© Dini Haberler 2020

Haremlik Selamlık Nedir? Haremlik Selamlık Neden Gerekli?

DİYANET HABER- Haremlik-selâmlık nedir? Haremlik ve selâmlığa neden ihtiyaç duyulmuştur? Bir aile ve hizmet müessesesi olarak asr-ı saâdette ve İslâm tarihinde haremlik-selâmlık hakkında bilinmeyenler...

Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

DiniHaberler.com.tr:  Murat Karadeniz'in Kaleminden

Haremlik-selâmlık nedir? Haremlik  ve selâmlığa neden ihtiyaç duyulmuştur? Bir aile ve hizmet müessesesi olarak asr-ı saâdette ve İslâm tarihinde haremlik-selâmlık hakkında bilinmeyenler...

Haber: 

Harem lûgatte korunan, mukaddes ve muhterem yer anlamına gelir. Ev, konak ve saraylarda genellikle iç avluya bakacak bir şekilde planlanan, kadınların yabancı erkeklerle karşılaşmadan rahatça günlük hayatlarını sürdürdükleri kısımdır. Burada yaşayan kadınlara da harem deniyor olması, İslamiyet'in bu bölümlere, özellikle hane kadınlarıyla belirli bir kan bağı dışında kalan erkeklerin (nâmahrem) girişini yasaklamasından kaynaklanır.

Selâmlık ise eskiden saray, konak gibi büyük meskenlerde ve evlerde erkek misâfirleri kabul etmeye mahsus bölümdü. Haremin aksine, selâm vermek sûretiyle serbestçe girilebilen bir yerdi.

Haremin amacı, ister evde ister sarayda olsun özel hayatın ve kadınların korunmasıdır.

İSLAM ÖNCESİ DÖNEMDE HAREM

Evlerde kadınlara mahsus bir kısmın bulunması eski bir gelenekti. Antik Batı’da, evlerin arka tarafında erkeklerin dairesinden ayrı olarak Grekler’in gynaikeion, Romalılar’ın gynaeceum (kadınlara ait) dedikleri bir bölüm bulunurdu. Eski Ahid’deki bazı ifadeler de hanım ve câriyelere ayrı bölüm veya çadırların tahsis edildiğini göstermektedir. (Tekvîn, 18/10; 31/33) Gerek Kitâb-ı Mukaddes’te gerekse Kur’an’da çirkin bakışlar hoş görülmemiştir. Tevrat’ın on emrinden biri komşunun karısına ve câriyesine tamah etmemekle ilgilidir. (Çıkış, 20/17)

ASR-I SAÂDETTE HAREM

Araplar’da yerleşik hayat sürenler (ehl-i meder, hadarî) olsun, göçebe ve bedevîler (ehl-i veber), olsun evlerde kadın ve çocukların bulunduğu kısımla erkeğin misafirleriyle oturduğu kısım ayrıydı. Çadırlarda ve tek odadan oluşan evlerde mekânı bölen perdeye “hıdr” denildiği için Hz. Peygamber kadınlara hitap ederken zaman zaman “yâ zevâte’l-hudûr” (ey perde ehli) ifadesini kullanmıştır. (Buhârî, “Salât”, 2, “Ĥayıż”, 23; “Îdeyn”, 12, 15, 20; Müslim, “Îdeyn”, 10, 12) Resûl-i Ekrem’in evlerinde de bu şekilde perde bulunmaktaydı. Kur’an’da,

