Ecdadımızın bu aya verdiği isim: Saferu’l-Hayr…
MEDYAÖnceki yazımızda Safer ayına dair genel bilgiler vermiş ve bu ayla ilgili olarak insanların zihninde oluşan olumsuz düşüncelerde tarihi geçmişin nasıl bir rol oynadığını belirlemek için Câhiliye dönemindeki Arapların bu ay ile ilgili anlayışlarından bahsetmiştik. Yazımızı, gerek Safer ayı gerekse bazı hususlarda uğursuzluk olduğu düşüncesinde olan kimselerin bu bâtıl düşüncelerini reddeden ve ortadan kaldıran şu hadis-i şerif ile bitirmiştik
Değerli okuyucum.
Önceki yazımızda Safer ayına dair genel bilgiler vermiş ve bu ayla ilgili olarak insanların zihninde oluşan olumsuz düşüncelerde tarihi geçmişin nasıl bir rol oynadığını belirlemek için Câhiliye dönemindeki Arapların bu ay ile ilgili anlayışlarından bahsetmiştik. Yazımızı, gerek Safer ayı gerekse bazı hususlarda uğursuzluk olduğu düşüncesinde olan kimselerin bu bâtıl düşüncelerini reddeden ve ortadan kaldıran şu hadis-i şerif ile bitirmiştik: "İslam'da, hastalığı bulaştıran manevi bir gücün olduğunu sanmak, bazı varlıkların uğursuz olduğuna inanmak, baykuşun ötmesinden olumsuz bir mana çıkarmak ve Safer ayının uğursuz olduğunu kabul etmek diye bir şey yoktur".Şimdi kaldığımız yerden konuya devam ediyoruz.
Câhiliye denilen o dönemi yaşayan Araplar, Zilhicce, Zilkâde ve Muharrem aylarını, sahip oldukları kadim inançları üzere, savaşın "haram kılındığı aylar" olarak kabul ederlerdi. Ancak her türlü eşkıyalık, cana-mala saldırı, gasp vs. kötülüklerden uzak durmaları üç ay boyunca kendilerine çok zor geldiği için Muharrem'den sonra gelen Safer ayı onlar için âdeta diğer ayların acısını çıkardıkları bir aya dönüşürdü. Dolayısıyla Safer ayı, "evlerini terk eden ve bomboş bırakarak" şenî (uğursuz/kötü) işlerin peşine düşen ve eşkıyalık yaparak kötülük üstüne kötülük işleyen belâlı kimseler yüzünden, insaf ve vicdan ehli; hakka-hukuka inanan kişiler için bu ay bir "belâlı ay" olarak görülmekte ve öylece anılmaktaydı. O dönemin insanları tarafından yaşanan hadiselerin bir kaçınılmaz sonuç olarak ortaya çıkardığı bu anlayışı, bir realite olarak kabul etmek bizler için pekâlâ mümkündür. Fakat bugün anlaşılması zor olan mesele, 21. Yüzyılda yaşayan bizler için aylardan bir ay olan Safer, neden hâlâ "belâların-musibetlerin yağacağı, insanlara uğursuzluk getireceğinden endişe edilen bir ay" olarak görülüyor ve birtakım kimseler tarafından böyle gösterilmesine çalışılıyor? Böyle düşünülmesini gerektirecek dinî referanslar nelerdir?
