Hayrettin Karaman’dan net tavır
MEDYAYeni Şafak’ın ilahiyatçı kökenli yazarı Hayrettin Karaman, Müslümanlar arasında yaşanan hoca mı, şeyh mi ikilemine son noktayı koydu.
DiniHaberler.com.tr: Bir Müslümanın sahih bir tasavvuf terbiyesi almasının ne farz ne de yasak olduğunu dile getiren Karaman, yazısında “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır sözü büyük hatadır.” ifadelerini kullandı.
Hayrettin Karaman’ın, tarikatsız âlim ile tarikatlı cahil arasında kalan Müslümana tavsiyesinin, “kesin olarak âlime gitmesi, âlimin dediğini tutması” şeklinde olduğunu vurguladığı makalesi şöyle:
Din ile sosyal hayatın, medrese ile tekkenin, cami içi ile dışının birbirinden ayrılması, bir bütünün, birbirini bütünleyen unsurların parçaları gibi değil de seçenekler gibi ele alınması, birbiri ile ilişkisinin koparılması nasıl sun'î, sağlıksız, İslâm dışı ve seküler bir tutum ve telakki ise şeyh ile âlimin (hocanın) birbirinden ayrılması, birer seçenek olarak düşünülmesi de aynı doğrultuda ve değerde bir tutumdur. İslâmî hayata uyum sağlayacak ve ümmet içinde sosyalleşecek her bir Müslümanın öğrenmek ve eğitilmek için yardımcılara (öğretmene, eğiticiye, rehbere...) ihtiyacı vardır. Öğrenme ve eğitilme ihtiyacı büyük ölçüde aile içinde karşılanırsa da yalnızca ailenin yeterli olmadığı ve olmayacağı âşikardır.
Belli bir döneme kadar İslâm'ı öğreten şahıslarla, İslâmî eğitim veren, insanlara İslâmî faziletleri kazandıran şahıslar aynı idi. Tasavvuf hareketi doğunca kısmen de olsa öğretme ve eğitme kurumları birbirinden ayrılmaya başladı. Giderek birinci işi medreseler ve mektepler, ikincisini ise tekkeler üstlenmiş oldu. Medrese ve mektepteki öğrenme rehberinin adına müderris, muallim, hoca... denildi, tekkedeki eğitim rehberinin adına da şeyh, pir, mürşid gibi isimler verildi. Bunlar birbirine sıcak baksa ve yekdiğerini tamamlasa idi mesele çıkmayacaktı. Durum böyle olmadı, iki kurum arasında rekabet ve mücadele başladı, biri diğerini küçümsedi, küçümsemenin de ötesinde suçladı, ittiham etti, dışladı. Bu kavga hâlâ sürmese idi bu yazının konusu da olmazdı. Ne yazık ki bugün de cemiyetimizde halk, din eğitimi ve öğretimi alma konusunda âlimler ve hocalar ile şeyhler arasında kalmış gibidirler. Şeyhler hocaları beğenmiyorlar, hocalar da şeyhleri. İstisnaları bir yana bırakırsak şeyhlere (tarikat mensuplarına ve üstadlarına) göre hocalar zahir ehlidir, dinin dış yüzünü bilirler, sırra ve derinliğe inmemişlerdir, onların rehberliği ile iyi bir Müslüman (hatta bazılarına göre Müslüman) olmak mümkün değildir, herkes bir tarikata intisap etmelidir, Müslümanları ve dünyayı tasavvuf kurtaracaktır...
Hocalara (tarikata girmemiş veya tarikat faaliyeti göstermeyen din âlimlerine) göre de tarikatlar bid'atlerle, hurafelerle doludur, şeyhler cahildir, bir kısmı doğru İslam'dan sapmıştır, bildikleri ve yaşadıkları dinî hayat İslâm'a göre muteber değildir, bu sebeple Müslümanlar tarikatlerden uzak durmalı ve hocalardan (âlimlerden) öğrendikleri sahih İslâm'ı yaşamaya çalışmalıdır, selamete ulaştıracak yol ve tutum budur.
