Yevm-i Aşuradaki Rahmet, Kerbeladaki Zulmet
VAAZAllah’a hamd, Rasulüne sonsuz salat ve selam olsun.Ya ilahi,inayetine sığındık,kapına geldik;kulluk edemedik affına geldik.Şaşırtma beni doğruyu söylet,neş’eni duyur hakikati öğret.Rabbim bana hüsnü ifadelerle doğruyu anlatmayı,sizlerede hüsnü istifadelerle doğruyu anlamayı lütfeylesin…
YEVM-İ AŞûRADAKİ RAHMET;KERBELADAKİ ZULMET!
اِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللّٰهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فى كِتَابِ اللّٰهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ مِنْهَا اَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ذٰلِكَ الدّينُ الْقَيِّمُ فَلَا تَظْلِمُوا فيهِنَّ اَنْفُسَكُمْ
(Tevbe 36)
Allah’a hamd, Rasulüne sonsuz salat ve selam olsun.Ya ilahi,inayetine sığındık,kapına geldik;kulluk edemedik affına geldik.Şaşırtma beni doğruyu söylet,neş’eni duyur hakikati öğret.Rabbim bana hüsnü ifadelerle doğruyu anlatmayı,sizlerede hüsnü istifadelerle doğruyu anlamayı lütfeylesin…
İnsanlık için zaman mefhumunun önemi kadar bu zamanda yaşananlarda önemlidir.Çünkü tarihe baktığımız zaman bu olaylar hayatı etkilemiş,hatta yeni bir başlangıcın sebebi olmuşlardır.Bu husus dinler tarihinde de mevcuttur.Bütün dinlerde olduğu gibi bizim dinimizde de vardır.Nitekim yüce Kitabımız Kur’anı Kerim insanlık tarihinden,İslam tarihine kıssalarla doludur ve bizlere ders olması için anlatılmıştır.Bu olayların gerçekleştiği zaman dilimlerinden biride içinde bulunduğumuz muharrem ayıdır.Muharrem ayı hicri yılın ilk ayıdır ve Rabbimizin Kur’anı Kerimde işaret ettiği;Allah Rasulünün zikrettiği hürmet duyulması gereken bir aydır.Nitekim Rabbimiz Kur’anı Kerimde şöyle buyuruyor:
اِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللّٰهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فى كِتَابِ اللّٰهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ مِنْهَا اَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ذٰلِكَ الدّينُ الْقَيِّمُ فَلَا تَظْلِمُوا فيهِنَّ اَنْفُسَكُمْ
“Şüphesiz, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin.” (Tevbe 36)
Haram aylar” Cahiliye devri uygulamasına göre, hürmet edilmesi gereken, savaş yapılması ve kan dökülmesi yasak olan Kameri aylar demektir. “Haram aylar” nitelemesinin, bu aylarda yapılacak ibadetlere daha çok sevap, günahlara ise daha çok ceza verilecek olmasına dayandığı da ifade edilmiştir. Bu aylardan Muharrem birinci, Recep yedinci, Zilkade on birinci ve Zilhicce de on ikinci aydır. Bu dört ayın hürmeti öteden beri süre gelen dini bir uygulamadır. Hz.İbrahim ve İsmail (a.s.) zamanından beri Araplar bu esasa riayet ede gelmişlerdi. Cahiliye devrinde bile buna riayet edilmiş, haram aylarda savaş yapılmamıştır, yılın bu dönemi bir barış zamanı olmuştur.
Sözlükte “haram kılınan, yasaklanan kutsal olan, saygı duyulan” anlamlarına gelen Muharrem, savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan biridir.( TDV İslam Ansiklopedisi, “Muharrem” md. c. 31, s.4-5)
Tarihi süreç içerisinde Hz. Nuh peygamberle başlayıp Hz.İbrahim ve Hz.İsmail ile devam etmiş ehli kitap dediğimiz Yahudi ve Hıristiyanlar için ve ayrıca cahiliye toplumu için önemli bir yere sahip olmuş ve mukaddes kabul edilmiştir.
