Müslümanların doğru zannettiği yanlışlar
KISA YAZILARİslam’a hurafe ve bidat girdiği söyleniyor. Allah’ın koruması altındaki bir dine hurafe ve bidat girebilir mi? Herkesin şikayet ettiği yanlışlar dinimizde mi, yoksa yaşantımız da mı?
İslam dini en son ve gerçek dindir. Ahir zaman peygamberine gönderilmiştir. Kamil ve mükemmel peygamber varislerince yaşantı olarak günümüze kadar gelmiştir. Onlar islamı hurafe ve bidatlardan uzak olarak yaşamışlar, canlı bir örnek olarak insanlara gerçek bir müminin nasıl olması gerektiğini göstermişlerdir.
Cenab-ı Hak, Peygamber Efendimize İslam’ı koruyacağını ve muhafazasını üstlendiğini bildirmiştir (Hicr/9). Yeni bir din, yeni bir peygamber gelmeyecek (Ahzab/40); peygamber varisi alimler, mürşidler, mücedditler tarafından irşad ve tebliğ kıyamete kadar sürdürülecektir. Yani İslam, kıyamete kadar yürürlükte olacak son dindir.
Bir hadisi şerifte “Sonradan gelen her bir nesil arasından bu ilmi, ehil olanlar yüklenip taşır. Bunlar, aşırı gidenlerin tahriflerini, batıla sapanların sapıklığını ve cahillerin yanlış tevillerini bertaraf edeceklerdir” buyurulur. (Tebrizî, el-Mişkat; Hindî, Kenz; hadisin doğruluğu ayrıca Ahmed b. Hanbel tarafından da teyit edilmiştir.)
Hal böyle iken bazıları tarafından, İslam’a bidat ve hurafelerin sokulduğu söylenmiş, hatta bu konuda kitaplar bile yazılmıştır. Bu iddia asla doğru olamaz. İslam’a hiç bir bidat ve hurafe sokulmamıştır. Ancak bizim yaşantımıza din adına, dinden olmayan bazı yanlışlar girmiştir. Bazı şeyler, dindenmiş gibi benimsenmiştir.
Yöresel farklılıklar olsa da, çok yaygın olan, hatta farzlardan bile öne alınan pek çok doğru zannettiğimiz, ama gerçekte yanlış olan şeyler günlük yaşantımızda yer almaktadır.
Bir bakmışız güzelim çamlar kesilmiş düğünlerimiz için… Bir bakmışız mavi boncuklar takılmış nazardan korunmak için…
Elbette biz bu yanlışları ifade edeceğiz. Ancak İslam’ı ve müslümanları itham etmeden, Sünnet-i Seniyyeye uygun yaşayan salihleri incitmeden, İslama bidat ve hurafesiz uyan alim ve ariflere dil uzatmadan… Hakkı teslim ederek yanlışları ortaya koyup doğrusunu arz ederek…
Bayrak Dikme Töreni
Yaygın bir yanlışa, hem de doğru bilinip çok da önem verilen bir yanlışa değinelim:
Evlenecek genç adamın günaha girmesi istenircesine bir uygulamadır bu. Düğün Pazar günü olacaksa Perşembe sabahı “bayrak dikme töreni” yapılır. Bunun için de, “Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim” diyen ecdadımıza, hatta “elinde bir fidan varken kıyametin hemen kopacağını bilsen bile onu dikme imkanın varsa dik” mealindeki Cenabı Peygamberimizin uyarısına rağmen hiç acımadan kesilir koca çam fidanı.
Ormandan çam ağacı kesilir, getirilir. Kurban kesilir, kanı hem ağaca hem damat adayının alnına sürülür. Ağaca bir bayrak, bir ayna, bir de portakal bağlanır. Ne anlama geldiğini bilen de yoktur.
Hocanın işi de oldukça zor. Dua etmese bilmiyor diye çekiştirilecek, dua etse bayrak dikme duası diye bir dua yok kitaplarda. Durumu idare eder işte… Bayrak dikilir, silahlar patlatılır, merasim biter.