Bize göre sahih İslâm (ilim yoluyla öğrenilmiş ve yaşanılan Müslümanlık) ile sahih tasavvuf (İslâm'ın yaşanılması ve bazı özel yetiştirme usûlleri ile elde edilen bilgi ve fazilet) arasında fark olamaz. Fark ve tutarsızlık görüntüsü varsa kusur, ilme dayalı İslâm anlayışında ve yaşantısında değil, tasavvufa dayalı İslâm anlayışı ve yaşayışındadır. Uyarak kendini düzeltme vazifesi de tasavvufa düşer. Tasavvuf ve tarikat erbabı, zahir denilen İslâm ilimleri ile elde edilen İslâm bilgisine (şeriata) ters düşen bilgi ve davranışlarını hemen terkedip kendilerini düzeltmekle yükümlüdürler, çünkü şeriat bilgisinin sahihliğini, Kur'ân'a, Sünnet'e, icmâ'a başvurarak kontrol etmek mümkündür, ona ters düşen tarikat bilgisinin sahihliğini ise ancak şeriat bilgisi ile kontrol edebiliriz.
Bir Müslümanın sahih bir tasavvuf terbiyesi alması farz da değildir, yasak da değildir. “Şeyhi omayanın şeyhi şeytandır” sözü büyük hatadır.
Eğer mü'min tasavvuf eğitimi almaya karar verirse rehberinde şu şartları aramalıdır: Âlim olması, ilmiyle amel ediyor olması, bu faaliyetten menfaat elde etmemesi ve eğittiği kişilerin bu sayede daha iyi birer Müslüman olduklarının sabit bulunması.
Bu şartları ve vasıfları taşıyan bir rehber hem şeyhtir, hem de hoca ve âlimdir; bu vasıfta rehberler çoğaldıkça da insanımız “şeyhe mi, hocaya mı?” ikileminden kurtulacaktır. Ancak tarikatsız âlim ile tarikatlı cahil arasında kalan Müslümana benim tavsiyem, “kesin olarak âlime gitmesi, âlimin dediğini tutmasıdır.”
İlginizi Çekebilir
Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?
Irkçılar, sokak röportajı sırasında başında üşüştükleri Suriyeli çocuklara küfretti ve saldırı girişiminde bulundu.
Tesettürden vazgeçme
Genç Dergisi medyanın görmezden geldiği mütesettir kadınların hikayesini okuyucularına aktarıyor.
Metaverse “intibak” sağlanabilecek bir ortam mıdır?
Manisa İl Müftülüğü “metaverse” konusunda aceleci sonuçlara varmış!
Türkiye'yi ayağa kaldıracak gelişme! Hepsi işin içindeymiş
Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör, TL'ye erişmekte zorlanan Londralı bankaların, Türkiye'de iş yapan bazı şirketleri paravan olarak kullandığını, Türk şirketlerin buradan TL krediyi çekip, Londra'daki bankaya taşıdıklarını ya da dolar hesaplarını TL'ye çevirtip, Londra'da mevduat hesabı açtıklarını hatırlattı. "Londra'da bire 10 faizi alan bizim şirketler bu alışverişten memnundu. Fakat Londra'ya ulaştırdıkları TL'ler sonra Türkiye'de spekülatif işlemlerde kullanılıyordu" diyen Güngör, "Yine mi Brütüsler!" başlıklı yazısında, "Son dönemde bizim Brütüs'lerin (yine aynı isimler) o çetelere her an kullanacakları TL'yi park etmeye başladığını duyuyorum. Hem de öyle az buz rakamlar değil… Şirketler arasında Türkiye'nin dev holdinglerini mi ararsınız, gıdacılarını mı, limancılarını mı, inşaatçılarını mı… Büyükler 500'er milyon TL'nin üzerinde parayı göndermişler. Biraz daha küçükler 250'şer milyon TL" ifadelerini kullandı.
Yazarlarımızdan Abdullatif Acar'ın Yeni Kitabı Çıktı
Huzur ve saadete ulaşmak her insanın en öncelikli hedeflerindendir. Ancak her nedense bunu hep yanlış yerlerde arıyoruz. Nefsimizin doyumsuz arzuları, şeytanın telkinleri, heva ve hevesimiz bizi yanıltıyor. Anlık düşünüyor ve karar veriyoruz.
Robert Kolej’den Boğaziçi’ne .... -II
Boğaziçi tartışmalarından yola çıkılarak kültürel iktidarın serencamını görmek mümkün…