazlasını... Gördüm ki aslında hiçbir kaybım yok, aksine çok şey kazandım. Bizler yeter ki kendimizi Rabbimize emanet edip onun için vazgeçmeyi bilelim, niyetimizi sağlam ve temiz tutalım. Her geçen gün fark ediyorum ki tesettür, çağımızın Müslüman hanımlarının en büyük cihatlarından birisi ve ben bu cihattan taraf olmaktan çok mutluyum. Bu yazıyı okuyan güzel kardeşim, tesettürüne sıkı sıkı sarıl; açık olabilirsin ama hiçbir zaman geç değil, Rabbimin rızasına koş; erkek kardeşim çevrene tebliğde bulun... Rabbimizin yolunda hep beraber yürümek ve cennette buluşmak duasıyla..
GENÇ DERGİSİ
Diyanet Duyurular Sayfamız için TIKLAYINIZ
Diyanetliler Platformu Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
Dini Haberler Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
İlginizi Çekebilir
Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?
Irkçılar, sokak röportajı sırasında başında üşüştükleri Suriyeli çocuklara küfretti ve saldırı girişiminde bulundu.
Metaverse “intibak” sağlanabilecek bir ortam mıdır?
Manisa İl Müftülüğü “metaverse” konusunda aceleci sonuçlara varmış!
Türkiye'yi ayağa kaldıracak gelişme! Hepsi işin içindeymiş
Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör, TL'ye erişmekte zorlanan Londralı bankaların, Türkiye'de iş yapan bazı şirketleri paravan olarak kullandığını, Türk şirketlerin buradan TL krediyi çekip, Londra'daki bankaya taşıdıklarını ya da dolar hesaplarını TL'ye çevirtip, Londra'da mevduat hesabı açtıklarını hatırlattı. "Londra'da bire 10 faizi alan bizim şirketler bu alışverişten memnundu. Fakat Londra'ya ulaştırdıkları TL'ler sonra Türkiye'de spekülatif işlemlerde kullanılıyordu" diyen Güngör, "Yine mi Brütüsler!" başlıklı yazısında, "Son dönemde bizim Brütüs'lerin (yine aynı isimler) o çetelere her an kullanacakları TL'yi park etmeye başladığını duyuyorum. Hem de öyle az buz rakamlar değil… Şirketler arasında Türkiye'nin dev holdinglerini mi ararsınız, gıdacılarını mı, limancılarını mı, inşaatçılarını mı… Büyükler 500'er milyon TL'nin üzerinde parayı göndermişler. Biraz daha küçükler 250'şer milyon TL" ifadelerini kullandı.
Yazarlarımızdan Abdullatif Acar'ın Yeni Kitabı Çıktı
Huzur ve saadete ulaşmak her insanın en öncelikli hedeflerindendir. Ancak her nedense bunu hep yanlış yerlerde arıyoruz. Nefsimizin doyumsuz arzuları, şeytanın telkinleri, heva ve hevesimiz bizi yanıltıyor. Anlık düşünüyor ve karar veriyoruz.
Robert Kolej’den Boğaziçi’ne .... -II
Boğaziçi tartışmalarından yola çıkılarak kültürel iktidarın serencamını görmek mümkün…
Robert Kolej’den Boğaziçi’ne Türkiye’de üniversitenin misyonu
Boğaziçi Üniversitesi tartışmalarını anlamak için biraz geçmişe gitmek gerekebilir…