İslam’ın zuhurundan sonra da Muharrem ayı, dini, sosyal ve tarihi önemi haiz olaylara sahne olmuştur. Hicret ve hicri takvim, aşura ve kerbela. Hz. Peygamberin hicretiyle ve tarihte aşura gününde vuku bulan hadiselerle Allahın rahmetiyle yeniden bir diriliş yaşanılırken, yine Aşura gününde meydana gelen kerbela olayı ile zulüm yaşanmıştır. Bu olaylar Muharrem ayını, İslam kültürü açısından daha da ön plana çıkarmıştır.
Hz.Adem(a.s)dan beri müstesna bir gün olan Muharrem ayının 10. Gününe Aşura günü denir ve onuncu gün manasına gelir. Sahih kaynaklarda zikredildiğine göre; Bu gün, Hz. Ademin dünya yüzüne indirilmesine sebep olan hatası için tövbesinin kabul edildiği, Hz. Nuh’un gemisinin Cudi dağına oturduğu, Hz. Yunus’un balığın karnından kurtulduğu, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın doğduğu, Hz. Musa’nın ve kavminin Firavunun zulmünden kurtulduğu, Hz. Yakup’un oğlu Hz. Yusuf’a kavuştuğu gündür.
Bilindiği üzere Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine’ye hicret ettiğinde orada Arap halkla birilikte yaşayan Yahudiler vardı. İşte bu Yahudiler, Hz. Musa ile İsrail oğullarının, Firavunun zulmünden Aşûre günü kurtulduğunu söyleyen Yahudileri Hz. Peygamber yalanlamamış ve hatta bu yönde olumlu bir tavır sergilemiştir. Bunun yanı sıra tüm Samî dinlerde özel bir yere sahip görünen aşûre günü, Cahiliyye Araplarınca da önemli kabul edilmiştir. Hatta Resûl-i Ekrem’in de peygamberlik öncesi ve sonrası dönemde bir süre bu günde oruç tuttuğuna dair rivayetlere de rastlanır. Medine döneminde bu orucu müslümanlara tavsiye ettiği bilinen bir husustur.
قَدِمَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْمَدِينَة فَرَأى الْيَهُودَ تَصُومُ يَوْمَ عَاشُورَاءَ فَقَالَ: مَا هَذَا؟ قَالُوا يَوْمٌ صَالِحٌ نَجَّى اللّهُ تَعَالَى فِيهِ بَنِى إِسْرَائِيلَ مِنْ عَدُوِّهِمْ فَصَامَهُ مُوسَى. فَقَالَ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَنَا أَحَقُّ بِمُوسَى مِنْكُمْ فَصَامَهُ وَأمَرِ بِصِيَامِهِ
İbni Abbas’ın şöyle değdiği rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber Medine’ye geldiğinde Yahudilerin Aşûre günü oruç tuttuklarını gördü. “Bu nedir (niçin oruç tutuyorsunuz)?” diye sordu. “Bu hayırlı bir gündür. Bu, Allah’ın İsrail oğullarını düşmanlarından kurtardığı, bu sebeple de Musa’nın oruç tuttuğu gündür” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) “Ben Musa’ya sizden daha layığım” buyurdu ve hem kendisi bu günde oruç tuttu, hem de başkalarına oruç tutmalarını emretti.” (Buhari,Savm, 69; II, 251)
Hz. Peygamber Aşûre günü oruç tutmayı teşvik etmiş ve Bu oruç, büyük günahlardan kaçınmak şartıyla bir yıl boyunca işlenen küçük günahlara keffâret olur.
صيام يوم عاشوراء انى احتسب على الله ان يكفر السنة التى قبلها
“Aşûre günün orucunun, bir önceki yılın günahlarına keffaret olmasını Allah’tan umarım” (Tirmizi,Savm,48; III, 126)
Orucun sevap ve mükafatının takdiri kadiri mutlak olan Allaha ait olduğunu biz hadislerden öğreniyoruz.
