© Dini Haberler 2020

Oruç Tutmaktan Gaye Nedir?

Oruç, zekât ve infak gibi ibadetlere devam eden bir toplumda sosyolojik buhranlar olmaz. O toplumda dâimâ huzur, emniyet, nezâket, zarafet, incelik ve hassasiyet vardır.

Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

DiniHaberler.com.tr:  

Oruç, zekât ve infak gibi ibadetlere devam eden bir toplumda sosyolojik buhranlar olmaz. O toplumda dâimâ huzur, emniyet, nezâket, zarafet, incelik ve hassasiyet vardır.

Oruç, nîmetlerin kadrini hatırlatır. Belli bir süreliğine de olsa açlığı tattırdığından, toplumdaki açların hâlinden anlamayı temin eder. Dolayısıyla gönüllerde şefkat ve merhameti inkişâf ettirir.

Bir mü’min, imkânları nisbetinde açları doyurmaya bizzat gayret etmekle birlikte, toplumda bu mühim vazifenin yerine getirilmesi için de gayret göstermeli, diğer insanları da bu hayra teşvik etmelidir. Zira Rabbimiz, açları bizzat doyurmayan kişiler bir yana, kendisi doyurduğu hâlde diğer insanları da bu hayra teşvik etmeyen kimseleri dahî âyet-i kerîmede ihtâr ediyor. (Bkz. el-Fecr, 18)

Yine amel defteri solundan verilip de hüsrâna uğrayan mücrimden bahsederken de:

“Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi.” (el-Hâkka, 34) buyuruyor.

Bizler de; “Allah bana verdi, ona vermedi. Demek ki onu bana zimmetli kıldı!” diyebiliyor muyuz?

ORUÇ TUTMAKTAN GAYE NEDİR?

Oruç için “…Umulur ki takvâ sahibi olursunuz.” (el-Bakara, 183) buyrulmuş ve oruçtan gâyenin takvâya ermek olduğu ifâde edilmişken, oruçlarımız bizi ne kadar takvâ hassasiyetine sevk ediyor?

Orucu midemize, gözlerimize, kulaklarımıza, bilhassa dilimize tutturabiliyor muyuz? Zira Efendimiz “Ya hayır söyle, yahut sus!” (Hâkim, IV, 319/7774) buyuruyor.

Rabbimiz, Peygamber Efendimiz’in en yüce bir ahlâk üzere olduğunu bildiriyorken, bizim O Gönüller Sultânı’na ahlâkî yakınlığımız ne kadar?

Nezâketimiz, tevâzuumuz, merhametimiz, affediciliğimiz hangi seviyede?

Meselâ şahsımıza karşı bir kusur işlendiğinde, hemen nefsânî bir öfkeye mi kapılıyoruz; yoksa tavrımız, Rabbimiz’in buyurduğu gibi:

“…Öfkelerini yutarlar ve insanları affederler…” (Âl-i İmrân, 134) şeklinde, yüksek bir fazîlet olarak mı tezâhür ediyor?

Nefsi adına öfkelenmek, Rasûlullah Efendimiz’in hayatında olmayan bir vasıf. Sadece İslâm’a aykırı bir hâl varsa, ilâhî hudutlar çiğneniyorsa, mukaddesâta saldırı varsa yahut umûmun hakkı yeniyorsa, bu durumda öfkeye müsaade vardır. Bu ise îmandan doğan, şeytânî değil Rahmânî bir öfkedir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, 136. Sayı, Haziran 2016

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER