© Dini Haberler 2020

ÇOCUK EĞİTİMİNDE AİLENİN ÖNEMİ

Herşeyin en iyisine, en güzeline layık gördüğümüz çocuklarımızın güzel ahlakla bezenmiş sağlıklı bir kişilik geliştirmeleri, emaneti hakkıyla yetiştirebilme endişesi taşıyan biz anne babaların en büyük arzusudur. Peki çocuk eğitiminde biz ebeveynlerin yani ailenin etkisi nedir?

İnsan çok yönlü ve gelişmeye açık bir varlıktır. Onun bu geliştirilmeye açık yönü, eğitim kavramının da özünü oluşturuyor. İnsanın eğitim süreci ise, doğduğu aile ortamında başlıyor. Dünyaya gözlerini açtıkları andan itibaren hayatımızın merkezine oturan çocuklarımızın ilk eğitimleri, biz anne babaların kucağında yani aile ocağında şekilleniyor. Herşeyin en iyisine, en güzeline layık gördüğümüz çocuklarımızın güzel ahlakla bezenmiş sağlıklı bir kişilik geliştirmeleri, emaneti hakkıyla yetiştirebilme endişesi taşıyan biz anne babaların en büyük arzusudur. Peki çocuk eğitiminde biz ebeveynlerin yani ailenin etkisi nedir?

Tarihte ve günümüzde bütün milletler, geleceklerini garanti altına alma adına hep iyi insan yetiştirme modellerini aramışlar ve bu konuyu da ülke kalkınmasında ön planda tutmuşlardır. Çünkü, iyi yetiştirilmiş bir insanın bazen bir ülkenin kaderini değiştirebileceğine tarih sayfaları şahit olmuştur. Bizler belki içinde bulunduğumuz ortamlarda tutum ve davranış olarak birtakım olumsuz örneklere şahit olup kendimizce dertleniyoruz. Fakat; derdini taşıdığımız veya şikayetlendiğimiz konu ile ilgili, ben ne yapabilirim, sorusu üzerine enerji harcamıyorsak şikayete ayrılan herbir dakikayı ben israf olarak görüyorum. Toplum bozuldu, ahlâkî yozlaşma var, gençlik nereye gidiyor, tarzı serzenişler kişinin bakışını ve eylemlerini öncelikle kendisine götürmüyorsa, orada sorumlu davranış tutumu göremiyoruz. Biz kendimizden, kendi evimizden, kendi çocuğumuzun eğitiminden başlayarak belki birşeylerin değişmesine katkı sunabiliriz ya da çaba gösterebiliriz.

Çocuk yetiştirme bir sanatsa, bize emanet olarak verilen varlıkların yaratılışındaki mükemmelliğe uygun yetiştirilmeleri, bu sanatı en güzel şekilde icra etmek olacaktır.Bu sanatı icra eden baş aktörlerse, anne babalardır. Bu bir taraftan kişiyi onurlandırsa da, diğer taraftan biz anne babaların omuzlarına emanet edilenin değeri oranınca sorumluluk yükleyecektir. Çünkü, en şerefli mahluk olan insanın eğitimi de özel ilgi, itina, bilgi ve emek ister. Yani kendi hâline gerçekleşmez. Bizler çocuk yetiştirirken çok iyi niyetli bir şekilde çocuğumuzun eğitimi ile ilgilenmeyi isteyebiliyoruz. Fakat, bilginin eşlik etmediği iyi niyet, herzaman arzu edilen sonuca ulaştırmayabiliyor. Buradaki ilk önceliğimiz, çocuk yetiştirirken 'Neyi nasıl yapmalıyım?' sorusu için yeterli bilgi donanımına sahip olmanın yollarını aramak olmalıdır. İçinde büyüdüğü çağa doğru değerlerle ayak uydurabilen çocuklar yetiştirebilmek için, önce kendimizi yetiştirmeli ve ebeveynlik becerilerimizi geliştirmeliyiz. Bizler, bir mesleğe sahip olmak için okullara gidiyor, kurslara katılıyoruz. Böylece, o işi yapabilmenin inceliklerini ve bilgisini öğreniyoruz. Ama en kutsî meslek olan anne babalık için, hiçbir eğitime gereksinim duymadan onu çok rahat bir şekilde yapabileceğimizi düşünüyoruz. Üstelik bu mesleğin bize yüklediği manevi bir mesuliyet alanı olduğunu bilmemize rağmen.