الا الصوم فانه لي و انا اجزي به يدع شهوةه و طعامه من اجلى
“Oruç hariç, çünkü oruç benim içindir, onun mükâfatını da ben vereceğim, oruç tutan kimse şehvetini ve yemesin-içmesini benim için terk etmektedir” (Müslim, Sıyâm, 165, I, 807)
Aşûre günü oruç tutulması uygulaması, Ramazan orucunun farz kılınmasına kadar devam etmiştir.
يَا اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç sizden öncekilere olduğu gibi oruç size de farz kılındı.” (Bakara, 2/183) âyeti inince Aşûre orucu isteğe bağlı hale geldi. Hz. Aişe’den :
كان رسول الله صلى الله عليه وسلم امر بصيام بوم عاشوراء فلما فرض رمضان كان من شاء صام و من شاء افطر
“Resülullah (s.a.v.) Aşûre günü oruç tutulmasını emretti. Ramazan orucu farz kılınınca, dileyen Aşûre günü oruç tuttu, dileyen tutmadı.” (Buhari, Savm, 69; II, 250) Hz. Aişe’den gelen diğer rivayet de şöyledir:
كانوا يصومون يوم عاشوراء قبل ان يفترض رمضان وكان يوم فيه تستر الكعبة فلما فرض الله عز وجل رمضان قال رسول الله صلى الله عليه وسلم من شاء ان يصومه فليصمه ومن شاء ان يتركه فليتركه
Ramazan orucu farz kılınmadan önce (Kureyşliler) Aşûre günü oruç tutarlardı. Aşûre günü, Kabe’nin örtüsünün değiştirildiği gündü. Allah Teâla Ramazan orucunu farz kılınca Resülullah (s.a.v.) ‘Dileyen Aşûre günü oruç tutsun, tutmak istemeyen de tutmasın’ dedi.” (Ahmed, VI, 244) Böylece Âşura orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu.
Gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam Âşura Gününe denk getirmemek için, Hz. Peygamber (s.a.v.) Muharrem ayının 9,10 ve 11. günlerinde oruç tutmayı ashabına tavsiye etmiştir.
حين صام رسول الله يوم عاشوراء و امر بصيامه قالوا يا رسول الله انه يوم تعظمه اليهود والنصارى فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم فاذا كان العام المقبل ان شاء الله صمنا الى يم التاسع قال فلم يات العام المقبل حتى توفى رسول الله صلى الله عليه وسلم
“Resülullah (s.a.v.) Aşûre günü oruç tutunca kendisine; “Ey Allah’ın Resulü, bu gün, Yahudilerin ve Hıristiyanların hürmet gösterdikleri bir gündür” dediler. Bunun üzerine Resülullah “Gelecek yıl inşallah muharremin dokuzuncu gününde de oruç tutacağız” dedi. Ertesi yıla ulaşmadan Resulullah vefat etti.” (Müslim, Sıyâm,133; I, 797-798)
افضل الصيام بعد رمضان شهر الله المحرم و افضل الصلاة بعد الفريضة صلاة الليل
“Ramazan ayından sonra tutulan oruçların en hayırlısı, Allah’a izafetle (Allah’ın ayı denilerek) şereflendirilen Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en faziletli namaz ise geceleyin kılınan namazdır.” (Müslim, Sıyâm, 202; I, 821)
Bu günde oruçtan başka hayır, hasenat ve sadaka gibi güzel âdetlerin de yaşatılması isabetli ve yerinde olacaktır. Peygamberimiz, mü'minin aile efradına Âşura Gününde her zamankinden daha çok ikramda bulunmasını tavsiye etmiştir.