“Ey iman edenler! ... Peygamber’in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman hicâb arkasından isteyin. Bu hem sizin kalpleriniz hem onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır” (el-Ahzâb 33/53) meâlindeki âyette yer alan “hicâb” kelimesiyle içteki hıdr ve dış kapıdaki perde kastedilmiştir. Âyet, evlerdeki harem bölümünün var oluş sebebini de ortaya koymaktadır. Kur’an’da inanan erkek ve kadınların gözlerini haramdan sakınmaları, ırz ve namuslarını korumaları istenir. Ayrıca kadınların “ziynet” olarak nitelenen saç, boyun, kulak, gerdan gibi fizikî güzelliklerini veya buralara taktıkları süs eşyasını herkese göstermemeleri emredilir. (en-Nûr 24/30-31) Hz. Peygamber’in hadislerinde de aile mahremiyetine büyük önem verildiği görülür; Resûlullah’ın, gizlice aile sırlarına muttali olmak isteyen kimselere karşı kullandığı ifadeler çok serttir. Buna bağlı olarak hadislerde ve sahâbe tatbikatında, kadınların mahremi olmayan erkeklerle bir arada bulunup görüşmesi veya kadınların cemaatle namaza iştiraki konusunda getirilen bazı ölçü ve düzenlemelerin yanı sıra, daha sonraki dönemlerde fetihler ve nüfus hareketlerinin İslâm şehirlerini daha karmaşık ve gayri mütecanis hale getirmesi müslümanlar arasında haremlik-selâmlık denilen kadın ve erkeklerin ayrı mekânlarda bir araya gelmesi usulünün yaygınlaşmasının ve kökleşmesinin de ana sebebini teşkil etmiştir. Ancak bu usul, toplumun geniş kesimlerinde dinî nitelikli bir görgü kuralı mahiyetinde iken büyük konaklarda ve saraylarda diğer bazı sebeplerin de etkisiyle kurumsal bir yapı kazanmıştır.

Hulefâ-yi Râşidîn bir yönetim binasına (dârü’l-hilâfe, saray) sahip olmadığı için hanımları kendi evlerinde kalıyorlardı; bu sebeple söz konusu devirde bir müessese olarak haremden bahsedilemez.

İSLÂM DEVLETLERİNDE HAREM

İslâm tarihinde saray hareminin ilk defa Emevîler devrinde ortaya çıktığı kabul edilir. Sarayın harem kısmında hadım hizmetkâr kullanımı I. Muâviye ile başladı. Tarihçi Mes‘ûdî, Muâviye’nin bir gün genç bir hadımla birlikte hareme girdiğini ve o sırada başı açık durumda bulunan karısı Fâhite’nin hemen örtünüp kocasına, hadımlar dahil genç erkeklerin hareme girmesinin câiz olmadığını söylediğini ve Muâviye’nin o günden sonra yaşlı hadımlar hariç hiçbir erkeğin içeri girmesine izin vermediğini kaydeder.

Abbâsîler döneminde saray teşkilâtı hiç şüphesiz daha fazla gelişmiş ve buna paralel olarak “harîmü dâri’l-hilâfe” adıyla anılan harem de kurumlaştı.

Zengîler’den II. Seyfeddin Gazi, küçük yaştaki hadımlar hariç diğerlerinin hareme girmesine izin vermezdi.

Selçuklular’da hükümdarın “hatun” veya “terken hatun” denilen nikâhlı eşleriyle câriyelerinin yaşadığı haremin kendine has bir teşkilâtı vardı.

Memlûk sultanlarının Kahire yakınlarındaki Kal‘atü’l-cebel’de harem halkının kaldığı bir sarayı vardı.

Bâbürlü saray teşkilâtında “mahal, şebistân-ı hâs ve şebistân-ı ikbâl” adı verilen harem, Büyük Selçuklu geleneğine uygun biçimde gelişti.

OSMANLI'DA HAREM

Hanedan ailesi üyeleri için harem bir ikametgâhtı. Sultan ailesinin hizmetkârları için ise bir eğitim kurumu diye tarif olunabilir. Genç kadınlar sadece padişaha uygun cariyeler ve annesiyle diğer ileri gelen harem kadınlarına nedimler sağlamak amacıyla değil, aynı zamanda askerî/idarî hiyerarşinin tepesine yakın erkekler için uygun eş sağlama amacıyla eğitilirdi. Enderun, saray içinde padişaha kişisel hizmet yoluyla erkekleri nasıl saray dışında hanedana hizmete hazırlıyorsa, harem de kadınları padişah ve annesine kişisel hizmet yoluyla dış dünyadaki rollerini almaya hazırlıyordu.

