Camiye gidenler radikalleşmiyor
MEDYADİYANET HABER- Avusturya’da Türkiye’den gelen yaklaşık 80 imam var. Avrupa’da 3 bin cami var. Bunların 2 bin tanesi Almanya’da. Almanya’da 1000’e yakın Türkiye’den gelen imam görevli.
Dini Haberler Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
Avusturya’daki İslam Yasasıyla yurt dışından imamların gelmesinin önü kesildi. Bu yasa şuan bir çok Avrupa ülkesinde örnek olarak gösteriliyor ve bazı hükümetler kendi ülkelerinde de böyle bir yasayı uygulamaya geçirmek istiyorlar.
Halbuki sayısal olarak küçük olan Avusturya’yı diğer Avrupa ülkeleriyle kıyaslamak mümkün değil. Avusturya’da Türkiye’den gelen yaklaşık 80 imam var. Avrupa’da 3 bin cami var. Bunların 2 bin tanesi Almanya’da. Almanya’da 1000’e yakın Türkiye’den gelen imam görevli.
“Türkiye’den gelen imamlar“ yazısında bu konuyu detaylı bir şekilde ele almıştık. Şimdiki yazımızda ise Türk imamlarının nasıl radikalleşmeyi engellediklerine değineceğiz.
Vehhabi, Avrupa’daki deyimiyle selefi, akımlarıyla başları dertte olan Avrupa hükümetleri, radikalizmi engelleyebilmek için devlet bütçelerinden kaynak ayırıyorlar. Birçok ülkede vehhabilik ve radikalleşme ile ilgili farklı projeler uygulanıyor ve araştırmalar yapılıyor.
Araştırmalara bakıldığında, örneğin Almanya’nın içistihbaratı olan Anayasayı Koruma Teşkilatının araştırmalarına, Suriye’ye savaşmaya gidenler, DAEŞ’e katılanlar, terör saldırısı düzenleyenler radikalleşmeden önce din dışı bir hayat yaşıyorlar. İslam veya müslüman cemaatler ile hiç bir irtibatları yok, hatta camiden uzak bir hayat yaşıyorlar.
Radikalleşmelerinde ise müslüman cemaatlerin veya İslam ile ilgili dini bilgilerinin hiç etkisi yok. Tam aksine. Cami cemaatine katılanlar, özellikle Türkiye’de gelen imamlar ile irtibat halinde olanlar, radikalleşmiyor, dinini doğru bir şekilde öğreniyor. Türkiye’den gelen imamların aktardıkları Kur’an ve sünnet anlayışı radikallerin anlayışının tam zıttı olduğu için, imamlar verdikleri doğru bilgilerle radikalleşmeyi engelleyebiliyorlar.
Camilerden ve dini bir yaşam tarzından uzak kalanlar ise, dinlerini sahte internet fenomenlerinden veya youtube imamlarından öğrendikleri için hızlı bir şekilde radikalleşmeye adım atıyorlar. Zaten bir dini bilgileri olmadığı için, duydukları herşeye inanmaya başlıyorlar. Bir de çevrelerinde kendileri gibi düşünen insanlar olduğu zaman, bu süreç daha da hızlanıyor. Zaten Almanya’daki selefi akımları mensuplarına Türk camilerine gitmemelerini söylüyorlar ve Türk camilerini sadece kültür derneği olmak ile suçluyorlar.
Yaklaşık 500 kişiyle söyleşi yapan Marc Sageman’in araştırmaları da aynı sonuca çıkıyor. Terör örgütlerinin mensupları terör örgütlerine girmeden önce dindar değiller. Şahıslar, özellikle gençler, hayatlarındaki kötü tecrübelerden dolayı kendilerini dışlanmış hissediyorlar, aile, arkadaş, iş, okul konularında da başarısız olunca radikalleşmeye meyilli oluyorlar. Bu şahıslar internetten izledikleri terör örgütü mensupları tarafından hayatlarında ilk defa bir hedef, bir saygı görüyorlar. Kendilerini dışlanmış hissedenler bu radikal gruplarda kendileri gibilerini bulduklarını veya kendilerini dışlamayan bir grup bulduklarını zannediyorlar. Sageman’in araştırmasına göre radikal şahıslar din ve İslam’ı sadece kendi şahsi çıkarları için kullanıyorlar. Radikalleşen şahıslar dünyaya terör ile (!) adalet getirmek istiyorlar ve bu hedef için İslam’ı kullanıyorlar. Aslında daha önce toplumda kendileri hissettikleri dışlanmışlık duygusunun öcünü saldırılarla almaya çalışıyorlar. Asıl mesele İslam veya müslümanlık değil. Bu sadece bahanesi.