Bîr hadiste şöyle buyurular: "Her kim Aşura Gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder."( et-Tergîb ve'l-Terhİb, 2:116.) Bu aile mefhumunun içine akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu komşular da girmektedir. Bununla birlikte, Müslüman Türklerin dînî halk geleneğinde önemli bir yer tutan aşûre, aynı zamanda Muharremin onuncu günü başlamak üzere, daha sonraki günlerde de özel merasimle pişirilip dağıtılan tatlıya isim olmuş ve sosyal dayanışmaya önemli katkılarda bulunmuştur. Çok eskiden beri devam eden aşûre aşı, Osmanlılar döneminde sarayda da pişirilmiş, “aşûre testisi” adı verilen özel kaplarla da saray dairelerine ve halka birkaç gün süreyle dağıtılmıştır. Aşure tatlısının tarihi; İslami inanca göre Muharrem ayının onuncu günü, Hz. Nuh (a.s), Nuh tufanından sonra karaya ayak bastığında elinde kalan son malzemelerle bu tatlıyı (aşureyi) yapmıştır. Aşure genel olarak su, buğday, nohut, tozşeker, kuru fasulye, pirinç kullanılarak yapılır. İçine onlarca malzeme konulur. Konu komşuya, eşe dosta dağıtılarak günün anlam ve önemine münasip bir biçimde paylaşılır. Böylelikle bu önemli güne herkes ağız tadıyla girer.
Muharrem ayının onuna rastlayan aşûre gününün fazileti de o günde cereyan edegelmiş olaylardan kaynaklanmaktadır. Allahü Teâlâ, birçok duaları Aşure günü kabul etmiş ve ihsanda bulunmuştur.
*Hz Âdem (as) ın tevbesi Aşura Günü kabul edilmiştir
قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَا اَنْفُسَنَا وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرينَ
“(Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A'RAF 23)
*Hz Nuh (as), gemisini Cûdi Dağının üzerine Aşure Gününde demirlemiştir
قيلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلَامٍ مِنَّا وَبَرَكَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلى اُمَمٍ مِمَّنْ مَعَكَ وَاُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَليمٌ
“Ey Nûh! Bizim katımızdan selametle in. Sana ve seninle olanlara hayr ve bereketler olsun denildi. Ama birçok ümmetlerde var ki, onları geçindireceğiz. Sonra can yakıcı azaba sokacağız”.( Hud 48) Hz. Nuh'un aile fertlerinden başka yanında çok az mümin vardı. Allah Teâlâ bunlara öyle bir selamet ve bereket ihsan buyurdu ki, bunlar çoğaldıkça çoğalacaklar ve kendilerinden bir çok ümmetler gelecekti.
Hz. Nuh'un soyundan gelecek olan ümmetler de iki kısım olacak. Bunlardan birinci kısım yine o selamet ve berekâta nail olup kıyamete kadar üremeye devam edecek, diğer bir kısmı da bir müddet dünya nimetlerinden istifade ettikten sonra yine acı bir azaba çarptırılacak ve ahiret selametine eremeyecek.
Hz. Nuh Recep ayının onunda gemiye binmiş ve Muharrem ayının onunda inmiş, o gün şükür orucu tutmuş ve bu orucu tutmak sünnet olmuştur.
Hz. Âdem ve Hz. İdris'ten sonra insanlarda hakikatten sapmalar baş gösterince Cenab-ı Hak bunlar üzerine Hz. Nuh'u peygamber olarak göndermişti. Hz. Nuh insanlara tevhid inancını anlatıyor, onları hak yola davet ediyor ve putlara tapmaktan men ediyordu.
Ancak onlar Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle "Zalimdiler, azgındılar, fasıktılar, kötüydüler, kalp gözlen kapalıydı, vicdansızdılar, doğru yoldan çıkmışlardı, günahlara dalmışlardı..."
Hz. Nuh'u ve çağrısına uyarak i-man edip Allah'ın sevgili kulları arasına yükselen kimsesiz, yoksul kişileri hor gördüler, onlarla aynı çatı altında bir arada bulunamayacaklarını söylediler, büyüklendiler... Onlar, üstünlüğün parada, malda, mülkte değil yüksek insanlık ideallerine sahip çıkmada, tevhidde, güzel ahlâk sahibi olmada ve topluma yararlı işler yapmada olduğunu kabul etmiyorlardı.