Çocuk yetiştirmeyi, bir liseye veya bir üniversiteye yerleştirme olarak algılayabiliyoruz. Okumak denilince, diploma almak aklımıza geldiği gibi. Önceliklerimiz ne yöndeyse, ilgilendiğimiz ve enerjimizi harcadığınız alan da o yönde oluyor. İyi bir okula yerleştirme hedefiyle yetiştirilen çocuklar, bir yönleriyle hep eksik kalıyorlar. İnsanın sağlıklı bir şekilde yetişmesinde  zihin, duygu ve davranış yönüyle dengeli bir eğitime tabi tutulması gerekir. Çocuğun sadece zihinsel yönüne ağırlık verilerek diğer yönlerinin ihmal edilmesi, ortaya eksik güdük bir şeyler çıkartacaktır. Bu aynı zamanda, bedensel gelişimlerini takip ettiğimiz çocuklarımızın ruhsal ve manevi yönlerinin de izlenmesi anlamına gelmektedir. Çocuğun zihin dünyasında yer alan bir bilginin onun hayatında eyleme dönüşmesi, onun duygularının da eğitime dahil olmasıyla mümkün olacaktır. Ancak o zaman bildikleri anlamlı gelerek, inanca dönüşebilir.

Çocuk eğitiminde ailenin önemi üzerinde dururken, anne babalar olarak, çocuklarımız üzerindeki örnekliğimizi sorgulamadan geçemeyiz. Çocuk sağlıklı bir gelişim ortamındaysa, ortamın konuştuklarından kendi payına düşeni alır ve böylece  adeta ailenin sessiz ortamı çocuğu eğitmiş olur. Çocuk, üzerinde o ailenin kendisine özgü kokusunu ve izini taşır.  Aile terbiyesi görmüş, denilen sözdeki 'görme' aktif bir şekilde devrededir çocuklarda. Özellikle 0_6 yaş dönemi anne babayı taklit etme özelliğinin olduğu ve çocuğun kişiliğinin temellerinin atıldığı altın çağda, çocuğun ev ortamında ebeveyninden gördükleri, davranış kodu olarak çocuğun ruhuna sızar. Çocukların duyarlılığa dikkat geliştirmelerinde, anne babanın model olmasının etkisi çok büyüktür. Çocuğumuzun erdemli davranışlar sergilemesini ve bu davranışların da onun ahlâkî bir vasfı hâline gelmesini de istiyorsak, kendimizi bir gözden geçirmemiz gerekir. Çocuğumuzda görmeyi istediğimiz özelliklerin acaba ne kadarı bizde var? Söylediklerimiz değil, davranışa dönüştürdüklerimiz ancak çocuğumuza sirayet edecektir. Pratiğin teoriyi terbiye etmesi de diyebileceğimiz temsilin çocuk terbiyesindeki  önemi çok büyüktür. Ve çocuklar, bizde gördüklerini yansıtan en güzel aynalardır.

Yine çocuk eğitiminde çocuğunun kabiliyetlerini keşfeden ve geliştiren kâşif anne baba tutumu çok değerlidir. Bu ebeveynler sadece çocuklarına iyilik yapmazlar, içinde bulundukları topluma da  büyük katkı sağlarlar. Zira, zayi olmayan her bir yetenek ülke kalkınmasına da büyük bir destektir. Aksi durum enerji, emek, zaman belki de insan israfına neden olabiliyor.Bu konuda çocuklarımızı daha küçük yaşlardan itibaren gözlemleyerek, hangi kabiliyet tohumu ile bu dünyaya gönderilmişlerse o tohumun neşvünema bulması için ortam hazırlamalıyız. Bir ömür boyu yeteneğinin ne olduğunu bilmeden yaşayan insanlar, gasbetilmiş kabiliyetlerinin sancısını mutsuz ve verimsiz bir iş mesaileri ile çekerler. Bunun aksine mesleğine yüreğini koymuş, işini aşk ve şevkle yapan kişiler; içlerindeki keşfedilmiş cevheri ortaya koyduklarından meslekî doyum yaşar ve bunu da etrafındaki insanlara fazlasıyla hissettirirler. Yetenekleri farkedilmeden köreltilen çocuklar bana, annelerimizin 'ağzı körelmiş' dedikleri terzi makaslarını çağrıştırır. Malumdur dikişle meşgul olanların alet edevat çantalarının en önemli argümanıdır makas. Hatta olmazsa olmazlarından da diyebiliriz. Kumaşın canını acıtmadan kesen bir makas, amacının dışında kullanılıp kumaşla kurduğu kaliteli ilişkisi bozulmasın veya başka maceralara alet edilerek öldürülmesin diye kullanıcıları tarafından hep korunur kollanırlar. Bilinir ki onun mevcut yapısına muhalif her hareket, ona karşı yapılan büyük bir haksızlık belki de zulümdür. Aman canım o da sonucunda kesici bir alet, o da makas değil mi, diyerek bu makasın her kesme-biçme eyleminde kullanılmasının ortada makas namına birşey bırakmayacağı bilinir. Nasıl ki bahçedeki gülleri budarken kullanılan makasla kumaş kesilmiyorsa, kumaş için ideal olan makasın da başka bir yerde kullanılmayacağı aşikârdır. Aksi durumdaki hareketle eskilerin söylemiyle makasın ağzı köreltilir (kör etmek) ve hiçbir verim alınmaz. Bana öyle geliyor ki, varolan istidatları yönünde yetiştirilemeyen her bir çocuğumuz, keşfedilemeyen yetenekleriyle sanki ağzı köreltilen birer makas gibi duruyorlar.

