© Dini Haberler 2020

Hz. Ömer’den Adil Yönetim Dersi

Bu gün İslam’da din ve siyaset birliği gibi bazı yorum hataları yapılmaktadır. İlk İslam toplumlarında, idare dinin emirlerine bağlı olduğu için sanki din ile siyaset birbirine bağlı biliniyor.

Oysa din ile siyaset birbirinden ayrıdır. Din kalbe; siyaset akla hitap eder. Din ile siyaset birbirinden olsa da hassasiyet noktasında birbirine yardımcı olması gerekir. Hz. Ömer’in bir yönetici olarak kendisi için uygun gördüğü sıfat“Emir’ül-müminin” (inananların emiri-yöneticisi) dir. “Emr” dünyevi iş, güç anlamında kullanılmaktadır.
 
Hz. Ömer hem halife hem devlet yöneticisi olmakla beraber, yöneticilik sıfatı ve yönetimde ki adaleti günümüz siyasetçilere güzel bir örnektir.
 
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de yönetimin (siyasetin) akla ve uzmanlığa dayalı dünyevi bir iş olduğunu belirtmektedir. Ona göre hamiyet ayrıdır, iş ayrıdır. Bir kalb ve vicdan İslam’ın faziletleriyle süslenmez ise ondan gerçek hamiyet, sadakat ve adalet beklenilmez. İş ve sanat ayrı bir uzmanlık olduğu için yönetim konusunda ehliyet ve marifete önem verilmelidir. Bediüzzaman’a göre, salahat ve marifetin bir arada olması arzu edilir bir şeydir, ancak bu ikisinin bir arada olması çok düşük bir ihtimal olduğu için yönetimde maharet, salahate tercih edilir. Fasık bir adam güzel çobanlık yapabilir, ayyaş bir adam ayyaş olmadığı vakitte iyi saat yapabilir.

"EY ÖMER BUGÜN ALLAH İÇİN NE YAPTIN"
 
Hazreti Ömer (ra) hem halife hem de devlet yöneticisi idi. Peygamberimizin,(a.s.m)“Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin.” hadi­sini devamlı hatırında tutardı. Bu maksatla, her günün akşa­mında kendi kendine, “Ey Ömer, bugün Allah için ne yaptın?” diye sorardı?
 
Ölümü her gün kendisine hatırlatacak birini vazifelendirmişti. Saçına beyaz kıllar düştükten sonra, vazifelendirdiği bu zata, “Artık sana ihtiyaç kalmadı.” di­yerek vazifesine son verdi.
 
Fırat Nehri kena­rında bir koyun kaybolsa, onun hesabını dahi Allah’ın kendinden soracağına inanıyordu.
 
Hz. Ömer (r.a.), bir savaş sonrası ganimetleri taksim etmişti. Herkese bir parça kumaş düşmüştü. Fakat bu kumaş tek başına bir işe yaramıyordu.

Oğlu Abdullah, babasına:

“Bu kumaş tek başına ne benim, ne de senin işine yaramıyor. Ben hakkımı sa­na vereyim de, kendine güzel bir elbise yaptır.” demişti.

Hz. Ömer de oğlunun hediyesini kabul ederek bir elbise yaptırmıştı.
Birkaç gün sonra, üzerinde bu elbise olduğu halde bir konuşma yapmak için minbere çıkmıştı.
 
“Ey müminler! Beni dinleyin ve bana uyun.” der. arka saflarda biri itiraz eder.
 
“Ey müminlerin emiri! Seni dinlemiyorum ve sana itaat da etmiyorum! Çün­kü sen, Allah ve Resul’ünün yolundan gitmiyorsun!” dedi.
 
Halife bu büyük iddia karşısında sarsıldı:

“Neden?” diye sordu.

O zat sebebini şöyle izah etti:

“Ganimet taksiminde, bizlerden hiçbirine elbise diktirecek kadar bir kumaş düşmediği halde, görüyorum ki, sen o kumaştan fazla almış, bir elbise yaptır­mışsın!”

Hz. Ömer, hesabını veremeyeceği bir iddiayla karşılaşmayı bekliyordu. Bu­nu duyun­ca rahatlamıştı. Cemaat arasında bulunan oğlu Abdullah’a (r.a.) işaret etti. Hz. Abdullah da kalkıp durumu izah etti. Payına düşen kumaşı babasına verdiğini söyledi.

Halk sevinçliydi. Gözler ikazda bulunan zata yönelmişti. O zat ayağa kalktı ve:
 
“Şimdi konuş, ey müminlerin emiri! Şimdi dinliyor ve sana itaat ediyorum.”dedi.
 