Halbuki onların ayak takımı diyerek küçük gördüğü kişiler, Hak Teâlâ katında onlardan kat kat faziletli kimselerdi. Hz. Nuh’a deli demeye kadar azıttılar ve onun davranışlarını kontrol altında tutmaya, göz hapsine almaya karar verdiler. Hz. Nuh, davasından yine de vazgeçmeyince bu sefer ölümle tehdit ettiler... Ama hak yolu gören göz, gerçeği duyan kulak, Hakk'ı zikreden kalp, doğruyu savunan yürek azdı...
Nihayet Hz. Nuh, Allah'a yalvarıp yakardı: قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْمى كَذَّبُونِ "Rabbim! Milletim beni yalanladı, ) فَافْتَحْ بَيْنى وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنى وَمَنْ مَعِىَ مِنَ الْمُؤْمِنينَ benimle onların arasında Sen hüküm ver. Beni ve beraberim-deki insanları kurtar." (Şuarâ, 26/117-118) dedi.
Yüce Allah, peygamberinin duasını kabul buyurdu ve ona evvela bir gemi yapmasını vahyetti. وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَاطِبْنى فِى الَّذينَ ظَلَمُوا اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ (HÛD 37) Böylece inananlar, Hz. Nuh'un denetiminde gemi yapımına başladılar. Gemi yapımı ilerledikçe sapık ve azgınlar Hz. Nuh ve ona bağlı mü'minlerle alay ediyorlardı... Hz. Nuh ise, bir gün alay etme sırasının kendilerine geleceğini, o zaman azgınların yok olacağını hatırlatıyordu...
Cenab-ı Hakk'ın emri üzere her cinsten birer çift ile mü'minler, kendileri gibi inançlı aile fertleriyle gemiye bindiler. Adeta gök kapıları açıldı, sular boşalmaya başladı. Yeryüzünden de kaynaklar fışkırdı. Her iki su kaynağı karışıp birleşti.
Hz. Nuh'un inanmayan oğlu da dahil sapıklar, münkirler boğuldular; alay ettikleri azap, onları enselerinden tutup ölüm deryasına atıverdi.
Hz. Nuh, gemi sakinlerinin bereketli, sakin bir yere indirilmesi için dua etmişti, duası kabul edildi.
وَقيلَ يَا اَرْضُ ابْلَعى مَاءَكِ وَيَا سَمَاءُ اَقْلِعى وَغيضَ الْمَاءُ وَقُضِىَ الْاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِىِّ وَقيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمينَ
"Ey arz, suyunu yut! Ve ey gök, yağmuru tut!" (Hûd, 11/44) Bu emir üzerine göğün gürlemesi, yerin fışkırması kesildi, gemi Cudi dağı üzerine oturdu.
*Hz İbrahim (as) ın oğlu Hz İsmail o gün doğmuştur
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذى وَهَبَ لى عَلَى الْكِبَرِ اِسْمٰعيلَ وَاِسْحٰقَ اِنَّ رَبّى لَسَميعُ الدُّعَاءِ
«İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.» (İBRÂHİM 39)
*Hz Yusuf, kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Aşure Günü çıkarılmıştır
قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَاَلْقُوهُ فى غَيَابَتِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِلينَ
“Onlardan biri: Yusuf'u öldürmeyin, eğer mutlaka yapacaksanız onu kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın dedi.” (YÛSUF 10)
وَجَاءَتْ سَيَّارَةٌ فَاَرْسَلُوا وَارِدَهُمْ فَاَدْلٰى دَلْوَهُ قَالَ يَا بُشْرٰى هٰـذَا غُلَامٌ وَاَسَرُّوهُ بِضَاعَةً وَاللّٰهُ عَليمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ
“Bir kervan geldi ve sucularını (kuyuya) gönderdiler, o da (gidip) kovasını saldı, (Yusuf'u görünce) «Müjde! İşte bir oğlan!» dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Allah onların yaptıklarını çok iyi bilir.” (YÛSUF 19)
* Hz Yakub (as) ın, oğlu Hz. Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır
فَلَمَّا اَنْ جَاءَ الْبَشيرُ اَلْقٰیهُ عَلٰى وَجْهِه فَارْتَدَّ بَصيرًا
“Müjdeci gelince, gömleği onun yüzüne koyar koymaz (Ya'kub) görür oldu..” (YÛSUF 96)
*Hz Eyyûb (as), hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.