SAFER AYINDAN BAHSEDEN AYET VE HADİSLER
Hemen belirtelim ki, Safer ayının böyle bir özelliğe sahip olduğuna dair Kur'an-ı Kerim'de herhangi bir ayet bulunmamaktadır. Genel olarak aylardan bahseden Tevbe sûresinin 36. ayetinde ise şöyle buyurulmaktadır: "Gerçek şudur ki, ayların sayısı Allah katında, gökleri ve yeri yarattığı gün Allah'ın Kitabında yazıldığı üzere on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır…" Ayet-i kerime ayların sayısından ve bunlar içinde saygı-hürmet gösterilmesi gereken aylardan bahsedilmektedir. Bu ayların da Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb olduğu öteden beri bilinmektedir. Demek ki, bu konuda Safer ayının olumsuz bir özelliğe sahip olduğuna dair herhangi bir ayet olmadığı açıktır. Gelelim hadis-i şeriflere…
Hadis kaynaklarında bir tarama yapıldığında görülecektir ki, sahih hadis kaynaklarında yer alan ve bizim de birini yukarıda aktardığımız "Safer ayında bir uğursuzluk olmadığını" bildiren hadis-i şeriflere karşılık; sadece bir rivayete rastlanmaktadır ki, bu da hadis olarak rivayet edilen "uydurma" bir sözdür. Maalesef bu söz insanlar arasında hadis diye şöhret bulan ve kimin niçin böyle bir uydurma işine teşebbüs ettiği bilinmeyen; ancak günümüzde birtakım kimselerin, insanları Safer ayının, "belaların yağmur gibi yağdığı, uğursuzlukların kol gezdiği"bir ay olduğuna inandırmaya çalıştıkları "uydurma" bir sözdür. Hz. Peygamber (sav)'e isnad edilerek aktarılan bu sözde –güya- Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: "Kim bana Safer ayının çıktığını müjdelerse ben de ona cenneti müjdelerim". Hemen ifade edelim ki, bu söz, sahih hadis kaynaklarında yer almaz; çünkü hadis değildir. O, sadece "uydurulan sözleri" bir araya toplayan kaynaklarda vardır ve bu sözle ilgili olarak da "Mevzû'dur/uydurmadır/aslı yoktur" kaydı düşülmüştür. Gelin görün ki, günümüzde sadece bu uydurulan söz üzerine bina edilmeye çalışılan "Safer ayının belâlar getiren ve şerrinden emin olmak için birtakım duaların edilmesi gereken" özelliği üzerine vurgular yapılıyor ve sosyal medyada hızlı bir dolaşımla insanları bu ayın getireceği şerlerden korumak için birtakım tavsiyelerde bulunuluyor!..
SAHİH HADİSLER UYDURULAN SÖZLERDEN NASIL AYIRT EDİLİR?
Kıymetli okuyucum.
Burada yeri gelmişken şu bilgileri eklemeyi elzem görüyoruz. Bir hadisin sahih veya mevzû (uydurma) olduğu, sağlam ölçüler ve kriterler sayesinde rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Hatta müstesna bir hassasiyetle her bir hadis-i şerif konusunda dikkat ve özen gösteren İslâm âlimleri, bu uydurma sözler konusunda gerekli uyarılarda bulunmak ve Ümmet-i Muhammed'i bu tür uydurma sözlerin şerrinden korumak için çaba sarf edip sırf bu konuda eserler vücuda getirmişlerdir ki, sahte olan ile gerçek hadisleri birbirinden ayırt etmiş olalım. Çünkü ilim dalları içinde Hadis İlmi ve Hadis Usulü (Metodolojisi) en hassas ve detaylı kurallar bütününe sahip bir ilim alanıdır denilebilir. Bu alanda çalışan mütehassısların belirlemelerine göre Hadis İlimleri Tarihinde yirmiye yakın eser sadece "Mevzû Hadisler" üzerine yazılmış; yine bu alanda konuyla ilgili yüzlerce tez hazırlanmıştır. Sadece mânidar bir örnek vermek isteriz. Bahsini ettiğimiz işbu eserlerden birini İmam Suyûtî (v. 911) rahmetullâhi aleyh kaleme almış ve eserine ilgi çekici bir ad vermiştir: el-Leâliu'l-Masnûah fî Ehâdîsi'l-Mevdûah. (Uydurulan Sözler İçindeki Sahte İnciler)… Evet büyük İslâm âlimi İmam Suyûtî böyle bir eser yazarak Ümmet-i Muhammed'i bu konuda uyarmayı düşünmüşken, maalesef onun bu güzel niyet ve yüce maksatla yazdığı bu eser, günümüzde birilerinin dilinde, insanları Safer ayının "belalarla dolu bir ay olduğuna" inandırmak ve kendisinin tavsiye ettiği bazı duaları okumaları hususunda ikna etmek için delil olarak kullanılabiliyor!.. İşte tam burada, bir başka değerli İslam âliminden, mevzû (uydurma) sözler konusunda yazdığı kıymetli üç eserin sahibi Ebu'l-Ferec İbnü'l-Cevzî'den (v.597) söz etmeliyiz. Yine, rahmetle yâd ettiğimiz bu büyük İslâm âlimi, Kitabu'l-Kussâs ve'l-Müzekkirîn adlı değerli eserinde, Safer ayındaki belâlardan değil, bir başka belâdan söz eder. İbnü'l Cevzî: "Hadis uydurma konusunda en büyük belâ, kıssacılardan yani hikâye uyduranlardan gelmektedir" kanaatini taşır. Sizce de mânidar değil mi?..