Bunun üzerine ellerini Rabb’ine açan adalet kutbu Halife Ömer şöyle dua et­ti:

“Ey Rabb’im! Sana sonsuz hamd ediyorum ki, beni, yapacağım hatalardan do­layı ikaz edecek bir ümmete halife etmişsin.”

Hz. Ömer, hilafeti zamanında sık sık Medine sokaklarında dolaşır, halkın du­rumunu kontrol eder, ihtiyaç sahiplerini tespite çalışırdı. Bir gece dolaşırken bir evden çocuk ağlamaları işitti. Hz. Ömer, çocukların niçin ağladığını sordu. Kadın, iki günden beri aç olduklarını, bundan dolayı ağladıklarını, onları avu­tup uyutmak için boş tencereyi karıştırıp durduğunu söyledi. Hz. Ömer bu cevap üzerine irkildi.

“Biraz bekle, ben hemen ge­liyorum.” dedi.

Hemen koşup bir miktar un ve yağ sırtladı. Hizmetçisi de yanın­daydı. Torbayı taşımak için ısrar ettiyse de, Hz. Ömer:

“Kıyamet günü benim yükümü de taşıyacak mısın?” diyerek onun isteğini reddetti.

Hz. Ömer bir defasında birinin dilendiğini gördü. Yanına yaklaştı. Bu bir gayrimüslimdi. Niçin dilendiğini sordu. İhtiyar, cizye verdiğini, bu sebeple fa­kir düştüğünü, cizye verecek durumda olmadığını söyledi.
Adalet güneşi Hz. Ömer, onu yanına aldı, hazineden kendisine maaş bağladı. Sonra da şöyle dedi:
 
“Genç iken bunları çalıştırıp, yaşlandıkları zaman da sokağa atamayız.”
 
İşte Salahatta bu, maharette bu, idare de budur… Devletine, milletine hayırlı iş ve hizmette bulunmak isteyenler, bu anlayışla halkın karşısına çıksın, ben de bir hizmetkarım, efkarını beyan etsin. 
Kaynak : Risale Ajans

İlginizi Çekebilir

Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?

Irkçılar, sokak röportajı sırasında başında üşüştükleri Suriyeli çocuklara küfretti ve saldırı girişiminde bulundu.

Tesettürden vazgeçme

Genç Dergisi medyanın görmezden geldiği mütesettir kadınların hikayesini okuyucularına aktarıyor.

Metaverse “intibak” sağlanabilecek bir ortam mıdır?

Manisa İl Müftülüğü “metaverse” konusunda aceleci sonuçlara varmış!

Türkiye'yi ayağa kaldıracak gelişme! Hepsi işin içindeymiş

Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör, TL'ye erişmekte zorlanan Londralı bankaların, Türkiye'de iş yapan bazı şirketleri paravan olarak kullandığını, Türk şirketlerin buradan TL krediyi çekip, Londra'daki bankaya taşıdıklarını ya da dolar hesaplarını TL'ye çevirtip, Londra'da mevduat hesabı açtıklarını hatırlattı. "Londra'da bire 10 faizi alan bizim şirketler bu alışverişten memnundu. Fakat Londra'ya ulaştırdıkları TL'ler sonra Türkiye'de spekülatif işlemlerde kullanılıyordu" diyen Güngör, "Yine mi Brütüsler!" başlıklı yazısında, "Son dönemde bizim Brütüs'lerin (yine aynı isimler) o çetelere her an kullanacakları TL'yi park etmeye başladığını duyuyorum. Hem de öyle az buz rakamlar değil… Şirketler arasında Türkiye'nin dev holdinglerini mi ararsınız, gıdacılarını mı, limancılarını mı, inşaatçılarını mı… Büyükler 500'er milyon TL'nin üzerinde parayı göndermişler. Biraz daha küçükler 250'şer milyon TL" ifadelerini kullandı.

Yazarlarımızdan Abdullatif Acar'ın Yeni Kitabı Çıktı

Huzur ve saadete ulaşmak her insanın en öncelikli hedeflerindendir. Ancak her nedense bunu hep yanlış yerlerde arıyoruz. Nefsimizin doyumsuz arzuları, şeytanın telkinleri, heva ve hevesimiz bizi yanıltıyor. Anlık düşünüyor ve karar veriyoruz.

Robert Kolej’den Boğaziçi’ne .... -II

Boğaziçi tartışmalarından yola çıkılarak kültürel iktidarın serencamını görmek mümkün…

TÜM HABERLER