وَاَيُّوبَ اِذْ نَادٰى رَبَّهُ اَنّى مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمينَ
“Eyyub'u da (an). Hani Rabbine: «Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin» diye niyaz etmişti”. (ENBİYÂ 83)
فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِه مِنْ ضُرٍّ وَاٰتَيْنَاهُ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرٰى لِلْعَابِدينَ
“Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.” (ENBİYÂ 84)
*Hz Yunus (as), balığın karnından Aşura Günü kurtulmuştur
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُليمٌ ﴿١٤٢﴾ فَلَوْلَا اَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّحينَ ﴿١٤٣﴾ لَلَبِثَ فى بَطْنِه اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿١٤٤﴾ فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ سَقيمٌ ﴿١٤٥﴾
“Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu. Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı, tekrar dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı. Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık.” (Sâffât 142-145)
فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمينَ
“Nihayet karanlıklar içinde: «Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!» diye niyaz etti.” (ENBİYÂ 87)
*Hz Davud (as) ın tevbesi o gün kabul edilmiştir
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ اِلٰى نِعَاجِه وَاِنَّ كَثيرًا مِنَ الْخُلَطَاءِ لَيَبْغى بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ اِلَّا الَّذينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَليلٌ مَا هُمْ وَظَنَّ دَاوُدُ اَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَاَنَابَ
“Davud: Andolsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecâvüz ederler. Yalnız iman edip de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az! dedi. Davud, kendisini denediğimizi sandı ve Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapandı, tevbe edip Allah'a yöneldi.” (SÂD 24)
فَغَفَرْنَا لَهُ ذٰلِكَ وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ
“Sonra bu tutumundan dolayı onu bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardır.” (SÂD 25)
*Allah, Hz Musa (as) a, Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür
وَاِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَاَنْجَيْنَاكُمْ وَاَغْرَقْنَا اٰلَ فِرْعَوْنَ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ
“Bir zamanlar biz sizin için denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun'un taraftarlarını da, siz bakıp dururken denizde boğduk.” (Bakara 50)
*Hz İsa (as), o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir
اِذْ قَالَتِ الْمَلٰئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِنْهُ اِسْمُهُ الْمَسيحُ عيسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَجيهًا فِى الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّبينَ
“Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Kelime'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa'dır. Mesîh'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır”. (ÂLİ IMRÂN 45)
اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا عيسٰى اِنّى مُتَوَفّيكَ وَرَافِعُكَ اِلَیَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذينَ كَفَرُوا
“Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım” (ÂLİ IMRÂN 55)
* Hz. Aişe'nin belirttiğine göre, Kâbe’nin örtüsü daha önceleri Aşure gününde değiştirilirdi.
كانوا يصومون يوم عاشوراء قبل ان يفترض رمضان وكان يوم فيه تستر الكعبة
Ramazan orucu farz kılınmadan önce (Kureyşliler) Aşûre günü oruç tutarlardı. Aşûre günü, Kabe’nin örtüsünün değiştirildiği gündü. (Ahmed, VI, 244)
* Muharrem ayı, tarihte bazı büyük acılardan kurtuluş ayı olduğu gibi, bu ayda unutulmaz acılar da yaşanmıştır.