Dinimizin ruhuna ters düşmeyen gelenek ve göreneklerimizin yaşatılmasına kimse karşı olamaz. Ancak yapılan yanlışa dini bir görüntü vermek, onu dinin emri imiş gibi telakki etmek ikinci bir yanlış olur.
Hayırlı bir iş olan evlilik törenine dua ile başlanması güzel, ancak bu güzelliklere, yanlış uygulamalarla gölge düşürülmemeli.
Sünnet mi? Caiz mi?
“Hz. Peygamber (A.S.) Efendimizin bazen yapıp bazen de yapmadığı şeyleri ara sıra yapmamak sünnettir” diyenler oluyor. “Gayr-i müekked sünnet” olarak ifade edilen bu gibi nafileleri terk etmeye sünnettir denilmez, caizdir denir. Çünkü bir ibadetin terkine sünnet denilemez. Denilse, hiç terketmeyip devamlı yapanları suçlamak olur. Devamlı bu sünnetleri yapanlar sünnete aykırı davrandılar, günah işlediler şeklinde suçlanmış olur.
Mesela, Hanefi mezhebine göre ikindi namazının sünneti gayr-ı müekked sünnettir. Cenab-ı Peygamber (A.S.) bazen yapmışlar, bazen de terk buyurmuşlardır. Şafii mezhebinde bunun yerine tahiyyatü’l mescid namazı kılınır. Her iki namazın fazileti hakkında pek çok hadis vardır. Israrla tavsiye edilmiştir. Ebu Davud, Salat 297 ve Tirmizî, Salat 318’de kaydedilen bir hadis-i şerifte Efendimiz (A.S.) şöyle dua buyuruyor: “İkindiden önce dört rekat nafile kılan kimseye Allah rahmetini bol kılsın.”
Kaynak: Semerkand dergisi
İlginizi Çekebilir
Yılbaşına, yılsonuna değil, YOLUN SUNUNA odaklan
Köşe Yazarlarımızdan A. Raif Öztürk'ün gündeme dair yazısı. Yılbaşına, yılsonuna değil, YOLUN SUNUNA odaklan
Şeflerin Çilesi
Yılların birikimi tartışılmaz tecrübeleri ile kurumların olmazsa olmazı şeflerin bu haktan istifade edebilmeleri ve mahrumiyetlerinin giderilebilmesi için yetkililer acilen onları da bu yasanın kapsamına dahil etmelidir.
MEVLİDİ NEBİ
Kandiller; öze dönüşün, Yüce Yaratanımıza yürekten yakarış ve yönelişin, günahlarla kirlenmeye yüz tutmuş gönüllerimizi arındırmanın, geçici olanla kalıcı olanı fark etmenin, kalp gözümüzü açıp gönül dünyamızı temizlemenin fırsatı olan, nefsin yanıltıcı arzu ve isteklerinden uzaklaşmanın imkânlarını sunan kutlu zaman dilimleridir.
CAMİLER HAYATIN MERKEZİDİR
O kutlu mekânlar, sadece, dedelerin, babaların, ihtiyarların, ellerinden tutup evlerine götürmek için önünde beklenen; üç Cumayı geçirmemek için, cuma günlerinin takibinin yapıldığı, bayramdan bayrama, teravihten teravihe, kandillerden kandillere uğramak mecburiyetinde hissettiğimiz yerler de değillerdir.
Hırslı Değil Azimli Çocuklar Yetiştirmeli
Günlük hayatımızda sürekli birileri ile yarıştırılmaya alıştırılmış çocukların, büyüdüklerinde de arabalarının markasını, gittikleri yerleri, ilişkilerini, başarılarını ve hatta ebeveynliklerini yarıştıran kişilere dönüşebildiklerini görmüşüzdür.
Kur’an-ı Kerim’i herkes anlar mı?
Kur’an-ı Kerim’den herkes kendi ölçülerine göre anlar. Ama o uçsuz bucaksız bir deniz gibidir, dalmayı bilenler ondan daha ne inci mercanlar çıkarırlar.