Azat edilerek enderun mezunları veya diğer görevlilerle evlendirilen bu kadınların payına da kocalarının oluşturduğu erkek hanelerini (selamlık) tamamlayan haremler oluşturmak düşerdi.

Topkapı Sarayı'ndaki haremin kapısında, ''Ey iman edenler, size ait olmayan evlere izinsiz girmeyiniz!'' şeklinde bir ayeti kerime bulunur.

Yerli ve yabancı müellifler tarafından hakkında çok şey söylenmiş ve yazılmış olan Osmanlı hareminin altı yüzyılı kapsayan bir dönemde İslâm-Türk geleneğine uygun bir müessese olarak varlığını sürdürdüğü bir gerçektir. Harem, yasak bölgedir ve her erkek istediği gibi giremez.

Kaynak:

Abdülkerim Özaydın/Nebi Bozkurt, İslam Ansiklopedisi, 1997
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Osmanlı'da Harem Hayatı Gerçeği, AA, 2011
Enes Uner, Haremlik ve Selamlık İslam'da Tesettür, Yasin Yayınevi
ahmetsimsirgil.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberilern tüm hakları kaynak gösterilen sirteye, köşe yazıları yazar sahibine veya web sitemizin özel haberi ise Dinihaberler.com.tr'ye aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.  Açık kaynak göstermeden yapılan alıntılar için yasal takip uygulanacaktır.
 
 
 

İlginizi Çekebilir

Yılbaşına, yılsonuna değil, YOLUN SUNUNA odaklan

Köşe Yazarlarımızdan A. Raif Öztürk'ün gündeme dair yazısı. Yılbaşına, yılsonuna değil, YOLUN SUNUNA odaklan

Şeflerin Çilesi  

Yılların birikimi tartışılmaz tecrübeleri  ile kurumların olmazsa olmazı şeflerin bu haktan istifade edebilmeleri ve mahrumiyetlerinin giderilebilmesi  için yetkililer acilen onları da bu yasanın kapsamına dahil etmelidir. 

MEVLİDİ NEBİ

Kandiller; öze dönüşün, Yüce Yaratanımıza yürekten yakarış ve yönelişin, günahlarla kirlenmeye yüz tutmuş gönüllerimizi arındırmanın, geçici olanla kalıcı olanı fark etmenin, kalp gözümüzü açıp gönül dünyamızı temizlemenin fırsatı olan, nefsin yanıltıcı arzu ve isteklerinden uzaklaşmanın imkânlarını sunan kutlu zaman dilimleridir.

CAMİLER HAYATIN MERKEZİDİR

O kutlu mekânlar, sadece, dedelerin, babaların, ihtiyarların, ellerinden tutup evlerine götürmek için önünde beklenen; üç Cumayı geçirmemek için, cuma günlerinin takibinin yapıldığı, bayramdan bayrama, teravihten teravihe, kandillerden kandillere uğramak mecburiyetinde hissettiğimiz yerler de değillerdir.

Hırslı Değil Azimli Çocuklar Yetiştirmeli

Günlük hayatımızda sürekli birileri ile yarıştırılmaya alıştırılmış çocukların, büyüdüklerinde de arabalarının markasını, gittikleri yerleri, ilişkilerini, başarılarını ve hatta ebeveynliklerini yarıştıran kişilere dönüşebildiklerini görmüşüzdür.

Kur’an-ı Kerim’i herkes anlar mı?

​​​​​​​Kur’an-ı Kerim’den herkes kendi ölçülerine göre anlar. Ama o uçsuz bucaksız bir deniz gibidir, dalmayı bilenler ondan daha ne inci mercanlar çıkarırlar.

TÜM HABERLER