قَالَ رَسُولُ اللّهِ الْحَسَنُ وَالْحُسَيْنُ سَيِّدَا شَبَابِ أهْلِ الْجَنَّةِ. وَأبُوهُمَا خَيْرٌ مِنْهُمَا
"Hasan ve Hüseyin cennet ehlinin gençlerinin efendileridir. Babaları onlardan daha hayırlıdırlar”(İ.Canan, Kutub-i Sitte Ter.ve Şerhi, Akçağ Yay: 16/513) diye nitelediği torunlarından Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edilmesi Muharrem ayının onuncu gününe rastlamaktadır.
Emeviler’in ikinci hükümdarı Yezid zamanında ve Hicri 61,Miladi 680 yılı Muharrem ayının onuncu Cuma günü Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbelâ'da hunharca şehit edilmiştir. Ehlibeytin çok değerli bir ferdinin hayatına mal olan bu elim olay sebebi ile 10 Muharrem Şii Müslümanlarca yas günü sayılmış ve bu matem daha sonraları geniş çaplı hale gelmiş ve bir nevi resmi hüviyete bürünmüştür.Lakin bu matem ölçüsünü amacını aşmış farklı bir hale gelmiştir.
Hz Hüseyin’i kendi iktidarı ve ikbali açısından potansiyel bir tehlike olarak gören Yezid bin Muaviye Hz Hüseyin’e Kufe valiliği vaadiyle tuzak kurmuştur. Hz Hüseyin’e, bunun bir tuzak olabileceği, gitmemesi ve Mekke’den ayrılmaması yönünde tavsiyeler olduysa da dinlememiş, 50-60 kişilik aile fertleri ve arkadaş grubu ile yola çıkmıştır. Hz Hüseyin, Kerbela’ya geldiğinde tuzağa düşürülmüş, Yezit’e biat etmesi için kendisine baskı yapılmış, çölde günlerce aç ve susuz bekletilmiştir. Peygamberin güllerine bu zulmü reva görenler nasıl bir kalbe sahipti acaba? Tüm İslam alimleri Kerbela olayını Emeviler devrinde 1'ci Yezid'in iktidarı esnasında, Ubeydullah bin Ziyad'ın Kûfe valisi olduğu zaman işlenmiş büyük bir cinayet olduğunda hemfikirdirler. Çünkü bu olayda başlar vücuttan ayrılmış, mübarek başların yere düşmesiyle de Emevi iktidarı sallanmıştır. Hazreti Hüseyin'in mübarek başının gövdesinden ayrılmasından alınacak dersler vardır. Çünkü, Hazreti Hüseyin kendini öne çıkarsaydı o da saltanata tabi olurdu. Son Peygamber'in torunu kendini öne çıkarmamış, hak ve hakikatın ortaya çıkması için mübarek başını ve canını feda etmiştir." Bu ciğer dağlayan ve acısı halen ilk günkü gibi devam eden üzücü olay, hem Hz.Peygamber ailesini “âl-i beyti”ni hem de Peygamber ve ehl-i beytini seven mü’minleri üzüntüye boğmuş ve asırlardır Ümmet-i Muhammed’in gönlünde silinmez izler bırakmıştır. İstiklal Şairimiz bu acımızı bakın nasıl dile getiriyor.
Yıllar geçiyorki ya Muhammed
Aylar bize hep Muharrem oldu
Akşam ne güneşli bir geceydi
Eyvah o da leyl-i matem oldu!
Yine Alvarlı Efe ise;
Bugün mah-ı Muharremdir,muhibbi hanedan ağlar
Bugün Eyyamı matemdir,bugün abı revan ağlar
Hüseyni Kerbelayı elvan eden gündür
Bugün arşı muazzamda olan ali divan ağlar.
Tarihin belli bir kesitinde meydana gelen bu üzücü olayları iyi düşünmek ve bunlardan ders çıkarmak gerekir.Merhum Şair Mehmed Akif’in dediği gibi,
“Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?”