Zaman, teknolojik imkanlar ve sistemler sürekli değişse de ailenin eğitimdeki yeri ve önemi hiçbir zaman değişmeyecektir. Çünkü çocuk, bir ömür kendisine temel olacak bilgileri ilk mektep hükmündeki ailesinden alacaktır. Geleceğimizi şekillendirecek olan çocuklarımıza bırakacağımız en güzel mirassa, onların eğitim ve terbiyelerine yapacağımız yatırım olacaktır. Rab'bin en büyük ikramı olan çocuklarımızı tertemiz fıtratlarına uygun bir şekilde yetiştirebilmek duasıyla...

 

Asuman DÜZGÜN

Eğitimci

 

Diyanet Duyurular Sayfamız için TIKLAYINIZ

 

Diyanetliler Platformu  Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

Dini Haberler Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

 

İlginizi Çekebilir

Yılbaşına, yılsonuna değil, YOLUN SUNUNA odaklan

Köşe Yazarlarımızdan A. Raif Öztürk'ün gündeme dair yazısı. Yılbaşına, yılsonuna değil, YOLUN SUNUNA odaklan

Şeflerin Çilesi  

Yılların birikimi tartışılmaz tecrübeleri  ile kurumların olmazsa olmazı şeflerin bu haktan istifade edebilmeleri ve mahrumiyetlerinin giderilebilmesi  için yetkililer acilen onları da bu yasanın kapsamına dahil etmelidir. 

MEVLİDİ NEBİ

Kandiller; öze dönüşün, Yüce Yaratanımıza yürekten yakarış ve yönelişin, günahlarla kirlenmeye yüz tutmuş gönüllerimizi arındırmanın, geçici olanla kalıcı olanı fark etmenin, kalp gözümüzü açıp gönül dünyamızı temizlemenin fırsatı olan, nefsin yanıltıcı arzu ve isteklerinden uzaklaşmanın imkânlarını sunan kutlu zaman dilimleridir.

CAMİLER HAYATIN MERKEZİDİR

O kutlu mekânlar, sadece, dedelerin, babaların, ihtiyarların, ellerinden tutup evlerine götürmek için önünde beklenen; üç Cumayı geçirmemek için, cuma günlerinin takibinin yapıldığı, bayramdan bayrama, teravihten teravihe, kandillerden kandillere uğramak mecburiyetinde hissettiğimiz yerler de değillerdir.

Hırslı Değil Azimli Çocuklar Yetiştirmeli

Günlük hayatımızda sürekli birileri ile yarıştırılmaya alıştırılmış çocukların, büyüdüklerinde de arabalarının markasını, gittikleri yerleri, ilişkilerini, başarılarını ve hatta ebeveynliklerini yarıştıran kişilere dönüşebildiklerini görmüşüzdür.

Kur’an-ı Kerim’i herkes anlar mı?

​​​​​​​Kur’an-ı Kerim’den herkes kendi ölçülerine göre anlar. Ama o uçsuz bucaksız bir deniz gibidir, dalmayı bilenler ondan daha ne inci mercanlar çıkarırlar.

TÜM HABERLER