İngiliz içistihbarat teşkilatı Mİ5’in yaptığı büyük çaptaki bir araştırmaya göre radikallerin dini bilgisi aşırı derece zayıf. Mİ5’in raporuna göre terör örgütü mensuplarının İslami bilgilerinde büyük eksiklikler var ve radikalleşmeden önce İslam ile veya İslami hayat ile hiç bir bağlantıları yok. Yani radikalleşen bu şahıslar daha önce ne İslam’ı yaşıyorlar, ne de dinleriyle bir bağları var. Aynı rapora göre çoğunluğu daha önce uyuşturucu satıcısı, tecavüzcü veya benzeri yasa dışı olaylara karışmış kişiler. Radikalleşmelere sebeb ise camiler veya imamlar değil, yukarıda bahsettiğimiz gibi internet imamları veya çevrelerindeki terör destekleyicileri.
Netice olarak radikalleşme camilerde gerçekleşmiyor. Radikaller dinden uzak ailelerden geliyorlar. Cami cemaatlerine katılanların sağlam bir dini bilgileri olduğu için, radikalleşmiyorlar. Radikallerin sahte dini anlayışını hemen anlayabiliyorlar.
Konunun Türkiye’den gelen imamlar kısmına geri dönersek. Türkiye’den gelen imamların Avrupa’ya gelmelerinin önünü kesmek, radikal çevrelerin ekmeğine yağ sürecektir. Bu “imam boşluğunu“ radikaller, selefiler dolduracaktır. Böyle yapmak yerine Türkiye’den gelen imamlarla radikalizm ile mücadelede beraber çalışmak gerekir.
Radikallerin daha önce İslami bilgisi az olduğuna göre, din bilgisinin öğrenilmesini hızlandırmak gerekiyor. Alman devlet okullarında, İslami cemaatlerle beraber düzenlenen İslam Din Dersi ile bunu gerçekleştirmek mümkündür. Araştırmalar İslami bilginin radikalleşmeyi engellediğini gösteriyor ve aynı zamanda Bediüzzaman’ın “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder“ sözü ilmi olarak ispatlanmış oluyor.
Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
İlginizi Çekebilir
Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?
Irkçılar, sokak röportajı sırasında başında üşüştükleri Suriyeli çocuklara küfretti ve saldırı girişiminde bulundu.
Tesettürden vazgeçme
Genç Dergisi medyanın görmezden geldiği mütesettir kadınların hikayesini okuyucularına aktarıyor.
Metaverse “intibak” sağlanabilecek bir ortam mıdır?
Manisa İl Müftülüğü “metaverse” konusunda aceleci sonuçlara varmış!
Türkiye'yi ayağa kaldıracak gelişme! Hepsi işin içindeymiş
Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör, TL'ye erişmekte zorlanan Londralı bankaların, Türkiye'de iş yapan bazı şirketleri paravan olarak kullandığını, Türk şirketlerin buradan TL krediyi çekip, Londra'daki bankaya taşıdıklarını ya da dolar hesaplarını TL'ye çevirtip, Londra'da mevduat hesabı açtıklarını hatırlattı. "Londra'da bire 10 faizi alan bizim şirketler bu alışverişten memnundu. Fakat Londra'ya ulaştırdıkları TL'ler sonra Türkiye'de spekülatif işlemlerde kullanılıyordu" diyen Güngör, "Yine mi Brütüsler!" başlıklı yazısında, "Son dönemde bizim Brütüs'lerin (yine aynı isimler) o çetelere her an kullanacakları TL'yi park etmeye başladığını duyuyorum. Hem de öyle az buz rakamlar değil… Şirketler arasında Türkiye'nin dev holdinglerini mi ararsınız, gıdacılarını mı, limancılarını mı, inşaatçılarını mı… Büyükler 500'er milyon TL'nin üzerinde parayı göndermişler. Biraz daha küçükler 250'şer milyon TL" ifadelerini kullandı.
Yazarlarımızdan Abdullatif Acar'ın Yeni Kitabı Çıktı
Huzur ve saadete ulaşmak her insanın en öncelikli hedeflerindendir. Ancak her nedense bunu hep yanlış yerlerde arıyoruz. Nefsimizin doyumsuz arzuları, şeytanın telkinleri, heva ve hevesimiz bizi yanıltıyor. Anlık düşünüyor ve karar veriyoruz.
Robert Kolej’den Boğaziçi’ne .... -II
Boğaziçi tartışmalarından yola çıkılarak kültürel iktidarın serencamını görmek mümkün…