Aşura gününde yaşanan bu olayları ve Kur’anı Kerimdeki geçmiş milletlerin başına gelenler bizler için ibret,ders olmalıdırki bir daha yürekler yanmasın.
Müslümanlara düşen görev, bu tür müessif olayların tekrarlanmasını önleyecek bir bilinç ve anlayışa sahip olmak; kardeşlik, birlik ve beraberliğimizi korumaktır. Günümüzde de aynı veya benzer vakalara rastlamamız mümkündür fakat bizler birer müslüman olarak uyanık olmalıyız, düşmanların hile ve tuzaklarına fırsat vermemeliyiz. Bizler müslüman ve vatandaş olarak birbirimize kenetlenip birlik ve beraberliğimizi muhafaza etmek durumundayız. Birlik ve beraberliğimizi karşılıklı sevgi, saygı, hoşgörü, kardeşlik ve dayanışma gibi güzel hasletlerle güçlendirmek zorundayız.Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ana)sımsıkı sarılın ayetini şiar edinerek birlikte var olmalıyız.Birbirimizin cenneti olabilmeliyiz.Ne mutlu birbirine cenet olabilenlere…!
Rabbim alemi islama bir daha kerbela gibi acıları yaşatmasın…
Rabbim bizleri son zamanda el ele verip gerçek manada gönülde birleşen seçkin Müslümanlardan eylesin.
Rabbim birliğimizi,dirliğimizi bozmasın;içimize fitne sokmak isteyenlere fırsat vermesin.
Rabbim yevmi aşurada peygamberlerine ihsanda bulunduğu gibi bizlerede ihsanda bulunsun…
(Not:Bu vaaz muhtelif vaazlardan derlenerek hazırlanmıştır.)
Ömer CEYLAN
Sırakonaklar Mah.Camii / İmam-Hatibi
İspir/Erzurum
İlginizi Çekebilir
YAHUDİLİK İNANCI VE KUR’AN’IN UYARILARI
Haftanın vaazı: Yahudilik İnancı ve Kur'an'ın Uyarıları
MEVLİD-İ NEBİ
Kadir Hatipoğlu'ndan Mevlidi Nebi Vaazı. Dünya yaratıldı yaratılalı gelip geçen bu en hayırlı gece Mevlid Kandilinde yeryüzünün her tarafından Allah’ın (c.c) emri ile gerçekleşen çeşit çeşit hadiseler oluyordu. Yalnız Hz. Âmine’nin evindekiler değil, Mekke içinde, yakın kabilelerde ve dünyanın her tarafında bu haller dikkatle gözlemleniyordu.
Haftanın Vaazı, Muhacir ve Ensar Kardeşliği
6 Şubat'ta Kahramanmaraş merkezli On şehirde yaşanan deprem dolayısı ile hatırlanması gereken. "MUHACİRLERLE ENSAR ARASINDA KARDEŞLİĞİN KURULMASI"
Haftanın Vaazı, PEYGAMBERİMİZ CAMİ VE İRŞAD
Diyanet İşleri başkanlığı Sosyal Hizmetler Daire Başkanı İdris Yavuzyiğit hocamızın kaleminden Haftanın Vaazı, PEYGAMBERİMİZ CAMİ VE İRŞAD...
Haftanın Vaazı, Peygamberimiz, Cam, ve İrşad
Mevlid-i Nebi Haftası ve Camiler ve Din Görevlileri Haftası vesilesi ile belirlenmiş olan "Peygamberimiz, Cami ve İrşad" konulu Vaaz ve konuşma metni örneğini sizlerle paylaşıyorum.
Hz Peygamber Örnekliğinde Gençlerde Ahlak İnşası
Sosyal ve Kültürel İçerikli Din Hizmetleri Daire Başkanı İİdris Yavuzyiğit hocamızdan haftanın vaazı: 'Hazreti Peygamber Örnekliğinde Ahlak İnşası'