Görüldüğü üzere, "Safer ayının belâlar getirdiğine, bu ayda yağmur gibi belâların yağacağına, 320 bin belânın yeryüzüne ineceğine" dâir söylemlerin ayet ve hadis olarak sahih bir referansı yoktur. Kişinin sadece bu ayda değil her zaman ve zeminde Rabbine dua eden bir kul olması kadar güzel bir şey ne olabilir? "Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine kullukta devam et" (Hicr, 99) ilahî hitabına mazhar olan Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimizin ibadetleri, niyazları ve istiâze (Rabbine sığındığı) duaları, bize yetmez mi?..
ECDÂDIMIZ BU AYA "SAFERUL-HAYR" DERLERDİ
Sünnet-i Seniyye'de Safer ayına Peygamberimizin önem vererek Câhiliye döneminden kalan yanlış anlayışı ortadan kaldırmak maksadıyla bu aya değer verdiğini görmekteyiz. Şanlı ecdadımızın da bu aya "Saferu'l-Hayr"diyerek onu hayırlı bir ay olarak kabul edip değer verdiklerini; Allah Teâlâ'dan bu ayda da Ümmet-i Muhammed'e zaferler lütfetmesini niyaz ederek bu ayı "Saferu'l-Muzaffer" haline döndürmesini talep ettiklerini; muhtelif dualarla Allah'a yalvardıklarını biliyoruz. Yine bu ayda dünyaya gelen çocuklarına Safer (bazı yörelerde "Sefer" halinde okunup yazılmaktadır) ve Saferiye ismini verdiklerinin de farkındayız. Ne var ki, bunca açık ve net bilgilere rağmen Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Son Nebi'nin dünyamızı teşrif ettiği Rebîülevvel ayına tekaddüm eden Safer ayının, hâlâ "belâsı ve musibeti çok olan bir ay" olarak görülmesi ve gösterilmeye çalışılması, anlaşılması zor bir mesele olarak duruyor karşımızda…
Önümüzdeki yazıda, bir-iki hususa daha temas etmek suretiyle konuyu tamamlamaya çalışacağız. Günlerinizin hayırlar getirmesi niyazıyla sağlıcakla kalınız efendim.
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
İlginizi Çekebilir
Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?
Irkçılar, sokak röportajı sırasında başında üşüştükleri Suriyeli çocuklara küfretti ve saldırı girişiminde bulundu.
Tesettürden vazgeçme
Genç Dergisi medyanın görmezden geldiği mütesettir kadınların hikayesini okuyucularına aktarıyor.
Metaverse “intibak” sağlanabilecek bir ortam mıdır?
Manisa İl Müftülüğü “metaverse” konusunda aceleci sonuçlara varmış!
Türkiye'yi ayağa kaldıracak gelişme! Hepsi işin içindeymiş
Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör, TL'ye erişmekte zorlanan Londralı bankaların, Türkiye'de iş yapan bazı şirketleri paravan olarak kullandığını, Türk şirketlerin buradan TL krediyi çekip, Londra'daki bankaya taşıdıklarını ya da dolar hesaplarını TL'ye çevirtip, Londra'da mevduat hesabı açtıklarını hatırlattı. "Londra'da bire 10 faizi alan bizim şirketler bu alışverişten memnundu. Fakat Londra'ya ulaştırdıkları TL'ler sonra Türkiye'de spekülatif işlemlerde kullanılıyordu" diyen Güngör, "Yine mi Brütüsler!" başlıklı yazısında, "Son dönemde bizim Brütüs'lerin (yine aynı isimler) o çetelere her an kullanacakları TL'yi park etmeye başladığını duyuyorum. Hem de öyle az buz rakamlar değil… Şirketler arasında Türkiye'nin dev holdinglerini mi ararsınız, gıdacılarını mı, limancılarını mı, inşaatçılarını mı… Büyükler 500'er milyon TL'nin üzerinde parayı göndermişler. Biraz daha küçükler 250'şer milyon TL" ifadelerini kullandı.
Yazarlarımızdan Abdullatif Acar'ın Yeni Kitabı Çıktı
Huzur ve saadete ulaşmak her insanın en öncelikli hedeflerindendir. Ancak her nedense bunu hep yanlış yerlerde arıyoruz. Nefsimizin doyumsuz arzuları, şeytanın telkinleri, heva ve hevesimiz bizi yanıltıyor. Anlık düşünüyor ve karar veriyoruz.
Robert Kolej’den Boğaziçi’ne .... -II
Boğaziçi tartışmalarından yola çıkılarak kültürel iktidarın serencamını görmek mümkün…